Bu devir iç karartıcı sıkıntısı içinde dünün ezilenini bugünün ezeni haline getiriyor.
(Victor Hugo)
Eski İsrail Başbakanı Ehud Barak'ın ifadesiyle, İsrail'in kuruluşu gerçekten de "tüm toplumun mahvedilip sürgüne gönderilmesi pahasına, geride binlerce ölü ve yakılmış yüzlerce köy" 1 bırakarak gerçekleşti.
Filistin halkının, tarihsel Filistin topraklarında "azınlık haline sokulması" 2 1948'den beri mülteci kamplarında yaşamak zorunda bırakılması, şiddeti Filistinli olmanın vazgeçilmez koşulu olarak kurumsallaştırdı.
Birinci Nekbe
İsrail 9-11 Nisan 1948'de Deyr Yasin köyünde yaptığı katliamda 117 Filistinliyi katletti.
İsrail-Filistin savaşı tam da İsrail'in tasarladığı gibi toprak fethi ve fethedilen topraklarda etnik temizlik olarak devam etti.
İsrail tarihsel Filistin topraklarının yüzde 77'sini işgal ederek, 1,4 milyon nüfusu olan Filistin halkının 750 binini sürgüne gönderdi.
1967 yılında da Batı Şeria ve Gazze şeridinden 300 bin Filistinliyi kendi topraklarından söküp attı.
1948-1967 savaşlarında, İsrail'in işgal ettiği topraklardan Filistinlileri sürmesi "nekbe"dir.
Nekbe aynı zamanda, Filistin topraklarında İsrail devletinin kuruluşunun Siyonistler tarafından "vadedilmiş topraklar"da "tarihin gerçekleştirilmesi", Filistinliler için ise "tarihin dışına itilme" anlamına gelmektedir. 3
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
İkinci Nekbe (mi?)
İsrail devleti 7 Ekim 2023'ten bu yana kadın, çocuk, hasta, yaşlı gözetmeksizin 22 binin üzerinde Filistinliyi katletti.
Hastaneleri bombaladı. Hastanelere operasyon yaptı. Hatta çocuk hastanelerine giden oksijen çadırlarını dahi engelledi vb.
Hiç şüphesiz büyük insanlık daha şimdiden bu zulmü soykırım olarak tarihe kaydetti.
İsrail başından itibaren sürdürdüğü kara operasyonu üzerinden Gazze'deki Filistin halkını başka topraklara sürmeye ilişkin hain planlarını yaptı.
31 Ekim'de İsrail İstihbarat Bakanlığı'nın açıkladığı çözüm, 2 milyon Filistinliyi Sina çöllerine "sürmek"ti.
Bunu İsrail Savunma Bakanı Yaov Galant'ın "ordunun Gazze merkezine girdiği" açıklaması takip etti.
İsrail Başbakanı Netanyahu ise, "Gazze'yi işgal edeceğiz ve güvenliğinin sorumluluğunu alacağız" dedi.
Sürdürdükleri etnik temizliği, sürgün takip edecekti.
Sürgün planlamasında, Türkiye'nin de adı geçiyordu.
Amerikan Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'la Ankara da yaptığı görüşmeyi kastederek, "Gazze'den sivillerin çıkarılması konusunda önemli görüşmeler yaptık" sözleriyle sürgün planının söylenti olmadığını da açıklamış oluyordu.
Öte yandan Filistin halkı Gazze'yi terk etmek istemiyor. Soykırımcılığa rağmen, önemli miktarda Filistinlinin hala Gazze'de kalması, Gazze'yi terk etmemesi bunun canlı kanıtı.
Böl-yönet (mi?)
Şimdilerde İsrail ordusu, saldırıların ardından Gazze Şeridi'nin yönetimi hakkında hazırladığı planı Kabine toplantısına sundu.
İsrail ordusunun hazırladığı planın, "Gazze Şeridi'nin bölgelere ayrılarak, her bölgenin kontrolünü bir aşiretin sağlamasını ve bu aşiretlerin insani yardımların dağıtılmasından sorumlu olmasını, İsrail ordusu ve istihbarat Servisi Şin Bet'in (Şabak) bildiği bu aşiretlerin, Gazze'de geçici süreyle sivil yaşamı yönetmesini" içerdiği iddia edildi. (İsrail devlet televizyonu Kan'ın haberi)
Netanyahu ise İsrail Meclisi'nde ve Güvenlik ve Dışişleri Komitesi'ne yaptığı konuşmada, "Temel bir değişiklik olmadan, Filistin yönetiminin Gazze'nin idaresinin bir parçası olmasını konuşmanın anlamı yok" dedi.
Dünya halkları Gazze ile dayanışıyor
Dünya ölçeğinde de süren sürgün ve benzeri politikalara yaygın tepkiden öte, Gazze'den İsrail'in çekilmesi sesleri yükseliyor.
Bütün bunlar olurken, Ortadoğu'daki İslam ülkelerinin kendilerini hissettiren bir ağırlığının olmadığı görülüyor.
Aslında böyle bir ağırlık yaratma dertleri oldu mu, olmadı mı bu tartışılır.
İslam İş birliği Teşkilat Zirvesi toplantısından caydırıcı bir kararın dahi çıkmaması manidardı.
Hemen belirtmeliyim ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın da katıldığı bu toplantıdan bir ambargo kararının çıkmaması açıklayıcı...
İsrail'in soykırımcılığa varan cüretini biraz buralarda aramak gerekiyor...
El âlemin milyonlarca "gâvur" halkı Tel Aviv'den, Avrupa'ya Kuzey ve Güney Amerika'ya, hatta Mandela'nın Güney Afrika'sına kadar dayanışmayı büyütüyor...
Mesele gerçekten Sayın Cumhurbaşkanı'nın iddia ettiği gibi "Haçlı-Hilal" meselesi ise, Ortadoğu'daki İslam ülkelerinin -halkları ve İran bir yana- egemen sınıflarının safı neresiyse artık, açıklanması gerekmez mi?
*Felaket
Kaynaklar:
1. Robert Fisk, Büyük Medeniyet Savaşı Ortadoğu'nun Fethi, sf.345, 3.baskı, İtaki Yay. Mart 2017-İstanbul
2. İsrail... Diyalog Merkezi(Diyalog Center)
3-4-5. Hamit Bozarslan, Ortadoğu: Bir Şiddet Tarihi, Osmanlı İmparatorluğunun Sonundan El Kaide'ye sf.82, 3.Baskı, İletişim Yay, 2014- İstanbul
İtalik altına alınmış diğer alıntılar günlük yazılı ve görsel basından...
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish