Gazze savaşı, Ortadoğu'yu ve dünyayı yadsınamaz bir gerçekle yüzleştirdi: Derhal bir Filistin devleti kurulmalı!
Gerçekleşse de gerçekleşmese de bu meselenin, bölgesel sınırları aşan ve küresel siyaset sahnesini yeni baştan çizebilecek sonuçları olacaktır.
Bu mesele, kimsenin hesaba katmadığı bir yerden bölgesel istikrarın yoluna, uluslararası ilişkilere ve küresel liderliğin dinamikleriyle meşruiyetine hiç aklımıza gelmeyen yollarla doğrudan ağırlığını koydu.
Gazze'de tekrarlanan şiddet turları, her zaman uluslararası bir ilgi ve müdahaleye mazhar olmuştur.
Ancak şu an yaşanan savaş, İsrail-Filistin çatışmasının tüm sonuçlarının sembolik ve somut bir örneği haline geldi ve tüm Ortadoğu'da istikrarın temellerini sarsma potansiyeli taşımasından dolayı da benzeri görülmemiş şekilde köklü bir çözüm arayışına itti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Dolayısıyla bölgedeki ve İsrail'deki aklı başında insanlar bu kanlı felaketten, ayakta tutulabilir bir Filistin devleti kurmaya dönük açık ve hızla hayata geçirilen bir anlaşmayla çıkarsa, şu 3 doğrudan sonuç elde edilecek.
Birincisi; bir Filistin devletinin kurulması, Arap-İsrail ilişkilerinde anlaşmalara ve barış sürecine dayalı yeni bir dönemin kapısını aralayacak.
Yaşananlar açıkça gösteriyor ki İsrail'in askerî üstünlüğü, tüm oyuncuların selametini temin edebilecek, bölgesel ittifakları yeniden tanımlayabilecek ve iş birliği iklimini geliştirebilecek tek şeyin İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki ilişkilerin normalleşmesi olduğu gerçeğini örtemedi.
Bir Filistin devleti kurulması şeklindeki bu yaklaşım değişikliği, sadece diplomatik bir tanımayla sınırlı değil.
Aynı zamanda Ortadoğu'da sürdürülebilir ve üretken bir istikrara hizmet edecek şekilde çıkarların daha derinlikli olarak yeniden düzenlenmesini ve siyasi akılcılığın güçlendirilmesini de içeriyor.
İkincisi; Gazze krizinin diplomatik yollarla, özellikle de tarafsız bir ABD liderliği aracılığıyla çözülmesi, uluslararası ilişkilerde Batı'nın ve bilhassa ABD'nin itibarını ve nüfuzunu geri kazandıracaktır.
Gazze'deki krize bir Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak adil ve başarılı bir müdahale, Batı'nın küresel sistem için güvenilir bir koruyucu olduğu kanaatini de pekiştirecektir.
Dünyanın, sivillerin eşi benzeri görülmemiş bir şekilde öldürüldüğü Gazze'de tanık olduğu dehşet karşısında Batılı değerler sisteminin ahlaki otoritesi büyük ölçüde ve tehlikeli bir şekilde aşınıyor.
Bu da uluslararası hukukun ve uluslararası kurumların varlığını tehdit ediyor ve küresel sistemin tüm sabitelerini hiçbir anlamı olmayan çifte standartlara dönüştürüyor.
Üçüncüsü; Gazze'de bir Filistin devletinin kurulmasının yolunu açan çözüme varılmasıyla, Tahran bu bahaneden mahrum bırakılacak. Böylece İran'ın bölgesel nüfuzu istikrarsızlaştırılabilecektir.
İran'ın kendi bölgesel gündemlerini beslemek için Filistin meselesini epeyce ve uzun bir süredir istismar ettiği ve bununla onun siyasi çizgisini benimseyen milislere ve siyasi gruplara olan desteğini meşrulaştırdığı herkesin malumu.
Bu durumda İran, dikkatleri içerideki başarısızlığından uzak tutmak için kullanacağı başka dış gündemler aramak zorunda kalacak. Ya da bu gelişme İran rejimi içindeki, İran devletinin ilerlemesi ve halkının çıkarları uğruna dış maceraların maliyetinde boğulmak istemeyen ılımlı ve aklıselim sahibi güçlerin seslerini yükseltmesi için bir teşvik olacaktır.
Bu bağlamda Gazze savaşının, bu tartışmaları yeniden gündeme getirmesi dikkat çekici. Tartışmalar, özellikle eski İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, ülkeyi bu savaşa itmek isteyen İranlı tarafları sert bir tonla eleştirdiği etkili açıklamalarıyla alevlendi.
Uzun zamandır beklenen bir Filistin devletinin doğumu için uygun anı değerlendirememek ya da eylemsiz kalmak, olumsuz ve tehlikeli sonuçlar doğurabilir.
Filistin devletinin dünyaya getirilmesindeki başarısızlık, barış kampında kaçınılmaz bir erozyona yol açacaktır ki bu, hem İsrail hem de bölge için tehlikelidir. Ayrıca Batı'nın ahlaki otoritesi de çökecektir.
Bu ise yoldan çıkmış güçlerin, uluslararası sistemin kontrolünden kurtulması ve İran'ın Ortadoğu'nun güvenliğini sarsan uzlaşmaz tutumunun daha da cüretkâr olması demektir.
Böyle bir senaryo, sadece bölgede istikrarsızlık halinin artmasına yol açmaz, aynı zamanda küresel sistemin istikrar sütunları için de bir tehdit oluşturur.
O halde Filistin-İsrail meselesini kökten çözme fırsatı hem İsrail'de hem de Filistin'de cesur ve farklı bir liderliğin doğuşu için itici güç olmalıdır.
Binyamin Netanyahu sonrası aşamada bir İsrail hükümetinin ortaya çıkışı, ilerleme için lazım olan siyasi ortamı sağlayabilir.
Belki bu aşama, Netanyahu'ya hukuki çıkmazlarından bir çıkış yolu sunar ve böylece kişisel sebeplerden hareketle çılgınca bir savaşa yatırım yapmayı sürdürmez.
Filistin cephesinde de dünyanın nasıl işlediğini bilen ve Ramallah ile Gazze'deki iki grup arasındaki bölünmenin üstesinden gelebilecek yeni bir Filistin liderliğiyle teknokrat bir hükümetin kurulmasının, Filistin ulusal projesinin yeniden tanımlanmasının ve devlet kurmaya dönük canlı bir sürecin yolunu açacaktır.
Gazze'de şu an yaşanan kriz, uzun ömürlü çatışma dizisinin yalnızca bir bölümü olabilir. Ama bir Filistin devleti kurulması yoluyla bölgesel ve küresel sahneyi değiştirebilecek dönüm noktası haline de getirilebilir.
Filistin meselesine ahlaki ve duygusal bir mesele olarak bakmaktan vazgeçip, bu meseleyi bölgenin ve dünyanın güvenliği açısından stratejik bir kilit noktası olarak gündeme taşımanın vakti geldi.
Bu, Ortadoğu'nun sistemini, istikrar ve güvenlik sütunlarını ve halkı için onurun anlamını yeniden tanımlama umudu taşıyan bir fırsattır.
Bu sayede uluslararası ilişkilere yön vermesi gereken değerlere de yeniden ışık tutulabilir.
Bu, dünyanın gözden kaçıramayacağı bir fırsat…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Aybüke Gülbeyaz