Hartum merkezli 15 Nisan'da başlayan savaştan önce Darfur bölgesi zaten 2003'ten bu yana silahlı şiddetin devam ettiği bir bölgeydi. Halen daha bu silahlı çatışmalar devam ediyor.
Mevcut savaş sürecinde Darfur ismi, Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) tarafından yapılan açıklamalarda sıklıkla anıldı.
Darfur, aynı zamanda protestocuların önceki rejimi devirmeye yönelik sürekli kullandığı bir slogandı.
Bu slogan, adaletsizliği ve ötekileştirmeyi ifade eden bir simge olarak bölgeyi savaş ve barışta temsil etti.
Hartum'daki çatışma merkezinin patlamasının ardından ise Darfur, savaşın yakıtı oldu.
Savaşın gerekçeleri Hartum'daki iktidar üzerindeyken, etnik motif ve mekanizmalarla Darfur'a taşındı.
Savaşın devamlılığı HDK'nin Darfur bölgesini kontrol altında tutmasını sağladı.
Buna bağlı olarak, 2003'teki iç savaşın başlangıcından beri var olan, farklı etnik grupların barış içinde bir arada yaşama konusundaki endişeleri yeniden canlandı.
Geçmişte, bir yandan silahlı hareketlerin temsil ettiği farklı etnik gruplara, diğer yandan da Ömer el-Beşir liderliğindeki Hartum hükümeti arasındaki çatışmaya odaklanıldı.
Bu odak noktası, geçen 30 yılda ise, Hasan Turabi liderliğindeki Müslüman Kardeşler hareketi tarafından temsil edilen İslamcı kuluçka makinesi tarafından körüklendi.
Bu hareket, Ulusal İslami Cephe ve İslami Eğilim, ardından Halk Kongresi Partisi (HKP) ve Ulusal Kongre Partisi (UKP) gibi çeşitli isimler altında örgütlendi.
Bu çatışmanın bağrından çıkan Sudan Kurtuluş Ordusu Hareketi Başkanı Abdulvahid Muhammed Nur, Darfur halkını HDK kontrolüne karşı uyardı.
Nur, HDK'nin bölgenin kontrolünü ele geçirmesi halinde Darfur'daki diğer etnisitelerle bir arada yaşamasının imkânsız olduğunu belirtti.
Bu uyarı sadece Nur tarafından yapılmadı. Aksine, ondan önce diğer Darfurlu etnik liderler de bu uyarıyı yaptı.
Nur'un hareketinden ayrılan Darfur Bölgesi Başkanı Mini Arko Minavi, ordu ve HDK arasındaki müzakereleri iki hükümet olarak yeniden formüle etme eğiliminin ortaya çıktığını ifade etti ve Sudan'ı bölme senaryoları konusunda uyarıda bulundu.
Çatışmanın lokomotifi
Fransa büyüklüğündeki Darfur bölgesi, yaklaşık 90 kabile ve yüzlerce etnisitenin varlığıyla karakterize ediliyor.
Darfur halkı çeşitli diller konuşmakta ve hepsi bir şekilde ekonomik, siyasi ve sosyal olarak kendisini ötekileştirilmiş hissetmekte.
Bu durum, başta önceki rejim olmak üzere çeşitli ulusal yönetim dönemlerinde ortaya çıkan çatışmaların lokomotifi oldu.
Beşir hükümetine bu probleme dikkat etmesi için baskı yapıldığında, hükümet işlerini ve siyasi pozisyonları başka şeylerle meşgul etmeye çalıştı.
Beşir hükümeti, bazı kabileleri temsil ettiğini öne süren silahlı hareketler yoluyla bu durumu istismar etmeye çalıştı.
Bu da bloklaşmaları, siyasi ve sosyal kutuplaşmayı artıran siyasi kotaların başlangıcı haline geldi.
Altın ve uranyum zenginliği, doğal tarım kapasitesi, maden yatakları ve hayvansal kaynaklarının mevcudiyetine rağmen bölgede yoksulluk hâkim.
Bölge; hükümet desteği eksikliği, zayıf kalkınma programları ve projelerinden mustarip halde.
Bu noktada Darfur'daki silahlı hareketlerin temas halinde oldukları ülkelerden aldıkları destekten nasıl faydalandıklarından bahsedilebilir.
Örneğin Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi, Zaghava kabilesinin bir temsilcisi olarak Çad'daki kabilelerin bir araya getirdiği etnisiteden faydalanıyor.
Hareketin başındaki Deby ailesi, o kabilenin soyundan geliyor. Bu etnik örtüşme, bölgeyi doğu Çad ve kuzey Darfur sınırları arasında bağlıyor.
Darfur savaşının ilk yıllarında, Zaghava kabilesine mensup olan eski Çad Cumhurbaşkanı İdris Deby, Beşir hükümetini destekledi.
Daha sonra karşılıklı olarak ülkelerinin muhaliflerini barındırmakla birbirlerini suçladıktan sonra düşmanca bir tavır takındılar.
İktidarlarının son dönemlerindeyse tekrar uzlaştılar. 2005 yılında Çad, düşman Cancavid milislerini ülkenin doğusundaki Medyun köyüne saldırmakla ve aynı şekilde Sudan ordusunu da Tineh kasabasına saldırmakla suçladı.
Buna karşılık, Fur ve Masalit gibi eski krallık geçmişlerine rağmen azınlıkları temsil eden Darfurlulara ait başka etnik hareketler de var. Bu hareketler, son savaşta HDK'yi kendilerine karşı etnik temizlik yapmakla suçladılar.
Bu nedenle, Darfur meselesine ilişkin herhangi bir tartışmanın; bölgenin yoğun etnik yapısı, kültürel ve dini çeşitliliği sebebiyle minyatür bir Sudan olarak niteleyen kimlik tartışmasının ötesine geçemeyeceğini düşünüyoruz.
Bu çeşitlilik önemli bir siyasi aidiyetler karışımı yaratmış, bölgenin geçmişi ve bugünü üzerinde ekonomi ve kalkınma düzeyinde derin etkiler bırakmıştır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Darfur meselesine dış tepkiler
Darfur sorunu, bölgesel ve uluslararası çabaların bu sorunu çözme becerisinin pratik bir testini temsil ediyor.
Girişimlerin etkilerinin sınırlı olması ve insani yardımla sınırlı kalması, sonrasında insan katliamları ve soykırımların yaşanması ve etraflarındaki kınamaların gerçek faile ulaşamadan yoğunlaşması ile sorunun köklerinin yoğun bir gizemle sarıldığı görülüyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, Darfur'da krizin başlangıcından bu yana yaşananlara güçlü bir şekilde karşı çıktı ve bunu uluslararası hukukun ihlali ve insanlığa karşı suç olarak nitelendirdi.
Beşir rejimi yaptırım uygulamakla tehdit etti, ardından bunu uyguladı ve Darfur'daki savaş suçlarının faillerinin yargılanması için uluslararası kararlar aldı.
Bu hamleler, ABD'nin Dışişleri Bakanı Colin Powell'ı 2004 yılında krizi çözmenin yollarını tartışmak üzere Darfur ve Hartum'a göndermesiyle aynı zamana denk geldi.
Darfur'daki çatışmanın bir soykırım olduğunu ilan eden ABD'deki Ulusal Renkli İnsanların Gelişimi Derneği (NAACP) de dahil olmak üzere birçok kuruluş Sudan hükümetini kınadı.
ABD Kongresi de Temsilciler Meclisi'nin Darfur çatışmasının etnik soykırım olduğu yönündeki açıklamasını doğrulayan bir bildiri yayımladı.
Bölgedeki sivilleri kurtarmak amacıyla Darfur'a müdahale etmek için BM'ye çok uluslu güç kullanma yetkisi veren bir Güvenlik Konseyi kararı çıkarmak için tekrar tekrar hareketler yaşandı. Kuşkusuz bu, Beşir rejimi üzerinde baskı yarattı.
Aldatıcı bir vizyon
Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin (UCM) Darfur'daki şiddete karışanları yargılaması ve önceki rejimin otorite figürleri ile onları destekleyen milislere dava açmasıyla sonuçlanan, ancak birçok faktörün onlara ulaşmayı engellediği çabalarla, şiddetin gerçek nedenlerini belirlemek mümkün olmadı.
Darfur'da çatışan etnik kökenler, diğer komşu ülkelerle iç içe geçti. Afrika kökenli kabilelerin kökleri Çad, Orta Afrika ve başka yerlerde, Arap kökenli kabilelerin de Mali ve Nijer'de kökleri var.
Bu da iç çatışmanın gücünü ve sürekliliğini bölgeden almasına neden oluyor.
1956 yılındaki bağımsızlığından bu yana Sudan devleti siyasi, ekonomik ve güvenlikle ilgili zayıflık belirtilerinin gölgesinde kaldı.
Bu durum, Sudan Halk Kurtuluş Hareketi'nin temsil ettiği ilk isyandan itibaren silahlı hareketlerin çalışmaları için uygun bir ortam yarattı.
Beşir'in devrilmesinden sonra roller değiştiğinde bile hareketler güç ve zenginlik peşinde koşarak boşlukları kendi kişisel çıkarları için kullanmaya çalıştılar.
Sudanlı siyasi ve kültürel elitler, Darfur vatandaşları arasında asgari düzeyde bir fikir birliği yaratmayı başaramadı.
Kimlik konusunu çevreleyen yoğun tartışmalara rağmen, genel olarak Sudanlı kimliklerin çeşitliliği, özel olarak da Darfur halkı, çeşitlilik kisvesi altında bir birlik tohumu olabileceği yönünde aldatıcı bir vizyonun müjdecisi olmaya devam etti.
Sorunlu ilişki
Geçen on yıllarda Darfur'daki savaş, uzun ömürlü olması nedeniyle ‘Afrika'nın en sevdiği savaş' olarak anılıyordu.
Buna, daha az kanlı olmayan başka Afrika savaşları da eşlik etti, ama bunlar başlayıp bitti. Ancak Darfur'daki savaş, uluslararası ve bölgesel çabalara rağmen devam etti.
Beşir dönemindeki savaş ile Darfur'daki mevcut savaş arasındaki fark, Arap milisleri olan Cancavidleri kullanmasıdır.
Şimdi adı HDK olarak değişen milislerin planı muhalefet olmak, ordu güçlerine ve geçiş hükümetine karşı savaşmak şeklinde değişti.
Ordu güçleri yakın zamanda çatışmaya etkili bir şekilde girebilecek silahlı hareketlerin manevi desteğine ve komşu ülkelerdeki Arap kabilelerinden gelen askerlerden aldığı desteğe güveniyordu.
Bu gelişme, Darfur'un etnik haritasında köklü bir değişikliğe yol açtı ve HDK, kendisi ile Afrikalı gruplar arasında toprak ve doğal kaynaklar konusunda yaşanan temel gerilimlerden yararlandı.
HDK'nin bölgede tam kontrol sağlayarak hegemonyasını ve otoritesini kurma arzusundan kaynaklanan yeni çatışma da var.
Bu, Beşir'in tohumlarını attığı, mevcut Askeri Geçiş Konseyi'nin sponsorluğunda ortaya çıkan, partilerin temsil ettiği sivil güçlerin ve Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri'nin (ÖDBG) elinde ortaya çıkan bir tutkudur.
Darfur hareketlerinin bölge halkını savunmasına rağmen, otuz yılı aşkın süredir devam eden çatışma, tüm kurbanlarıyla birlikte, bir yönüyle silahlı hareketlerin liderleri ile bölge halkı arasındaki ilişkilerin sorunlu olduğunu gösteriyor.
Hareketler, onları savunulması gereken savunmasız insanlar olarak görüyor ve bölge halkını büyük ölçüde kuzeyle çatışmaya sürüklemekle suçlanıyorlar.
Dolayısıyla bu hareketler Darfur meselesini siyasi ve maddi kazanç nedeni olarak kullanmaya devam ettikleri sürece şiddetli çatışmalar çözümsüz kalacak, yerlerinden edilmiş kişiler ve mültecilerin varlığı da devam edecektir.
Çatışmanın gelişimi
Darfur'daki çatışmanın etnik ve siyasi temeli geliştikçe ve her ne kadar sebepleri daha önce yaşananlarla aynı olsa da, artık yöntem ve mekanizmalarda bir gelişme yaşanıyor.
Bu, bölgede HDK'nin kontrolünün sürdüğü ilk senaryoya yakın.
İkinci senaryo ise savaşın uzun süre devam etmesi ve her iki tarafın da kazanamamasıdır.
Silahlı hareketlerin HDK'ye karşı savaşa girmeleri halinde, büyük bir kısmı ortadan kaldırılan, geri kalanların da kendi bölgelerinden uzaklaştırılan etnik gruplar adına savaşacakları doğrudur.
Ama belki de bu hareketleri sıklıkla destekleyen bölgesel örgütler, onlarla birlikte yeni bir duruş sergilemek için ayağa kalkacaklar.
Çad ve Güney Sudan ülkelerini etkileyen kaygıların yanı sıra, kendi etnik kökenlerinden ve kabilelerinden farklılaşan ve Sahra Arapları devleti kurma hırsıyla hareket eden yeni bir otoriter oluşumun ilerlemesi sonucunda ortaya çıkan kaygılar da cabası.
Çad'daki Zaghava etnik kökeni ve Darfur'daki marjinalleştirilmiş Masalit etnik kökeni, Güney Sudan'daki Batı Bahr el-Gazal ve Nuba Dağları bölgesindeki aynı etnik kökene sahip gruplarla örtüşüyor.
Libya'nın yanı sıra Çad ve Güney Sudan da siyasi dönüşümler ve rejim değişiklikleri geçirdi, istikrarsızlıklarına rağmen Darfur'daki savaşa ilişkin konumlarını değerlendirmeye sevk eden yeni bir vizyon oluşturdu.
Üçüncü senaryo ise Darfur'daki çatışmanın ordunun lehine çözülmesi ve HDK'nin bölgeden uzaklaştırılmasıdır.
Bu senaryo şu anda iki nedenden dolayı pek olası görünmüyor.
Birincisi, Askeri Konsey ve sivil güçlerin Sudan'ın siyasi yapısında denge oluşturmak için HDK'yi alma konusundaki istekliliğidir.
Zira her iki bileşen de, farklılıklarına rağmen, bu savaşın, bir gücü başka bir güç lehine yerinden etmek değil, iktidarı yeniden şekillendirmek olduğuna inanıyor.
İkinci neden ise coğrafi yapısı Arap-Sahra devleti hayalinin bir parçası olan komşu ülkelerin, Sudan'dan HDK'nin kaldırılmasına izin vermeyecek olmasıdır.
Zira HDK'nin Sudan'daki varlığı ve orduyla iktidarı paylaşması, söz konusu ülkelerin topraklarındaki varlığından daha iyidir.
Independent Arabia