Prof. Dr. Recai Coşkun'un içeriği ve kaynakçası tamamen uydurma olan bir makaleyi hakemli bir dergide yayımlatması tartışmanın fitilini yeniden ateşledi: Akademide sahte makaleler nasıl bu kadar yaygın?
Üniversitelerdeki liyakat sorununa dikkat çekmek isteyen Coşkun'un yankı uyandıran bu deneyi, akademik dergilerin ne kadar güvenilir olduğu, akademide yükselmek için gerekli şartların akademisyenleri sahteciliğe nasıl teşvik ettiği ve dünya genelinde giderek daha da büyüyen sahte makale krizine dair bir dizi soruyu gündeme getiriyor.
"Özgür bir toplumda bilim Nevada Çölü'nde olur"
İzmir Bakırçay Üniversitesitesi'nde işletme, yönetim ve organizasyon gibi alanlarda çalışan Coşkun'un bu uydurma makalesi hakemli ulusal bir dergide yayımlandı.
Makale, "'Bilgelik Olarak Dijital İşletmecilik' Comte'un 'Religion of Humanity'sinden Sonra Sosyal Bilimler İçin Yeni Bir Felsefi Açılım Sunabilir mi?" başlığını taşıyor. içeriği ve özellikle de kaynakçası son derece şaşırtıcı. Zira kaynakçayı sadece okumak bile makalenin uydurma olduğunu ele verebilir.
Örneğin kaynaklardan biri, sözlü destan ve anlatıların önde gelen figürlerinden Oğuz Kağan'ın MÖ 3000'de yazdığı bir "kitap". Bu kitabın adı da "Demir dağları delerken: Ötüken yolu yokuştur" olarak belirtilmiş.
Ayrıca "Materialist Messiah Yayınları" gibi oksimoron kelimelerin özellikle yan yana dizildiği belli olan uydurma yayınevleri de kaynakçada göze çarpıyor.
Coşkun ayrıca, makalenin sahte olduğunun anlaşılması için hem içeriğe hem de kaynakçaya başka ipuçları da eklemiş. Kaynakçadaki "Özgür bir toplumda bilim Nevada Çölü'nde olur" adlı uydurma bir kitap ismi, bu açıdan epey anlamlı.
Nitekim 10Haber'e konuşan Coşkun, dergiden düzeltmeler aldığını, yani aslında hakemlerin makaleyi gerçekten okuduğunu ama bu muzipliğin her nasılsa farkına varmadığını söylüyor.
Akademisyenin giriştiği bu deney, Türkiye'de az sayıda ifşa girişimlerinden biri. Ancak aslında dünyada bu tür deneyler giderek yaygınlaşıyor. Bunlara İngilizce "academic hoax" adı veriliyor. Türkçeye "akademik muziplik" diye de çevrilebilir.
Çoğu akademisyene göre Coşkun bu girişimiyle "Sokal olayını" daha alt kademe bir dergide, Türkiye'den denemiş oldu.
Akademiyi sarsan Sokal olayı
Coşkun'un makalesini yayımlayan dergi, doçentlikte 4 puan getiren paralı bir yayın. Ancak dünyada çok daha saygın yayınların da akademik muzipliklerden nasibini aldığı biliniyor. Bunların en ünlüsü Sokal olayı diye biliniyor.
Fizikçi Alan Sokal, 1996'da New York Üniversitesi'nde profesörken, postmodern düşünceleri sorgulama amacıyla sahte bir makale kaleme almış ve bu düşüncenin önde gelen yayın organlarından biri olan Social Text'e göndermişti.
Sokal'ın yazdığı sahte makale, "Transgressing the Boundaries: Towards a Transformative Hermeneutics of Quantum Gravity" (Aşılan Sınırlar: Kuantum Kütleçekiminin Dönüşümsel Bir Betimlemesine Doğru) başlığını taşıyordu ve derginin 1996 İlkbahar/Yaz sayısında yayımlanmıştı.
Olayın büyük yankı uyandırması, yalnızca derginin hakemli olmasından kaynaklanmıyordu. Bu yayın aynı zamanda bir "SSCI dergisiydi".
SSCI, sosyal bilimlerdeki 58 disiplinde 3 bin 400'den fazla akademik dergiyi kapsayan Social Science Citation Index'in (sosyal bilimler atıf dizini) kısaltması. Bu dizin dünyanın en saygın dergilerinden bazılarını içeriyor. SSCI indeksinde taranan bir dergide yayın yapmak epey zor. Akademisyenler bu dergilerde makale yayımlatabilmek için yıllarını harcadığı gibi hakemler ve editörler tarafından çok kez de düzeltme alıyor.
Öte yandan Sokal kendi deneyi kapsamında derginin "zayıf anını" kollamıştı. Çünkü fizikçinin makalesinin yayımlandığı sayı, "Science Wars" (Bilim Savaşları) adlı özel bir sayıydı ve hakemler bu sayıyı incelememişti.
Bilimsel bütünlüğü ve güvenilirliği sağlamada önemli bir rol oynayan hakem değerlendirmesi, bilimsel bir makalenin aynı alanda uzman ve araştırmada yer almamış başka kişiler tarafından incelenmesi anlamına geliyor. Bu sürecin amacı, nitelikli ve özgün araştırmaların yayımlanmasını sağlamak.
Yine de Sokal'ın sahte makalesinin derginin yazı işlerinden geçebilmesi bile büyük skandal olarak yorumlanmıştı.
"Makale fabrikaları" var ve servet kazanıyorlar
Nature'la paylaşılan yakın zamanlı bir analize göre, dünyada son 20 yılda, "makale fabrikaları" tarafından üretilen 400 binden fazla niteliksiz veya sahte çalışma yayımlandı.
Bunların yaklaşık 70 bininin geçen yıl yayımlandığı belirtiliyor. Analiz, 2022'de yayımlanan tüm bilimsel makalelerin yüzde 1,5 ila 2'sinin "makale fabrikasından" çıkmış gibi göründüğünü ortaya koyuyor. Biyoloji ve tıp makaleleri arasında bu oran yüzde 3'e çıkıyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Akademik yayıncılıkta, gerçek bilimsel makalelere benzeyen sahte yazılar üreten ticari faaliyetlere "makale fabrikası" deniyor.
Bu faaliyetler arasında yazarlık için para ödeyen akademisyenlerin adlarını makalelerde geçirmek veya onlar için uydurma makale yazdırmak da var. Bu makaleler çoğu zaman sahte veriler ve büyük oranda da intihal içeriyor. Bir makale fabrikası, ayda 100'den fazla akademik yazı üretip, 300 kişiyi bünyesinde çalıştırabiliyor.
Oxford Üniversitesi'nden sahte yayıncılık uygulamalarını inceleyen psikolog Dorothy Bishop, "Makale fabrikaları, bu tür şeylerle nasıl başa çıkacağını bilmeyen sisteme saldırarak servet kazandı" diyor.
120 akademik yayıncıyı temsil eden Uluslararası Bilimsel, Teknik ve Tıbbi Yayıncılar Birliği (STM), makale fabrikalarıyla mücadele amacıyla Dürüstlük Merkezi (Integrity Hub) adlı bir organizasyon kurdu. STM, sahte makaleleri tespit yöntemlerine dair henüz fazla bilgi vermiyor.
Elsevier, Springer Nature ve Wiley gibi en büyükler de dahil olmak üzere 20 akademik yayıncı, bu merkezin araçlarının geliştirilmesine yardımcı oluyor.
"Türkiye sahte yayında dünya üçüncüsü"
Türkiye de sahte makale krizinden azade değil. Hatta Cumhuriyet Üniversitesi'nden Selçuk Beşir Demir'in Journal of Informetrics dergisinde Kasım 2018'de yayımlanan makalesine göre, dünyada en çok sahte dergi çıkaran ülkeler arasında Hindistan ve Nijerya'yla birlikte Türkiye var.
Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) bu yüzden 2019'da bazı dergilerdeki yayınların akademik yükseltmelerde artık etken olmayacağı yönünde karar almak zorunda kalmıştı.
Van'da 50 akademisyeni nasıl dolandırdılar?
Öyle ki uluslararası dergilerde makale yayımlatma vaadiyle dolandırılan akademisyenler bile var.
2020'de Van'da yapılan operasyonla 50 akademisyeni makale yayımlama vaadiyle dolandıran kişiler yakalanmıştı. Dolandırıcıların akademisyenlere e-posta üzerinden ulaştığı belirtilmişti.
Diğer yandan para vaat ederek makalelere ortak yazar olmak için meslektaşlarına e-postalar gönderen akademisyenlerin sayısının da bir hayli fazla olduğu tahmin ediliyor.
Türkiye'de akademik dergiciliğin değişimi
Independent Türkçe'nin ulaştığı akademik kaynaklar, Türkiye'de akademik dergiciliğin son 10 yılda ciddi biçimde değiştiğini dile getiriyor.
Buna göre eskiden çok az akademik dergi varken, 2013'te Tübitak'ın dergilerin elektronik ortamda yönetilmesini sağlayan DergiPark sistemini kurması ve 2016'da doçentlik şartlarının güncellenmesiyle durum değişti.
Uzmanlar, görece kaliteli ulusal dergilerin "TR Dizin" adlı indekste dizinlendiğini söylüyor. DergiPark’ta yer alan her derginin TR Dizin'de yer almadığı, bu dizinin kriterlerinin daha sıkı olduğu vurgulanıyor. Diğer bir deyişle TR Dizin, sisteme aldığı dergilerin niteliği daha iyi kontrol ediyor. Ancak bu dizine girmeyi başarabilen akademik dergiler, daha sonra kriterleri karşılamayıp dizinden çıkarılabiliyor. Bazı dergilerse internet sitelerine halen TR Dizin'deymiş gibi yanlış bilgi koyabiliyor. Bu yüzden TR Dizin veya diğer dizinlerin sayfasına giderek ilgili dergiyi aramak gerek.
Independent Türkçe'ye durumu değerlendiren akademik kaynaklar, doçentlik kriterlerinin radikal biçimde değişmesiyle yayın sayısının da aniden arttığını, önceden 5-6 yayınla doçent olunurken, bugün doçent adaylarının jürilik yapan profesörlerden bile fazla yayın çıkarmaya mecbur bırakıldığını ifade ediyor.
Akademisyenlerin üzerindeki makale baskısı arttıkça dergi sayısının da hızla arttığı biliniyor. Dolayısıyla bazı akademisyenler, kaliteli yayınlarda makale çıkarmak için bir yıldan fazla süre beklerken, daha yeni dergiler hızla makale basmaya başladı.
Bu dergiler arasında ücret talep edenler de var. Bu nedenle bazı jüri üyelerinin paralı dergilere karşı cephe aldığı ve tüm paralı dergilerin kötü olduğu yönünde bir algı oluştuğu belirtiliyor. Yine de birçok akademisyen, daha hızlı yayın yapmak adına ücret talep eden birçok uluslararası derginin de nitelikli olduğu görüşünde.
Diğer yandan, Türkiye'nin akademik dergicilik serüvenindeki bu değişimin ardından iyi üniversiteler parayla makale basan yağmacı (predatory) dergi listeleri yayımlamaya ve buralarda yer alan makaleleri kabul etmeyeceklerini söylemeye başlamış.
Ancak artık o kadar fazla sayıda dergi var ki bunları yakalamak da gün geçtikçe imkansız hale geliyor.
Prof. Dr. Coşkun'un sahte makalesinin yayımlandığı derginin de ilk önce TR Dizin'de yer aldığı iddia edilmiş ve bu bilgi infial yaratmıştı. Ancak daha sonra söz konusu derginin TR Dizin'de indekslenmediği anlaşıldı. TR Dizin'deki dergilerde yayın yapmak, doçent adaylarına 8 puan kazandırırken, Coşkun'un makalesini yayımlayan dergi ve benzerleriyse 4 puan getiriyor.
Doçentlik şartları: Tüm bu puanlar ne anlama geliyor?
Türkiye'de doçentlik şartlarının sıklıkla değiştiği biliniyor. Bu şartları Üniversiteler Arası Kurul belirliyor. Doçent adaylarının YÖK'ün açıkladığı kriterler üzerinden belirli puanlar toplaması zorunlu.
Bu kriterler arasında akademik makale veya kitap yayımlamak, eserlerin atıf alması, ulusal veya uluslararası konferanslarda sunum yapmak, master öğrencilerine tez danışmanlığı yapmak gibi faaliyetler var. Bunların hepsi niteliğine göre farklı puanlar getiriyor ve adayların yaklaşık 100 puanın altına düşmemesi gerekiyor.
Her bilim dalı için ayrı kriterler mevcut ama Prof. Dr. Coşkun'un da yayımladığı 4 puanlık makaleyi dikkate alarak, sosyal ve beşeri bilimlerde puanlamalar şu şekilde:
Yukarıda bahsi geçen, SSCI indeksinde dizilenmiş uluslararası dergilerde yayımlanan makalelerse 20 puan getiriyor. Ancak akademisyenler, bu dergilerde makale yayımlamanın 3 yılı bulabilen uzun ve meşakkatli bir süreç olduğu görüşünde. Bu da birçok doçent adayının daha hızlı ama kalitesiz dergilerde makale yayımlayarak puan biriktirmeye yönelmesine yol açıyor.
Uluslararası kongreler de tartışmaya dahil
Bu arada uluslararası bilimsel toplantılarda sunulan çalışma ve bildirilerin 3, ulusal bilimsel toplantılarda sunulanların da doçent adaylarına 2 puan getirdiği biliniyor. Üstelik adayların bu toplantılarla en az 5 puan toplamış olması zorunlu.
Bu durum, akademik dergilerdeki sahte makale sorununa bir de sahte kongreler ve toplantılara sunulan sahte bildiriler sorununu ekliyor.
Türkiye'den bir deney daha: Uyar'ın sahte kongre ifşası
Yalansavar internet sitesi ve Açıkbilim podcastinde yaptığı yayınlarla tanınan bilim yazarı Dr. Tevfik Uyar, 2018'de tüm Türk dillerinden bildiri kabul eden uluslararası bir kongreye sahte bildiri yollamıştı.
Kendisine Dr. Salamad adlı kurgusal bir Kırgız karakter uyduran Uyar, yine aslında var olmayan Almanya merkezli Ulm Türkiyat Enstitüsü'nde çalıştığını söylemiş ve bu bilgilerle kongreye başvuruda bulunmuştu. Uyar o süreci şöyle özetlemişti:
Yarısı kongrenin kendi çağrı metni, yarısı Sagan'ın 'Soluk Mavi Nokta' söylevi olan bir bildiri metni yazdım. Başlıktan anlaşılmasın hemen diye, başlığını 'Kültürel çalışmalarda tarihsellik ve evrimcilik ikilemi' yaptım. Tamamını Google Translate'te Kırgızcaya çevirdim.
4) Önce "bildiriniz alınmıştır" gibi bir yanıt geldi. Otomatik olabilirdi. Ciddi de olabilirdi. Muhtemelen okuyup reddedecekler diye düşünürken, 24 saat kadar sonra ikinci mektup geldi: Bildiri kabul edilmişti! Üstelik imzalı bir kabul mektubu da vardı ekte. pic.twitter.com/DTqy9reOKB
— Tevfik Uyar (@tevfik_uyar) October 14, 2018
Uyar, 24 saat sonra kongreden kabul aldığını duyurmuştu.
Sadece sosyal bilimler mi?
Sosyal bilimler alanında "review paper" yani önceki çalışmaların ve halihazırda elde edilmiş verilerin ciddiyetle gözden geçirildiği derleme makaleler yaygın. Bazı uzmanlar bu makalelerin sahteciliğe daha müsait olduğu görüşünde.
Tıp da dahil olmak üzere fen bilimlerinde de derleme makalelere sıkça rastlanıyor. Yine de bu alanda "research paper" diye bilinen araştırma makaleleri daha çok öne çıktığı için sahteciliğe daha az alan tanındığı düşünülebilir. Zira özellikle tıp alanındaki araştırma makaleleri genellikle hastalar üzerinde yapılan inceleme veya deneylere dayanıyor.
Öte yandan sahtecilikle ilgili yeni araştırmalar, bu fabrikasyon makalelerin tıp ve sinirbilim gibi alanlarda da son derece yaygın olduğunu gösteriyor.
Nitekim Nöropsikolog Bernhard Sabel, kısa süre önceki çalışmasında 2020'de yayımlanan sinirbilim makalelerinin yüzde 34'ünün büyük olasılıkla uydurma olduğunu saptadı. Tıp makalelerindeyse bu oran yüzde 24 çıktı.
Bilim insanı yaklaşık 5 bin makaleyi taradı. Kendisi de hakemli bir derginin baş editörü olan Sabel, ilk başta buna inanmanın "çok zor olduğunu" söylüyor:
Sanki biri bana 'Yediğinin yüzde 30'u zehirli' demiş gibi.
Independent Türkçe'nin ulaştığı akademik kaynaklara göre de masa başında hasta bakmadan yüzlerce makale üretiliyor. Özellikle Çin'de bu durumun çok yaygın olduğu dile getirilirken, bazı tıbbi makalelerde vaka diye bahsedilen kişilerin aslında var olmadığı örnekler bile mevcut.
Dünyadan ses getiren önemli "muziplikler"
Sokal deneyiyle başlayan akademik muziplik furyası sahte yayın ve kongrelerin ayyuka çıkmasında büyük rol oynuyor. Sokal'dan sonra bir dizi bilim insanı aynı yönteme başvurarak sansasyonel eylemlerde bulundu.
MIT öğrencilerinden sahte bildiri programı: SCIgen
2005'te Sokal olayının yankıları halen dinmemişken Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) Jeremy Stribling, Max Krohn ve Dan Aguayo adlı üç öğrenci soruna dikkat çekmek için ilginç bir yazılım geliştirdi.
SCIgen adı verilen bu yazılım, rastgele uydurma makale yazmayı mümkün kılan bir çeşit sohbet botu. Üstelik akademisyenler bu aracı kullanarak ürettikleri bildirileri birçok konferansa kabul ettirmeyi de başardı.
SCIgen programının amacı, internet sitesinde şöyle açıklanıyor:
Sahte olduğundan şüphelendiğiniz konferanslara göndermeniz için otomatik bildiri oluşturmayı amaçlıyoruz.
Ocak 2009'da "Uluslararası Elektrik Bilgisi ve Kontrol Mühendisliği Konferansı" adlı bir sahte konferans da SCIgen kullanılarak ifşa edilmişti.
Ayrıca IEEE ve Springer Publishing, yine SCIgen aracılığıyla oluşturulduğunu belirlenen 120'den fazla makaleyi 2019'da sitelerinden kaldırmak zorunda kalmıştı.
"Beni lanet olası e-posta listenizden çıkarın" başlıklı makale
Akademik muzipliklerin en ilginç örneklerinden biri, "Get me off your fucking mailing list" (Beni lanet olası e-posta listenizden çıkarın) başlığını taşıyan makalenin bile bir akademik dergide yayımlanmasıydı.
International Journal of Advanced Computer Technology (Uluslararası Gelişmiş Bilgisayar Teknolojileri Dergisi) adlı bu dergi akademisyenlere e-postalar göndererek ücret karşılığı makalelerini yayımlamayı teklif eden bir yayın. 2005'te bilgisayar bilimcileri David Mazières ve Eddie Kohler, kendilerine sıklıkla e-posta gönderen bu dergiye cevaben 10 sayfalık şaka amaçlı makale yollamıştı.
Derginin yayımlamayı kabul ettiği makalede "Get me off your fucking mailing list" ifadesi defalarca kez geçiyor.
Var olmayan akademisyenlerden "Bulanık, Homojen Yapılandırmalar" çalışması
Ocak 2015'te Maggie Simpson, Edna Krabappel ve Kim Jong Fun adlı, aslında hiç var olmayan üç akademisyen bir makaleyi iki dergide birden yayımlatmıştı.
"Fuzzy, Homogeneous Configurations" (Bulanık, Homojen Yapılandırmalar) başlıklı makale aslında Alex Smolyanitsky tarafından kaleme alınan uydurma bir yazıydı. Üstelik Computational Intelligence and Electronic Systems ve Aperito Journal of NanoScience Technology adlı iki akademik dergide kendine yer bulmuştu.
Bu yayınların her ikisi de akademisyenlere e-posta göndererek makalelerini ücret karşılığında yayımlamayı teklif eden dergilerdi.
"Politikacılar popolarını hangi elleriyle siliyor?" makalesi
Birleşik Krallık'taki Londra Royal Holloway Üniversitesi'nin psikoloji alanında kıdemli öğretim görevlisi Gary Lewis de 2018'de son derece tuhaf bir makaleye imza atmıştı.
Makalede Britanyalı sağcı politikacıların popolarını sol elleriyle, solcu politikacılarınsa sağ elleriyle sildikleri ileri sürülüyordu. Lewis'in muziplik amaçlı hazırladığı bu makalede popo silme alışkanlıkları, sosyal psikolojide öne çıkan teorilerle ilişkilendirilmişti.
Araştırmanın katılımcıları arasında da "Boris Johnski" ve "Teresa Maybe" gibi gerçek politikacılardan esinlenen komik isimler vardı.
Üstelik akademisyen bu makaleyi 581 dolar karşılığında Crimson Publishers adlı bir akademik yayıncıya kabul ettirmeyi başarmıştı.
Yakınma çalışmaları vakası: "Kavramsal Penis"
2017-2018 aralığında üç akademisyenin giriştiği ve literatüre "yakınma çalışmaları" adıyla yerleşen bir oyun da neredeyse Sokal olayı kadar ses getirmişti.
James A. Lindsay, Peter G. Boghossian ve Helen Pluckrose, bu bir yıl boyunca toplamda 20 sahte makale üretmişti. Sokal'ın çalışmasına kıyasla daha politik nitelik taşıyan bu makaleler; cinsiyet ve beden olumlama çalışmaları veya ırkçılık gibi sosyal bilimlerin çeşitli alt disiplinlerine yönelikti.
Grup, Mayıs 2017’de başlattıkları oyunu 2019'a kadar sürdürmek niyetinde olsa da bir Twitter hesabının makaleleri fark etmesi ve ardından çeşitli gazetelerin de olayla ilgilenmesi üzerine açığa çıkmıştı. Ekip, 2 Kasım 2018'de bu oyunu itiraf eden bir yazıyı ve hakem yazışmalarını içeren Google Drive arşivlerini paylaşmış, eş zamanlı olarak da icraatlarını anlattıkları kısa bir belgesel filmi Youtube'a koymuştu.
Üçlünün oyunu ortaya çıktığında, kalburüstü dergilere gönderdikleri toplamda 20 makaleden 7'si kabul edilmiş, bunlardan 4'ü yayımlanmıştı. Ayrıca 7 tanesi hakem değerlendirme sürecinin farklı aşamalarındayken, 6'sı reddedilmişti.
Proje ilk olarak Boghossian ve Lindsay tarafından başlatılmıştı. İkili, aralarına Pluckrose'un dahil olmasından önce penisin erkek genital organı olarak değil zararlı sosyal yapılar olarak düşünülmesi gerektiğini iddia ettikleri "Sosyal Bir İnşa Olarak Kavramsal Penis" başlıklı uydurma makaleyi kaleme almıştı. Bu makale Cogent Social Science adlı hakemli dergide 19 Mayıs 2017'de yayımlanarak oyunun ilk ve en ses getiren başarısı olmuştu.
100'den fazla dergi tarafından kabul edilen sahte makale
ABD'li bilim yazarı John Bohannon da 2020'de sahte bir araştırma makalesi kaleme almış ve bunu toplamda 300 dergiye göndererek muziplik rekoru kırmıştı.
Bohannon, makalesinde detaylandırdığı deneylerin "son derece kusurlu olduğunu", "anlamsız sonuçlar içerdiğini" aktarmış ve makaleyi "umutsuz vaka" diye nitelemişti.
Buna rağmen yazarın muziplik girişimi, makalenin 100'den fazla dergiden kabul almasıyla sonuçlanmıştı.
Bohannon bu olayı Science Magazine'de kaleme aldığı "Kim Korkar Hakemden?" başlıklı yazıda anlatmıştı.
© The Independentturkish