ENERJİ 101: Türkiye neden yenilenebilir enerji kullanmalı, potansiyelini göremiyor mu?

Enerij uzmanı ve elektrik mühendisi Bünyamin Kurt, Independent Türkçe'ye yenilenebilir enerji ve son dönem yeşil mutabakat tartışmalarıyla ilgili konuştu

Bünyamin Kurt, 13 yıldır Almanya'da yaşıyor.

Aslında elektrik mühendisi.

İktisadi planlama ve konsept hazırlama ile ilgili tercübelerini diploma tezini yazdığı Berlin'deki DEIG Energietechnik Insuma GmbH'da topladı.

 Rüzgar-Jeothermal kombine elektrik santrali için başarılı bir proje hazırladı.

Berlin Fraunhofer Enstitüsü'de çevre dostu bir fabrikada uygulanacak enerji tasarrufları ve yenilebilir enerji santrallleri üzerine geniş çaplı araştırmalar ve çalışmalar yaptı.

Brandenburg kentinde enerji tasarrufu çalışmaları ve elektrik projelerinin yanı sıra, üretilen ürünlerin alt yapı çalışmalarını ve pazarlamasını yürüttü.

Enerji ile ve onun hayatımıza katacakları ile ilgileniyor.

Türkiye'nin yeşile nasıl ve neden dönmesi gerektiğini anlatıyor.

Söyleşi de tam burada başlıyor.

Yüzyıllardır savaşların temel sebebinin enerji olduğu söyleniyor. Neden?

Enerjinin ön planda, en önemli noktalardan biri. Çünkü biliyorsunuz hayatınız her alanında enerji olmazsa olmaz. Eskiden gıda daha çok ön plandaydı. Özellikle son yüzyılda gıda dahi üretilirken, enerji en temel girdi. Tarlada, sulamasından tutun, depolamasına, taşınmasına, taşımacılıktan, ısınmaya... Dolayısıyla bir temel girdi olarak enerji dünya ekonomisini en çok etkileyen faktör. Bu durum hayatımızın tüm alanlarına yansıyor. Özellikle enerjileri zayıf ülkelerin, dışarıya bağımlı olduğunu, cari açığının fazla olduğunu gözlemliyoruz. Bu da kaçınılmak olarak pahalılığı, yüksek enflasyonu beraberinde getiriyor. Dünyada kaynakların sınırlı olduğu zamanlarda bu durum uluslararası çatışmalara kadar gidebiliyor. Özellikle bu noktada büyük güçlerin zayıf güçleri çoğu kez bir şekilde sömürgeye tabi tutmaya çalışıyor. Bu durum ülkeler arası güç yarışında ister istemez savaşa dönüşebiliyor.

Rusya-Ukrayna Savaşı enerji tedariği konusunu da gündeme getirdi. Sizce bu krizin bir kaybedeni var mı?

Rusya bu krizi bahane ederek geçen seneler çok büyük paralar kazandı. Sadece Rusya değil, ABD gibi enerji ihraç eden ülkeler de... Çünkü fiyatlar inanılmaz fırladı. Kömür, gaz ve petrol fiyatlarına bakıldığında bunu görebiliriz. Rusya ilk başta bu işlerden çok karlı çıktı ama sonuçlarına bakıldığında günün sonunda kaybedenlerden biri oldu. Avrupa Birliği zaten güneş, rüzgar ve benzeri yenilenebilir enerji konusunda hızlıca ilerliyordu. Bu kriz aslında Avrupa'yı daha hızlandırdı, daha doğrusu kamçıladı. Şu an geçen yılın rakamlara göre Avrupa Birliği yaklaşık 80-85 oranında Rusya'dan enerji alımını azalttı. Bir kısmı diğer ülkelere kaydırsa da ağırlıklı olarak Avrupa Birliği güneş santrallerine, rüzgara yöneldi. Bu sene aynı şekilde Avrupa Birliği yenilenebilir enerjiyi yüzde 42,5'luk bir oranla 2030 hedefine koydu. Norveç gibi yüzde 100 yenilenebilir enerjiden, kendi enerji ihtiyacını karşılayan ülkeler var. Mesela Almanya'ya yüzde 80 olarak elektrikte, 2030'da sadece güneş, rüzgar ve benzeri yenilenebilir enerji üretecek. Bu bağlamda Rusya enerjide günün sonunda aslında kaybeden oldu. Bunun Türkiye'ye çok büyük zararı oldu bu. Geçen sene biliyorsunuz 100 milyar dolara yakın bir enerji fazladan ödedik. Bu da ülkemizdeki şu andaki ekonomik sıkıntıların temelindeki nedenlerden birisi.

Avrupa REPowerEU planını devreye soktu.Yaşlı kıtanın yenilenebilir enerji politikalarına gösterdiği bu ilgiyi sadece Rusya'ya mı bağlamalı?  Bu plan devreye girdi mi? Söz konusu projeye yönelik "Olmaz, işlemez" minvalinde sanıyorum eleştiriler vardı. Nedir işin aslı?

Türkiye'de maalesef konunun arka planını, gerçeği bilmeden yalan yanlış bazen yorumlar yapılıyor. Bu konuda özellikle bazı ülkelerin lobileri çok iyi çalışıyor. Yani kendi ülkelerinden ülkemize enerji ihraç etmek için Avrupa güya "Yeşil mutabakatı bitirdi, başarısız oldu" gibi yalan yanlış ifadeler kullanılıyor. Size basit bir örnek vereyim. Bizim 10 yılda kurduğumuz güneş santralini Hollanda geçen sene 1 yılda kurdu. Hollanda yaklaşık olarak Türkiye'nin 5'te 1'i nüfusumuza sahip 17 milyonluk bir ülke. Ama baktığınızda Türkiye'nin 10 yılda kurduğu güneş santralini 2022'de kurdu. Bu ne kadar hızlandıklarını gösteriyor. Ha keza Almanya, benzeri şekilde İspanya çok müthiş yatırımlar yapıyor. Güneş, rüzgar ve benzeri yenilenebilir enerjilere yönelik. Yani yeşil mutabakatın, REPowerEU'nun çökmesi gibi bir durum yok, tam tersi hızlandı.  Bu noktada da sürekli yeni yeni düzenlemeler yapıyorlar, zorunluluklar getiriyorlar. Ne için? Yenilenebilir ve yeşil enerjinin kullanımı için. Bu konuda Avrupa'da Almanya'nın başta motor güç olmak üzere yenilenebilir enerjiye 2050'de yüzde 100'e yakın geçiş hedefi var. Yenilenebilir enerjiye yoğunlaşan bir Avrupa var.

Öte tarafta Türkiye'ye baktığımız zaman Mersin Akkuyu, nükleer santraller... Mesela İngiltere'de de rüzgar ve güneş enerjisi kullanılıyor. Yanlışsam ve bu yanlış bir algıysa lütfen beni düzeltin ama Türkiye bulunmuş olduğu coğrafya itibarıyla yenilenebilir enerjiyi kullanmaya çok daha yatkın değil mi? Yoksa bu bir mit mi?

Maalesef biz Avrupa Birliği ve G7 ülkelerinin tersine bir enerji politikası izledik. Özellikle son yıllarda  fosil yakıtlar hususunda. Önceden, 30 yıl öncesinde yenilenebilir enerjide, özellikle ulaşım, elektrik ve ısınma enerjilerinde yaklaşık yüzde 18 oranında kendimiz üretiyorduk. Sonra bu oran yüzde 16'ya düştü. Avrupa Birliği ise tam tersini yaptı. Onların fosile bağımlılığı yüzde 70 oranındayken Türkiye'e yüzde 84 oranında.

Yani?

Yani kömürü, gazı artırmışız. HES'lerde yüzde 60 oranında sadece 1988'de üretiyorduk. Şu an tüm güneş ve rüzgar dahil yüzde 40'ın altında yenilenebilir elektrik üretiyoruz. Türkiye fosilde maalesef tersi bir politika izledi. Tamam, ihtiyaçlarımız artmış. Tamam, enerji tüketimimiz artmış. Ama Avrupa Birliği ülkeleri ve diğer gelişmiş G7 ülkeleri de aynı oranda yenilenebilire yatırımı daha çok arttırmış. Yani tüketimlerinden daha fazla arttırmışlar. Ama biz karşılayacak kadar arttırmamışız. Nükleerde de aynısı maalesef. Avrupa'nın 70-80 yıl önceki politikasıydı bu nükleer artırma. Gerçekten yaptılar. Belki biz de o zaman yapsaydık, çok karlı olabilirdi diğer enerjilere alternatif olarak. Ama şu an hem ekonomik anlamda hem çevreye zararları noktasında hem de atık olarak artık dünyanın kaldıramayacağı bir noktaya doğru geldi. Başta ABD ve İngiltere olmak üzere, Avrupa Birliği ülkeleri dahil nükleeri hep azaltıyorlar. Örneğin İngiltere yüzde 50'ye yakın azalttı.
 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Japonya, Fukuşima'daki nükleer facianın ardından o dönem Almanya'daki Merkel hükümeti "Tamam mı, devam mı?" diye referanduma gitti o dönem, halkına sordu.

Evet. Ve bunun sonunda Almanya nükleeri bitirdi.  Almanya halkı duyarlı bir halk. Araştırıyor, görüyor. Nükleer felaketin nelere yol açtığını biliyorsunuz. 2011'deki Fukuşima Nükleer kazasının etkilerini, sıkıntılarını Japonya hala yaşıyor. Özellikle nükleer atıkların okyanusa bırakılması Çin'le aralarında büyük sıkıntı oluşturmuştu. Bu noktada Almanya harekete geçti. Çünkü bu enerji hem pahalı hem çevreye karşı zararlı hem atıklarına henüz çözüm bulunmuş değil. Avrupa Birliği ülkelerinde sadece Almanya değil, İtalya da çıktı, nükleere geri dönmedi kesinlikle. Bazıları "Enerji sıkıntısı var, Almanya mecburen geri dönecek" diyor. Böyle bir şey yok. "Almanya kömüre dönüyor" deniyor. Hayır, yine yalan yanlış bilgiler ortalıkta dolaşıyor. Almanya şu anda yenilenebilir enerjide yüzde 50'yi geçti, 2030'da yüzde 80 hedefi var. Türkiye'nin 2030 hedefi ise yüzde 40. Yani Almanya'nın yarısı. Halbuki bizim potansiyelimiz çok daha iyi. O sorduğunuz soruya geleyim. Türkiye'nin Almanya'dan güneşi, rüzgarı çok daha iyi. Jeotermalde Avrupa'nın en iyisiyiz. Tarım atıklarımız ve diğer belediye atıklarımız çok müthiş olmasına rağmen yüzde 10'unu kullanmıyoruz. Çöpten enerjiyi kullanmıyoruz, enerjiyi hakkıyla değerlendirmiyoruz. Aslında Türkiye enerji ithalatını düşürebilir. Çok iyi yatırım yaparsak bu aynı zamanda üretime, istihdama da büyük katkı sağlar. Bakın yüzde 75 oranında dışarıya bağımlıyız. Gerçekten enerji denizinin üzerinde yaşamamıza rağmen bu potansiyeli değerlendirmiyorsak bu bizim zafiyetimiz, eksikliğimiz.

Pahalı diye mi girişmiyor bu işe Türkiye? Hani "Yenilenebilir enerji maliyetli efendim" diye yaygın bir inanış, kabulleniş var ya...

Hayır. Belki 15 yıl önce böyle bir şey sorun vardı. Ancak güneş enerjisi kurmanın maliyeti sonra çok düştü. Nükleere bakın. Artık fiyat olarak da kaldırılamaz hale geldi. Güneş enerjisi dünyada şu an en ucuz enerji. Yani bir dolar sente büyük tesis kurduğunuz zaman nükleer büyüklüğünde, nükleerden yaklaşık 20 kat daha ucuza mal edebiliyorsunuz. Kömüre ve gaza göre de ucuz, yarı yarıya belki. Kısacası daha düşük fiyata mal edebiliyorsunuz. Rüzgar da benzeri fiyatlarla... Dolayısıyla pahalılık kesinlikle söz konusu değil. Bazıları alanı sorun ediyor, özellikle güneş enerjisinde. Bakın TÜİK raporlarına göre Türkiye'de 13 milyona yakın çatı var. Bunun sadece 3 milyonuna dahi kursak onlarca nükleer santral yapar! Yani alan sorunumuz yok, teknik sorun yok. Kimileri teknik ve kapasite sorunundan bahsediyor. Böyle bir sorunumuz da yok. Bunu iddia edenler ya işi bilmiyor ya da farklı bir enerji ithal ettiğimiz ülkelere çalışıyor. Kısacası Türkiye'nin hem güneş hem rüzgar enerjisi için kesinlikle bir alan sorunu yok. Rüzgara bakalım. Rüzgar santralinin kurulduğu yer sadece bir direkt alan işgal ediyor. Çoğu yeri rahat bir şekilde merada da kullanabilirsiniz hayvancılıkta da... Yani alan sorunu da yok.

Bir de güneş battığı zaman rüzgar esmediği zaman enerjisiz kalacağız gibi bazı yanılgılar da var değil mi?

Maalesef. Ama bunlar geçen yüzyılın sorularıydı. Yani bir kişi bunlara hala takılıp kalıyorsa, bu kişinin adı mühendis de olsa, teknik eleman da olsa bu işten anlamıyordur ya da dünyadan haberi yoktur. Hem depolama batarya sistemleri hem hidrojen sistemlerle böyle bir sorun yok. Dengeli bir şekilde kurulduğu sürece teknik olarak kesinlikle bir sorun yok.

Enerji ile alakalı "Her isteyen evinde elektrik üretip devlete rahat satabilmesi lazım" diyorsunuz. Nasıl olacak bu?

Türkiye'nin en büyük sıkıntılarından biri de bu. Avrupa'da, Almanya'da, G7'de, gelişmiş ülkelerde genelde sadece tüketimi amaçlı kurulmuyor. Yani bir çatıya 70 metrekare alana yaklaşık 10 kilovata yakın bir sistem kurabilirsiniz. Bunun bedeli de yaklaşık 10 bin dolar civarındadır. Bunun yüzde 10'u belki yüzde 15'ini tüketir, geriye kalan yüzde 85'ini, 90'ını rahatça satabilirsiniz. Dünyada sistem böyle işliyor. Almanya'da 3 milyonun üzerinde çatıda var. Avustralya'da 3 buçuk milyon, ABD'de 4 buçuk milyon çatıda... Dünyada şu an 35-40 milyonu geçti. Türkiye'de? Maalesef 3 bin tane bile yok. Almanya'da güneş yok. Üç milyonun üzerinde yapılmış. Ve bizde 3 bin tane yoksa bu bizim mevzuatımızla alakalı. Bunun engellediğinin en önemli delili. Bu mevzuatı değiştirmemiz lazım. Sadece "tüket" mantığıyla bu iş fazla gelişmez. O zaman ekonomik olmuyor ya da kış şartlarına göre korursanız yazın şebekeye vermek zorundasınız teknik olarak. Ya da şalteri kapatmak zorundasınız. Şalteri kapattığınızda enerji israfı ya da büyük bir yatırım kaybı demek. Enerjiye ihtiyacımız var. Devlet şu an Ruslara verdiği 14 dolar sent ortalama fiyatın yarısını güneş enerjisi üretenlere verse yani 7 dolar net fiyat verse rahat bir şekilde milyonlar çatılarında kurar. Mesela dışarıdan para getirmeye çalışıyoruz ya bazen çok yüksek bedeller ödeyerek. Bunu kendimize çevirmek durumundayız. 50 milyar dolar sadece güneş çatılarında sahaya yatırım olarak döner. Bu da ülke ekonomisine büyük katkı sağlar. Hem milletimiz kazanır hem yerli enerjimiz kazanır.

Tüm bu bahsettikleriniz bağlamında "Türkiye enerji konusunda bağımlı, nükleer enerji Türkiye'yi bu bağımlılıktan kurtarır" önermesine nasıl bakıyorsunuz?

Bir kere nükleer bizi bağımlılıktan kurtarmaz, tam tersi bağımlılığımızı arttıracak veya ayağımıza pranga vuracak. Neden? Bir kere bizde uranyum yok. Uranyum biliyorsunuz nükleerin yakıtı demek. Nükleer yakıt bizde olmazsa ne demek? Dışarıya bağımlıyız demek. Yani Akkuyu'da nükleer santral kuracak olan Ruslar, nükleer yakıtı da sürekli hazır hale getirecek, bu Türkiye'ye sürekli olarak dışarıdan gelecek. Yani Akkuyu'da "Yap-işlet-devret" de yok. "Yap-işlet-sonuna kadar işlet" modeli var. Dolayısıyla orada da sürekli bir bağımlılık var. Yani uranyumumuz olsa "Haydi belki 15 yıl pahalı elektriği alalım, ondan sonra idare edelim" deriz ama öyle bir durum da söz konusu değil. Yani uranyum olmadığı için aynı kömür ve gaz gibi dışarıya bağımlı olacağız. Hatta bu daha tehlikeli. Kömür ve gazlı alternatifleriniz çok ama uranyum ve benzerinde çok alternatifiniz de yok. Sürekli şu anda mesela Nijer'deki darbeden sonra uranyum fiyatları son 2 yılın zirvesine çıktı. Geçen sene Ruslara kömür ve gazda nasıl onlarca kat fiyat ödediysek yarın öbür gün nükleer için benzeri ülkelere de kat kat ödeyeceğiz.

İki yıl önce Edremit Körfezi'nde zeytin çekirdeğinden yakıt üreten bir firma vardı. Burada anladığım kadarıyla  biyokütle enerjisi devreye giriyor. Biyokütle enerjinin elektrik, ısı ve ulaşımda farklı ülkelerde kullanıldığı biliniyor. Türkiye'de tarımsal atıklardan yıllık bazda yaratılabilecek bir biyokütle enerjisi yöntemi mümkün mü? Yoksa bu çok kıyıda köşede kalmış, çok alternatif-radikal bir yöntem mi?

Dünyada çok yaygın değil belki ama özellikle Amerika ve Brezilya'da şeker pancarı, şeker kamışından Avrupa'da da özellikle buğday atıklarından biyoenerji üretiliyor. Türkiye'nin potansiyeli çok daha fazla. Tarım atıklarımızın yüzde 10'unu bile maalesef değerlendirmiyoruz. Biyoenerjinin en güzel yönlerinden birisi de hem araçlarda yakıt kullanabiliyorsunuz hem elektrik üretebiliyorsunuz isterseniz. O yönüyle de çok müthiş bir şekilde imkan sunuyor biyoenerji. Yani çok yönlü bir enerji. 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU