İsrail-Hamas çatışmasında birinci haftaya girilmek üzere.
Dünyanın gözü kulağı hala bölgeden gelen haberlerde.
Gazze Şeridi bir kez daha insani dramla karşı karşıya.
İsrail’de ise halk hala kendi 11 Eylül’lerinin şokunu atmaya çabalıyor.
ABD önce gemilerini peşi sıra Dışişleri Bakanı’nı gönderdi bölgeye.
ABD’nin bir numaralı diplomatı Antony Blinken önce İsrail’e gitti, ardından Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile görüştü.
Sonrasında Katar’da "İsrail sonuna kadar gitmeli, bir daha kendisine saldırı olmayacağından emin olmalı” dedi.
Kimine göre kara operasyonuna yeşil ışık kimine göre teşvikti söyledikleri.
Gelgelelim hepsi aynı kapıya çıkıyor ve bölgede benzer senaryolar farklı kalemler eşliğinde yazılmaya devam ediyor.
Independent Türkçe de bölgede cereyan eden gelişmeleri uzmanlarla konuşmaya…
Yaklaşık 7 yıldır İsrail Hayfa’da yaşayan ekonomist ve veri bilimci Emre Akanak bir süredir içinde bulunduğu İsrail toplumunu yakından takip ediyor.
Akanak ile Aksa Tufanı Operasyonu sonrası İsrail’de yaşayanların ruh halini konuştuk.
Operasyon başladıktan ve İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik ilk karşı saldırılarının ardından görüştüğümüz Filistinli aktivist ve gazeteci Anwar Ataallah nasıl “Şu an bombardıman başladı” dediyse Emre Akanak da bu görüşme öncesi benzer bir cümle kurdu.
Önce sığınakta biraz bulunması gerektiğini söyledi, sirenler sustu ve söyleşiye başladık.
Türkiye’den gelip İsrail’de yaşayan Emre Akanak’ın sadece güncel durumla ilgili değil bölgenin politik-ekonomisi ve İsrail siyasetinin geleceği ile ilgili de söyleyecekleri vardı.
Röportajın özeti video halinde hemen yukarıda, tamamı ise aşağıda.
"İsrail'de son saldırıyla halk Ortadoğu'da yaşadığını anladı"
Şu anda sığınaktan mı çıktınız?
Şimdi biraz önce sınavdan çıktık evet.
Saldırı mı oldu yoksa sadece tedbiren mi?
Muhtemel Lübnan üzerinden oldu. Ama Hamas üstlendi.
Şu andaki ruh hali, oradaki durumu biraz tarif edebilir misiniz? İsrail'in ruh hali ve tabii sizin de içinde bulunmuş olduğunuz ruh hali nedir?
Yedi yıldır burada yaşıyorum. Bir de açıkçası İsrail'i kısmen daha fazla tanımaya çalışıyorum. İsrail’e kendi uzmanlık alanımdan baktığımızda, bu ortamda bile çok eğilip bükülebilen ve çok hızlı hareket edebilen, reaksiyon alabilen bir ekonomisi var. Şu anda normal günlük ekonomi devam ediyor. Bu çok ilginç, ne Avrupa'dayken ne ABD'deyken gördüğüm bir durum. İkinci husus gerçekten de İsrail'in ruh halinde ciddi bir dönüşüm var. Yani aslında İsrail'deki bütün seçmenlerde var bu. Sağ seçmende, sol seçmende, radikal seçmende, komünist seçmende, aşırı üsluplardaki seçmenlerde ve ortadaki seçmende de bürokraside de… Herhangi bir şekilde bu olaylara karşı çıkan ya da daha ılımlı olan insanlarda da ciddi dönüşümler var.
Biraz tarif edebilir misiniz?
İsrail toplumunda öncelikle ciddi bir entelektüel birikim var. Bugün bir İsrail vatandaşıyla konuştuğunuzda sanki Avrupa'd, İtalya'da veya Hollanda'da yaşayan ve oradaki entelektüel birikim ve oradaki hayattan beklentilere sahip bir kitleyle karşılaşacaksınız. İsrail'de sıradan halk Ortadoğu'da yaşadığının farkında değildi bu olaylara kadar… Ortadoğu'nun ne kadar acımasız, nasıl bir yer olduğunu bu olayla beraber aslında tanımış oldu. Bu ağır terör dalgası aslında Suriye'de, Irak'ta ve diğer Ortadoğu ülkelerinde insanların günlük maruz kaldığı ağır şiddetin ta kendisi… Ancak buradaki şiddet İsrail toplumunda ağır bir şok yarattı ve sorgulamaya itti. Devlete ve devletin kamu kurumlarına güvenen ve kamunun hızlı bir şekilde reaksiyon alacağını düşünen sağ seçmen ciddi anlamda hayal kırıklığı yaşamış durumda. Aslında devlet mekanizmasının, kamunun, siyasilerin bunu abarttığını ve birlikte barış içinde yaşanabileceğini düşünen sol seçmen de aslında korkunç bir travma yaşıyor. Bunun böyle olamayacağını düşünmeye başladı.
"Olaylar Netanyahu'nun kontrol edebileceğinden çok büyük"
Yargı reformunun ardından çok büyük bir kutuplaşma yaşıyordu İsrail. Netanyahu zor durumdaydı. Şimdi savaş hali var. Savaş hükumeti kuruldu. “Birlik halindeyiz” deniyor bu savaş-çatışma koşulları altında. Gerçekten öyle mi peki?
Sanmıyorum. Yani sağ kesim de bir birlik halinde hissetmiyorsa sol kesimde bir birlik duygusu yok. Çünkü devlet mekanizmasının kendisine ve siyasilere güven yok. Son olarak hastaneleri ziyaret eden siyasilerin veya şu anda halihazırda görevde olan politikacıların çok ağır tepkilerle karşılaştığını görüyoruz halk tarafından. Artık İsrail'de toplumun kendisi bu durumu sorgular hale geldi. Bu yargı reformu ve buna verilen tepkiler de aslında bu zafiyetin nedenlerinden bir tanesi. Çünkü buradaki önemli pozisyonda olan ordu mensuplarının, üst düzey yetkililerin görevlerini yapmak istemedikleri, rezerv olarak tekrar çağrıldıklarında gitmek istemediklerini ifadelerini biliyoruz. Bu olaylardan öncesinde.
Hatta İsrail Genelkurmay Başkanı kameranın karşısına geçip “Gelin ülkeniz sizin için önemli” kabilinde bir çağrı da yapmıştı…
Evet. Gücünü kullanarak insanların aslında pozisyonlarını kullanarak yapmış olduğu tehditler çok ağır bir zafiyete yol açtı. Bu yüzden İsrail solu şu anda çok ağır bir bedel ödemeyle karşı karşıya. Bu çatışmalar Netanyahu'nun veya Netanyahu'nun kontrol edebileceğinden çok daha büyük. Yani olup bitenler Netanyahu'nun işine yaramadı.
Bilakis bu süreçten Netanyahu ve hükümeti sorumlu. Bu yüzden gerek Netanyahu gerek koalisyon ortakları bu süreç bittiğinde çok ağır soruşturmalarla karşı karşıya kalacaklar. Sadece onlar değil, bürokratlar da... Ama İsrail seçmenine şunu görebiliyoruz. Artık toplum ne Netanyahu’yu ne Gantz’ı görmek istiyor. Ne sağ ne sol… Yani İsrail halkı herhangi bir eski politik figürü istemiyor. Sağ veya sol ciddi anlamda fark etmeksizin itibar kaybetmiş durumda. Özellikle eski figürler… Çünkü beş ayrı seçim oldu. Ve aslında ortada daha ılımlı, daha ciddi, şu andaki güvenlik ve ekonomi de dahil olmak üzere ana hususları öncelikleyecek bir hükümet kurulabilecekken İsrail bu hükümet arasına sıkıştı. Yani sadece “Netanyahu olsun Netanyahu olmasın” propagandası arasına sıkışıp kaldı… Bu sıkışmışlık çok ağır. Koalisyona baktığınız zaman sopayla, daha büyük tehditle, daha sertleşme yanlısı olanların aslında güvenlik bürokrasinin, o teknokratik yapıyı kontrol edebilecek uzmanlıktan uzak olduğunu da gösterdi. İsrail'de toplumun devlet mekanizmasına olan güvenini sarstı. Aslında bu savaş İsrail’de ciddi anlamda topyekûn bir sosyolojik dönüşümün gerçekleşeceği bir dönemi açmış gibi görünüyor. Böyle düşünüyorum.
Zaten şöyle bir ifadeniz var: “Artık Hamas'ın da Filistin Kurtuluş Örgütü'nün de devletleşemeyeceği net olarak görüldü. Tüm meşruluk zemini düştü. Bu bir dönüm noktası”
Batı Şeria'daki yönetim ve Hamas ve diğer örgütler devletleşemiyorlar. Zaten problem burada. Örneğin İsrail ve Mısır arasındaki çatışmalarda iki devletin bir konfor alanı, isteseniz de istemeseniz de memnun olsanız da olmasanız da bir barış yapabiliyorsunuz ve bu barışı tutarlı bir şekilde devam ettirebiliyorsunuz. İsrail-Mısır arasındaki ilişki gibi bir ilişki istedi aslında İsrail. Yani sorumluluğun diğer yarısını alan bir örgüt istedi karşısında. Bir muhatap istedi. Çünkü bu gerçekten konforlu bir alan. Ama şu görüldü artık. Hamas'ın da Filistin Kurtuluş Örgütü'nün de devletleşemeyeceği, bir devlet olarak ortaya çıkamayacağı, otonom bir devlet mekanizması olarak kendi toplumuna ya da diğer toplumlara ya da bölgedeki diğer devletlere herhangi bir devlet gibi bir barış, savaş, çatışma ya da bir muhataplık sunamayacağı görüldü. Bu çok açık.
"İki devletli çözüm olamaz"
Artık iki devletli çözüm tamamen ortadan kalktı mı?
Bu noktadan sonra artık iki devletli bir süreç olmayacak. Nedeni bu bölgedeki Hamas’ın da diğer örgütlerin de devletleşemeyeceğinin net olarak görülmesi. Bir diğer önemli konu da yakalanan Hamas teröristlerinin üzerinden çıkanlar… En son baktığımızda Rusların bu harekatta olduğu ve eğittiği çok net. Yani Rusya'nın bu bölgede müdahil olduğu. Amerika Birleşik Devletleri'nin aslında İsrail'e koşulsuz bir destek gibi görünüyor ama burada şöyle bir durum var. Gelinen noktada İsrail'in bir devlet mekanizması noktasına ulaşması gerekiyor. Yeni bir noktaya gelmesi gerekiyor. Neden? Çünkü bütün sorumluluğu Mısır'la olduğu gibi, Ürdün'le olduğu gibi olmayacağını ve bütün sorumluluğu doğrudan İsrail'in alması gerektiği görülüyor. Ama İsrail şu anda bölgede kendi vatandaşlarını koruyan caydırıcı bir güç. Caydırıcı bir devlet. “Güç kullanabilen sert bir devlet”. Şimdi bunun da artık ötesine geçip bölgede daha ciddi bir oyun kurucu olup, bölgede sadece korkulan değil, saygı duyulup benimsenen bir devlet mekanizması haline gelmesi gerekecek. Ama halihazırdaki politikacılar artık çok eskidiği için sağdan da soldan da…
Bu gibi sıkışmaları birçok ülke yaşıyor tabii. İsrail'in durumu elbette çok daha farklı. Mesela Yunanistan çok derin bir ekonomik buhran yaşadığı zaman oradaki baskın partiler de halkın nezdinde birden kayboldu ve o dönem SYRIZA çıktı. Ha keza İspanya'da da Podemos’u gördük. Halihazırdaki politik yapının birebir içinden doğmayan... İsrail’deki sıkışmışlık -hele hele şu dönem ve koşullarda çok daha farklı ama- içinden böyle bir yapının çıkması olası mı siyaset sahnesinde? Önümüzdeki dönemde? Ne konuşuluyor orada?
Arkadan gelen bir yeni bir siyasi hareketlenme gelirse bu hareketlenme tabandan gelecek gibi görünüyor. Hem sağ hem solun mevcut partilerinin tabanı… Galiba üst yönetimi revize edecek. Yeni partiler de elbette çıkabilir. Buradaki siyasi yapıda aynı zamanda devlet mekanizması da dönüşecek gibi görünüyor. Tüm bu yaşananlarda çoklu bir zincirleme zafiyet söz konusu. O yüzden ordunun da güvenlik güçlerinin de güvenlik bürokrasisinin de diğer bürokratik yapıların da yeniden yapılandığı komple yeniden yapılandığı bir süreç yaşanacak gibi olacak. Burada artık iki devletli çözümden ziyade İsrail'in bölgede bir yapıya daha oyun kurucu bir yapıya geleceği bir yapı olacaksa sadece caydırıcı bir güç olmaktan çıkıp benimsenen de bir yapı olması lazım.
Bu olabilir mi?
Abraham Antlaşmalarına baktığımızda çok radikal olan olmayacak gibi görünen bir şeyin olduğunu görüyoruz. Ve burada Arap toplumu; Birleşik Arap Emirlikleri tarafından ve/ya özellikle Suudi Arabistan tarafından İsrail'in artık iyice tanındığını, ilişkilerin normalleşmelerine gidildiğini görüyorsunuz. Ha Suudi Arabistan bunu biraz öteledi, erteledi. Ama şimdi hemen hatırlayalım, İsrail Birleşik Arap Emirlikleri'yle, normalleşmenin hemen öncesinde Dubai'de bir operasyon yapmıştı. Ve bu da normalleşmeyi bir şekilde biraz ertelemişti ama normalleşme gerçekleşti. Şimdi burada bölgenin aslında politik ekonomisine bakmak lazım. Bölgenin politik ekonomisinin Türkiye'nin de bölgedeki birçok aktörün de tam okuyamadığını düşünüyorum.
Neden?
İsrail'deki şu anda gelişmeye başlayan, şu anda ilerleyen bir Hi-Tech endüstrisi var. Ve bu endüstri Batı endüstrisine kenetlenmiş durumda. Baktığınız zaman yatırımlara, İsrail Borsası'ndaki İsrail'deki fonlara Arap fonlarının geldiğini görüyoruz.
Yüksek teknoloji yatırımlar sayesinde?
Tabii. Ve aslında bir ciddi ekonomik iş birliğinin, ekonomik entegrasyonun başladığını görüyoruz. Bu şimdi başlamadı. Petrodoların yani Arap sermayesinin sisteme entegrasyonu aslında 1980’lerde başladı. Bugün aslında bu durum yeni değil. 1990’lar 2000’lerle birlikte. İsrail endüstrisi Arap sermayesine entegre oldu. O yüzden aslında burada örtülü bir ekonomik çıkar birliği söz konusu. Ve bu birliktelik artık savaşmak yerine yeni bir dönüşümün, yeni bir yapılanmanın gerekli olduğunu gösteriyor. O yüzden bu savaş klasik bir Arap İsrail savaşı değil. Klasik bir Yahudi-Müslüman savaşı değil. Bu savaş yerleşim kapitalizmle serbest piyasa ekonomisi entegre olmaya başlayan Ortadoğu'yla bu entegrasyonun olmadığı ve bu entegrasyona karşı çıkan Rusya'nın ve İran'ın olduğu ve beslediği yapıların mücadelesi. Şimdi bunu bu çerçevede evet okumak gerekiyor.
"İsrailli Araplar Filistin'den kesin bir ayrışma içinde"
Bu bağlamda geçtiğimiz günlerde Arap dünyasını yakından tanıyan bir entelektüelle olan diyalog geldi aklıma. Bana şöyle bir çerçeve çizdi, belki bugün birçok kişi benzer fikirdedir ya da değildir: “Bu sorun eskiden İsrail-Arap sorunuydu. Sonra İsrail-Filistin meselesine dönüştü. Şimdilerde artık tamamen İsrail-Hamas sorunundan ibaret.” Malum siz İran’dan bahsedince, Tahran ile birlikte Hizbullah da giriyor denkleme. Veyahut dolaylı olarak Rusya da...
Doğru. Rusya bir aktör olarak Sovyetler’den sonra tekrar burada olmak istiyor. Ama şöyle bir şey var. Rusya'nın şu anda bir sürü cephesi var. Ukrayna var. Şu anda o Avrupa'nın olduğu cephe var, Belarus var… Eskisi gibi finansal kaynaklarına baktığımızda Moskova açısından bu cephelerin sürdürülebilir olduğunu düşünmek çok zor. Diğer önemli konu ise sıradan Gazzeli insanların talepleri ile ilgili. Burada günlük 12 bin-13 bin Gazzeli sabah sınırı geçip çalışıp geri gidiyorlardı. Türkiye'de maalesef hala 1950’lerin obsesif Stalinist sol mantığıyla İslamcı mantığı arasında sıkışık kalan bir mantık var. Ve bu mantıkla okutmaya çalışıyorlar. Filistinli kimliği yok o insanların.
Gazze’den İsrail’e çalışmaya gidip gelenler için mi söylüyorsunuz yoksa İsrail vatandaşı Araplar için mi?
Ne buradaki Arap toplumunun, İsrail'deki yaşayan Arapların ne de bölgede yaşayanların bir homojen Filistinli kimliği yok. Genel itibarıyla da Arap toplumları arasındaki bir siyasi birliktelik, bir kimlik birlikteliği yok. Ama burada şunu görüyoruz. İlk defa İsrailli Araplar, İsrail vatandaşı olan Araplar çok ciddi bir ayrışma içerisinde. Eğer İsrail'deki Arap milletvekillerinin söylemlerine bakarsanız bugün ve diğerlerinin Hamas’ı kınayıp Arap toplumlarına da hiçbir gösteride yer almamaları telkin ettiklerini görüyoruz. Ve İsrail'deki Araplara baktığınız zaman ekosistemin en üstündeler. Niye? Çünkü İsrail'de kişi başı gelir şu anda 60 bin dolara dayanmış durumda. Ve İsrail'de yaşayan Araplar devletin onlara sunmuş olduğu sosyal güvenlikten, koruma duvarından, sağlıktan, eğitimden vazgeçmek istemiyorlar. Ve İsrail'de yaşayan İsrailli Arapların ikinci üçüncü jenerasyonu ve dördüncü jenerasyonda ciddi bir kopuş var. Son dönem İsrail'deki Arap jenerasyonu özellikle 1980’den 1990’dan sonra doğan jenerasyon Arapçadan ziyade daha çok İbranice konuşuyor. Hayattan beklentileri İsrail'de yaşayan herhangi bir İsrail vatandaşıyla yakın. Şimdi yaklaşık bir beş yıl sonra İsrail'deki ultra Ortodoks Yahudilerin çocuklarının ve İsrail'deki Arapların dindar, mütedeyyin Arap ailelerinin çocuklarının daha yakınlaştığını görüyor olacağız. Ve bunların aslında gelenekler yerine daha 21. yüzyıldan beklentileri olan, yeni bir kimlikle buluştuğunu görüyor olacağız. Yeni bir kimlik sentezlemesi…
Bir kültürel harmandan mı söz ediyorsunuz?
Harmandan ziyade artık geleneksel ve ideolojik veya dini değerler yerine 21. yüzyıldan beklentileri olan yeni bir sınıf, yüksek gelirli yeni bir sınıf doğuyor. Bu İsrailli Araplar için geçerli. Ve İsrailli Arapların bu konfor alanından çıkmak gibi niyeti yok. Ve Lübnan Savaşı'ndan sonra baktığımız zaman ilk defa Arapların İsrail ordusunda bu kadar fazla asker olarak yer aldığını görüyoruz. Yani Araplar Hamas'a karşı savaşmak üzere İsrail ordusunda yer alıyorlar. Bu yeni bir dönem.
Filistin Kurtuluş Örgütü… Batı Şeria'dakiler… Onlar ne yapıyor?
Desteklemediler. Münferit olaylar çıktı. Ayaklanmalar falan çıktı ama onlar çok hızlı bastırıldı. Ama bir ciddi bir destek olmadı. Bir mücadele olmadı. Şimdi burada Hamas'ın tamamen izole olduğunu görüyoruz artık. Gazze'de yaşayan insanların da Hamas’tan memnuniyetsizliklerini ciddi ciddi ifade etmeye başladıkları görülüyor.
Ama bunun karşısında Filistin Kurtuluş Örgütü'nün çok zayıf, çok cılız ses verdiği zaten nicedir bilindiği gibi etkin bir oyuncu olmadığı ve bu sebeple Hamas'ın bu kadar güçlendiğini söyleyenler de var...
Doğru. Bunun kısmen doğru olduğunu düşünmek durumundayız.
Yani Ebu Mazen’den, Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas'tan dolayı mı?
Sadece kişilerden dolayı değil. Orada (Batı Şeria) korkunç bir yolsuzluk, adaletsizlik ve topluma bir umutsuzluk sergilenmesi söz konusu. Aslında Hamas da bunun içine girdi. Şu anda da aynı şey Hamas için geçerli. Ama şöyle bir problem var. Bu örgütlerin birbirlerine alternatif olabilecek yapılar oluşturamadığını görüyoruz. Yani Filistin Kurtuluş Örgütü, Hamas geliyor, Hamas gidiyor. Hiçbir örgüt bir devletleşme sürecine giremiyor. Bugün İsrail olmasa ne Batı Şeria ne diğer tarafta kesinlikle ama kesinlikle ne elektrik ne su ne gıda olur. Yani aslında bu anlamda burayı hatta Ürdün'ü bile İsrail ekonomisi ayakta tutuyor. Bunları birlikte değerlendirdiğimiz zaman buradaki ekonomik entegrasyonu kırabilecek düzeyde, bir alternatif yaratabilecek düzeyde değiller. Devletleşebilecek düzeyde de değiller. Bu nedenle hiçbir çözüm olacak gibi görünmüyor. Gazze toplumu da İsrail toplumu da aslında bir dönüşüm içerisinde. Bunu Türkiye’dekiler maalesef göremiyor. Bu topyekun, homojen insanların bir arada düşünüp hissettiği bir savaş değil. İnsanların duygularını, düşüncelerini ve aslında kendi devletleriyle, kendi inançlarına bakışlarını da değiştiren, dönüştüren bir süreç…
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Türkiye umarım maceracı söyleme geri dönmez"
Türkiye'nin buradaki dönüşüme nasıl bakacak, nasıl dahil olacak? Dahası şu an Ankara’nın güttüğü politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu andaki politika ve kullanılan söylem popülist. Bir kere ekonomik olarak zaten yaşananlar ortada. Büyük ihtimal enerji fiyatlarını da fon akışlarını da etkileyecek. Ekonomik olarak bir şekilde dolar etkilenecek. Dolaylı olarak eklenecek ama doğrudan etkilenmeye baktığımızda Hamas liderlerinin Türkiye'de olduğunu görüyoruz. Türkiye'nin aslında-“stratejik derinlik” diyelim- Ortadoğu'ya nasıl bodoslama bilmeden, tanımadan girdiğini daha önceden biliyoruz. Türkiye finansal olarak bildiğiniz gibi sıkıntılı bir noktada. Hamas’ın varlığı Türkiye’nin başına bela olacak. Çünkü Hamas fonları ve diğer fonlar inceleniyor. Türkiye'nin Ortadoğu’daki İslami aktörlerle flörtleşmesinin başını belaya sokacağını düşünüyorum. Hamas terör örgütü… Bu süreçte eğer Türkiye yine Davutoğlu benzeri maceracı ve rasyonaliteden uzak politikalar sürdürürse bunun orta ve uzun vadede ciddi bir negatif etkisi olur kanaatindeyim.
© The Independentturkish