Wagner’in isyanı Ortadoğu’daki milisleri etkiler mi?

Wagner güçlerinin isyanı, dünyanın geri kalanına paralı askerleri gereğinden fazla güçlendirmemeleri konusunda ders verecek

Fotoğraf: AP

Mayıs 2023’te Ukrayna’nın Bahmut kentinin kontrolünü ele geçirdikten sonra Wagner savaşçıları

Yevgeniy Prigojin’in Moskova’ya yönelik yarıda kalmış yürüyüşü, Vladimir Putin rejimini sarstı. Bunun Rusya ve belki de Ukrayna’daki olaylara yansımalarını öngörmek için henüz erken olabilir. Ancak en geniş sonuçlarından biri, muhtemelen paralı asker kullanımının faydasının yeniden değerlendirilmesi olacaktır. Öyle ya Wagner, uluslararası düzeyde faaliyet yürüten en meşhur paralı asker grubu olsa da türünün tek örneği değil.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Şark'ül Avsat'tda yer alan Christopher Phillips imzalı yazıya göre; Wagner’in yükselişi, son on yılda paralı asker kullanımına yönelik daha geniş bir yönelimin bir parçasıydı. Wagner güçlerinin geniş bir planda konuşlandırıldığı Ortadoğu, paralı askerlerin kullanıldığı yerlerin başında geliyordu.

2011 ayaklanmalarının ve peşinden gelen savaşların ardından birçok hükümet, bir dizi çatışmada hedeflerine ulaşmada yardımcı olsun diye paralı askerlere başvurdu. Rusya hükümetinin yanı sıra İran ve Türkiye hükümetleri, paralı askerlerin yardımına başvuranlar arasında önde geliyordu. Prigojin’in davranışları, büyük ölçüde kiralık dış güçlere bel bağlamanın ne kadar akıllıca olduğu konusunda sorgulamalara sebep olduktan sonra şimdi Moskova’daki gelişmeler Tahran ve Ankara’yı bu mesele üzerine yeniden düşünmeye sevk edecek mi?

Paralı askerlerin cazibesi

Yabancı paralı asker kullanımı, kadim çağlara uzanan bir uygulamadır. Nitekim eski Persler, Yunanlara karşı savaşlarında paralı asker kullanmışlardı. Paralı asker kullanımı, orta çağlarda ve modern çağların başında Avrupa’da da yaygın olmakla birlikte bu uygulama, on dokuzuncu ve yirminci asırlarda geriledi.

Devletlerin gücü ve bürokrasileri arttıkça bu devletler, askerî alanda daha profesyonel olmayı arzulamaya başladı ki bu da geçici paralı asker kullanımının azalmasına yol açtı. Daha sonra bilhassa Fransız Devrimi’nin ardından kitleler arasındaki milliyetçiliğin artması, hükümetleri yabancı paralı askerler yerine esas olarak kendi halklarından oluşan daimî ve profesyonel büyük ordular geliştirmeye yöneltti.

Sonuç olarak yirminci asrın Birinci ve İkinci Dünya Savaşı gibi büyük çatışmalarına ilk etapta paralı askerler yerine ulusal ordular katıldı. Britanya ve Fransa gibi uluslararası imparatorluklar, sömürgeci güçlerinden faydalandı. Ancak bu güçleri, yabancı güçlerden ziyade vatanın bir uzantısı olarak görüyorlardı. Paralı askerlerin aksine bu güçlerin ücretleri, çoğunlukla Avrupalı askerlere ödenenden çok daha düşüktü.

Paralı askerlerin kullanımı tamamen durmadı. Aksine bazı ülkeler tarih boyunca bu uygulamayı sürdürdü. Bununla birlikte yirmi birinci yüzyılın başında büyük uluslararası güçler tarafından bu uygulamada bir canlandırmaya tanık olundu. Özel güvenlik şirketleri gelişti ve Washington, 2003-2011 yılları arasındaki Irak işgali sırasında güçlerini takviye etmek için Blackwater güçlerini konuşlandırmakla öne çıktı. Rusya da 2014 yılında kurulduğundan beri çeşitli uluslararası sahnelerde Wagner güçlerini istihdam etti.

Paralı asker kullanımının temel gerekçelerinden biri, savaşa yönelik yerel muhalefet tehlikesini azaltıyor olmasıydı. Örneğin ABD’de Vietnam savaşına yönelik büyük muhalefetin, askerliğin zorunlu olduğu o zamanlarda çok sayıda askerinin öldürülmesinden dolayı olduğunu unutmayalım. Sovyetler Birliği’nin başkenti olduğu dönemde Moskova da Afganistan işgali sırasında yüksek zayiat oranından ötürü benzer bir hoşnutsuzlukla karşılaşmıştı. Paralı asker kullanımı, bu tür riskleri azaltmaktadır. Diğer bir gerekçe ise paralı askerlerin ayırt edici özelliği olan savaş becerileridir.

Bazı ülkeler paralı asker kullanımının faydasını yeniden değerlendirecek. Wagner güçleri, uluslararası düzeyde faaliyet gösteren en meşhur paralı asker grubu olsa da türünün tek örneği değil

Paralı asker alanında ihtisas sahibi olan İran

Paralı askerlerle ilgili küresel eğilimleri çoğunlukla Ortadoğu ülkeleri yansıtmıştır. Nitekim modern bağımsız orduların eğitilmesine yardımcı olsunlar diye hükümetler tarafından bir avuç yabancı askerî uzman görevlendirildi. Ancak geçen yüzyılın büyük bölümünde hâkim eğilim, büyük ve sürekli ordular geliştirmede diğer ülkeleri taklit etmek oldu.  

O dönemde birçok çatışma; İsrail, Suriye, Ürdün, Irak ve İran arasında olduğu gibi ülkeler arası savaşlar şeklindeydi ve bunlardan her biri, yerel güçlerden oluşan büyük bir ordu konuşlandırdı. Ancak son zamanlarda bu uygulamalar, bir miktar değişti: Ülkeler arasındaki savaşlar giderek azaldı ve bunun yerine askerî rekabet bölgedeki iç savaşlarla kendini göstermeye başladı. Bazı durumlarda ulusal ordular konuşlandırılsa da devletler büyük ölçüde savaştan mustarip olan ülke içindeki çeşitli hizipleri gözetmeyi tercih etti. Ayrıca hükümetler de kendi güçlerini takviye etmek için paralı askerlere başvurmaya başladı.

Denebilir ki İran, son birkaç yılda bölgede geniş çapta en çok paralı asker kullanan ülkedir. Tabi Tahran, konuşlandırdığı yabancı güçleri tarif etmek için bu terimi kullanmıyor. 1980’li yıllarda İslam Devrim Muhafızları, Lübnan’daki Hizbullah’ın gelişimine katkı sağladı. Sonra 2000’lerin ilk on yılında Irak’ta Hizbullah Tugayları (Ketaib-i Hizbullah) gibi çeşitli Şii milisler oluşturdu.  

İran bu güçleri finanse edip eğitti, ama bu aşamada onları paralı asker olarak adlandırmak, abartılı olur. Aslında çoğu insan bu güçlerin, çıkarları Tahran’ın çıkarlarıyla örtüşse de hem Lübnan hem Irak’ta kendi çıkarları için savaştığını düşünüyor.

Ancak 2011 yılında Suriye’deki savaş patlak verdiğinde Tahran, kuşatılan Beşşar Esed rejimine yardım etmeleri için bu güçleri asıl vatanlarının dışında konuşlandırdı. Suriye’ye, yeni oluşturulan Ebulfazl el-Abbas Tugayı’na katılan 10 binden fazla Iraklının yanı sıra toplamda 8 bin Hizbullah askeri gönderdiği düşünülüyor. Bu konuda ideolojik bir unsurun rol oynadığı açık. Nitekim bazıları Suriye’ye Şam yakınlarındaki Şii türbelerini müdafaa etmek ve Suriye’deki Şii toplum için bir tehdit olarak gördükleri şeyden korunmak için gitti. Ayrıca mali bir unsur da söz konusuydu. Bu gruplara katılıp yurtdışında savaşan adamlar çoğunlukla fakir bir geçmişe sahipti ve iyi maaşlar alıyor, üstelik kendilerine vefat etmeleri halinde yüksek emekli maaşları vaat ediliyor ve tüm bunlar Tahran tarafından finanse ediliyordu.

Bu yabancı savaşçılar olmasaydı İran’ın Suriye’deki kaybı binlerce askeri bulacak ve bu da kesinlikle içeride şiddetli bir tepkiye yol açacaktı ki hiç şüphesiz bu, İran’ın kaçınmak isteyeceği bir şey

Mali ve ideolojik teşviklerin bu bileşimi Suriye savaşında İran, Fatimiyyun ve Zeynebiyyun adlarında iki yeni bölük oluşturduğunda yeniden gün yüzüne çıktı. Tahminler değişkenlik göstermekle birlikte bu iki bölükten her biri yaklaşık 10 bin askerden oluşuyor. Bu askerler, çoğunlukla İran’da ve genellikle mülteci toplumlarda yaşayan ve Tahran tarafından Suriye’de savaşmak üzere eğitilip finanse edilen Afgan ve Pakistanlı Şiilerdi.

Hizbullah’ta olduğu gibi bu savaşçıların da dinî bir motivasyonu vardı. Nitekim başlangıçta Suriye’deki Şii türbelerine muhafızlık yapmak için gönderilip daha sonra ön cephelerde konuşlandırıldılar. Bununla birlikte parasal motivasyonları da vardı. Nitekim bunların birçoğuna hizmetleri karşılığında İran vatandaşlığına ek olarak mültecilerin başka türlü alamayacakları bir maaş vaat edildi. Daha da önemlisi o ki bu askerleri bağımsız bir şekilde Suriye’ye gitmeye ikna etmek için ideolojik teşvikler yeterli değildi; mali teşviklere de ihtiyaçları vardı.

Tahran, bu güçleri paralı asker olarak nitelemek istemese de İran’ın bunları kullanım mantığı, başka yerlerde gözlemlenen tarza uygun düşüyor. Hizbullah örneğinde; hareketin savaşçıları İran ordusunun sahip olmadığı değerli beceriler sundu ve bu, Esed güçlerinin, İsrail’e karşı savaşında hareketin geliştirdiği şehir savaşı türünde eğitilmesine katkı sağladı. Aynı zamanda Iraklı, Afgan ve Pakistanlı Şii savaşçıların konuşlandırılması da Suriye’de ölen İranlıların sayısını sınırladı.

Sayıları tespit etmek yine zor, ancak savaşta 6 bin 400 Iraklı, Afgan ve Pakistanlı ile yaklaşık 2 bin Hizbullah savaşçısına karşılık yaklaşık 2 bin 300 İranlı askerin öldürüldüğü düşünülüyor. Bu yabancı savaşçılar olmasaydı İran’ın kaybı yaklaşık 10 bini bulacak ve hiç şüphesiz bu sayı, içeride şiddetli tepkiler doğuracaktı ki bu, İran’ın kaçınmak isteyeceği bir şey.

Suriye’deki bu silahlı muhalif gruplar, maaşlarını Türkiye’den alsalar da bunları paralı asker yerine vekil asker olarak adlandırmak daha doğru. Çünkü bunlar, Ankara’nın çıkarlarına hizmet etseler de Suriye’de savaşan Suriyeliler

Vekalet savaşı

İran, kendi güçlerini takviye etmek için yabancıları konuşlandıran tek bölgesel ülke değil. İran gibi Türkiye de 700 binden fazla askerden oluşan devasa bir sabit orduya sahip ve bu orduyu Suriye savaşında defalarca konuşlandırdı. Bununla birlikte güç konuşlandırmak, bu çatışmada tek kaide değildi. Nitekim Ankara, çoğunlukla çeşitli yerel güçleri destekledi.

Bu, kuzeyde Türkiye’ye bağlı cephelerin oluşturulup idare edilmesine yardımcı olmak için tamamen yeni bir grup olan Ulusal Suriye Ordusu’nun asker alımını ve eğitimini de içeriyordu. Ancak bu gruplar, maaşlarını Türkiye’den alsalar da onları paralı askerler yerine vekil askerler olarak adlandırmak daha doğru olacak. Çünkü bunlar, her ne kadar Ankara’nın çıkarlarına hizmet etseler de Suriye’de savaşan Suriyelilerdir. Her halükârda Türkiye, Suriye dışındaki çıkarlarını sürdürmek için Suriyeli güçleri kullanma konusunda Tahran’ın fikrini ödünç aldı.

2020 yılında Türkiye, Trablus’taki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin tarafında Libya’nın ikinci iç savaşına müdahil oldu. Ancak Türk ordusundan bir avuç danışman dışında bir şey göndermedi; oraya gönderdiği binlerce kişinin çoğu, yabancı paralı askerlerdi. ABD Savunma Bakanlığı’nın bir raporuna göre bunların 5 bini, Türkiye’ye bağlı isyancı bölgelerden toplanan Suriyelilerdi.

Suriye’den gelen çeşitli haberler, bu noktada etkili başka bir ideolojik unsurun varlığına işaret ediyor. Savaşçılara (yanıltıcı olarak) DEAŞ örgütüyle savaşmak üzere Libya’ya gidecekleri söylendi. Bununla birlikte çoğu, kendilerine vaat edilen maaşların yanı sıra öldürülmeleri halinde ailelerinin emekli maaşı almaları ihtimali ile motive oldu. Yine 2020 yılında Türkiye, Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’dan geri almasında Bakü’ye yardımcı olmak için Azerbaycan’a 2 bin 500 kadar Suriyeli paralı asker gönderdi.

Türkiye bu sefer, özel askerî güçlerinden herhangi birini göndermeye yanaşmadı ve hem Libya hem de Azerbaycan’da paralı askerler, Ankara’ya zorunlu ordusunu riske atmadan gücünü gösterme imkânı verdi.

Şurası muhakkak ki Suriyelilerin orada istihdam edilmesi, yüksek becerilere sahip olmaları gibi sebeplerden kaynaklanmıyordu. Nitekim Suriyeliler, eğitim ve teçhizat eksikliği nedeniyle yüksek kayıplar (Suriye İnsan Hakları Gözlemevi’ne göre yaklaşık 800 kayıp) verdi.  

Wagner güçlerinin isyanı, dünyanın geri kalanına paralı askerleri lüzumundan fazla güçlendirmeme konusunda ibret olacak

Wagner’in etkinliğine dair bir ders

Yani ülkeler, paralı askerleri veya benzerlerini farklı sebepler ve çeşitli yollarla kullanıyor. Bununla birlikte muhtemeldir ki hepsi de bu taktiği başarılı buluyor.

Zira her biri, yerel muhalefetle karşılaşmadan bölgesel nüfuzunu genişletebildi. Çok sayıda kuvvetini göndermiş -belki de kaybetmiş- olsaydı bu yerel muhalefetle karşılaşacaklardı kuşkusuz. Dolayısıyla bu ülkeler, gelecekte paralı asker seçeneğinden vazgeçme konusunda isteksiz olacak.

Wagner isyanından sonra bazıları tedirgin olsa da Tahran ve Ankara koşulların, paralı askerlerin isyanıyla yüzleşme endişesi uyandırmayacak kadar farklı olduğunu düşünecek.  

Bununla birlikte bu ülkeler, paralı güçlerine Wagner güçlerinin biriktirdiği yetki ve gücün hiçbirini vermedi. Bu nedenle Wagner güçlerinin isyanı, diğer ülkelere paralı askerlerin gereğinden fazla güçlendirilmemesi konusunda ders verecek. Ama kuvvetle muhtemel Ortadoğu’da paralı asker kullanımının faydası konusunda ciddi bir yeniden değerlendirmeye sebep olmayacak. Paralı asker istihdam eden bu ülkeler, on yıllık kargaşa ve askerî çatışmalardan sonra mevcut bölgesel konumlarında görece bir istikrarın tadını çıkarıyor. Dolayısıyla şu an paralı askerlere başvurmaya ihtiyaçları yok. Ancak yeni çatışmaların patlak vermesi ve birinin ya da hepsinin bu çatışmalara sürüklenmesi halinde muhtemelen paralı askerlere, değerli bir araç olacak bakılacak.

* Şarku'l Avsat okurları için Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.

Şark'ul Avsat

 

DAHA FAZLA HABER OKU