CHP'de tarih tekerrür ediyor: Babalar oğullara karşı

1972 kurultayı CHP tarihinin dönüm noktalarından biriydi. Sonuç İnönü için hezimetti; kurultay Ecevit'in zaferiyle sonuçlanmıştı. CHP her yönüyle 1972 yılını tekrar yaşıyor. Seçimden önce baba-oğul ilişkisi; 1971 öncesi İnönü-Ecevit ilişkisini andırıyor

Ecevit, 1960 yılında düzenlenen CHP toplantısında İsmet İnönü'nün elini öpmüştü / Fotoğraf: AA (Arşiv)

12 Mart 1971 Cuma günü saat 13.00'te radyoda okunan bir bildiri Türk siyasetinde bomba etkisi yaratacaktı.

Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, KKK Orgeneral Faruk Gürler, DKK Orgeneral Celal Eyiceoğlu, HKK Orgeneral Muhsin Batur imzasını taşıyan muhtıra ile ordu siyasete yeniden müdahil oluyordu.

Bildiride öne çıkan maddeler şöyleydi: 

1. Meclis ve hükümet, süregelen tutum, görüş ve icraatlarıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk'ün bize hedef verdiği uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.,

2. Türk milletinin ve sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetleri'nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliğini giderecek çarelerin, partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.

3. Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek, idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır. Bilgilerinize…
 

 

Bu bildiri Türk siyasetine ne denli büyük bir darbe vurduysa CHP'yi o denli karıştırmıştı; çünkü hükümeti kurma görevi bir CHP'li vekil olan Nihat Erim'e tevdi edildi.

Genel Başkan İsmet İnönü gönülsüz de olsa bu geçiş sürecini onaylayan bazı ifadeler kullandı, hatta destek verdi.

Bu sırada CHP Genel Sekreteri olan ve 'solun ortası' söyleminin mimarı genç politikacı Bülent Ecevit partisinin cuntayı onaylayan tavrına adeta savaş açtı.

O güne kadar siyaseten kendisini koruyup kollayan ve siyaseten önünü açan Lozan kahramanı İnönü'ye resmen bayrak açtı.

Ecevit CHP'nin atisini, İnönü ise mazisini temsil ediyordu. Babalar ve oğullar karşı karşıya gelince Pandora'nın kutusu sonuna kadar açılacaktı. 


CHP'nin cunta ile imtihanı

CHP'nin bu cuntaya karşı nasıl bir tepki vereceği şüphesiz merak konusuydu. Darbecilerin sağ mı; yoksa sol temayüllü olduğu henüz belli değilken, CHP'ye yakınlığı ile bilinen gazeteci Nadir Nadi, kendi zaviyesine göre "piyasaya cesaret pompalayan" açıklamalarla öne çıkacaktı:

İktidar koltuğundaki gücünü yalnız sayı üstünlüğünden aldığını söyleyen, bunu da 'bulun 226 oyu düşürün hükümeti' formülü ile dile getiren Süleyman Demirel şimdi her halde hesabında yanılmış olduğunu anlanmıştır sanıyoruz. Göstermelik demokrasinin bir ürünü olan Demirel iş başına geldiği günden beri Atatürk devrimlerine boş vermiş laik TC'nin temel ilkelerini hiçe saymış, Anayasayı dilediği gibi yorumlamış ve ne yazık ki tuttuğu yolun çıkmaz bir yol olduğu hakkındaki bütün uyarmalara kulak aşmamıştır.

(Cumhuriyet, 13 Mart 1971)
 

 

CHP medyası, cuntaya göz kırparken yönetim başlarda temkinli davranmıştı; fakat darbecilerin hükümeti kurma görevini CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim'e tevdi etmesi bütün günahlarını CHP'ye yüklemesi anlamına geliyordu.

Bu hadiseden sonra Genel Başkan İnönü'nün önünde iki yol kalıyordu: Ya darbeciler karşısında boyun büküp onların siyasi diskuruna boyun eğecekti yahut karşısında duracaktı. 

1960 Darbesi sürecinde büyük yaralar alan CHP büyük bir yol ayrımındaydı. 1971 yılında demokrasiye vurulan bu darbede de cuntacılar için "kullanışlı bir aparata" dönüşürse halkın nezdinde artık dönüşü olmayan bir nefret nesnesine dönüşecekti. 

İnönü, esasen başlarda bu muhtıraya destek verme niyetinde değildi. Hele ki Nihat Erim ismi içine tam anlamıyla sinmemişti; ama Ecevit'in başını çektiği gençlerin beklediğinin tam aksine bir tavır alacak ve cunta hükümetini destekleyeceklerini ifade edecekti:

Türkiye gibi, dünyanın ortasında harbe ve sulhe her an karışabilir bir memleket ve devlet, hükümetsiz, anarşi içinde başıboş bırakılırsa, onun siyasetçileri hiçbir sorumluluk taşmaksızın selamete götürmekle mükellef oldukları milletin ve devletin kaderini meçhullere kaptırmış olurlar.

Böyle bir sorumluluğu üzerimize almadık. Cumhurbaşkanının davetine olumlu cevap vermek fikrindeyiz. Partiler üstü bir hükümet teşekkül etsin, asayiş korunsun, reformlar yapılsın, sonunda mümkün olan en kısa seçimlere gidilsin. Bu suretle demokratik rejim kısa zamanda avdet etmiş olur.

Takip ettiğimiz politika budur. Bu normal bir politikadır. Memleket sorumluluğunu daima göz önünde tutmuş olan büyük bir partinin hassasiyetine yakışır bir politikadır.


"Ortanın solu" politikasının mimarı ve CHP'nin genç siması Bülent Ecevit, Genel Başkanı İsmet İnönü'nün bu kararı sonrası genel sekreterlik görevinden istifa ederek CHP içi muhalefete soyunacaktı:

Ben CHP'nin halk iradesi dışında yollardan iktidara gelmesine veya gelmiş gibi görünmesine razı olamam. Eğer hükümete katılmama kararı alınabilseydi belki bazı şeyler kurtarılabilirdi. Fakat sayın genel başkanım öyle düşünmüyor.
 

chp 1972 kongresi 2.jpg
19. Olağan Kurultay öncesi 5 Mart 1968'de bir toplantıda konuşan Bülent Ecevit, "ortanın solu" söyleminden sonra kendisine yöneltilen suçlamalara, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü`nün de katıldığı toplantıda cevap vermişti / Fotoğraf: AA (Arşiv)

 

Kedi yavrusunu yiyeceği zaman fareye benzetir; eğer, CHP'de biri tasfiye edilecekse onun Atatürkçülüğü üzerinden sorgulama başlatılır.

Ecevit'in bu açıklaması sonrası İnönü'nün fedailerinden Necip Mirkelamoğlu, Ecevit'in Atatürkçülüğünü tartışmaya açarak CHP tabanında ve halkta yükselecek olası bir Ecevit teveccühünün önüne geçmeye çalışır:

Ecevit üzerindeki tedirginliği, onun Atatürk'ün devrimlerini biçimsel ve altyapısız devrimler yapmakla eleştirmesi ve didiklemesiyle başlar. Atatürk'ün kurduğu partinin genel sekreteri olarak bozguncu ve bölücü akımların giderek tehlikeli olduğu o dönemde Atatürk'ü eleştirmesini uygun görmüyordu. İşte bu haller Atatürk'ü milli bütünlüğümüzün çimentosu, hatta tabusu olarak dokunmasız muhafaza etmeye bizi mecbur bırakıyordu.


Ecevit'in muhalefeti İnönü'den de tepki görecekti. Parti içi tartışmalarda İnönü, Ecevit'e hitaben "Senin bu yaptıklarını bana Feyzioğlu yapmadı!" benzeri ifadeleri Ecevit'i hedef tahtasına oturtacaktı.

Doğrusu Ecevit'in yaptığı kolay bir şey değildi. MYK üyelerinin "Askıda paltosunu gördüğümüzde dahi dizlerimiz titriyor" dediği kudretli genel başkana karşı tavır almak her yiğidin harcı değildi.

Nitekim Ecevit zaten CHP'nin doğal prensiydi olayları akışına bıraksa CHP'nin başına gelmesi zaten kaçınılmazdı. 
 

chp 1972 kongresi.jpg
05-06 Mayıs 1972'de 5. Olağanüstü Kurultay'ında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, eşi Mevhibe İnönü birlikte  / Fotoğraf: AA (Arşiv)

 

İnönü, kurultaya ikna ediliyor

1972 kurultayı CHP tarihi için dönüm noktalarından birisidir. 

İsmet İnönü 88 yaşındadır, Ecevit de henüz 47.

Biri CHP'nin hafızası ve mazisini, diğeri ise ikbalini ve heyecanını temsil eden iki isim listeler üzerinden büyük bir savaş verecekti. 

İnönü, Kâmil Kırıkoğlu gibi isimlerin söylemlerine inanmış ve olağanüstü kurultayda büyük bir zafer elde edeceğini düşünmüştü.

Ecevit, olağanüstü kurultayda zafer elde edemezse partiden ihraç edileceğini ve CHP defterinin kendisi için kapanacağının farkındaydı.

Ecevit, yalnız kalacağını düşündüğü bir yola ilkelerini korumak için girmiş; ama tabanın kahramanına dönüşmüştü.

Üstelik, Nadir Nadi'nin aksine, namuslu gazeteciliğin hakkını veren bazı usta kalemler de yanında saf almıştı.

Şevket Süreyya Aydemir bunların başında geliyor ve Milli Şef'e şu çağrıda bulunuyordu:

Halk partisinde tek iradenin benlik nizaminin yerini demagoglardan değil, şuurlu ve yetişkin yöneticilerden teşekkül eden çağdaş görünüşlü kimseler almalıdır. İnönü'ye gelince? Onun hayatinin bu safhasını böyle bir iç kavga içinde harcar görünmesi cidden üzüntü vericidir. Bize kalırsa İnönü, son sözünü çok daha önce söylemiş ve bitirmiştir. Parti adına değil, tarihi şahsiyeti adına uyarıcı güç olarak önde olmalıdır.

(Cumhuriyet, 4 Mayıs 1972.)


Kongreden birkaç gün önce İsmet İnönü'nün oğlu kaçırılmış ve İsmet Paşa kalp spazmı geçirmişti.

Yine de olağanüstü kurultayı topladı. Sonuç İnönü için hezimetti. Parti meclisi, değişim ve darbe karşıtlığı ile öne çıkan isimleri destelemiş, yani kurultay Ecevit'in zaferi ile sonuçlanmıştı.

Şimdi herkes merak ediyordu: İnönü bu sonucu kabul edecek miydi, yoksa kurultayı tanımayacak mıydı? 

Bu bekleyiş, 1950 seçimleri sonrası Demokrat Partililerin bekleyişine hayli benziyordu.

Paşa, geçmişte ülkedeki değişimin önüne geçmediği gibi partideki değişimin de önünü kesmemeye karar verdi.

Artık tarih onun içerisinde olmadığı bir mecrada akacaktı ve buna engel olmanın bir cinnet hali olduğunun farkındaydı.

CHP Genel Merkezi'ne gönderdiği kısa bir mektupla istifasını resmen bildiriyordu:

CHP Merkez Yönetim Kurulu Başkanlığı'na CHP Beşinci Olağanüstü Kurultayının 7 Mayıs 1972 toplantısında verdiği karar sonucu olarak CHP genel başkanlığından çekildim. Tüzüğün 28. Maddesinin gerektirdiği işlemin kurulunuzca yapılması için saygılarımla arz ederim.

İsmet İnönü
 

imamoğlu kılıçdaroğlu.jpg
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu / Fotoğraf: AA

 

CHP her yönüyle 1972 yılını tekrar yaşıyor. İnsanların merak ettiği soru:

Kılıçdaroğlu, Ecevit'in aksine değişimin önüne mi geçecek?

Herkes gayet iyi biliyor ki İmamoğlu CHP'nin başına geçip bir değişim başlatmak istiyor.

Seçimden önce baba-oğul ilişkisi; 1971 öncesi İnönü-Ecevit ilişkisini hayli andırıyor.

Tarih tekerrür ediyor, bakalım bu kez hangi taraf kazanacak. 

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU