Mutluluk son yıllarda insanların yaşam amacı olarak görülüyor, ancak Klinik Psikolog Beyhan Budak'a göre, mutlulukla ilgili ideallerimiz ve beklentilerimiz gerçekliği yansıtmıyor.
İnsanların genellikle maddi imkanların ve hayatın amacının mutluluk olduğu inancıyla büyütüldüğünü ifade eden Budak, "Ancak bu inançlar ve beklentiler, aslında mutluluğumuzu engelleyen etkenlerin başında geliyor" dedi.
Unutulmaması gereken noktayı Budak şöyle anlattı:
Biz dünyaya mutlu olmak için mi geldik? Bir şekilde sanki dünyadan mutluluk alacağımız varmış gibi düşünerek yaşıyoruz. Ancak gerçek şu ki, dünya biraz acı dolu bir yer. Ne kadar iyi olursak olalım, dünya bizi üzecek ve yoracak bir yer olabilir.
Bu durumu yaşadığımızda insanlar kendilerini bir ikilemde bulurlar. İçlerinden şu düşünceler geçer: 'Ama ben bunu hak etmemiştim', 'Bunu yaşamam gerekmeyecekti.'
Ancak dünya böyle bir matematiğe sahip değil. Ne kadar iyi davranırsak davranalım, bazen istediğimiz şekilde karşılık bulamayabiliriz.
"Hayatın çok büyük bir kısmı standart içinde giderken bazen kendimizi mutlu hissettiğimiz anlar bazen de çok kötü hissettiğimiz anlar oluyor" diyen Budak, "Ancak çok büyük bir kısmı hayatımızın standart şekilde ilerliyor. İnsanlar, her an mutlu olacaklarını, her şeyden keyif alacaklarını ve her şeyin süper olacağını düşünerek hareket etmeleri durumunda, gerçekte mutlu olacakları anları kaçırabiliyor" şeklinde konuştu.
"Sanki dünyadan mutluluk alacağımız varmış gibi düşünerek yaşıyoruz"
Budak'a göre, mutluluğu keşfetmek için öncelikle bizi mutlu etmeyen şeyleri anlamamız gerekiyor.
İnsanın mutlu olmadığı zamanların mutsuz olduğu anlamına gelmediğini hatırlatan Budak, "Hayatımızın büyük bir kısmı 'sıfır noktası' olarak nitelendirilen normal günlerden oluşurken, biz yine de mutlu olabiliyoruz. Günlük hayatta işimize gücümüze gidip geliyor, yaşamaya devam ediyoruz. "Bugüne kadar beni ne mutsuz etti?" diye bakmak gerekiyor. Bazen insanların kendi hatalarını, hangi alanlarda yanlış yaptıklarını fark etmeleri için kendilerinden bir adım dışarı çıkıp bakmaları gerekiyor. En azından birkaç şeyi değiştirebilmek, yaşamın içinde değişiklik yapabilmek önemli" diye vurguladı.
İnsanlar mutlu oldukları anlar ile mutlu olacaklarını düşündükleri yol ayrımını kaçıyor
Budak mutlu olma konusunda ise, şu noktalara dikkati çekti:
İnsanlara 'Gelecekte seni ne mutlu edecek?' diye soruyorum. Genellikle insanların verdiği cevaplar, statü, maddi beklentiler gibi şeyler oluyor ve ardından 'Bunlar seni mutlu etti mi?' diye soruyorum.
Genellikle, bu hedeflere ulaşmanın zorluğunu başarmak, deneyimler edinmek, hayatta mücadele etmek, dahil olmak. Geçmişte mutlu eden şeylerin, şu anda aynı kişinin gelecekte mutlu olmasını beklediği şeylerle örtüşmediği bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. İnsanlar, geçmişte bir şekilde bu hedeflere ulaşmış olmalarına rağmen, bu durumun onları o kadar da mutlu etmediğinden bahsediyorlar.
Bu güzel anılar, aslında ana listenin içinde yer almıyor. Bu durumda, insanlar genellikle 'Mücadele bitsin, o zaman mutlu olacağım' veya 'Buna sahip olayım, mutlu olacağım' gibi düşüncelere sahip oluyorlar.
Oysaki insanlar, aslında mutlu oldukları anı belki de o anda yaşıyor. Birçoğu geriye dönüp baktığında, o anın ne kadar mutlu olduğunu fark etmediklerini ifade ediyor. Bu noktada, insanların hayatlarında belki de şu anda güzel bir zaman dilimi yaşadıklarının farkına varmaları önemli.
Toplumun iki yüzü: Hak etmeden her şeyi hakkı olduğunu düşünenler ve kendine değer vermeyenler
Budak, mütevazı olmanın kendine haksızlık etmekten farklı olduğunu vurgulayarak, birçok insanın başarılarını, ilişkilerini ve yaptığı iyilikleri göz ardı ederek kendine gerektiği değeri vermediğini belirtiyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Toplumda her şeyi hak etmediği halde kendisine ait olduğunu düşünen insanların sayısının arttığına dikkat çeken Budak, bu durumda, kendini sürekli olarak öne çıkaran ve narsistik özelliklere sahip olan bireylerin yanı sıra, gerçekten güzel işler yapmasına rağmen kendisine yeterince değer vermeyen insanların da olduğunu ifade etti.
Budak'a göre, toplumun iki cephesi bulunuyor:
Bir tarafta, hak etmediği halde her şeyi hakkı olduğunu savunan insanlar bulunuyor. Her yerde 'ben' diyen narsistik bir nesil karşımıza çıkarken, diğer tarafta ise, gerçekten çok güzel şeyler yapmış olmalarına rağmen kendisine yeterince hak vermeyen insanlar yer alıyor.
İlk grupta yer alan insanların kibir, narsisizm gibi özelliklerinin arttığı zamanlarda kendilerine sorması gereken sorular bulunuyor. 'Ben nerede durmalıyım?' ve 'Ben nerede yanlış yaptım?' gibi sorularla kendi davranışlarını sorgulamaları önemli.
Eğer her şeyi hakkı olduğunu düşünen bir kişi sürekli olarak öfkeli, kızgın ve herkese çatan bir noktadaysa, Budak'a göre kendini sorgulaması gereken noktalar bulunuyor.
Budak, insanların biraz da öz eleştiri yapabilmeleri ve bir niyetlerinin olması gerektiğini vurguladı.
Budak, bunu yapılan bilimsel araştırmaların da ortaya koyduğu üzere, Dunning-Kruger etkisi olarak bilinen bilgi seviyesi düşük olan insanların daha fazla konuşma eğiliminde olduğunu, bilgi arttıkça ise konuşma miktarının azaldığını belirtti.
"Bir şey başarmışsanız, bunu kendinizin yapmış olduğunu kabul edin"
Diğer bir bakış açısına göre, bazı insanlar güzel işler yapmalarına rağmen bunu şansa veya doğal akışa bağlamayı tercih ediyorlar ve kendilerine ait başarıları olduğunu kabul etmekten kaçınıyorlar.
Budak, bu kişilerin, kendilerine yöneltilen olumlu sözlere bile "Acıdıkları için söylüyorlar" veya "Kibarlık yapıyorlar" gibi tepkiler vererek başarılarını küçümsemeye eğilim gösterdiğine dikkati çekti.
Ancak Budak'a göre, sağlıklı bir bencillik anlayışıyla hareket etmek önemli. Eğer bir kişi güzel bir şey başarmışsa, bunun arkasında kendi çabalarının olduğunu kabul etmeli ve "Ben yaptım" diyebilmeli.
"Günümüzde kimse kimseye boşu boşuna iltifat etmiyor veya güzel şeyler yaptığını söylemiyor" diyen Budak, "Dolayısıyla, bir şey başarmışsanız, bunu kendinizin yapmış olduğunu, kendi payınızın olduğunu ve gerçekten mücadele ettiğinizi kabul etmek önemli. Bu durum başlangıçta otomatik olarak gelmeyebilir, ancak özellikle kendinize acımasız davrandığınızda, bir dakika durup düşünmek ve bu başarıyı başka birine atfetseniz nasıl yaklaşırdınız, ona ne söylerdiniz, nasıl bir iltifatta bulunurdunuz gibi soruları sormak gerekiyor" dedi.
"İç sese alternatif olumlu sesler oluşturun"
Olumsuz düşüncelerle dolu ve sürekli eleştiren bir iç ses oluşturmak yerine, alternatif bir iç ses oluşturmanın önemli olduğunu belirten Budak, "Çoğu zaman kendimize 'başarısızsın', 'yapamazsın', 'olmuyor' gibi olumsuz söylemlerle yaklaşıyoruz. Kendimize bu tarz vurucu söylemlerde bulunan, her şeyi olumsuz gören ve eleştiren bir anne-baba gibi bir iç ses oluşturmak yerine, ona alternatif bir iç ses sunmamız gerekiyor. Yani kolay bir şey değil. Herkes aynı yoldan geçmiyor, aynı mücadeleyi vermiyor. Bazen başkaları için kolay olan bir şey, bizim için zor olabilir ve bu noktada kendimizi sürekli olarak ikna etmek için zihinsel bir savaşa giriyoruz. Ancak zihinsel sesi ikna etmek her zaman mümkün olmayabilir. Bu durumda, düşünceleri aşırı düşünmeye ve zihinsel bir savaşa sebep olabilir" diye anlattı.
Eleştirel iç sesinizi ikna edilmeyeceğine dikkat çeken Budak, zihinsel savaşları kazanmanın kolay olmadığını belirtti ve bunun yerine eyleme yönelik durumlar içinde bulunmanın önemli olduğunu vurguladı.
"Güçlü insan, aslında acizliğini kabul edebilen insan"
Güçlü insanın aslında acizliğini kabul edebilen bir insan olduğunu belirten Budak, her yerde güçlü olmanın ve hiç etkilenmemenin çok yorucu bir şey olduğunu ifade etti.
Güçlü insanın temel özelliklerinden birinin bazen kaygılı olabilmeyi kabullenmek olduğunu vurgulayan Budak, güçlü olmak için kabullenmenin önemli olduğunu söyledi ve hayatta bu kabullenmenin güçlü olmak açısından en önemli şeylerden biri olduğunu ekledi.
İlişkiler bir alma-verme dengesine dayalı
Bir diğer önemli noktanın diğer insanlarla olan ilişkiler olduğunu belirten Budak, ilişkilerin genelde bir alma-verme dengesine dayanması gerektiğini söyledi.
Eşit olmasa da emek verdiği ilişkilerde karşı taraftan da emek beklediğini belirtti.
Bir ilişkide emek vermesine rağmen hiç karşılık almadığında, bu durumun insanı yoran ve hatta merhamet yorgunluğuna sebep olan bir duruma dönüşebileceğini dikkat çeken Budak'a göre, ilişkide karşılıklılığı beklemek ve verilen emeğin karşılığını alabilmek önemli yer tutuyor.
Budak, etrafımızdaki insanların bize zarar verdiği durumlarda, farkında olmamıza rağmen bağımlılık durumunun ortaya çıkabileceğini ve bu durumun bizi azaltmaya, bölmeye başladığını ifade ediyor.
Budak'a göre, önemli olan nokta, eğer bir ilişkide zarar görüyorsak ve bunun farkındaysak, o ilişkiden uzaklaşmak için harekete geçme gerekliliği oluyor.
"Bugüne kadar değişmediyse, bundan sonra değişeceğini gösteren şey nedir?"
Budak, insanların bazen kendilerine şu soruyu sorması gerektiğini belirtiyor:
Bugüne kadar değişmediyse, bundan sonra değişeceğini gösteren şey nedir?
Değişimin olmadığı durumlarda, aynı şeylerin tekrarlanmasının beklenebileceğini ifade eden Budak, bu nedenle, her zaman ilişkiyi koparmak anlamına gelmese de mesafe koymak veya eskisi gibi aşırı fedakarlık yapmamak gibi adımların atılması gerektiğini söyledi.
Bir şeyin bize zarar verdiğini gözlemlememize rağmen, hatta bazen zarar vermiyorsa bile, gelişmemizi katkısı olup olmadığını sorgulamanın önemli olduğunu vurgulayan Budak, bazen vazgeçmenin, bağımlılıktan kurtulmanın en güzel yöntem olduğunu ifade etti.
Budak, insanların kendilerini korumaları ve sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri için bazen vazgeçmelerinin gerektiğini ekledi.
© The Independentturkish