Netflix’in yayıncılık devrimi Makyavelci bir siyasi düzenbazın (Frank Underwood) doğrudan kameraya bakarken bir köpeğin boynunu soğukkanlılıkla kırdığı Şubat 2013’te tüm hızıyla başladı. Bu yalnızca internetten erişilebilecek 100 milyon dolarlık (yaklaşık 556 milyon TL) TV dizisi House of Cards'ın ilk bölümüydü.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Dizi bir teknoloji start-up'ından eğlence sektörünün devi olmaya sıçrayan yayıncılık hizmetinin aldığı büyük bir riskti.
Beş yılın ardından bu kumar meyvesini vermişti. Netflix sektörde kilit bir oyuncu olduğunu kanıtlayan 23 ödülle Emmy'lerde büyük bir zafer aldı. House of Cards para kazanmak için yapılan safsatalara hızla düşerken (ve başroldeki yıldız Kevin Spacey'nin cinsel saldırı iddialarıyla diziden kovulmasından sonra) Netflix yoluna hız kesmeden devam etti. İşte Netflix'in en önemli dizilerinden 23 tanesi.
1-BoJack Horseman
Arrested Development'taki sersem ağabeyin seslendirdiği, konuşan bir at hakkında bir çizgi film… Kağıt üzerinde BoJack Horseman'de "mutlaka izlenmeli" dedirtecek pek bir şey yoktu. Ancak dizi, depresyon ve orta yaş kriziyle ilgili etkileyici ve fazlasıyla komik bir ruminasyon için formatını derhal değiştirdi. 90'ların ünlü sitcom'u Horsin' Around'la yıldızı parlamış, aşırı narsisizmi nedeniyle hayatına çekidüzen veremeyen kayıp ruh BoJack'i, Will Arnett seslendiriyor.
Aynı derecede başarılı bir yardımcı oyuncu kadrosu olan dizide Alison Brie (Glow, Mad Men), Breaking Bad'den Aaron Paul ve BoJack'in menajerliğini yapan şımartılmış bir Fars kedisini canlandıran Amy Sedaris de rol alıyor. Beşinci sezonda "Forgivies" adlı bir ödül töreni etrafında dönen bölümüyle film endüstrisinde hala canlılığını koruyan taciz olaylarına değinerek #MeToo hareketine şimdiye kadar yapılmış en basiretli yorumlardan birini sundu.
2-Stranger Things
Spielberg ekolünün 80'lerde gişe rekorları kıran filmlerinin ruh eşi dizide Winona Ryder, oğlu boyutlarüstü bir canavar tarafından kaçırılan bir taşra annesini canlandırıyor. ET, Goonies (Define Avcıları), Close Encounters (Üçüncü Türden Yakınlaşmalar), Alien (Yaratık) ve Stephen King'in 1975 ve 1990 yılları arasında yazdığı her şey, Y kuşağına mensup yazar ve yapımcı Duffer kardeşler tarafından harmanlanmış. Stranger Things'in büyük bir hit olacağı ikinci bölümden “en iyi arkadaş” karakteri Barb'ın canlı canlı yenildiği sahneler daha çıktığı hafta sonu viral olduğunda belli olmuştu.
3-Marvel's Daredevil
Netflix'in Marvel dizileri genellikle aşırı uzun ve şişirilmiş oluyor. Bunun bir istisnası suçla savaşan kör avukatı bu sefer Charlie Cox’un canlandırdığı ve kırmızı tulumu 2003'te giyen Ben Affleck'in tüm anısını toz ettiği Daredevil. Arka planında New York'un Hell's Kitchen semti yer alan Daredevil, sokak tarzı yiğitliklerle dolu ve Vincent D'Onofrio'nun alçak Kingpin rolüne damgasını vurduğu bir ilk sezona sahip. Beyaz perdede Marvel filmlerinin sağır eden gösterişliliğine karşı mükemmel bir panzehir.
4-The Staircase
Gerçekten yaptı mı? Durham, Kuzey Carolina polisinin onu yakalamak için yaptığı şeylerin bir önemi var mı? 2003 yılında karısını öldürmekle suçlanan Michael Peterson davasının iç burkan ve baş döndüren belgeleme sürecine tanıklık eden seyirci, kendini hem şüpheliyle empati kurarken hem de ondan irkilirken bulabiliyor. Fransız belgeselci Jean-Xavier de Lestrade'ın gerçeklere dayanan film yapımcılığındaki marifet abidesi, Netflix'e yakın zamanda çekilen ve fazlasıyla tuhaf Peterson klanının 10 yıllık hikayesine bağlanan üç parçalık bir finalle geliyor.
5-Dark
Avrupa'nın karanlık yıllarında geçen bir Stranger Things. Netflix'in ilk Almanca yapımı, Wagner operası olduğunu sanan ucuz bir macera kitabı. Ürpertici bir ormanın çevrelediği ücra bir kasabada yerli halk, bir gencin kaybolmasının onlarca yıl önce gerçekleşen diğer kaybolma vakalarıyla bağlantılı olmasından korkuyor. Zaman çizgileri bükülüyor ve yakınlardaki bir nükleer santrale giden tünelden çirkin şeylerin yayıldığı fazlasıyla bariz. Hikaye bazen kendi kendini karıştırsa da, Goonies (Define Avcıları) ve Götterdämmerung (Wagner'in tanrıların kıyameti getiren savaşını anlattığı operası) karışımı ambiyans sizi hikayeye bağlanmış tutuyor.
6-A Series of Unfortunate Events
Lemony Snickett'ın zeki ve kasvetli çocuk romanları nihayet hak ettiği ürkütücü uyarlamaya kavuştu (hepimiz 2004'teki berbat Jim Carrey filminin hiç çekilmediğini farz edelim). Baudelaire yetimlerini kayda değer miraslarından alıkoymak adına çaresiz bir mücadele veren kibirli ve ahlaksız Kont Olaf'ı canlandıran Neil Patrick Harris sahneyi fazlasıyla dolduruyor. Sahneler Wes Anderson'a çalan bir Tim Burton'u hatırlatırken kitaplardaki karanlık nüktedanlık mükemmel bir şekilde yansıtılıyor (Snickett, yani Daniel Handler, dizinin ortak yapımcılarından).
7-Maniac
Cary Fukunaga'nın Bond serisiyle nasıl başa çıkacağını merak ediyorsanız, Emma Stone ve Jonah Hill'in başrolde oynadığı kısa dizi bazı lezzetli ipuçları barındırıyor. Maniac, bilgisayarların hala Commodore 64 gibi göründüğü ve ödemelerinizi oturup size reklamları okuyan bir “seyahat arkadaşı”nı dinleyerek yaptığınız alternatif bir Amerika Birleşik Devletleri'nde geçen akıl almaz bir bilim kurgu hikayesi.
Toplumdan sürülmüş iki talihsiz kişiyi canlandıran Stone ve Hill, onları janralar arası bir tribe sokan, esrarengiz ve Yüzüklerin Efendisi tipi maceralara sürükleyen bir ilaç testine katılıyor. Bu noktada Fukunaga oldukça adi çıkabilecek konuları akıllıca ve saygıyla işleyerek çok yönlülüğünü sergiliyor. 007 hayranları rahat uyuyabilir.
8-Better Call Saul
Breaking Bad öncesinde geçen dizi onu doğuran senaryoyu geride bırakmaya başladı. Breaking Bad geçtiği yolu kasıp kavuran senaryosuyla bir ustalık dersi vermişti, Saul ise daha nazik ve insancıl. Walter White'ın yükselişinden yıllar önce, geleceğin meth kralının pespaye avukatı Saul Goodman, hala düz, eski Jimmy McGill; yaşamak için her işe koşturan ve artık buna son vermek isteyen bir adam. Ama kendi ismini yaratıp muhteşem bir avukat olan abisi Chuck'un (Michael McKean) gölgesinden kurtulmak için ne kadar ileri gidecek?
9-Black Mirror
Channel 4'e söylemeyin ama Charlie Brooker'in distopya antolojisi dizisi İngiliz televizyonundan büyük paraların döndüğü Amerikan yayın dünyasına atladığından beri kesinlikle daha da iyi bir hale geldi. Daha büyük bütçeler dizinin yapımcısı Brooker ve Annabel Jones'a yaratıcılıklarını sınırlar olmaksızın kullanma şansı verip sanal gerçeklikte gelişen bir aşk hikayesini işleyen "San Junipero" ve Star Trek parodisi "USS Callister" gibi birden fazla Emmy yakalayan unutulmaz bölümler yaratma imkanı tanıdı.
10-Mindhunter
David Fincher FBI çalışanı gerçek bir psikolojik profil yazarının anılarından esinlenilen seri katil dramasının yapımcılığını yapıyor. 70'lerin Watergate sonrası yıllarında iki başıboş G-Men (government man, ABD'deki gizli ajanlar için kullanılan bir terim) (Jonathan Groff ve Holt McCallany) en güncel psikolojik çalışmaları kullanıp kuralların dışında çıkarak gerçekten yaşamış sosyopat katillerden oluşan karma bir grubun zihnine giriyor. Bu katillerden biri, kötülüğüyle nam salmış "Co-Ed" kasabı Ed Kemper'ı Cameron Britton Emmy'ye aday gösterilen tüyler ürpertici bir performansla canlandırıyor.
11-The Crown
Dizi oyun yazarı Peter Morgan'dan (The Queen, Frost / Nixon) muhteşem bir gişe canavarı. II. Elizabeth'in saltanatını hala koca gözlü genç bir kadınken babasının erken ölümüyle tahta itildiği günlerden itibaren işleyen The Crown kraliyet mensuplarının özel hayatlarını korselere sığmayan bir pembe dizi haline getirse de onları insanlaştırıyor. Matt Smith yakışıklı serseri Prens Philip'i oynarken, kusurlu fakat sempatik Prenses Margaret'i canlandıran Vanessa Kirby Hollywood merdivenlerini tırmanıyor.
Belki de hepsinden etkileyici olanıysa isteksizce spot ışığına itilen ve utangaç bir kadın olan Kraliçe'yi canlandıran Claire Foy. Foy ve ana oyuncu kadrosu diziden ayrılırken, üçüncü sezonda orta yaşlarına gelen Windsor'ları canlandıracak, Olivia Colman ve Tobias Menzies'in başını çektiği daha yaşlı bir oyuncu grubu görevi devralıyor.
12-Narcos
Bu uyuşturucu kaçakçılığı hikayesi, çok katlı bir otoparkta motosikletli iki gangsterin bir makineli tüfekle ateş ederek etrafı kolaçan ettiği erken bir sahneyle nasıl bir dizi olacağını oldukça net bir şekilde ortaya koymuştu. Başka bir deyişle Narcos, Al Pacino'nun Scarface'nin fazla ölçülü kaldığını düşünen insanlar için çekilmiş bir dizi. Birinci ve ikinci sezon Wagner Moura'nın Kolombiyalı kokain kralı Pablo Escobar'ı canlandırdığı büyüleyici performansını içerirken, üçüncü sezon adı çıkmış Cali karteline odaklanıyor. Netflix'in en büyük hitlerinden biri olduğu söylenen (şirket izleyici sayılarını açıklamıyor) Narcos, 4. sezonda dikkatini Meksika'nın sonu gelmeyen uyuşturucu savaşlarına yöneltti.
13-Master of None
#MeToo skandalına gömülen Aziz Ansari'nin geleceği üzerinde kara bulutlar asılı. Fakat ne olursa olsun,Ansari sevgiyi arayan ve günümüz New York'unda kendine profesyonel bir hayat kurmaya çalışan ve kendine benzeyen karakteriyle bize insancıl ve sürükleyici bir sitcom bırakmayı başardı.
14-Alienist
New York'un 19. bölgesinde geçen bu gizemli cinayet hikayesinde yetersiz temizlik ve at gübresinin kokusunu neredeyse alabilirsiniz. Martin Scorsese'nin "Gangs of New York"unun çekildiği bölgede, Manhattan'daki erkek fahişelere saldıran bir seri katille karşı karşıyayız. Gazete yazarı John Moore'un (Luke Evans) yardım ettiği önde gelen kriminal psikolog Dr. Laszlo Kreisler (Daniel Brühl) ve cesur bir kadın dedektif Sara Howard (Dakota Fanning) ile tanışın.
15-Love
Judd Apatow imzasını attığı şok edici komediyi küçük ekrana taşıyor. Apatow'un yapımcılığını yaptığı Love, 40 Year Old Virgin, Knocked Up vb. eserleriyle karşılaştırıldığında kısaltılmış bir uzmanlık dersi gibi. Dizide Paul Rust'ın oynadığı Gus, okul için fazla havalı kalan radyo yayıncısı Mickey'e (Gillian Jacobs) aşık oluyor. Romantizm yalnızca belli şekillerde çiçek açsa da Love'ın zaferi, gerçek hayatın karmaşıklıklarını kabul edip basit ve mutlu son gibi bir şey olduğuna dair karakterlerinin gözünü açmasından geliyor. Hipster Los Angeles da diziye canlı bir hava katıyor.
16-Queer Eye
Kim demiş "reality show"ların kötü ve manipülatif olması gerektiğini? 2000'li yılların başında yayınlanan Queer Eye for Straight Guy'ın bu yeniden çevriminde, stereotipleri zorlayan beş gay adamın tamamen Amerikalılardan oluşan sempatik ama hiç de çekici olmayan bir kitleyle (ilk iki sezonun çoğu Georgia eyaletinde çekilmişti) hayata yönelik ipuçlarını ve moda tavsiyelerini paylaşması işleniyor. Komik anlar var ama gruptan birinin maruz kaldığı fazlasıyla katı ve Hıristiyan yetiştirme tarzının bıraktığı açık yaralar nedeniyle kiliseye girmeyi reddetmesi gibi ciddi anlar da mevcut.
17-Chef's Table
Klasikleşmiş yemek programının fazlasıyla parlak bir revizyonu. Her bölümde yüksek pozisyonlarda bulunan uluslararası bir şef yer alıyor, üç sezon boyunca dizide ABD, Arjantin, Hindistan ve Kore'den gastronomik süperstarlar rol oynuyor.
18-Altered Carbon
Netflix Richard Morgan'ın kült romanının bu görkemli uyarlamasında bir Bladerunner çekiyor. Dizi süper zenginlerin bilinçlerini yeni “derilere” transfer ederek sonsuza dek yaşadığı neonlarla dolu siberpunk bir gelecekte geçiyor. Sıkıntılı geçmişinin serpintileriyle uğraşırken zilyoner bir sanayiciyi kimin öldürdüğünü (sonra geri doğdu) bulmak için işe alınan eski asi/yeni dedektif Takeshi Kovacs (Joel Kinnaman) ile tanışın. Netflix'in şimdiye kadarki en pahalı projelerinden biri olduğu söylenirken, ikinci gösterimlerde Anthony Mackie (Marvel'in Falcon'u) şekil değiştirebilen Kovacs rolünde Kinnaman'ın yerine geçiyor.
19-Rick and Morty
Kültleşmiş sitcom Community'nin (Netflix'te mevcut) yaratıcısı Dan Harmon'un muzur fanboy hayalciliğinin bu ürünü, Marty McFly ve Doktor Brown'u anımsatan zaman yolcusu bir ikilinin bu çılgın komedi animasyonu için en uygun mecrayı buldu. Akla gelebilecek her tür janranın parodisi, Harmon'dan beklediğimiz manik enerji ve canlı bir diyalog ile sunuluyor.
20-Glow
Mad Men'de oynayan Alison Brie, seksenlerde yapılan gerçek bir kadın güreş liginden esinlenilen bu komedi-drama'ya giriş noktamız. Ruth Wilder (Brie), Sam Sylvia'nın (podcast kralı Marc Maron) isteğiyle gerçekleşen bir güreş müsabakasına çaresizliğinden katılan şanssız bir aktör. Britrock şarkıcısı Kate Nash de grubun diğer üyelerinden birini canlandırıyor: cafcaflı karakter Rhonda “Britannica” Richardson.
21-Archer
Bu ruhsuz satirde çalkalanıp karıştırılmış anne sorunları olan aptal bir süper casusun hayatı işleniyor. En iddialı modern komedilerden biri olan Archer, farklı mizah çeşitlerini denemiş olmak için deniyor ve bazen insanın kalbini titretebiliyor.
22-Ozark
Breaking Bad, ama dikkati çabuk dağılanlar için. Walter White'ın destanında ikonik anti-hero'nun yumuşak huylu sıradan bir adamdan boş bakışlı ölümcül bir suçluya doğru yükselişini takip etmek yıllar almıştı. Ozark bu süreci ilk yarım saatinde tamamlıyor: Chicago'da çalışan bahtsız bir muhasebeci Marty Byrde (Jason Bateman), çomarlığın kalbi Ozark, Missouri'de Meksikalı bir mafyaya yardımcılık yapmayı kabul ediyor (onlar da, nazikçe, hayatını bağışlıyor). Genellikle komedi rollerinde görülen Bateman bu rolüyle, tıpkı edepsiz eşi Wendy'yi oynayan Laura Linney gibi, büyük bir keşif. Yerel, taşralı beyaz bir suç ailesinden gelen bir karakteri canlandıran Julia Garner da yıldızını parlatacak bir performans sergiliyor.
23-The Good Place
Cennetvari ama çarpık bir komedi. Tuhaf bir süpermarket kazasında öldükten sonra yanlışlıkla cennetin kapılarından içeri süzülen Eleanor Shellstrop, Kirsten Bell tarafından canlandırılan yeteneksiz ve şüpheci bir karakter. Orada iyi niyetli ama altüst olmuş melek Michael (Ted Danson)'ın şüphesini çekmemeye çalışırken; hayırsever Chidi (William Jackson Harper), şımarık prenses Tahani (eski T4 sunucusu Jameela Jamil) ve eski uyuşturucu satıcısı Jason (Manny Jacinto) ile arasındaki kırılgan ilişkileri de idare etmek zorunda.
*İçerik orijinal haline bağlı kalınarak çevrilmiştir. Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/arts-entertainment/tv
Independent Türkçe için çeviren: Noyan Öztürk
© The Independent