Afet içinde afet

6 Şubat Depremleri'nin ardından bölgenin karşı karşıya kaldığı en büyük sorunlardan biri de yıkıntı atıkları. Independent Türkçe Hatay'daki durumu görüntüledi, konunun uzmanlarıyla konuştu

Çevresel risk oluşmaması için, enkaz kaldırma sürecinde de büyük hassasiyet gösteriyoruz. Yıkıntı atıklarını, depolamaya uygun şehirlerin çeperlerinde belirlenen alanlara taşıyoruz. Tehlikeli ve geri dönüştürülebilir atıklar, uzman ekiplerimizce titizlikle ayrıştırılacak."

Murat Kurum
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı
17 Şubat Cuma

 

Bütün deprem bölgelerinde enkazın nasıl kaldırılacağının, çevreye en az zararı en hasarı nasıl... Yani hasar vermeden nasıl kaldıracağımız noktasında bir çalışma ortaya koyduk. Bölgelerde öncelikle koordinatör valilerimizin ve valiliklerimizin belirlediği enkaz döküm alanlarımız var. Bu alanlarda doğaya, çevreye zarar vermeden, yer altı sularının, yağmur sularının geçmesini sağlayacak bir yapıda olan alanlar belirledik." 

Eyyüp Karahan
Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürü 
22 Şubat Çarşamba 

 

Enkaz kaldırma ve yıkım çalışmalarında çevre hassasiyetine  büyük önem veriyoruz. Yıkım ve döküm sahasında sürekli arazözlerle sulama yapılmaktadır. Asbest ölçümleri mobil çevre laboratuvarlarıyla yapılmaktadır. Enkaz atıkları geri dönüştürülecektir."

Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı
9 Mart Perşembe


6 Şubat Depremleri'nde Türkiye'nin 11 kenti etkilendi. Başta depremin merkez üssü Kahramanmaraş olmak üzere Hatay, Adıyaman, Malatya, Gaziantep sarsıntının ardından ağır yara aldı. Resmi rakamlara göre afette 47 binden fazla insan hayatını yitirdi. 13 buçuk milyonu aşkın insanın yaşamını doğrudan etkileyen depremin ardından bölge ikincil bir felaketle daha karşı karşıya: Yıkıntı atıkları. 

200-300 milyon tonluk enkaz yığınının şimdi ne olacağı konuşuluyor.

Bu sadece yıkımla yüzleşen şehirlerin yeniden imarı ve ihyası için değil halk sağlığı ve ekolojik denge açısından da hayati öneme sahip bir konu. 

Depremin ardından yıkıntı atıklarından dağ oluşuyor.

Peki bu atıklar nereye gidecek? Ne zaman gidecek, nasıl ayrıştırılacak?
 

7.jpg
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Kurum / Fotoğraf: Twitter


Hatay sokaklarında, ara mahallelerinde yürürken karşı karşıya kaldığımız bu manzara karşısında akla düşen mevzulardan biri de buydu. 

Depremin 21. gününde görüştüğümüz Defne Belediye Başkanı İbrahim Güzel'e "Nereye dökülüyor yıkıntı atıkları?" sorusu yönelttiğimizde "Bunlar belirlendi. Şu an yenileri için çalışmalar yapılıyor. Sonuçta bu dere yataklarının yanlarına koyamazsın, su yataklarının yanına koyamazsınız" demişti.  
 

1.jpg
Defne Belediye Başkanı İbrahim Güzel / Fotoğraf: Burak Ütücü


Antakya'nın arkalarında yer alan vadilere dökülüp dökülmediği iddiaları ile ilgili ise bir bilgisi olmadığını belirtip, bölgeyi koordine eden Burdur Valisi Ali Arslantaş'ın bu konuda çok hassas olduğunu ifade etmişti. Defne özelinde deprem sonrası ortaya çıkan yıkıntı atıklarının su havzalarına yakın derelere yakın bir yerde dökülmeyeceği konusunda bilgi aldığını not düşerek.    

Nedir bu yıkıntı atıkları?

Prof. Dr. Mustafa Öztürk uzun yıllar akademi dünyasında yer almış bir isim. Bir dönem Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nda müsteşarlık görevi de yürüttü.
 

sooon.png
Profesör Öztürk "Deprem bölgesinde toz kirliliğine, özellikle PM2.5 kirliliğine, hamile kadınların maruz kalması, ana karnındaki bebeklerde "ömür boyu kalıcı hastalıklar" meydana getirir" diyor / Fotoğraf: Twitter


Öztürk, depremin ardından ortaya çıkan acı tablonun daha ağır hale gelmemesi için ilk günlerden bu yana sesini duyurmaya çalışıyor. Profesör Öztürk, sel ve diğer afetlere nazaran depremde oluşan yıkıntı atıkları miktarının çok daha fazla olduğunu belirtiyor. Yıkıntı atıklarının genel olarak binaların duvarları, kolonları, kirişlerinden oluştuğunu, bunların "inert atık" niteliği taşıdığını yani doğada, toprakta, tarım alanlarında büyük tahribatı beraberinde getireceğini söylüyor. 
 

küçült2.png
Fotoğraf: Eymen Sucu


Yıkıntı atıklarının göllere, akarsulara bırakıldığı zaman orada kalıcı bir kirliliğe neden olacağını ve bu kirliliğin kısa değil uzun vadeli sonuçlara neden olacağı kanaatinde: 

Bu yıkıntı atıkları toprağı kurutur ve kimyasını bozar. Sulak alana verildiği zaman sulak alanın ekolojik dengesini bozar. Ve sulak alanı sulak alan olmaktan çıkartır. Uzun vadeli kirliliğe neden olduğu için ve içerisinde asbest gibi benzeri tehlikeli atıklar da varsa burada daha büyük riskler, daha büyük tehlikeler oluşabilir. 

Enkazın içindeki tehlike: Asbest

Yakıntı atıkları aynı zamanda ciddi bir halk sağlığı sorununa neden oluyor. Neden? Çünkü sadece Hatay için değil diğer 10 il için de yıkılan binaların büyük çoğunluğunun eski yapılardan müteşekkil. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan her ne kadar yıkılan yapıların yüzde 98'inin 1999'dan önce yapıldığını söylüyor. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un konuyla ilgili paylaştığı istatistiklerde yıkılan binaların yüzde 96,9’unun 1999 öncesi inşa edilmiş olduğu belirtiliyor. Ancak yıkılan binaların yaşlarına göre detaylı bir sınıflandırması bulunmuyor. Eldeki tek veri TÜİK'ten.Buna göre depremden etkilenen illerde 2001 ve sonrası dönemde ciddi bir yapılaşma söz konusu.
 

küçült1.png
Fotoğraf: Eymen Sucu


Depremin etkilediği 10 ilde hanehalkının yüzde 51'i 2001 sonrası inşa edilen binalarda oturuyor.

Sayısı net olmasa da, çok sayıda yeni yapı yıkıldığına tanıklık edilse de Hatay ve diğer kentler genelinde çok sayıda eski yapının yıkıldığı ya da ağır hasar aldığı görülüyor. Ve bu eski yapılar asbest içeriyor.

Bu da aslında en az barınma kadar ciddi bir sorunu beraberinde getiriyor, toz hastalıklarını. Ve toz hastalıkları gerçekten halk sağlığını ciddi manada tehdit ediyor.
 

2.jpg
Dr. Ali Kanatlı / Fotoğraf: Burak Ütücü


Hatay, Sümerler'de bir araya geldiğimiz Türk Tabipleri Birliği Hatay üyesi Dr. Ali Kanatlı, asbestin yarattığı tehdite dikkat çekiyor:

Asbest, lifli kansorejen içeren bir mineral, amyant... Bu, akciğer kanserine neden olabilir. Akciğer zarında sıvı birikmesine neden olabilir. Mezotelyoma dediğimiz karın içi zarının, karın iç duvarının öyle diyelim kanserine neden olabilir. Başlıca neden olduğu hastalıklar bunlar ve bu hastalıklar hemen ortaya çıkmaz. Yıllar içinde ortaya çıkar. 11 Eylül saldırılarından sonra oradaki işçilerde gördük bunu. Şimdi bizde 2013'ten sonra asbest kullanımı yasaklandı. Ama binalarımızın çoğu 2013'ten önce... Bu yüzden binalarımızda hatta şu an havada bile bulunduğumuz havada çünkü rüzgarla da geliyor; ciddi bir asbest olduğunu düşünüyoruz. 

Göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Hasan Bayram da asbestin yaratabileceği tahribatın ne denli ciddi olduğundan bahsediyor.
 

Antofilit_asbest_lifleri.jpg
Asbest liflerinin tarayıcı elektron mikroskobunda (SEM) elde edilmiş görüntüsü / Görsel: Wikipedia


Bayram 2005'te Gaziantep Üniversitesi'nde Solunum Araştırma Laboratuvarı'nı kurmasının yanında Türk Toraks Derneği'nin de başkan yardımcılığını yürütüyor.
 

4.jpg
Prof. Dr. Hasan Bayram / Fotoğraf: Zoom kaydı


Profesör Bayram,  asbestin solunduğu zaman akciğerlere yerleştiğini anımsatıyor: 

Bir yandan akciğerlerde asbestsülokilst dediğimiz akciğerde sertleşmeye, bağ dokusu gelişimine yol açıyor. Ama daha da tehlikelisi akciğer kanseri yapabiliyor. Fakat çok yaygın korktuğumuz etkisi ise akciğer zarlarını geçip daha doğrusu akciğeri geçip bizim mezotelyoma dediğimiz akciğer zarı kanserine yol açabiliyor. Bunun tedavisi çok sıkıntılı bir süreci tehlikeli, tedavide zorlandığımız bir hastalık. Maruziyitte çocuklar ve yaşlılar her zaman daha büyük risk altında asbest gibi bir mineralde. Çünkü asbeste maruz kaldığınız zaman hemen hastalık ortaya çıkmıyor. Bazen yıllar sonra ortaya çıkıyor. 10 yıl-20 yıl sonra ortaya çıkabiliyor. Çocuklar şu açıdan daha riskli: Bir; akciğerleri henüz gelişme aşamasında. İki; çocuklar yetişkinlere göre üç-dört misli daha hızlı nefes alıp veriyorlar ve daha fazla aktivite içindiler. 

Hasar tespiti için gittiler, hastalanıp geri döndüler

İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü İnşaat Mühendisliği Bölümü Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cemalettin Dönmez, Kahramanmaraş merkezli 11 ili etkileyen depremlerin ardından arama-kurtarma ekiplerinin çalışmaları sonrası 8 kişilik bir ekiple Hatay'ın merkez Antakya ilçesine gitti, 500 binada hasar tespit çalışması gerçekleştirdi.
 

3.jpg
Prof. Dr. Cemalettin Dönmez / Fotoğraf: Zoom kaydı


Bölgede binaların hasar boyutunu belgelemek için çalışan Profesör Dönmez, dördüncü günde enkazların neden olduğu toz sonucu ekibin yarısının hastalanıp, İzmir'e geri dönmek zorunda kaldığını söylüyor. Yıkıntı atıklarının kendisini nasıl etkilediğini şu sözlerle anlatıyor: 

Bu Rönesans -çok acı bir şekilde çok sayıda vatandaşımızın hayatını kaybettiği- Rönesans'ın yıkıntısının olduğu tarafta birtakım enkazlar vardı. Bizim, benim ve bir arkadaşımın içinde bulunduğu ekip ortaya yakın bir yerdeydik. Orada tabi çalışma yüzünden sürekli toz kalkıyordu açıkçası. İlk bizim ekipte çıktı, ilk ben aslında ateşlendim. Asbesti bilmiyorum açıkçası, 2010 sonrası yapılarda asbest var mıdır bilemiyorum. Daha tozun içinde ne olduğu hakkında bir fikrim yok açıkçası ama ilk ben rahatsızlandım. İlk önce bu solunum yollarında başladı. Yani daha önce hiç böyle olmamıştım. Neredeyse ciğer girişine kadar olan bölümde bir yanma hissiyle beraber başladı. Daha sonradan ateşe çevirdi. Akşamları yüksek ateşle korkunç terleyerek bir geceyi geçirdim öyle. İlk gün uyandıktan sonra maske takmaya başladık ama ilk gün alacağımızı aldık sanırım.  

Çömez: Deprem bölgelerinde soluduğumuz hava tehlikeli

İYİ Parti Genel Başkan Danışmanı Dr. Turhan Çömez de, depremin ardından Hatay'a gidenlerden.
 

5.jpg
Dr. Turhan Çömez / Fotoğraf: Burak Ütücü


Hekim kimliğiyle İskenderun'daki sahra hastanesinin kurulmasına öncülük eden Çömez, "Hala havada yoğun bir toz bulutu var. Toz partiküllerinin hemen yere çökmesi mümkün olmayacak. Dolayısıyla soluduğumuz havada, dışarıda bile olsak yoğun miktarda toz partikülleri var." diyor, toz zerreciklerinin yarattığı tehdite işaret ediyor: 

Boyalardan, kimyasallardan müteşekkil toz zerrecikleri var. Öte yandan asbest olma ihtimali yüksek... Tüm bunları alt alta koyduğumuzda akciğerler için büyük bir risk olduğunu söyleyebiliriz. Tabi bu risk beraberinde akciğer enfeksiyonlarını ve uzun vadede akciğer problemlerini de getiriyor."  

Atıklar nereye gidiyor?

Asıl soru bu. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişiklik Bakanlığı "Endişeye mahal yok" mesajı veriyor. Mevcut ve geçici atık depolama alanlarından hem bakan hem üst düzey bürokrat düzeyinde açıklamalar depremin başından bu yana yapılıyor.
 

6.jpg
Arsuz Belediye Başkanı Güven / Fotoğraf: Whatsapp görüntü kaydı


Defne Belediye Başkanı'ndan yaklaşık bir buçuk hafta sonra görüştüğümüz bir başka yerel yönetici, Arsuz Belediye Başkanı Dr. Asaf Güven de meseleyi hem halk sağlığı hem çevre açısından önemsediklerini ifade ediyor: 

Çok sayıda binanın enkazının kaldırılacağı için önemli bir konu. Halk sağlığını ilgilendiren önemli konulardan bir tanesi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın yetkisinde. Edindiğimiz izlenimler Çevre Şehircilik Bakanlığı ihale ediyor. Şu an Arsuz'da bir yerde toplanıyor bunlar. Ve toplanılıyor, toplandıktan sonra da gene Çevre Şehircilik Bakanlığı'nın bir hazırladığı programla yerinde ayrıştırılarak, çevreye zarar vermeyecek şekilde tekrar dönüştürülmesi planlaması var.

O sırada Malatya...

Bu açıklamanın iki gün öncesi,  8 Mart Çarşamba. Depremden etkilenen bir başka nokta; Malatya. CHP milletvekili Veli Ağbaba, memleketinde.
 

8.jpg
Malatyalı köylü hafriyatın tarım ve hayvancılığa nasıl etki edeceğini anlatıyor / Fotoğraf: ANKA


Beydağı'nda enkaz atıklarının döküldüğü yerin insan sağlığını tehdit ettiğini söylüyor.

"Asbestli atıkların yaşam alanlarına yakın olmaması gerekir" derken yanındaki köylü tarım ve hayvancılık yaptıkları alanda karşı karşıya kaldıkları manzarayı anlatıyor: 

6 Şubat'taki depremde Malatya baya yıkıldı. Şimdi enkazlar bizim hemen burnumuzun dibine geldi. Bunlar kimyasal madde içeriyor. Biz de hayvancılık ve tarımla uğraşıyoruz. Dolayısıyla üreteceğimiz ürünler kansorejen olur. Buradan çekilmesini talep ediyoruz.

"Hatay'da 7 depolama alanı var"

TMOBB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Üyesi Utku Fırat aynı zamanda çevre ve iş güvenliği mühendisi.
 

9.jpg
TMOBB Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Üyesi Utku Fırat / Fotoğraf: Zoom kaydı


"Hatay'da en azından 7 tane depolama alanı olduğunu biliyoruz" diyor, ötesini soruyor:

O depolama alanlarının bir kısmı zaten tarım alanları ve yerleşim merkezlerine yakın olduğunu da (Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakan Yardımcısı) Mehmet Ali Birpınar'ın paylaşmış olduğu uydu görüntülerinden görebilirsiniz. Bu konuda acilen şeffaf olması gerekiyor devletin çünkü yaşanan sıkıntılardan bir tanesi Milleyha Sulak Alanı'na örneğin atıklar depolandı. Daha sonra bakanlık bu atığı buraya döken belediyenin uyarıldığını, bölgenin temizlendiğine yönelik açıklamalar yaptı. Ama sıkıntı şurada. Zaten enkazla yıkımla uğraşan bir halk bir de doğayı korumak için ekstra çaba sarf etmek zorunda kalıyor. Bütün o depremden etkilenen 10-11 tane ilde nerelere bu atıklar dökülecekse bu alanların kamuoyuyla acilen paylaşılması gerekiyor. Bunun dışında kaçak hafriyat ve atık döküm işlemleri için de gerekirse acilen bir ihbar hattının oluşturulması gerekiyor. Siz eğer bu atıkları kuralına uygun ayrıştırmaz, kuralına uygun bir şekilde depolamazsanız enkazla, zaten depremle yıkılmış bir halkı bir de uzun yıllar bunca ekolojik yıkımla yüz yüze bırakacaksanız. Temel problem bu.

Bir başka çevre mühendisi, akademik kariyerini uzun yıllar yurtdışında sürdürdükten sonra İngiltere'de Syngenta firmasının ARGE departmanında çalışma hayatına devam eden Dr. Çağrı Gökdemir. 
 

IMG-20230314-WA0027.png
Depremden etkilenen kentlerde yıkıntı atıklardan dağlar oluşuyor / Fotoğraf: Greenpeace Akdeniz


O da atıkların ayrıştırılmasının ve dışarıyla iletişiminin kesilmesi gerektiği hususunda görüş bildiriyor. Toksik maddelerin daha özel olduğuna dikkat çeken Gökdemir, "Yakma, yakma tesisleri veya farklı ayrıştırma tesislerinde en son teknolojiyle giderilmesi gereken atıklar" mesajı veriyor:

En başta özel alanlarda biriktirilmeli, depolanmalı ve kesinlikle dışarıyla iletişimi, ilişkisi kesilmeli bu hafriyatların. Ve daha sonrasında mühendislik uzmanlıkla beraber, bu işin uzmanlarıyla beraber tanımlanan yok etme süreçlerine sokulmalı."

Sadece asbest değil

Deprem afeti sonrası 104 milyonla 208 milyon ton arasında yıkıntı atığı oluşuyor.  Ve yıkılan yapılar ardında sadece asbest riskini bırakmıyor. Bu tespiti yapan işin uzmanlarından, Asbest Söküm Uzmanları Derneği Başkanı Mehmet Şeyhmus Ensari.
 

ensari.jpg
Asbest Söküm Uzmanları Derneği Başkanı Mehmet Şeyhmus Ensari / Fotoğraf: Anka Haber


Ensari, "Asbest dışında silikatozları ağır metaller, kurşun, cıva gibi hatta betonarmenin içinde de radon gazı vardır. Radon gazı da açığa çıkıyor. Dolayısıyla asbest ve tehlikeli maddeler diyebiliriz buradaki tozların içinde bulunan partiküller için" diyor.
 


Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar'ın açıklamasını hatırlatıp asbest ve diğer tehlikeli kimyasalların taşınma-depolanma-ayrıştırılma-yok edilme süreçlerinden söz açıyor: 

Bakan yardımcımız "Hiç merak etmeyin, biz bu molozları çok dikkatli bir şekilde risk oluşturmayacak alanları belirledik, buralara dökeceğiz" dediler. Bakın bunlar tehlikeli madde. Yani bunların yayılmadan, dağıtılmadan şehir merkezlerinden kesinlikle uzakta. Neden? Şimdi siz bu molozları Hatay'ın (ya da depremden etkilenen bir başka kentin) on kilometre ötesine bir yerde depoladığınız zaman rüzgarlanma ile birlikte bu tozlar şehre geri gelir. Yani aslında sizin götürdüğünüz asbest lifleri, havada askıda kalabilen lifler rüzgarlanma ile birlikte kesinlikle yer değiştirebilirler. Kilometrelerce tekrar geri gelebilir. Önemli olan neydi? Önemli olan şehir merkezlerinden uzakta, tarım arazilerinden uzakta ve baraj göllerimizden uzakta olması gerekir."

Zehirli atıklar, zehirli tozlar...

Yani zehirli atıklar yeniden toz halinde geri gelebilir. Uluslararası çevreci sivil toplum örgütü Greenpeace'den Gözde Sevinç de aynı fikirde.
 

10.jpg
Gözde Sevinç / Fotoğraf: Zoom kaydı


Greenpeace Akdeniz proje sorumlusu Sevinç, Hatay'da geçirdiği süre zarfından tam da bu doğrultuda aktarıyor tanıklığını: 

Samandağ merkezde UMKE tarafından kurulmuş bir sahra hastanesi var. Oraya da çok yakın bu döküm alanı. Artı, tamamen Samandağ'ın yani denizden içeriye doğru bir rüzgâr kapasitesi varmış, uzmanlardan duyduğumuz. Ve şehre aynı şekilde bu tozu ve asbest riskini taşıyor."

 

IMG-20230314-WA0018.png

Fotoğraf: Eymen Sucu


Sevinç ve beraberindeki Greenpeace Akdeniz ekibi deprem bölgesindeyken bir takip çalışması da gerçekleştirmiş. Kamyonların hafriyatları nereden ve hangi şartlarda alıp nereye nasıl bıraktıkları ile ilgili bu çalışma esnasında kamyonların üstünde branda olup olmadığını soruyoruz, hiç rastlamadığımız bir ana belki o ve ekibi denk gelmiştir diye ama: 

Kesinlikle (yıkıntı atıklarını taşıyan) kamyonların üzerinde koruyucu branda gibi bir malzeme kullanılmıyor. Kamyonlar zaten aslında seri bir taşıma işlemi içinde. Yani bizim o takibimiz boyunca gördüğümüz hemen hızlıca yüklüyorlar alelacele ve işte merkez bir döküm alanı var mesela Altınözü bölgesinde çok büyük. Dışarıdan aslında ne kadar büyük olduğu görülmüyor çünkü yoldan baktığınız takdirde kamyonların böyle bir döküp geri çıktıklarını görüyorsunuz. Sadece asbest değil başka riskleri de olacak. Çünkü şu an bile enkaz dağları oluşmuş durumda bölgede. Nereye koyacaklar bunu bir de mesela hesaplayarak nihai döküm yerlerini işaret ettikleri, açıkladıkları bir durum yok. Yani çok boyutlu olarak buradan başka ikincil afetler çıkabilir. Biz enkazdan başka felaketler çıkmasın diyoruz. Bunun için de aslında sürece bu konunun uzmanlarının dahil edildiği ve aşamalı olarak planlamaların yapıldığı, şeffaf olarak paylaşıldığı bir süreç görmek istiyoruz. Çünkü bu kısa erimli bir şey değil. 

"Beraberce yeniden inşa edeceğiz"

Yukarıdaki cümle, hükümetin deprem bölgelerindeki yeniden inşa süreci için belirlediği sloganlardan biri. Hasar tespit çalışmaları sürüyor, enkazlar kaldırılıyor. Ortaya daha büyük yıkıntı atıkları çıkıyor. Üstelik ortada sadece enkazlar yok bir de orta ve ağır hasarlı olan, yarın ayakta kalamayacağı öngörülen binaların yıkım süreci var. Yani Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya ve Gaziantep'i daha uzunca bir süreç bekliyor. 

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

"Yıkıntı atıkları şuraya konulmasın, buraya konulursa doğaya zarar verir, bir başka yere taşınırsa halk sağlığına zarar verir deniyor" ya. Peki bunlar nereye konulacak, nerede depolanacak? Eski Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Mustafa Öztürk olması gerekeni şu sözlerle izah ediyor:

Çevre Bakanlığı, Tarım Bakanlığı ve büyükşehir belediyesinin kurullarıyla birlikte geçici depolama alanları belirlenmeli.  Geçici depolama alanları ne demek? Atıkların ayrıştırılarak, bazılarının geri kazanılarak bazılarının hammaddeye dönüştürülerek işlendiği alanlardır bunlar.  Bu atıklar buraya gelecek, hammaddelerine göre sınıflandırılacak, ayrıştırılacak. Tabi bunu ehil olan, uzman olan insanlar yapacak.

TTB Hatay üyesi, Dr. Ali Kanatlı temas ettikleri deprem şehirlerinde çalışanlara, polis ve askerlere ve elbette enkaz çevresindekilere FFP3 maskeleri ve gözlük dağıttıklarını söylüyor. Ancak bunların kullanımının süreklilik teşkil etmesi gerektiğine vurgu yapıyor. İşçilerin çalışma sistemlerinin de gözden geçirilmesi tavsiyesinde bulunuyor:  

İşçilerin vardiyalı çalışması gerekiyor. Bir hafta boyunca bir işçinin kalmaması gerekiyor. O enkazın da usulüne uygun bir şekilde taşınıp bertaraf edilmesi gerekiyor. Örneğin nedir? Bir enkaz kaldırılacağı zaman sulama yönteminin kullanılması gerekir. Kamyona konduktan sonra branda çekilmeli. Etrafa savrulmalalı. Bertaraf edileceği yerin özellikleri çok önemli. Açığa atarsanız kilometrelerce uzağa götürür asbesti. Hayvan etkilenir, doğa etkilenir, insan etkilenir. Bunun için iyi bir bertaraf sisteminin olması gerekir. Yeraltı sularına girer ve insana o şekilde de bulaşır."

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU