İnsanlık Anıtı nasıl "ucube" oldu?

Heykeltıraş Mehmet Aksoy, Kars'a diktiği fakat sonrasında "ucube" denilerek yıkılan barış heykeli ile sanat-siyaset ilişkisini kendi penceresinden anlatıyor

Sanat politik bir mesaj vermez, sanat bir mesaj verir. Çünkü politik olan her zaman taraflıdır. Sanat objektif düşünceyle sübjektif düşüncelerin birleşiminden bir anlam çıkarır ve biz bu anlama form vermeye çalışırız. Heykeltıraş olarak bizim işimizin zorluğu buradadır.  Özünde formlar değişse de biçim değişse de aynı kalıyorsun. Çünkü özünde sen, sensin.

Bu sözlerin sahibi sanatsal zindeliğinden hiçbir şey yitirmemiş bir kişi; heykeltıraş Mehmet Aksoy.

84 yaşında hala üretmeye, yaratmaya, hayalleri ve düşüncelerini taş ile buluşturmaya devam ediyor.

Türkiye’de geniş çevreler onu, Kars’ta diktiği "İnsanlık Anıtı" heykeli ile tanımıştı.

12 sene önce tam da bu zamanlar, dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Aksoy’un eseri için “ucube” tanımını yapınca söz konusu heykel bir anda memleketin gündemine oturmuştu.

Kamuoyunu uzun süre meşgul eden tartışmaların ardından 24 buçuk metre uzunluğundaki “İnsanlık Anıtı” 2011’in haziran ayında bütünüyle kaldırılıp yıkılmıştı.
 


Mehmet Aksoy sanat hayatının 60. yılını yaşıyor.

"İnsanlık Anıtı" ne ilk ne son eseriydi.

Kamuoyu ona daha çok bu çalışmasıyla bilse de gerek Türkiye gerek Almanya’da yıllardan bu yana çok sayıda eserin altına imzasını attı, başkaca çalışmalarıyla da tartışma yarattı.

1989'da Bonn’da “Asker Kaçağı” heykelinin ardından Alman askerlerini küçük düşürdüğü gerekçesiyle de hakkında dava açılmıştı.

Türkiye'de ise davalar tam aksi istikamette seyretti.

Bugünlerde hayatını İstanbul Polenezköy’de kendi tasarladığı bok böceği şeklindeki evinde sürdürüyor Mehmet Aksoy, "Neden böyle bir tasarım?" diye sorduğumda Antik Mısır’da bu böceğe kutsallık atfedildiği hatırlatmasını yapıyor.
 


Evi aynı zamanda hem atölye hem sergi hüviyetinde.

1970’li yıllardan bu yana farklı formlarda, farklı konu başlıklarını içeren yüzlerce eseri bahçesi ve evinin içinde ona, eşine ve misafirlerine eşlik ediyor.

Yıkılmazlık ve kibir sanrısı İkarus’a da yer var, şahmerana da kanlı 1 Mayıs’ta evladının cansız bedenine sarılıp ağlayan anaya da sistemin beynini satılığa çıkarıp sadece kas gücünü suiistimal etmek istediği genç işçiye de…

2015’te vahşice katledilen Özgecan Aslan’ın da heykeli orada, Gezi Parkı eylemlerinde öldürülen Berkin Elvan’ın koca bir ağacın bir parçası haline dönüştüğü heykel de…

Her eserini, kendinde bıraktığı etkiyi, yarattığı hissiyatı, aldığı ilhamı, vermek istediği mesajı bir bir anlatıyor Mehmet Aksoy.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Koca bir vincin altından geçerken, yeni eserlerinden birini gurur ve heyecanla takdim ediyor.

"Taş taşırım, laf taşımam" cümlesi koca puntolarla kazınmış vincin üstüne... 

O vinç eserlerin ağırlığını çekerken taşın asıl yük olmadığını söylemeye çalışıyor belki de…

Peki 12 yıl önce yaşananlar hakkında ne düşünüyor?

Independent Türkçe soruyor, Mehmet Aksoy yanıtlıyor.

"Bir eser zevkine uymayabilir ama..."

Yaklaşık 60 yılı bulan bir sanatçılık hayatınızda 9 Ocak tarihinin sizde bir yeri var mı?

Mehmet Aksoy: 9 Ocak?

Evet, isterseniz size bir hatırlatma yapayım. 12 sene önce tam da bu zamanlar dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Kars’ta diktiğiniz “İnsanlık Anıtı” heykeli ile ilgili “ucube” nitelemesi yapmıştı.  “Kars'taki o malum heykel için ucube derken aynı zamanda kralın da çıplak olduğuna işaret ettik” sözleriyle. Siz o tanımı ilk duyduğunuzda ne hissetmiştiniz? Bugünden bakınca o dönemi nasıl hatırlıyor, yorumluyorsunuz?

Mehmet Aksoy: Bir Başbakan... Her şeyi beklersin de böyle bir şey beklemezsin gibi oldu. Sanatın dokunulmaz, özgür yanı vardır. Hani herkes bunu ille de anlamak zorunda değil. Onun için bir kültür gerekir. “İnanılmaz” dedim. Yahu tamam, bu toleransları gösteriyoruz da bir başbakan bir sanat eseri hakkında böyle nasıl konuşabilir? Afaki konuşmalar…
 


Çünkü bu sanat eserine baktığın zaman iyiyi, çirkini, güzelliğine, boyutlarına, estetiğine bakarsın. Ona göre bir eleştiride bulunabilirsin. Zevkine uyar-uymaz ya da içerikle bütünleşmiş-bütünleşmemiş gibi bir sürü şey söyleyebilirsin. Forma dair, mekâna dair, mekanla bütünleşmesine dair konuşabilirsin. Bizim (İnsanlık Anıtı ile) vermek istediğimiz mesaj neydi? 24,5 metrelik heykel, 30 metre olacaktı...

O yüksekliğe sahip bir heykel, aynı zamanda Ermenistan tarafından da görülebilecekti değil mi?

Mehmet Aksoy: Evet, dürbünle baktığınızda görülebilecekti.

İnsanlık Anıtı, Ermenistan'a bir mesaj mıydı?

Erivan'daki Soykırım Anıtı’nın karşısına denk geliyor dendi o dönem. Niyet “İnsanlık Anıtı” ile bir mesaj göndermek miydi? Politik bir amaç var mıydı?

Mehmet Aksoy: Hayır, tamamen insani kavramlar barındırıyordu heykel. Tüm mevzuyu kahve falı gibi okudukları için dediler ki; "Mehmet Aksoy Ermeni tehciri ya hatta işte Ermeni soykırımı olarak addedilen bu mevzuya karşı yaptı” ya da “İnsanlık Anıtı, Ermenilere el uzatıyor veya anıttaki bir el Türk ile diğeri Ermeni. Ermeni geri duruyor vs”. Hayır, ben sadece sanatsal mesaj vermek istiyordum. Tüm bu yorumlar ne sanatla ne heykelle ilgiliydi. Amaç işi politize edip çamur atmaktı. İçeriğe dair, forma dair, bütünlüğe dair o dönem hiçbir şey konuşulmadı. Entelektüellerin çoğu da ha keza…

"İnsanlık Anıtı savaşların acısını duyan bir heykeldi"

Peki orada ne vardı? Bizim gördüğümüz ya da sizin gördüğünüz neydi?

Mehmet Aksoy: Orada bir kere savaş karşıtı bir heykel vardı. Ermeni, Türk, Kürt, Rus, bilmem ne... Savaşın milliyeti ne olursa olsun insanı insan olmaktan çıkardığını, kardeşi kardeşe düşman ettiğini, hatta insanı kendine kendisine düşman ettiğini söyledim. Eserde, tam da orada ortadan ikiye bölünmüş bir insan vardı, iki insana dönüşmüştü. Bir bakıma kendi kendine karşı durmuş gibiydi. Aslına bakarsanız savaşlar da tam budur. İnsan nesli olarak düşünürseniz eğer kendi neslinden insanları vuruyorsun, öldürüyorsun, yani bir anlamda kendini öldürüyorsun!
 


Ben genel olarak savaşların tamamen karşısındayım. “Ermeni soykırımına karşı mısın?” Ya da “Evet mi, hayır mı?” soruları... Bunlar diyalektik olmayan sorular. Ben tarihçi filan değilim. Arşivler açılsın, bütün dünya arşivlerini açsın. Ermeniler açsın, Ruslar açsın, Türkler açsın, İngilizler açsın, Almanlar özellikle açsın. 1915… Osmanlı’nın o yıkım dönemine bakalım. Hepsini bir bütün olarak izlemek gerektiği kanaatindeyim. Doğu cephesinde, Sarıkamış'ta binlerce asker donarak ölmüş. Evet, savaşlar var, evet köy baskınları ve toplu katliamlar var. İki taraftan da… Bütün bunlara baktığımız zaman ben bir sanatçı olarak ne yaparım biliyor musun? Savaşın insanlar ne hale getirdiğini gösteririm, buradan bir insani durum çıkarmaya çalışırım, “Savaşı bitirelim, ocaklar sönmesin, kardeş kardeşi vurmasın” derim.

Bu bakış açısıyla İnsanlık Anıtı’nı yaptınız öyleyse…

Mehmet Aksoy: Evet, tam da bu bakış açısıyla… Politikacılar hep bir yana çekiyor. Beyaza doğru ya da siyaha doğru… Benim hiç bunlarla ilgim yok. Ben savaş karşıtıyım, barış istiyorum, insanlar birbirini öldürmesin istiyorum. Bu kadar basit işte! Ve bu o kadar gerekli bir şey ki; ekmek kadar su kadar gerekli bir şey... O zaman da şimdi de… Etrafımızı görüyorsunuz, savaş çemberi... Suriye'deki savaşı biliyorsunuz. Kaç senedir geliyor insanlar, nasıl darmadağın oldular? Kaç milyon Suriyeli yerinden, yurdundan oldu? Kaç milyon insan öldü? Şimdi bütün bunlar için acısını duymayacak mıyız? Tehcir oldu. Bu güzel, iyi bir şey mi? Bu çok kötü bir şey. Utanılacak bir şeydir.

Tamamlaması ne kadar sürdü İnsanlık Anıtı’nı?

Mehmet Aksoy: Ben üç sene boyu o dağ başında o heykeli yaptım. Beton demir kalıplar kullandık, bütün kalıpları kendimiz ürettik. Demir konstrüksiyon üstüne belli bir alaşımdan bir beton bulup yaptık. Sonra başladılar sanki bu iş müsaadesini almamışız gibi eleştiriye. Koruma Kurulu’ndan geçti, belediye meclisinden geçti. Alkışlarla geçti, beni tebrik ettiler.

"İnsanlık Anıtı o bölgede ölenlerin simgesel mezar taşıydı"

Heykeli inşa etmeye başladığınız dönemde Ankara-Erivan arasında diyalog çabalarının yaşandığı bir dönemdi. Biraz da o yakınlaşmanın etkisiyle mi başladınız heykele?

Mehmet Aksoy: Evet, böyle bir yakınlaşma vardı ama ben bundan bağımsız yapıyordum. Bakın heykel bir gazete haberi değildir. Heykel bir genelleme nedir, bir evrensele ulaşma ve barış çağrısıdır. Barış çağrısı 200 sene önce de geçerliydi, 1000 sene önce de… Orada o kadar ölen insanlar var.
 


Dediğim gibi Kars'ta her 20 senede bir, 1800’lerden beri savaş olmuş. Rusların eline geçmiş, Ermenilerin eline geçmiş, onlar tekrar almış, tekrar gitmiş, inanılmaz şeyler olmuş, savaşlar olmuş. İnsanlık Anıtı’nı diktiğim o tepede kurşunlar, kemikler, kovanlar… Her şeyi bulduk. Onlara şahit olmuş bir tepe. O tepenin seçimi de benim için çok önemliydi, ben seçtim orayı. Hem Kars'ta mekân içinde çok güzel bir görüntü veriyordu hem orada ölen insanların mezar taşı gibi duruyordu. Aslında biraz da ölenlerin barış arzusunu yükselten mezar taşı yaptım ben.

"Yıkılan heykel sayesinde TV'lerde bol bol heykel anlattım"

Heykelin sonraki adresi Kars Belediyesi’nin çöplüğü sanırım?

Mehmet Aksoy: Çöplüğü denilebilir evet… Heykelden kalanları oraya attılar. Gerçekten böyle bir acı yoktu. Yani o kadar emek veriyorsunuz, hayal ediyorsunuz ve barış diyorsunuz. Çok masum bir istek! Bu masum istek nerelere çekiliyor? Politikanın bataklığına düşüyoruz. Ben oraya düşmek istemedim. Hiçbir zaman istemedim ama heykeli de tabii savunmaktan da geri kalmadım, hala da kalmıyorum. Heykelin böyle bir amacı yok. O heykel yıkımı neyi kazandırdı Tayyip Bey'e? Hiçbir şey. Yetmez ama evetçilerimiz? Orada “Vay” dediler, “Bu adam barış heykelini yıkıyor”. İlk kez orada şüpheye düştü o kesim. Türkiye'nin gündemine oturdu heykel. Bu bir kazançtı. Çıktım televizyonlarda bol bol heykel anlattım. Heykel nedir, nasıl bakılır, nasıl seyredilir, içeriği var mıdır, mekân ilişkisi nedir?

Fırsat bu fırsat…

Mehmet Aksoy: Aynen, fırsat bu fırsat ben de heykel anlatmaya başladım. Türkiye tarihinde belki de ilk kez en önemli haberlerin yanında baş sayfada oldu bu haber. Bir vandal etkisi kaldı geride. Maalesef Türkiye bunu hak etmiyordu. Heykeller kaldırılıyor, yıkılıyor, bundan önce yapılmadı mı hiç? Elbette kaldırıldı. Peki benim heykelim niye bu kadar gündeme geldi? Bir kere bir yeri etkiliydi. O heykel bitmemiş haliyle bile çok etkiliydi. Bittikten sonra bile insanlar oraya gidiyorlar. Olmayan heykeli görüyorlar. Görmeye gidiyorlar, o tepeye çıkıyorlar, “İnsanlık Anıtı” diye mihmandarlar halen gelenleri heykelin konumunu gösteriyorlar. Dünyada ilk defa yokluğuyla var olan bir heykel yapmış oldum. İşte sanat bunu başarabilen bir şeydir…

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU