İsrail ve İran: İç sıkıntılar ve dış meydan okumaların yansımaları

Birbirine düşman, aynı zamanda din faktörü, İsrail'de uyanan eski-yeni radikalizm yönünden birbirine en yakın olan iki ülkenin iç krizleriyle ilgili beklentiler, büyük ölçüde Washington'a bağlı

Görsel: AA

Ortadoğu'da iki bölgesel güç, İsrail ve İran, iç krizlerden muzdarip ve birçok dış meydan okumayla karşı karşıya.

Tarihinin en sağcı ve teokratik yeni hükümetiyle İsrail, geçen yıl kasım ayındaki seçimin ardından meşruiyet kazanan aşırı ve belki de şiddet yanlısı sağa saptı.

Bunun sonuçlarını ve Başbakan Binyamin Netanyahu'nun daha aşırı dindar milliyetçi bakanlarını dizginlemeye gerçekten muktedir veya istekli olup olmadığını tahmin etmek zor.

İç kriz, demokrasinin, bireysel, din ve sivil özgürlüklerin korunması, laik ve dini kesimler arasında bir çatışma olasılığı, işgal altındaki topraklardaki Filistinliler ile İsrail Arapları arasındaki kaynama gibi bir dizi faktörün iç içe geçmesinde yatıyor.

Dış tehditlere gelince, bunların en belirgini, Washington ve başta Amerikalılar olmak üzere Diaspora Yahudileri ile kötüleşen stratejik ilişkiler, bir dizi Arap ülkesiyle yeni normalleşmelere ek olarak İran'ın nükleer faaliyeti ile bölgedeki yayılmacı rolünün, Ukrayna savaşından kaynaklanan uluslararası ilişkilerdeki keskin gerilimlerin başını çektiği çetrefilli bölgesel meselelerdir.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

İran daha iyi durumda değil, aksine durumu İsrail'den daha karmaşık ve zor.

Sebebi de rejimin 4 aydır devam eden protestoları acımasızca bastırması, kimi zaman protestocular hakkında verilen idam cezalarını alenen uygulaması, çifte vatandaşlığa sahip bazı muhaliflere yurt dışında suikast girişimleri sonrasında, bilhassa Avrupa'nın da yaptırım hattına girmesiyle Tahran'ın uluslararası izolasyonun, kendisine uygulanan yaptırımların artması ve genişlemesi.  

İran aynı anda dört temel sorunla yüzleşiyor;

Birincisi, ekonomik ve mali durumun kötüleşmesidir ki bu ikinci sorunu da körükleyen faktör.

İkinci sorun ise, muhtemelen dinmeyecek protesto hareketleri.

Protestolar biraz azalmış olabilir ama rejimin meşruiyetini daha fazla sorgulamaya ve varlığını benzeri görülmemiş bir şekilde tehdit etmeye devam edecek.

Üçüncü sorun, rejimin dayanakları arasında hala pusuda bekleyen çatırdamalar.

Ali Rıza Ekberi'nin casusluk suçlamasıyla idam edilmesi ve onu izleyebilecek diğer tasfiyeler bunun işaretlerini ortaya çıkardı.

Dördüncü sorun, tam anlamıyla harici ve İran'ın bölge ülkelerini istikrarsızlaştıran rolüne, Rusya'nın yanında Ukrayna savaşına dahil olmasını ekledi.

Bu adım İran'ın Rusya'ya İHA'lar ve kısa menzilli füzeler temin etmesiyle başladı ama nasıl sonuçlanır bilinmiyor.

Tahran da Rusya'dan Suhoy-35 savaş uçakları mı alır bilmiyoruz. Her iki ülkedeki durumun gündeme getirdiği soru şu:

Bu iki ülkede olup bitenler bölge ülkelerinin çıkarına mı yoksa aksi mi geçerli?

Tel Aviv ve Tahran'ın iç ve dış sorunlarıyla meşgul olması onları dışarıya bakmaktan alıkoyacak mı, yoksa tam tersi mi geçerli?

Yani onları daha fazla kargaşa ve çatışma yaratarak, belki de dışarıya ve hatta birbirlerine karşı askeri eylemlere girişerek sorunlarını ihraç etmeye mi itecek?

Kesin bir cevap vermek imkansız ve bu da iki ülkenin iç koşullarının gerçekliğinin daha fazla dikkate alınmasını gerektiriyor.

İsrail'de, Netanyahu yolsuzluk suçlamaları ve yargılanma engelini aşabilirse, manevra marjını genişletebilir ve özellikle de kamuoyundan, yargıdan gelen iç baskılar ve Washington başta olmak üzere dışarının baskısıyla birlikte hükümetindeki aşırılık yanlılarına baskın çıkmaya çalışabilir.

O zaman iç ve dış politikaları çizen radikal koalisyon anlaşması, sahada uygulanabilecek bir politika olmaktan çıkıp salt seçim vaatlerine dönüşebilir.

Bu noktada Netanyahu ile yapılan koalisyon anlaşmasında yer alan Batı Şeria'nın resmi olarak duyurulmadan tamamen ilhak edilmesi şartı gündeme getirilmeyebilir.

Buna ek olarak, muhalefet, hükümet içinde görülecek ilk anlaşmazlık işaretiyle Netanyahu'nun üzerine atılmaya hazır.

Radikal "Degel HaTorah" Partisi'nin lideri Moşe Gafni'nin Itamar Ben Gvir'in yakın zamanda Mescid-i Aksa'ya yaptığı ziyareti Yahudi yasalarının ihlali ve "gereksiz ve yararsız bir provokasyon" olarak değerlendirmesiyle, aşırı sağ kamp içindeki iç bölünmeler meydana çıkmaya başladı.

Buna ilaveten, Yargıtay'ın Netanyahu'dan İçişleri Bakanı Aryeh Deri'yi bir ceza davasında hüküm giymesi nedeniyle görevden almasını talep eden kararı da Netanyahu için bir darbeydi.

Başbakan bu iç gerilimlerin üstesinden gelse bile, Filistin meselesi önünde durmaya devam edecek.

Şu ana dek güvenlik servisleri Gazze'de Hamas ile yeni bir silahlı çatışmadan kaçınmakta kararlı görünüyorlar.

Ne var ki aynı zamanda yeni hükümet şüpheli bir çelişkiyle Filistin Otoritesi'ne ek mali ve seyahat yaptırımları uyguluyor.


İsrail ile lişkileri normalleştiren Arap ülkeleriyle ilişkilere gelince, Netanyahu onları korumaya ve geliştirmeye kararlı.

Ama bugün top, Filistin meselesini dikkate almadan İsrail ile yakınlaşmanın zorluğunu anlamış Arap ülkelerinin sahasında.

Dahası, yeni İsrail hükümetinin emelleri, bazı önde gelen bölgesel aktörleri normalleşme sürecine katılma konusunda hesaplarını yeniden gözden geçirmeye sevk edecek gibi görünüyor.

Bunun yanı sıra Netanyahu, İran'ın nükleer bir devlete dönüşmesini önlemek için eldeki tüm araçları kullanma konusundaki ısrarına dikkat çekiyor, geride tek araç olarak savaşın fitilini ateşlemenin, yani askeri bir harekatın kaldığına işaret ediyor.

Ama Netanyahu bunun önünde birçok engel olduğunu biliyor. En önemli engel, Washington'un İran ile silahlı bir çatışmaya girme konusunda hevesli olmaması, bu aşamada diplomatik baskı ve yaptırım politikasını sürdürmeyi tercih etmesi.

ABD açısından, Netanyahu'nun Washington ile koalisyon ortaklarının emelleriyle çelişen bir anlaşmaya varıp varmayacağı belli değil. Beyaz Saray ile ihtilaflar devam edebilir.


İran'da yaşananlar yeni değil, çünkü Mollalar rejimi daha önce de hayatının son 43 yılı boyunca birçok protesto hareketini aşırı güç kullanarak bastırdı.

Kuruluşundan bu yana, görüş ayrılıklarına ve ihtilaflara tanık olduğu ve bunların en önde geleninin, 1989'da Ali Hüseyin Muntazeri'nin görevden alınmasına, Humeyni devriminin kilit isimlerini ortadan kaldıran tutuklama ve infaz kampanyalarına yol açan ve "fitne" adı verilen hadise olduğu hatırlatılmalı.

Ekonomik yaptırımlara gelince, devasa olumsuz ekonomik etkilerine ve en yoksul sınıfların çektiği acılara rağmen bu rejimin onlarla bir arada yaşayabildiğini itiraf etmenin zamanı geldi.

Tahran'ın Rusya, Çin, Irak, Türkiye ve diğerleriyle ilişkileri onun için yaptırımları atlatmanın yollarını oluşturuyor.

Görünen o ki, Batı yaptırımları etkinleştirmek ve takviye etmek için ek önlemler almak konusunda tereddütlü veya bundan aciz.
 


Geriye İran'ın bölgede etkin olduğu ülkelerdeki müttefikleri ile kollarını baskı aracı olarak kullanarak, çıkarlarına hizmet etmek, kazanımlarını ve kendisini korumak için patlamanın fitilini ateşlemesi tehlikesi kalıyor.

Şüphesiz herhangi bir ülkede yaşanan iç sorunlar, onun dışarıdaki müdahalelerini sınırlar, ancak İran örneği özel, çünkü bölgede kolları ile ördüğü ilişki içerisi ile dışarısı arasındaki sınırları kaldırdı.

Kendilerine biçilen yerel rollerle rejimin varlığını koruyan piyonlar oldular.

Aynı şey, Naziler döneminde Yahudilerin maruz kaldığı Holokost'tan bu yana Batı'ya Hitler'in suçlarının bedelini ödeten ve çıkarlarını korumak için Batılı müttefiklerini kullanan İsrail için de geçerli.

Sonuç olarak, birbirine düşman, aynı zamanda din faktörü, İsrail'de uyanan eski-yeni radikalizm yönünden birbirine en yakın olan iki ülkenin iç krizleriyle ilgili beklentiler, büyük ölçüde Washington'a bağlı.

Bölgedeki çıkarlarına tehdit ve hatta kuruluşundan bu yana yaptığı gibi, İsrail'i savunma ve koruma gücüne bir engel oluşturan Netanyahu hükümeti üzerinde uygulayacağı baskılarla bağlantılı.

Buna ek olarak, yaptırımları sıkılaştırma, benimsenen seçenek bu olduğu sürece sopa diplomasisini kullanma yoluyla ABD pusulasını, içeride olup bitenlere ve İran'ın dışarıdaki istikrarsızlaştırıcı davranışlarına karşı sertleşme yönünde ayarlamalı.

Avrupa Birliği'nin "Devrim Muhafızları"nı terör örgütü olarak sınıflandırma girişimine de atıfta bulunulmalı.

Bunun Tahran'ı pençelerini göstermeye kışkırtmasından korkuluyor ve bölge de bu korkudan uzak değil.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU