Lübnan siyasi tabakası, ülkeyi kasıp kavuran siyasi, ekonomik ve toplumsal krizlere 'mürcie' gibi yaklaştılar.
Arapçada mürcie kelimesi, erteleyip mühlet vermek anlamına gelen irca kökünden gelmektedir.
Bu tabakadaki kişiler, 17 Ekim 2019 ayaklanmasından sonra meydana gelen toplumsal ve siyasi dönüşümleri ve ekonomik ve yaşamsal krizin Lübnan vatandaşının mizacı üzerindeki yansımalarını dikkate almadan, çıkarlarına uyup kazançlarını koruyacakları bir çözüm bekleyerek senelerce kendilerine mühlet verdiler.
1992-2005 yılları arasında Suriye işgalinin mimarı olduğu ve Suriye ordusunun çıkışından sonra koruma görevini silahlı İran nüfuzunun devraldığı Lübnan siyasi sisteminin doğasına ilk kez gerçek bir tehdit oluşturan 17 Ekim'den bu yana, bazı iç kavgalarına rağmen egemen siyasi sistem, içerisi -yani halk- bu sistemi değiştiremeyeceğini kabul edene ve dışarısı -yani Arap toplumu ve uluslararası toplum- sistemin davranışlarını değiştirme talebinden vazgeçene kadar çözümleri erteleme konusunda ısrar ediyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu yılın son aylarında, özellikle de Mişel Avn'ın görev süresinin sona ermesinin ardından Lübnan'daki erteleme söylentileri tekrar baş gösterdi.
Kimileri çözümlerin 2023 yılının ilk yarısında ortaya çıkacağını söyledi. Bazıları neredeyse belirli tarihlerin olduğu bir takvim verdi.
Bir kısmı baharın başına işaret ederken, daha iyimser olanlar cumhurbaşkanlığı koltuğunun doldurulması için maksimum süre olarak, örneğin gelecek şubat ayını gösterdi. Sözlerini desteklemek için dahili ve harici veriler sundular.
Paris'ten tutun Riyad'a, Tahran'a ve Washington'a kadar, çözümlerin yakın olduğuna dair Lübnan kaynaklı spekülasyonlar artıyor.
Bu yüzden, siyasi ve medya 'seçkinleri' şubat veya martta yapılabilecek bir sonraki bölgesel ve uluslararası anlaşma veya çözüm için senaryolar sunmaya başladı.
Ne ironiktir ki bunlar Arap ve uluslararası bağlamlara yerleştirilmiş yerel temennilerdir. Zira bazıları Lübnan'daki çözüm sürecini İran nükleer anlaşmasına bağladı ve sanki Viyana'daki kapalı müzakere odalarından birinde bulunmuş gibi düşüncelerini sundu.
Ancak şunu unuttular ki İran'ın Ukrayna'daki silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve ülke içinde devam eden protesto hareketi bizzat müzakereleri etkiledi.
Batı artık müzakerelerle ilgilenmiyor. Batı, İran'a kendisi için istediği şeyi vermeyecekken, başkaları için istediği bir şeyi nasıl versin?
Bir diğer taraf ise çözümü, aylar önce Bağdat'ta askıya alınan İran-Suudi Arabistan görüşmelerinin yeniden başlamasına ve Lübnan krizinin önceliklerin arasına alınmasına bağladı.
Bazı taraflar ise Dünya Kupası'nın hemen ardından bir Katar-Fransız girişimi olduğunu ve Doha'nın doğrudan Lübnan'ın durumuna odaklanacağını öne sürdü.
Dolayısıyla yıl sonu, çözüme yönelik çeşitli senaryolarla doldu taştı. Bazıları iki başkanlığın dış taraflar arasında paylaşılmasına dayanan yeni denklemi destekliyor.
Bu uzlaşmanın dayandırıldığı kişiler etkileşime girmeyince, uzlaşmacı iki başkandan söz eden başka bir senaryo ortaya çıktı.
Lübnan'da en şaşırtıcı olan şey ise Suudi Arabistan ve Suriye ile ilgili 'Es-Sin Sin' uzlaşmasından (ç.n: Taif Anlaşması'ndan sonra yapılan ve çeşitli detaylarıyla hem Suriye hem de Suudi Arabistan'ın Lübnan dosyası üzerindeki etkisini simgeliyor) tekrar bahsetmeye başlayanlar oldu.
Bu kişiler sanırım Suriye'nin artık bir dış politikası olmadığını ve İran-Rus vesayeti altında yaşadığını unuttu ya da unutmuş gibi yapıyorlar.
Sadece Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Lübnan'da bir dış sığınak buluyor ve inisiyatif almaktan vazgeçmiyor.
Ancak son açıklamasında tam tersini söyledi. Liman patlamasından sonra iktidar sistemini yeniden canlandırma sorumluluğunu üstlenen Cumhurbaşkanı, iktidardaki siyasi sınıftan kurtulmanın gerekliliğinden bahsetmeye ve bu tabakayı çözüme ulaşılmasını engellemekle suçlamaya tekrar başladı.
Onu Lübnan'da temsil edenler ise çözüme engel olanların tavrını benimsemekte ısrar ediyor.
Aslında mürcie, yani erteleme hastalığı olan grup, cumhurbaşkanlığı koltuğunu doldurmanın zamanla alakası olmayıp çoğunda var olmayan bir irade gerektirdiğini, krizin iki başkanın (cumhurbaşkanı ve başbakan) seçiminden daha büyük olduğunu ve hatta Lübnan'ın geleceğinin artık tehdit altında olduğunu anlamıyorlar.
Bu yüzden Lübnan'daki mürcie grubu, bu ülkenin doğasına ve kimliğine aykırı davrananlardır. Bu nedenle, fıkıh alimlerinin şu sözleri doğrudur:
Mürcie tek bir mezhep üzerine değil, mezhepler ve fırkalar üzerinedir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Asasmedia