İran tarihi için mühim bir gün 7 Aralık.
Üniversite Öğrenci Günü…
Ülkede petrolün millileştirilmesi hareketine liderlik eden dönemin başbakanı Muhammed Mussaddık'ın 1953'te ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından düzenlenen darbeyle alaşağı edilmesi sonrası dönemin ABD Başkan Yardımcısı Richard Nixon ülkesinin Muhammed Rıza Şah'a desteğini teyit etmek üzere 7 Aralık 1953'te başkent Tahran'ı ziyaret etmişti.
Bu ziyareti protesto eden Tahran Üniversitesi öğrencilerinden 3'ü emniyet güçlerince öldürülmüştü.
69 yıl sonrasının Tahran'ı ise çok daha farklı.
Bu kez eylemler 1979'daki İslam Devrimi'nden bu yana iktidarda olan molla rejimine yönelik.
Tahran Üniversitesi'nde İranlı öğrenciler Şili'nin sosyalist lideri Salvador Allende hükümeti için bestelenen "Örgütlü bir Halkı Hiçbir Kuvvet Yenemez" marşını kendi dillerine çevirip söylüyorlar.
"Kadın, yaşam, özgürlük için / Köleliğin tasmasından kurtulacağız" diyorlar özetle.
Yönetimler değişse de İran halkının, bilhassa gençlerin karşı karşıya kaldığı sorunlar yumağı pek değişmiyor.
İslam Devrimi ile birlikte siyaset, ekonomi, hukuk ve toplumsal yaşama dair fotoğrafın içinden çıkartılmaya çalışılan İran kadının hakları sınırlı ama sakınmaları gereken hususlar bol.
Yasalarla birlikte birçok açıdan kısıtlanan kadınların sesi eylül ayının ortasından bu yana çok daha gür çıkıyor.
Bu kez sadece ülkenin başkenti Tahran'da değil ülkenin dört bir yanındalar.
Henüz 22 yaşında gözaltındayken öldürülen Mahsa Amini ile birlikte başlayan gösteriler önce lise ve üniversitelere, ardından yaşça kendilerinden çok daha büyük ve çok daha farklı bakış açısına sahip esnafa kadar sirayet etti.
Tam da bu sırada ahlak polisinin lağvedildiği haberleri yayıldı.
Haber İran başsavcısının bir toplantıda basına verdiği demece dayandırıldı ama hükümetten buna dair bir doğrulama gelmedi.
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ülke yönetimine yönelik protestolara kulak verilmesi gerektiğini söylese de İran lideri Ali Hamaney aleyhine atılan "Kahrolsun Diktatör" sloganlarına tepkili.
"Bugün diktatör diyorlar. Kim diktatör? ABD, kesinlikle güçlü bir İran istemeyecektir. Onlar işgal ettikleri Afganistan, Suriye ve Libya gibi bir İran istiyorlar. İran bu ülkelerden farklıdır" diyor Reisi.
Ama ülkede başörtüsü zorunluluğunun esnetilip esnetilmeyeceğinden, ahlak polisinin kaldırılıp kaldırmayacağından ya da iktidarın başta gençler olmak üzere İran'ın geniş bir bölümü üzerinde kurduğu tahakkümden bahsetmiyor.
Independent Türkçe, hem son iddiaları hem İran'daki protestoların nereye evrileceğini, mevzuya hakim bir isimle; Ortadoğu, İslam ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Direktörü Dr. Şerife Zuhur ile konuştu.
Zuhur, Berkeley Üniversitesi ve Ortadoğu Araştırmaları Merkezi'nde bölge üzerine yoğunlaştığı çalışmaların yanı sıra aynı coğrafyada sosyal bilimler, terör, bölgesel ilişkiler ve feminist akımlar üzerine akademik araştırmalarıyla tanınmış bir isim.
Bir dönem ABD ordusuna ait US Army War College'de de dersler veren Dr. Zuhur'un görevine İslamofobi ve Müslüman karşıtı söylemlere karşı çıktığı için 2009'da son verilmişti.
"Ahlak polisi yoksa Besic var"
İran hükümetinin başörtüsü politikasını iptal ettiğine dair basında çıkan haberleri "kasıtlı" bulan Zuhur, yargının önemli bir yetkilisiyle yapılan bir röportajın yanlış yorumlandığı kanaatinde.
Bununla birlikte ahlak polisi ortadan kalksa bile başörtüsü takılmadığı için ülkede insanların yargılandığı yasaların varlığını hatırlatıyor:
Ahlak polisi olmasa bile Besic var, ordu var, vatandaş tutuklamaları var. Bir İranlı vatandaş başka bir vatandaşı başörtüsü takmadığı için tutuklayabiliyor. İnsanları başörtüsü takmadıkları için yargılandıklarına dair yasalar var. Bu yüzden herkesin "Oh! Bu harika, bitti!" diye düşündüğü yanlış haber. Birçok medya organı hükümetin başörtüsü politikalarını gözden geçirdiğini söyledi: “Üzerine kafa yoruyorlar, hakkında düşünüyorlar” diye. Ve yine kimin üzerinde kafa yorduğunu bilmiyoruz. Ama Hamaney'e, yani yüce rehbere gidilirse zorunlu başörtüsüne şiddetle destek veriyor. Ve aslında İran'da herkes öyle...
Esnafın eylemlere "Sessiz ve Değerli" desteği
Sadece ülkenin üniversitelerinde değil İran sokaklarında da eylemlerin dozu artıyor.
"Diktatöre ölüm!" sloganlarına "Molla rejimi yıkılacak!" sloganları eşlik ediyor.
Gece vakti meydanlarda İran İslam Cumhuriyeti'nin en güçlü siyasi otoritesi, ruhani lider Ayetullah Ali Hamaney'e ait posterler ateşe veriliyor.
Esnaf da eylemlere bir şekilde destek veriyor, en azından sessizce dükkanlarının kepenklerini çekerek.
Bu birçok uzmana göre kritik önemde.
Peki yakın gelecekte İran'daki eylemlerin mevcut sistemi yerinden oynatması mümkün mü?
Özellikle Batı medyasının sıklıkla yanıtını aradığı bu soruya İslam ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Direktörü Dr. Şerife Zuhur, temkinli bir yanıt vermeyi yeğliyor.
Hatta geçen günlerde buna dair benzer bir soruyu yanıtlamakta güçlük çeken İsrail istihbaratı MOSSAD'ın başkanının sözlerini anımsatarak:
Açıkçası bir sosyal bilimci olarak bilmiyorum. İsrail'deki istihbarat başkanına da aynı soru soruldu. O da İran'daki hükümetin tavrını değiştirip önemli reformlar yapmasının ve protestoculara yönelik şiddeti azaltmasının pek olası olmadığını düşündüğünü belirtti. Bir gün olabilir ama o gün henüz gelmedi. Bu aylardır süren bir kargaşa... Genel bir grev var. Bu çok önemli. Esnaf grevde. Bu nedenle Tahran'daki tüm çarşılar ve İran'ın birçok şehrindeki dükkanlar kapatıldı. Bu kamyon şoförleri ile petrol ve gaz işçileri dışında gördüğümüz ilk grev türü... Geçen yıl bazıları olmuştu. Son protesto dalgasında ise genel grevler, kapanmalar oldu. Esnafın greve gitmesi önemli ve onları dükkanlarını yeniden açmaya zorlayamazlar.
İran'daki protestolarda "Z Kuşağı" etkisi
Dr. Şerife Zuhur'a göre İran İslam Cumhuriyeti, 2009'daki eylemlerde olduğu gibi herhangi bir isyana ve hatta reform amaçlı başkaldırı girişimlerine karşı kendisini çok güçlü şekilde savunuyor.
Bununla birlikte bugün eylemlere katılan çok sayıda insanın hala mevcut rejimi desteklediğini söylüyor Zuhur.
Asıl dikkat çektiği noktaysa aslında dünyanın dört bir yanında pek çok siyasetçinin çekindiği gençler, bir başka deyişle Z kuşağı gerçeği:
Protestocuların çoğu çok genç. Kimi yaşlı insanların olacağı kadar uzlaşmacı değiller. Daha idealist oluyorlar. Gerçekten bilmiyoruz ama 400'den fazla ölüm oldu. Yaklaşık 14 bin veya muhtemelen daha fazlası tutuklandı. "Ebeveynleri ne yapacak?" diye düşünebilirsiniz. Eğer çoğunlukla çok genç insanlarsa, belli bir noktada ebeveynleri buna değmeyeceğini söyleyecektir. "Evde kalın" veya "Onların cesaretini kırmaya çalışın" noktasında olabilirler. Mısır ve Tunus'ta meydana gelen devrimlerin aksine İran'da olup bitenler kısa ve hızlı değil. Daha yavaş, ordunun veya polisin fikrini değiştirdiğine dair işaretlerse görmüyoruz.
Eylemlerin 13 yıl öncesinden farkı ne?
İran'daki eylemler kadınlarla başladı.
Şimdi gençlerin ötesine geçiyor.
Esnafa, işçilere uzanıyor.
Ülkedeki Kürt nüfusa ve ardından diğer azınlık gruplara doğru genişliyor.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Belucistan ve Ahvaz'da olduğu gibi...
Dr. Zuhur'un tespitleri bu yönde.
Peki İran'da bugün yaşananların 13 yıl öncesinde yaşananlardan farkı ne?
Yani "Yeşil Devrim" hareketinden?
2009'da dönemin cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın seçim zaferini ilan etmesinin ardından muhalif aktivistlerden 26 yaşındaki Nida Ağa Sultan milis güçlerin kurşunuyla öldürülmüştü.
O dönemde de bugün olduğu gibi ülkede yine tansiyon fazlasıyla yükselmişti.
Hatta aynı katledilen genç kadın için düzenlenen anma programına dahi izin vermemişti.
Zuhur'a göre fark, bugünkü eylemlerin İran'ın çok daha geniş kesimlere yayılmasında saklı:
Bence "Yeşil devrim" dedikleri nesil biraz daha eskide kalıyor. Elbette o da dönemin üniversite öğrencilerini kapsıyordu. O dönem rejimin kendilerine yönelik şiddeti ve o dönemde herhangi bir değişikliğe kesinlikle izin verilmemesi karşısında şok olmuşlar ve bir şekilde vazgeçmişlerdi. Ya da temelde yeraltında yaptıklarını yapmaya çalıştılar. Eğlendiler, çılgınlık yaptılar... Yer altında her neyseler, öldürülmeden akademik ya da sanatsal kariyerlerinin peşinden gittiler. Hükümetin onlara kesinlikle teslim olmayacağı mesajını alınca bu yolu seçtiler. Bu yüzden bence (son yaşananlar) oldukça farklı. Ama ne kadar süreceğini bilmiyoruz. Ve toplumun diğer kesimlerinin ne kadar katılacağını bilmiyoruz. Ama daha yaşlı, beyaz saçlı hanımların da başörtülerini çıkardıklarını gördük. Esnafı gördük! Esnafın çoğu genç değil. Ve onlar İran'dan Bazaari sınıfı denen gruba aitler. Yani geleneksel olarak orta ve alt orta sınıfı temsil eden çok dindar kesimin üyeleri.
Zuhur: Rejim yarın düşmeyecek, böyle bir emare yok
Ortadoğu, İslam ve Stratejik Araştırmalar Enstitüsü Direktörü Dr. Şerife Zuhur, rejimin yarın düşmeyeceğini çünkü böyle bir işarete rastlamadığını belirtiyor:
Aslında rejim yarın düşmeyecek. Bilgeliğe ya da bir şeye boyun eğme belirtisi vermediler. Ama eğer hikmet sahibilerse bir ebeveynine özgürlük konusunda ısrar eden bir gence yapılacağı gibi daha önce verilmeyeni vermekle başlayabilirler. Onlara karşı (eylemcilere) eğer sorumluysan "Bu kadarını yapmana izin veririm" derseler onlar için akıllıca olan bu olurdu. Bunu yaparlar mı yapmazlar mı bilemiyorum.
İran'da gerilimin tek nedeni türban mı?
Protestocuların çoğu mollalarla, din adamlarıyla alay ediyor.
Grup halinde sarıklarını başlarından indirip ve onlarla dalga geçiyor.
Toplumda sevilmediklerinin bir sembolü olarak yaptıkları bir hatırlama bu aslında.
Ama mesele dini sembolden kaynaklı gibi görünse de asıl mevzu öyle değil Şerife Zuhur'un nazarında:
Genel olarak İslam dünyasında, Sünni dünyasında, İslami canlanma var. Ve İran'da İslam devriminden bu yana giderek daha fazla sayıda kadın, hatta isyan edeceğini düşündüğünüz genç kadınlar bile uyum sağlamak istedikleri için başörtüsü takmayı tercih ediyor. Toplumun geri kalanıyla birlikte, başkalarına daha dindar olduklarını göstermek istiyorlar. Bu gerçekten çok daha büyük, daha büyük sayılarda bir tür norm haline geldi, kaybolmadı. Yani ABD ya da Kanada'ya göç eden kadınlar bile genellikle başörtüsüyle gelip başörtüsünü bırakmıyorlar. Bir de başörtüsü baskısının çok güçlü bir sembol olduğunu düşünen başka bir nesil var. Ve bunun üzerine genç bir kadının öldürülebileceği gerçeği... İnsanların dövülmesi, insanların işlerini kaybetmesi, başörtüsü takmamayı teşvik etmeyi onlar için değerli kılıyordu. Bu birkaç yıldır devam ediyor. (…) Ama tek sorun bu değil. Yani bunun temelinde rejimin ne kadar baskıcı olduğu. İnsanları ezmek için bir anda herhangi bir şeyi seçebilir mi? Örneğin İran futbol takımı tarafından verilen dayanışma sembolüne bakın. İnsanlar İran'ın futbol takımını alkışlamadı mı? Onlar için tezahürat yaptılar. Herkes hükümetin sporcularını cezalandıracağını biliyor. Yani temel sorun, rejimin herkese karşı ne kadar baskıcı olduğuyla ilgili.
Batı'nın "sosyal medya" desteği sürüyor mu?
İran'da Amini'nin gözaltındayken öldürülmesi sonrası başlayan eylemler Batı dünyasının da yakından ilgisini çekmişti.
Sosyal medyadaki destek eylemlerine dünyanın dört bir yanından çok sayıda kadın katıldı.
Oyuncular da Amini'nin saçına atıfta bulunup kendi saçlarından bir tutam keserek İranlı kadınlarla dayanışma mesajları paylaşmıştı.
İspanyol oyuncu Penélope Cruz gibi…
Peki tüm bunlar aslında bir tür moda haline mi geldi?
Çünkü şu an desteğin ilk günkü sıcaklıkta olmadığı çok aşikâr.
Dr. Zuhur, her halükarda sosyal medyanın önemine işaret ediyor:
Bunun (durağanlığın) İran'daki eylemlerin aylardır sürmesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Medyadaki dikkati biliyorsunuz. Dikkat süresi gerçekten 48 saatten fazla değil. Aynı şekilde kimi ünlüler de Ukrayna'yı çok güçlü bir şekilde desteklediler. Her gün medya platformlarında konuşmadıklarından, her şeyi gerçekten takip etmiyorlar. Sosyal medyayı kullanarak olayları etkilemeye çalışan insanlar var. Bir video paylaşıp bunu İngilizce, Fransızca veya Almanca olarak açıklıyorlar. Halkın ilgisini devam ettirmek, ne olursa olsun halkın çıkarlarını devam ettirmek için. Ama bu kişilerin takipçilerinin çoğu aslında tahmin edebileceğiniz gibi İranlı. İranlılar Arap dünyasını 'Neden bizi takip etmiyorlar, neden bizi desteklemiyorlar?' diye eleştiriyorlar. Arab News her gün İran hakkında haber yapıyor. Arap dünyasında da tüm medya özgür değil. Dolayısıyla İran'la iyi ilişkileri olan Katar ve Umman gibi ülkelerde hükümet aleyhine her şeyi haber yapmasını bekleyemezsiniz. Ama en azından denerler ve takip ederler. Bu yüzden sosyal medyanın faydalı olduğunu düşünüyorum.
© The Independentturkish