Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), faiz kararını açıklamak için 24 Kasım'da bir kez daha toplanacak.
Ağustos, eylül ve ekim toplantılarında art arda toplamda 3,5 puanlık faiz indirimine giden MB'nin bu toplantıda da indirime gitmesi bekleniyor.
Bu ayki toplantıda da indirim kararı verilirse, faiz 10 puanın altına düşecek.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Aslında Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçen ay bunun işaretini vermişti.
"Kimse bu konuda bize akıl vermesin"
8 Ekim'de Balıkesir Kuva-yı Milliye Meydanı'nda düzenlenen bir açılış töreninde konuşan Erdoğan, faiz meselesine de değinerek şunları söylemişti:
"Bazı sözde iktisatçılar hala 'faiz' lafı gevelemeye devam ededursun, biz kendi işimize bakarak üretimi ve istihdamı desteklemeyi sürdüreceğiz. Bu kardeşiniz bu görevde olduğu sürece faiz her geçen gün, her geçen hafta, her geçen ay inmeye devam edecektir. Kimse bize bu konuda akıl vermesin. Yatırımcı gelsin, bizim devlet bankalarından kredi talebinde bulunsun ve onları faize ezdirmeyeceğiz. Çünkü yatırım yüksek faizle olmaz."
Son birkaç aydır faiz indiriliyor ama enflasyon da tabiri caizse sürekli rekor tazeliyor.
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre bile enflasyon yüzde 85,51'e ulaştı.
Bir diğer deyişle Türkiye, enflasyonda Avrupa Birliği üyesi ülkeler ve G20 devletleri arasında şampiyon.
"Bu durum ne kadar sürdürülebilir?"
Erdoğan "kimse bize akıl vermesin" diyerek kapıları kapattı ama ekonomistler izlenen politikadan kaygılı.
Eski Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Prof. Dr. İbrahim Turhan, "Faiz düşük düzeylerde tutulduğu halde kur neden artmıyor? Bu iş nerede patlar? Bu durum ne kadar sürdürülebilir? Finansal baskılamanın görünmeyen olumsuz etkileri nelerdir? Bu anormal yapıdan çıkmak zorunlu hale geldiğinde maliyet ne olur?" gibi bir dizi soru sordu.
Şu sorular akla gelebilir:
— Ibrahim M. Turhan (@ibrahimmturhan2) November 19, 2022
• Bu durum ne kadar sürdürülebilir?
• Finansal baskılamanın görünmeyen olumsuz etkileri nelerdir?
• Sanayideki rekabet gücü kaybı ve oluşan ithalat baskısı dış açığı nasıl etkiler?
• Bu anormal yapıdan çıkmak zorunlu hale geldiğinde maliyet ne olur?
Turhan'a göre tüm bu sorulara cevap bulmak kolay değil, düz ve basit değerlendirmeler yanıltıcı olabilir.
Peki, faiz düşük düzeylerde tutulduğu halde kur neden daha önceki dönemlerde olduğu gibi dalgalanmıyor? Bu bir yerde patlar mı?
Ekonomistler, mevcut ekonomi politikasının sürdürülemeyeceği görüşünde.
"Yaşananlar ülkeyi belirsizliğe itiyor"
Independent Türkçe'ye konuşan Ekonomist Doç. Dr. Oğuz Demir, faiz düşürüldüğü halde kurun dalgalanmamasının nedenini kur korumalı mevduat (KKM) ve T.C Merkez Bankası'nın rezervinden harcadığı para olduğunu söyledi.
MB'nin arka kapıdan sürekli piyasaya müdahale ettiğini aktaran Demir, "Bu nedenle dövizde dalgalanma olmuyor. Yaklaşık son 6 aydır bir şekilde sürdürüyorlar. Bir şok olmamasını umuyoruz, çünkü döviz çok kırılgan. Seçim sürecine girdikten sonra ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Yaşananlar bizi daha çok belirsizliğe itiyor" dedi.
"Kaynağı tespit edilemeyen girişlerin sürdüğüne işaret"
Eski TCMB Başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara da Demir ile benzer görüşte.
MB'nin ne kadar döviz sattığının çok ilgi çektiğine değinen Prof. Dr. Kara, "Oysa TCMB aynı zamanda çeşitli kanallardan epey döviz aldığı için bir kısmını satması normal. Asıl önemli olan nette piyasaya ne kadar döviz sağladığı. Yani kuru yönetmek için yapılan net $/TL alım/satım işlemleri" dedi ve ekledi:
Son dönemde TCMB nette döviz satmıyor, aksine döviz alıyor. Bu kadar yüksek cari açıkla, kayıtlı sermaye girişi ve ters dolarizasyon zayıfken hem kurun sabit tutulup hem de rezervin artırılabilmesi, kaynağı tespit edilemeyen girişlerin sürdüğüne işaret ediyor."
"Servetin yurtdışına transfer edilmesine sebep oldu"
Türkiye Ekonomik ve Mali Araştırmalar Vakfı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Hasan Eken ise 2002 de iktidara gelen AK Parti'nin uygulamaya aldığı Kemal Derviş'in yüksek faiz, düşük kur programını 3 yıl sonra bitirmeyi planladığını, programın saat gibi işlediğini görünce 2005'te IMF ile tekrar bir anlaşma imzalayarak sürdürmeye karar verdiğini söyledi.
2008'den sonra yeni bir anlaşmaya gitmediğini ve IMF desteği olmadan ekonomi politikasını 2017 yılına kadar sürdürmeye devam ettiğini aktaran Prof. Dr. Eken, "Bu 9-10 yıllık süreç ekonomiye çok zarar verdi. Üretim ithalata bağımlı hale geldi, tüketim neredeyse tamamen ithalata bağımlı hale geldi. Bir diğer negatif problemse devlet yüksek faiz ödeyerek kuru düşük tuttuğu için ülken servetinin yurtdışına transfer edilmesine sebep oldu" değerlendirmesine bulundu.
2017'de servet transferleri nedeniyle politikanın sürdürülemez olduğunun ortaya çıktığını dile getiren Eken, "Bu nasıl ortaya çıktı? Artık ödenecek servet, yurtdışı kaynağın Türkiye'ye gelmesini cezbedecek imkanlar kalmadı. Ülkenin 2002'de dış borcu 100 milyar dolar civarındayken, 2017'de 400 milyar doların üzerine çıkması bunun en büyük göstergesidir" diye konuştu.
"Yoğun bir stres birikiyor, eninde sonunda bir patlama yaşayacak"
Yüksek faiz, düşük kur ekonomi politikasının sahte bir cennet yarattığını ve bu sahte cennet sayesinde AK Parti'nin durmadan seçim kazanabildiğini kaydeden Eken, "Herkes aşırı değerli Türk lirası sayesinde sahte bir zenginlik yaşıyordu ama bunun sürdürülemez noktaya gelmesi de 2017 oldu" dedi ve sözlerini şöyle tamamladı:
Hükümet 2017'de bu politikayı sürdürmeye devam etmek için bu sefer MB rezervlerini satmaya başladı. Rezervler tükenmeye başladıktan sonra bu sefer bu politikanın sürdürülmesinin imkanı kalmadı. Çünkü Türkiye'nin gerek yurt dışı gerekse de yurt içindeki rantiyeye transfer edeceği kaynakları sınırsız değil. Şu an çok yoğun bir şekilde stres birikiyor. Bu politika eninde sonunda bu bir patlama yaşayacaktır."
© The Independentturkish