"Okuduğum kitaplarda şöyle diyorlardı: Madem ki; sonu nasıl olsa sıfırdır, hiç olmazsa yaşadığımız sürece şen ve neşeli olalım. Bence bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar zavallıdır. Herhangi bir kişinin, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Hayatta tam zevk ve mutluluk ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir."
Mustafa Kemal Atatürk, Ankara Palas
17 Mart 1937
Ömrü savaş meydanlarında geçmiş bir insandı Mustafa Kemal Atatürk.
Memleketi kurarken önüne çıkan pek çok engeli aşmayı bilen bir insan…
Askerdi, devlet adamıydı, yokluk içindeki memlekete varlık armağan edendi.
Atatürk, Atatürk olmadan da evvel takdir edilen bir şahsiyet olageldi.
1906’dan itibaren 24 ayrı madalya ve nişana layık görüldü.
Cesaretlendirildi, ödüllendirildi, hakkı teslim edildi.
Şam’daki hizmetleri, Trablusgarp cephesinde gösterdiği başarıları, Çanakkale Savaşı’ndaki kahramanlıkları, Kafkasya Cephesi’ndeki maharetleri ve I. Dünya Savaşı gaziliği sebebiyle kendisine o madalyalar, nişanlar verildi.
Cumhuriyetin kurulmasının ardından ise Türk Kurtuluş Savaşı’nda gösterdiği olağanüstü başarısı nedeniyle yakasına taktı kırmızı-yeşil İstiklal Madalyası’nı.
Göğsüne iliştirdiği madalya ve nişanlardan 11’i Sultan II. Abdülhamid ve Sultan Vahdettin tarafından layık görülmüştü, Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin ama gönüllü ama kerhen takdirine mazhar olmuştu yani.
3’ü cumhuriyet döneminden kendisine armağan, diğerleri ise başka devletlerin hakkını teslim ettiği zamanlardan kalmaydı.
Mustafa Kemal Atatürk ilericiydi, bağımsızlığının karakterinde saklı olması boşa değildi.
"Demokraside kişisel hürriyetler, özel bir kıymet ve önem almıştır; artık ferdi hürriyetlere devletin ve hiç kimsenin müdahalesi mevzu bahis değildir" diyen insandı.
"Milletimiz mazisinden değil artık istikbalinden mesuldür!" diyen bir devlet adamıydı.
Şubat 1923’teki İzmir’de toplanan Türkiye İktisat Kongresi’nde "Bir milletin doğrudan doğruya hayaliyle alakadar olan o milletin ekonomik durumudur. Zamanımız tamamen bir iktisat devrinden başka bir şey değildir" diyen siyasetçiydi.
İncelikliydi, dikkatliydi, detaycıydı, memleketini doğasıyla birlikte seven insandı.
1937 yılının baharında Akköprü tarafındaki yoldan Ankara’daki Orman Çiftliği’ne giderken aracı durdurup "Burada bir iğde ağacı vardı, o nerede?" diye soran adamdı.
Sadece cumhuriyeti kurmamış, sadece saltanatı kaldırmamış, sadece kadınların siyasete katılımını sağlamamış, sadece eğitimde devrim yapmamıştı.
İnsanların mutlu da olmasını istemişti.
Anafartalar Kumandanı Mirliva (bugünün rütbesiyle Tuğgeneral) Mustafa Kemal Paşa iken İstanbul Beşiktaş’ta, Akaretler Yokuşu’ndaki 78 numaralı binada kalıyordu.
Açık sarı renkte, üç katlı, cumbalı bir yapıydı.
İlk numarası ise 76’ydı.
1912’de 18 liraya kiraladığı bu eve annesi Zübeyde Hanım ile kız kardeşi Makbule’yi yerleştirmişti.
Balkan ve I. Dünya Savaşları sırasında cephelerden ayrılıp İstanbul’a geldiği günlerde bu ev onun için bir sığınağa dönüşüyordu.
Sonradan evin bir üyesi daha oldu.
Adı Abdurrahim Tuncak’tı…
1916’da Osmanlı-Rus Savaşı’nda ailesini kaybedip henüz 8’inde öksüz ve yetim kalan Diyarbakırlı Abdurrahim’i evlatlık edinmişti Mustafa Kemal Paşa.
Onu da ailesinden bilmişti.
Daha sonra eğitimi için Berlin’e yollanacak ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nda çalışacak olan Abdurrahim, Mustafa Kemal’in annesi ve kız kardeşiyle birlikte kalacaktı.
Cepheden fırsat bulup İstanbul’daki bu eve geldiğinde komşularının da dikkatini çekiyordu Mustafa Kemal.
Mesela hemen bitişikte oturan Adile Hanım’ın…
Orta kattaki evin ön odasında yattığını söylüyordu Mustafa Kemal’in.
Zamanının hatırı sayılır bir kısmını ise arka bahçeye bakan odasında geçirdiğinden bahsediyordu.
İçeride kitaplarla dolu bir etajerle haritalar vardı.
Masasının hemen üstünde top mermisinden yapılmış bir sigara tabakası…
Duvarda Selanik’teki pek sevdiği eviyle Sofya’daki bir baloda üstünde yeniçeri kıyafetiyle çektirdiği fotoğrafları asılıydı.
Bir de antika tabaklar…
Mustafa Kemal’in musiki dinlemekten çok hoşlandığını söylüyordu komşusu Adile Hanım.
Civarda çalınan güzel bir piyanonun sesine ise her daim zevkle kulak verdiğinden söz ediyordu.
Bir gün evin kapısında bir kamyonet durmuştu.
Bu kez Damat Ferit’in adamları değildi.
Kamyonetin içinden yabancı askerler ile zabitleri çıkıvermişti.
Askerler araçtan küçük küçük sandıklar çıkarıp bunları omuzlayarak Mustafa Kemal’in evine taşıyorlardı.
Adile Hanım, tanıklık ettiği bu anı yıllar sonra 10 Kasım 1941’de Akşam gazetesine şu sözlerle anlatacaktı:
Her bir omuzlarına kaldırdıkları sandıktan bir para şıkırtısı işitiliyordu. Altın şıkırtısı… Bir müddet sonra işi anladık. Atatürk’e bir yerden sandıklarla külliyetli miktarda altın gönderilmişti. Fakat büyük adam bunları derhal yerine iade etmişti. Atatürk müttefik kumandanlarından biri tarafından kendisine gönderilen bu altın hikayesinden hatıratında da bahseder."
Gerçekten de asalet sahibiydi.
Bunu sadece eşe, dosta, sevdiklerine, askerlerine ya da yol arkadaşlarına değil savaş meydanlarında düşmanlarına karşı bile yansıtan adamdı.
Türk Kurtuluş Savaşı’nın son evresiydi.
Şahsen yönettiği Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde Yunan güçleriyle karşı karşıyaydı.
İstiklal Savaşı’nın taçlandığı, Türk zaferinin tescil edildiği gündü artık.
Savaş alanında dolaşırken ise hüzünlüydü Mustafa Kemal.
Harabeye dönmüş ıssız alanlara baktıktan sonra yaverine dönüp savaşlardan nefret ettiğini söylemişti.
O, "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!" derken Yunan Başkomutanı General Hacıyanestis savaşı İzmir limanında demirli bir yatta yönetmekteydi.
Cephede Yunan ordusunu komuta eden General Trikupis’ti.
Savaşın ilk günlerinde esir düşmüştü.
2 Eylül’de karşısına Mustafa Kemal çıktığında önünde eğilmeye kalkıştı.
Mustafa Kemal Paşa Yunan komutana mâni olup çadıra getirilen bir ağaç kütüğüne oturmasını rica etti.
Kendisi için yapabileceği bir şey olup olmadığını sormuş, Yunan general eşine esir düştüğünün bildirilmesini istemişti.
Madalyaların, nişanların hakkını veren adamdı Mustafa Kemal Atatürk.
Ama onu belki de en çok mutlu eden ABD’deki Uluslararası Mark Twain Cemiyeti’nin kendisine verdiği ödül ve madalyaydı.
Tarih 4 Kasım 1937’ydi.
Neredeyse ölümünden bir yıl öncesiydi.
Dernek, Ankara’ya gönderdiği mektupta ödülün neden kendisine verildiği şu sözlerle izah ediyordu:
"Türk ulusuna neşe içinde yaşama yolunu açtığı ve rehberlik ettiği için Mark Twain Ödülü kendisine verilmiştir."
Mustafa Kemal Atatürk’ün ödülü kabul etmesinde bu cümleler önemli bir etkendi.
"Hayatımda işittiğin en büyük iltifat bu" diyordu.
Belli ki; insan tarafının övülmesi hoşuna gitmişti.
Haberin yayımlanmasını istedi.
3 Aralık 1937 tarihli gazeteler bu ödülden söz ediyordu.
Akşam gazetesi "Atatürk’e Altın Madalya, Mark Pwain namındaki Amerikan edebiyat cemiyeti Atatürk'e altın bir madalya takdim etti" diye yazıyordu, Mark Twain’in adını doğru yazamasa da.
Haberin devamında Atatürk’ün madalyayı kabul ettiği bilgisi veriliyordu.
Altın olan madalyanın bir yüzünde Mark Twain’in kabartma resminin olduğundan arka yüzünde ise "Kemal Atatürk – Modern Romulus" yazdığından bahsediliyordu.
Cemiyetin gayesinin dünyayı daha sıkı kültür bağlarıyla bağlamak olduğunu ifade eden haber, madalyanın beşeriyet çalışmalarının herhangi bir sahasında fevkalade bir muvaffakiyet gösteren kişileri verildiğini söylüyordu.
Aynı tarihli Son Posta Gazetesinde de Atatürk’ün aldığı ödül benzer ifadelerle duyurulmuştu.
ABD’den Mustafa Kemal’e gönderilen mektubun tam içeriği ise yurtdışındaki gazetelerde yaklaşık 1 hafta sonra yayımlanacaktı.
ABD ve İngiltere’deki pek çok yayın organının yanı sıra Avustralya’da yayın yapan "News Adelaide" gazetesi de haberi görmüştü.
9 Aralık 1937 tarihinde attığı başlık dikkat çekiciydi.
"Türkleri güldürebildiği için madalya" yazıyordu.
Sonrasında ise şu satırlara yer veriliyordu:
Cumhurbaşkanı Atatürk, ABD’deki Mark Twain Cemiyeti’nin ‘Kemal Atatürk: Modern Romulus’ başlığıyla atfettiği madalyayı kabul ettiğini açıkladı. Atatürk’e iletilen ödüle eşlik eden mesajda ise şu sözlere yer veriliyor: ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin saygıdeğer Cumhurbaşkanı Atatürk’e: Size güçlü bir inançla kabul edeceğinizi beyan ettiğiniz Uluslararası Mark Twain Cemiyeti’nin madalyasını takdim ediyoruz. Eğer Amerikalı büyük güldürü yazarı Mark Twain yaşıyor olsaydı siz hariç kimsenin Türk insanının hayattan zevk alıp neşeyle gülebilmesini sağlayamayacağını düşünürdü."
Romulus teşbihi dikkat çekiciydi.
Türklerin mağarada kurt tarafından beslenen çocuk motifine göndermeydi.
Bir yıl sonra, 10 Kasım 1938’de Mustafa Kemal Atatürk yanına bir memleketi neşelendiren insan unvanını da alarak bu diyarlardan gidecekti.
Mark Twain Cemiyeti, Atatürk’ün vefatının ardından 1939’da yayınladığı yazıda ödüle layık gördüğü devlet adamının ardından uzun bir "Ardından" yazısı yayımlayacaktı.
Johann Froembgen imzalı yazıda Fatih Sultan Mehmet’ten, Yavuz Sultan Selim’den, Kanuni Sultan Süleyman’dan bahsediliyor; Türk tarihinin bu önemli isimleri sadece iktidarlarını pekiştirmek isteyen "fetihçiler" olarak anılıyor ve yine "mutluluk" vurgusu yapılıyordu:
Türk tarihinde iyi kalpli duygulara sahip olan kişi kimdi? Kimin eylemlerinin ayak izleri geride kalabildi? Yarattıkları kalıcı olan kimdi? Mutluluk, refah ve insani gelişme namına katkıyı kim sağlayabildi? Kimileri sadece fethedip yok etti. Kimileri sadece üç kıtaya yayılan bir imparatorluk inşa etti. Kimileri sadece kılıç üzerine kurulu bir hükümdarlık ilan etti. (…) Farklı olan Atatürk’tü. Türklerin ‘Türklerin atası’ ismini verdiği bu adam ne kadar da farklı biriydi! Evet, o da tehlikeliydi. Evet, o da bir kurdun karakterine sahipti. Evet, o da bir savaş kahramanıydı. Fakat doğunun diğer hükümdarlarından ne kadar da farklıydı! (…) O bir mimardı, yaratan ve inşa eden insandı, yeni dönemin en önde gelen karakteriydi. Modern milliyetçilik onunla birlikte artık açıklığa kavuşmuştu. Düşünceleri bir önceki yüz yıldan ne kadar da farklıydı! Kaosun orta yerinde kendini insanlarının hayatını kurtarmaya adayan, onları yıkımdan kurtaran adamdı!"
Mustafa Kemal Atatürk, bir memlekete ulus bilinci veren, onları uyandıran, bir ülkeyi neşelendiren ve yokluğunda aynı ülkeyi ağlatan insandı.
Günahıyla sevabıyla olduğu gibi olanlardandı…
Kaynakça:
Akaretler Mustafa Kemal Müzesi, Atatürk’ün Beşiktaş’taki Evi
Akşam gazetesi, 10 Kasım 1941, sayfa 3
Atatürk'ün Madalya Ve Nişanları, İşte Atatürk
News Adelaide gazetesi
Arkasında Düşman Bırakmadan Ölen Tek Komutan, Darüşşafaka Eğitim Kurumları
Political and Cultural Reforms of Atatürk, Atatürk Society of America
Ölümsüz Atatürk, Vamık Volkan&Norman Itzkowitz
Atatürk Hakkında Hatıratlar, Afet İnan
© The Independentturkish