Büyük bir utancın sembolüydü orası. Hafızalara hiç unutulmayacak bir şekilde, "utanç merkezi" olarak kazındı.
Diyarbakır Cezaevi, 1980'li yıllarda Adalet Bakanlığı tarafından E Tipi cezaevi olarak inşa edildi.
Darbeden sonra askeri yönetime devredilerek "Sıkı Yönetim Cezaevi" olarak kullanıldı.
Darbeden sonra adı işkence, ölüm ve intiharların birlikte anılır oldu.
Esat Oktay Yıldıran ve ondan emir alanların yaptıkları işkenceler gün geçtikçe daha yüksek sesle anlatılmaya başlandı.
Orada 1981 ile 1984 yılları arasında 34 kişi hayatını kaybetti, onlarca kişi uygulanan işkencelerden dolayı sakat kaldı.
Öyle ki orada yaşananlar PKK'nın güç kazanmasının sebebi olarak gösterildi. Çünkü "hoşgeldin dayağıyla" başlayıp "lağım banyosuna" ve türlü türlü işkencelere maruz kalanların bir kısmı serbest kaldıktan sonra soluğu "dağda" aldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Gelen herkes istisnasız lağımın içine sokuluyordu"
Diyarbakır'da tutuklu kalan yazar ve eski AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu o günleri şöyle anlatıyor:
Hücrelerin olduğu bölüm… 35 ile 36 ismiyle anlına 2 adet hücre bölümü vardı. Her katta 10 hücre vardı ve 4 kattan oluşuyordu. Birinci katın birinci hücresi tamamen lağımla doldurulmuştu. O gün gelen herkes istisnasız o lağımın içerisine sokuluyordu. Ona da banyo diyorlardı.
Cezaevi "cehennem" gardiyanlar "zebani" adıyla nam salmıştı.
Diyarbakır Cezaevi'nde yaşananlar derin travmalara yol açtı.
"Hafıza müzesi" sözü lafta kaldı
Gün geldi, aşılamayacak ancak belki de toprağın altına gömülebilecek bu travmalar nedeniyle Diyarbakır Cezaevi'nin "müze ve kültür merkezi" yapılacağı sözü bile verildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır'a yaptığı ziyarette 2015 yılında sonlanan "Çözüm Süreci" ile ilgili değerlendirmelerde bulunurken, konuşmasının bir bölümünde 12 Eylül döneminde yaşanan işkencelerle hafızalara kazınan Diyarbakır Cezaevi ile ilgili şunları söylemişti:
Geçmişte uzunca bir dönem adı zulümle, işkenceyle, insanlık dışı muamele ile anılan Diyarbakır Cezaevi'ni yakında boşaltıyor ve kültür merkezi olarak sizlerin hizmetine sunuyoruz. Adalet Bakanlığımız bu konuda gerekli hazırlığı yapıyor. Böylece Diyarbakır'ın hafızasındaki bir kötü anıyı ortadan kaldırmış oluyoruz.
Bu sözlerin üzerinden tam tamına 7 yıl geçti. Diyarbakır Cezaevi'nin müze ve kültür merkezi olması için henüz bir adım atılmadı.
Diyarbakır Cezaevi, kentin adıyla varlığını sürdürüyor.
Türkiye'nin güneydoğusundaki bir cezaevi için verilen söz yerine getirilmedi fakat İstanbul'un bir ilçesinde yer alan başka bir cezaevi için gereken yapıldı.
Silivri Cezaevi, Marmara Cezaevi oldu
İstanbul'un, İstanbul'a da uzak bir ilçesi olan Silivri'nin adını taşıyan cezaevinin adı değiştirildi.
Yapımı 2008 yılında tamamlanan Silivri Cezaevi aslında büyük bir kampüs.
Resmi adı "Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü".
Burada 8 "L", 1 de "T" tipi" olmak üzere 9 kapalı, 1 de açık cezaevi var.
Yani toplam 10 cezaevinden oluşuyor, Türkiye'nin en modern ve yüksek teknolojili, Avrupa'nın ise en büyük cezaevi biliniyor.
Toplam yüzölçümü 744 bin 768 metrekare olan yerleşkede mahkumların kalabileceği alan 437 bin metrekare.
Kapasitesi yaklaşık 11 bin kişi olan cezaevinin toplam 2 bin çalışanı bulunuyor.
Kampüs içerisine görevlilerin ikamet ettiği 500 daireli lojman da var.
Yapımına 2005 yılında başlanan ve 3 yılda tamamlanarak 2008'de faaliyete başlanan kampüsün içinde 2 de duruşma salonu bulunuyor.
Bazı yargılamalar, bu kampüsteki duruşma salonunda yapılıyor.
Ergenekon ve Balyoz davaları burada görüldü
Aslında Silivri Cezaevi, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) etkin olduğu dönemde Ergenekon ve Balyoz operasyonlarıyla gündeme geldi.
Gözaltına alınanlar, haklarında tutuklanma kararı verildikten sonra buraya gönderiliyorlardı.
Bu dava ve soruşturmalar kapsamında tutuklanan çok sayıda ünlü isim burada aylar hatta yıllarca yattı.
Yatanlar daha sonra tahliye oldu, yapılan yeniden yargılamalarla haklarında beraat kararı verildi.
Burada yıllarını getiren gazeteci, yazar ve aydınlar hem cezaevinde hem de çıktıktan sonra yaşadıklarını kaleme aldılar.
Silivri'de yaşananları ve Türkiye'deki hukuksuzlukları anlattıkları kitapları okuyucularıyla buluşturdular.
Hiç gündemde düşmedi… "İlçenin imajına zarar veriyor"
14 yıldır gündemdeki yerini koruyan Silivri Cezaevi şimdi de isim değişikliğiyle kendinden söz ettiriyor.
Silivri'nin Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) mensubu Belediye Başkanı Volkan Yılmaz, "ilçenin itibarına zarar veriyor" gerekçesiyle Adalet Bakanlığı'na başvuruda bulunarak buranın isminin değiştirilmesini istedi.
Bakanlığa verdiği dilekçede "Silivri denince insanların aklına cezaevi geliyor. Bu da ilçemizin gelişmesini negatif yönde etkiliyor" diyen Yılmaz'ın isim değişikliği talebi Adalet Bakanlığı'nca uygun bulundu ve Silivri Cezaevi'nin ismi Marmara Cezaevi olarak değiştirildi.
İsim değişikliğiyle kötü şöhreti kabul edildi
Aslında bu değişiklikle Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü'nün kötü bir şöhrete sahip olduğu da kabul edilmiş oldu.
Türkiye'deki birçok cezaevi, bulundukları kent veya ilçenin isimleriyle anılırken görülmeyen"sakınca" Silivri'de bulundu.
Aralarında FETÖ'den hüküm giyen ve ihraç edilen hakimlerin aldığı kararlar nedeniyle burası "adaletsizliğin" merkezi olarak anılır haline gelmişti. Tıpkı Diyarbakır Cezaevi'nin "utancın" sembolü haline gelmesi gibi.
Avukat Hüseyin Ersöz, Ergenekon, Balyoz, Oda TV ve Poyrazköy davalarında birçok kişinin müdafiliğini üstlendi.
"Adaletin sembolü olması iki duruşma salonundan kaynaklandı"
Bu nedenle sayısız kere Silivri'ye gidip geldi. Mesaisinin önemli bir kısmını geçirdiği kampüsün isminin değiştirilmesini Independent Türkçe'ye değerlendiren Ersöz'e göre burası cezaevinden dolayı değil, buradaki duruşma salonlarında alınan kararlar nedeniyle "adaletsizliğin sembolü" oldu.
Pek çok insanın burada haksız yere yattığını ve hukuksuzluklarla karşılaştığını anlatan Ersöz, isim değişikliğinin oluşan kötü imajı ortadan kaldırmayacağı görüşünde.
"Cezaevinin adını değiştirseniz dahi adaletsiz yargılamalar ‘Silivri yargılamaları' adıyla anılmaya devam edecek. O yüzden bu isim değişikliği bu algıyı ortadan kaldırmayacak" diyen Ersöz, "Silivri Cezaevi ileride FETÖ'nün zulüm müzesine dönüştürülür mü" sorusuna şu cevabı verdi:
Bu ülkede birçok şey siyasi irade ve siyasi saiklerle yapılıyor. Böyle olmaması lazım. Sadece isimleri değiştirerek oluşan olumsuz algıları ortadan kaldıramayız. Bu ülkede adaleti, adil yargılamayı sağlayarak, işkence iddialarını ortadan kaldırarak ve hukuk güvenliğini oluşturarak olumsuz algıyı değiştirebiliriz.
"Genel bir isim verilmiş, isabetli değil"
Eski AK Parti Milletvekili Orhan Miroğlu da bu isim değişikliğinin olumsuz algıyı ortadan kaldıramayacağı hususunda Ersöz ile aynı görüşte.
Bir dönem kendisi de cezaevinde yatan ve işkencelere maruz kalan Miroğlu, "Cezaevinde ilçe ismini kaldırıp bölge ismi vermek çok isabetli olmamış. Çünkü daha genel bir isim kullanılmış. Marmara bölgesindeki yetkililer de ‘bölgemizin ismine zarar veriyor' diye talepte bulunursa ne olacak? Diyarbakır ismini değiştirip Mezopotamya yapmak gibi bir durum olmuş" diye konuştu.
© The Independentturkish