Göç uzmanı Prof. Orhan Deniz: Türkiye'deki göçmen sorunu bazı kesimlerin karışıklık çıkarma aparatı haline geldi

Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Deniz, göçmen probleminin şimdi çıkarmamış olsa bile Türkiye'nin yeni Le Pen'lerini çıkaracak yeni bir yol açtığı görüşünde

Henüz 17 yaşında bir genç. Kendi söylemine göre hem çalışıyor hem de okuyor. Türkçeyi sökmüş, kendisine söylenen insanlara cevap vermeye çalışıyordu Suriyeli genç Ahmet Kanjo.

İstanbul'daki bir sokak röportajında etrafına toplanan kalabalığın tepkisine karşı Kanjo, "Ben bir insanım" diyerek kendini savundu.

Sosyal medyada gündem olan video ile ismi öğrenilen Ahmet'in durumu yaşayan birçok Suriyeli vardır. Zira Türkiye'deki nüfusları oldukça kalabalık.

Göç İdaresi Başkanlığı'nın 7 Temmuz 2022 tarihli verilerine göre Türkiye'de 3 milyon 650 bin 602 Suriyeli yaşıyor. Bunların arasında Türk vatandaşlığına geçen Suriyeliler dahil değil.

Hemen her kent ve ilçede yaşıyor, farklı alanlardaki faaliyetlerin içinde yer alıyorlar. Bunlar "geçici koruma statüsünde" Türkiye'de bulunuyorlar. Ancak gelişlerinin üzerinden neredeyse 10 yıl geçti.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Vatanlarına dönmemeleri Türkiye'de kimi kesimlerin tepkisini çekiyor. Ayrıca son zamanlarda Avrupa'daki Sebastian Kurz, Marine Le Pen, Eric Zemmour ve Geert Wilders gibi olmasa da yabancı karşıtı görüşleriyle hafızalara kazınan Türk siyasetçilerin sayısında da artış yaşandı.

Bunların söylemleri, sığınmacıları gündemden düşürmüyor. Onlara yönelik sonradan kurmaca veya yalan olduğu anlaşılan haberler yayımlanıyor sosyal medyada çeşitli videolar gündeme getiriliyor.

Konu üzerine çeşitli çalışmaları bulunan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Deniz ile konuştuk.

Türkiye'de Suriyeliler üzerinden yabancı düşmanlığının yükselmesinin sebebi nedir?

Gerçek dışı haberlerin yayılması, var olanın köpürtülerek servis edilmesi, toplumda bir etki yaratıyor. Bu tür haberler ne kadar sık gündeme gelirse karşıtlık da o oranda artıyor. Bir başka sebep de şu: Göçmen sayısı Türkiye'de çok fazla yükseldi. Türkiye'nin böyle büyük göçmen kitlelerine ev sahipliği yaptığı durumlar nadirdir. Bir anda Türkiye'ye milyonlarca insan geldi. Her ne kadar doku uyuşmazlığı olmayan toplumlardan gelişler olsa da uyum hususunda sorunlar yaşandı. Kültür olarak bize daha yakın olsalar da hakikaten farklılıkların daha çok olduğunu gördük. Bu toplumların iç içe yaşaması beraberinde birtakım olumsuzlukları getirdi.

 

64f22a6f-33d9-440f-bef1-7683ba9a0222.jpg
Prof. Dr. Orhan Deniz / Fotoğraf: Independent Türkçe



"Kalıcı olacaklarının anlaşılması toplumda tepkiye yol açtı"

Tepkinin oluşmasında en çok ne etkili oldu?

İlk başlarda bunların "geçici" olduğu söylendi. "Açık kapı politikası" uygulandı ama göçmenlerin Türkiye'de kalışları devam edince bakış açısı değişti. Geçici olarak bakılan göçmenlerin kalıcı olma süreci ortaya çıktı. Diğer taraftan da Suriyelilerin farklı alanlarda kendilerine yer edinmeye başlaması, ekonomide işsizliğin çok fazla olduğu Türkiye'de de bu o göçmenlere karşı bir olumsuz bakışı beraberinde getirdi. Yani temelde etkili olan şey budur aslında.

"Büyük bir göçmen kitlesinin belli kentlerde yoğunlaşması bir riskti"

Türk toplumu artık ülkedeki yabancılar için bir genelleme yapmıyor mu?

Sığınmacıların her yerde görünür olmaları toplumun bir kesiminin tepkisini çekiyor. Bazı Suriyelilerin sosyal medya paylaşımları ve çeteleşme görüntüsü vermeleri toplumda bir reaksiyona sebep oldu. Özellikle gençlerde "Savaştan kaçmış insanlar, ülkemizde bize posta koyuyor" sonucu çıkarıyor. Bunda göçmenin dağılımındaki başarısızlığın etkisi de var. Bu kadar kalabalık göçmen kitlesini az sayıda kentte toplamak riskti. Bu sorunlara yol açtı. Hatay, Gaziantep, Kilis, Adana, Urfa ve İstanbul gibi kentlerde yoğunlaşma bir başarısızlıktır. Özellikle İstanbul'un belli ilçelerinde ciddi sorunlar baş gösterdi.

 

gocmenler-2.jpeg
Türkiye'ye gelen Suriyelilerin bir kısmı kamplarda yaşam mücadelesi verdikten sonra kentlere yerleşti / Fotoğraf: AA



"Dengeli dağıtım olsaydı, toplum daha kolay benimserdi"

Tehlike çanları çalıyor diyebilir miyiz?

Tam öyle bir ifade kullanmazsak da sıkıntı büyük. Çünkü bazı kent ve ilçelerde yoğunlaşma çok fazla. Artık bazı yerlerde insanlar evlerini ya satarak ya da kiraya vererek yaşadıkları bölgelerden başka yerlere gidiyorlar. Sayının çok fazla olması ve kendi mahallelerinde, kültürlerini sürdürerek yaşamaya devam etmeleri yerelde tepkiye sebebiyet veriyor. Bu kaçınılmaz bir durumdu. Oysa Türkiye de Almanya'da olduğu gibi göçmenleri kentlere dengeli bir şekilde dağıtmış olsaydı bugün bu sorun pek konuşulmazdı. Veyahut da kalkınmışlık düzeylerine göre kentlere bir dağılım yapılsaydı bu kadar büyük bir tepki oluşmazdı. Onlar daha azınlık durumunda kalır, mahalle, ilçe veya illere dağılımında bir denge sağlanmış olurdu. Böyle olunca bunlar da kendi içerisinde bir çeteleşmeye gitmezdi. Toplum da bunları daha kolay benimserdi. Fakat bu yapılmadı.

"Düğme ilk baştan yanlış iliklendi"

Yanlışlık nerede yapıldı?

Kayıt altına almak tek başına göç sorunuyla ilgilenmek anlamına gelmiyor. Göç İdaresi Başkanlığı büyük bir mücadele veriyor ama düğme baştan yanlış iliklendi. Türkiye'ye gelen göçmenlerden özellikle kampların dışında yaşayanlar, adeta serbest ikamete tabi tutuldu. ‘İsteyen istediği yere gitsin ve orada yaşasın' düşüncesi yanlıştı. Bunun sonucu olarak bugün sorunlar yaşanıyor. Yoğunluk olursa entegrasyon olmaz. Bu şuna benzer: Dil eğitimi için yurtdışına gittiğimiz zaman orada eğer kendimizle aynı kültürden, aynı dilde insanlarla bir arada yaşarsak, gittiğimiz toplumda ne dil öğrenebilir ne de entegrasyona dahil oluruz. Bu durum Almanya'ya giden göçmenlerde de oldu. Vaktiyle uzun süre Almanya'da kalmış ama bir kelime Almanca bilmeyen insanlarımız vardı. Şimdi Türkiye'deki bazı Suriyelilerin durumları bunlara benziyor.

 

Suriyeli gocmenler-5.jpeg
Türkiye'de 700 bin Suriyeli çocuk doğdu / Fotoğraf: AA



"Kimisi çalışarak ayakta kalmayı kimisi de yardımlarla geçinmeyi tercih etti"

Ne yapılsaydı durum değişirdi?

Dengeli bir dağılım olsaydı çok şey değişirdi. Göçmenler Türkiye toplumuyla daha sağlıklı iletişim kurarlardı. Türkçeyi de daha hızlı ve daha iyi öğrenirlerdi. Yerel toplumda bir dayanışma içerisine girerlerdi. Böylece dayatma anlamındaki bir reaksiyonda ortaya çıkmazdı. Biz de bu sorunları daha az konuşurduk. Mutlaka problemler olurdu ama bu kadar olmazdı. Mesela İstanbul'un dışında Türkiye'nin birçok yerin Afganistanlılar var. Üstelik yıllardır varlar ama Suriyelilerde olduğu gibi, Afganlara yönelik bir reaksiyon meydana gelmedi. Çünkü Afganlar belli bir alanda yoğunlaşmadı. Bir de kendi ayakları üstünde durmak için sürekli çalışıyorlar. Ama ne yazık ki Suriyeliler de bu kültür oluşmadı. Önemli bir kısmı yardımlarla ayakta kalmayı yeğliyor. Yardımlarla ayakta kalmaya çalışınca halk, "bizim paralarımızla keyif çatıyor" diyor. ‘Sahillerimiz de biz bir tatil yapamıyoruz. Bunlar sahillerde dolaşıyor' gibi haberler de göçmen karşıtlarını doğal olarak arttırıyor.

Türkiye'ye, Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve diğer Arap ülkelerinden gelen yabancılara da aynı muameleyi yapıyor…

Aynen. Artık toplum onlara da aynı şekilde odaklanıyor ve öyle yaklaşımda bulunuyor. Galiba bütün Arapları Suriyeli zannediliyor.

"Zafer Partisi varlığını göçmen karşıtlığı üzerinden sürdürüyor"

Arapça konuşan her kişi Suriyeli değil. Fakat bütün Araplara Suriyeli gözüyle bakıp göçmen karşıtlığı üzerinden yabancı düşmanlığı yapılıyor. Bundan Türkiye'deki yeni siyasi parti liderlerinin çıkışının etkisi var mı?

Türkiye'de bu kadar büyük rakamlarda göçmen sayısı olduğu sürece, siyasi olarak göçmen karşıtlığının alıcısı olacaktır. Mesela Ümit Özdağ'ın başkanlığını yaptığı Zafer Partisi, göçmen karşıtlığı üzerinde varlığını sürdürmeye çalışıyor. Zafer Partisi'nin göçmen karşıtlığının dışında bir tek söylemini duydunuz mu? Yok. Parti genel olarak şu an buna odaklanmış görünüyor. Alıcı da buluyor. Toplumda çok konuşulmuyor ama Zafer Partisi'nin oy oranı Gelecek Partisi, Deva Partisi ve Saadet Partisi'nden daha fazla olacaktır. Bunun sonuçlarını ilk seçimde göreceğiz. Kimse dillendirilmiyor, konuşulmuyor ama böyle bir şeyi var. Şu aşamada çok büyük bir tabanı yok ama ileride olur. Le Pen çıkmış olmasa da o sürece giden yol Türkiye'de de açılmaya başlandı.

 

gocmenler-1.jpeg
ABD'nin çekilmesinden sonra Afganistan'dan da çok sayıda sığınmacı Türkiye'ye geldi / Fotoğraf: AA



"Göçmen meselesi bazı kesimlerin kullanacağı bir aparat haline geldi"

Göçmen sorunun değişik videolarla ve gerçeği yansıtmayan haberlerle gündeme getirilmesinin toplumda iç karışıklıklara yol açma riski var mı?

Türkiye'de iç siyaseti dizayn etmeye yeltenenler bu yol ve yöntemlere başvurabilir. Çünkü göçmen meselesi bazı kesimlerin kullanacağı bir aparat haline geldi. Her göçmen aynı değildir. İçerisinde yoksulu, psikopatı veyahut cebine biraz para koyduğunda her şeyi yaptırabilecek kişiler vardır. Bunları kullanmak isteyenler olabilir mi? Elbette olabilir. Bugün kullanılmıyor ama gelecekte kullanılmayacağı anlamına gelmiyor bu. Böyle risk var Türkiye'de. Bunun küçük bir örneğini Ankara'daki olaylarda gördük. Küçük bir kıvılcımla hiç istenmeyen şeylerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Ama bunu yönetmek siyasetçilerin elinde. Onun için muhalefetteki partilerin genel başkanlarının söylemleri burada çok önemli. Yani herkese sorumluluk düşüyor. Göçmen karşıtlığı veyahut da yabancı düşmanlığının ortaya çıkmaması hususunda herkese bir sorumluluk düşüyor. Tabii ki en büyük sorumluluk siyasilere düşüyor.

"Süreç uzadıkça nefretle büyüyen yeni nesiller çıkıyor"

"Geçici koruma statüsü" altında Türkiye'de yaşayan Suriyelilerin "geri gönderme yasağı" kapsamında oldukları da kabul edilmesi gereken bir husus. Suriye'de tam güvenlik sağlanmadığı, sular durulmadığı sürece bunları Türkiye sınır dışı edemez. Devlet aklı burada nasıl hareket etmelidir?

Kolay çözülmeyecek bir denklem var önümüzde. Suriye, Irak ve diğer sorunlu ülkeler gibi değil. Ülkede çok sayıda aktör bulunuyor. Türkiye, Rusya, İran ve Amerika… Bunların her biri, bir tarafta duruyor. Batı başka yerde duruyor. Herkes kendi çıkarına göre, dost veya düşman kabul ettiği grup ve yapılar söz konusudur. Türkiye'nin düşman gördüğünü dost gören ülkeler mevcut. Böyle bir ortamda 10 yılı geride bırakmış ve kangrene dönmüş bir coğrafyadan bahsediyoruz. Süreç uzadıkça da nefretle büyüyen yeni nesiller ortaya çıkıyor. Bu insanları yeniden belli bir amaç ve hedef doğrultusunda bir araya getirmek kolay olur mu? Çok zor. Suriye'de bugün savaş dursa, sükunet sağlansa bile geri dönüş güç gözüküyor. Sebebi şu: Suriye nüfusunun yarısından fazlası yer değiştirdi. Toprakları el değiştirdi. Yasal olmayan şekilde yeni sahipler oluştu topraklar üzerinde. Lübnan, Ürdün, Türkiye veyahut da başka ülkelerden ülkeye dönmek istese bile göçmenler gittikleri zaman ülkelerine bıraktıkları mülkiyetlerini, topraklarını, evlerini yerinde bulacaklar mı? Hayır. Bulamayacaklar. Yerinde yenileri olacak. Bu gerilimi içerideki gerilimi tırmandıracak ve bu çatışma uzun süre devam edecek. Suriye'de böyle bir risk var.

 

9d053893-40f4-4ca2-be36-87f8183fb704.jpg
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Deniz / Fotoğraf: Independent Türkçe



Türkiye ve uluslararası camianın yapması gerekenler nelerdir?

Yapılması gerekenler aslında açık.  Fakat herkes işe kendi penceresinde bakıp, kendi istediği şekilde sonuçlanmasını istiyor. Bu da çözümü imkansızlaştırıyor. Örneğin PYD'nin olduğu bölgelerde Amerika çekilecek mi? Amerika, PYD'yi desteklemeye son verir mi? Türkiye'nin müdahil olduğu alanlarda Türkiye çekilip oraları Suriye rejimine bırakacak mı? Aynı şekilde İran ve Rusya, bölgeyi bırakıp gider mi? Burada yükün büyüğünü omuzlayan ülke Türkiye'dir. Ankara'nın yapması gerekenler var. Öncelikle uluslararası kamuoyunu ikna ederek omuzundaki yükün hafifletilmesini sağlamalıdır. Ülkenin kuzeyini güvenli bölge haline getirerek Suriyelilerin gönüllü dönüşlerini sağlanabilir. Bunu dengeleri gözeterek yapması gerekiyor. Batı da elini taşın altına koyması gerekiyor. Türkiye herkesi sınır dışı edemeyeceği gibi herkese Türk vatandaşlığı da veremez. Onun için göçmen sorunu yönetilebilir bir düzeye getirilmelidir. Türkiye'nin en çok mesai harcaması gereken hususlardan birisidir. Aksi takdirde Türkiye siyasetinin özellikle iktidarlar açısından söylüyorum. Ayakta kalmanın veya geleceği garanti etmek çok güçleşir.

"Türkiye'de kimse 'Bunları kalmasını istiyorum' demiyor"

Toplumun geniş kesimleri artık "misafirlik bitti" diyerek sığınmacıların gönderilmesini istiyor

AK Parti ilk başlarda sorunu "ensar-muhacir" söylemiyle bir noktaya kadar götürdü. Şu an AK Parti'ye oy veren tabanda da ciddi bir rahatsızlık var. Bu sorunu çözmemenin bedelini AK Parti ödeyebilir önümüzdeki seçimde. Ekonomik sorunlar, başka problemler, başarısızlıklar, bazı alanlardaki AK Parti oy kaybettirebilir ama bu göçmen meselesi de kaybettirecektir. Oranı ne olur onu şu an kestirmek zor. Bir şey söyleyemiyorum ama belli bir etki yaratacak. Türkiye'de kimse ‘Bunları kalmasını istiyorum' demiyor aslında. Eskiden ‘Türkiye'de kalsınlar' diyenler bile aslında bir şekilde gitmelerini istiyor. Kaçak işçi çalıştıran şirketlerin dışında toplumun geniş kesimleri sığınmacıların ülkelerine dönmelerini arzuluyor.

"Risklerin hesaplanması, üzerinde düşünülmesi ve politika geliştirilmesi lazım"

Türk toplumunda göçmen sorunu daha ne kadar konuşulur ve tartışılır?

Türkiye'nin göç meselesi bugünün konusu değildir. Bir zamanlar Kafkasya'dan Balkanlar'dan gelenleri konuştuk. Yunanistan, Bulgaristan ve Bosna-Hersek'ten gelenler de oldu. Halepçe'ye olayından sonra gelen Irak'tan gelenleri konuştuk. Şimdi ise Suriye ve Afganistan'dan gelenleri konuşuyoruz. Bunu konuşmaya devam edeceğiz. Öbür taraftan kaynayan ve sorunları çözülemeyen Pakistan ve İran var.  Kendi içerisinde dinamikleri farklı işleyen ülkeler mevcut. Buralardaki gelişmeler Türkiye'yi nasıl etkileyecek? Bunlar bizi bekleyen riskler aslında. Buralardaki gelişmeler Türkiye'yi mutlaka etkileyecek. Bu risklerin hesaplanması, üzerinde düşünülmesi ve politika geliştirmeye yönelik senaryolar üzerinde çalışılması gereken konular. Bir de iklim mülteciliği diye bir kavram var. Afrika'dan çıkan insanlar da yine Türkiye üzerinden bir yerlere gitmeye çalışacak.

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU