Bir keresinde Bağdat'ta ABD'nin Irak ordusunu dağıtma kararının izahını aramıştım.
Ne ABD'nin rakiplerinden ne de müttefiklerinden ikna edici bir cevap alamamıştım.
O dönem cumhurbaşkanı olan Celal Talabani, "ABD hem kafa karıştırıcı hem de kendisinin kafası karışık. Ama karar verdiğinde kimsenin sunamayacağını sağlayabilecek muazzam bir güç" demekle yetinmişti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Gerçek şu ki, ABD genellikle karşılıklı yumruklaşma geçmişinin dostlarını dinleme yeteneğini kaybetmesine neden olan büyük bir boksör gibi davranır.
Dinleme yeteneğini kaybetmesi bazen dikte etme arzusunu ikiye katlıyor.
Ancak boksörün hata yapma kapasitesine hatalarını kabul etme, ya Beyaz Saray'ın efendisinin değişmesi ya da karar verici mutfağın, elbette, Amerikan çıkarlarının bir okumasına dayanarak bir gözden geçirmede bulunmasıyla hatalarını düzeltme yeteneği de eşlik eder.
ABD'nin Ortadoğu ile hikayesi uzun ve karmaşık. Buradaki çıkarları geniş, ancak karmaşıklıklarını anlama yeteneği onda sarsıntılara neden olma yeteneğinden daha zayıf.
Pek çok kez ABD Ortadoğu'dan, Ortadoğu da ABD'den bıkmış ve yorulmuş gibi göründü.
Geçmiş yıllarda peş peşe gelen yönetimler, Çin'in yükselişini frenlemek adına Ortadoğu'nun gündemlerindeki öneminin azaldığını gizlemediler.
Washington'daki birçok kişi, dünyanın bu kısmının tarihin tuzağına takılı kaldığını düşündü.
ABD, Ortadoğu'nun geçmişin savaşları ve isyanlarıyla meşgul, ekonomik başarısızlık ve umutsuzluk içinde boğulmuş olduğuna, değişimden korktuğuna, muhafazakarlık ve aşırılıkçılık dalgaları ve intihar bombacılarından başka bir şey vaat etmediğine inandı.
ABD, özellikle petrole olan ihtiyacının azalmasından sonra neredeyse bu bölge ve sorunlarından istifa edecekti.
Son on yıllar içinde düzenlenen bir dizi Arap ve uluslararası zirveden beklentilerde, umutlarda ve yargılarda ekonomik olmayı öğrendik.
Haritalar uygulanırken, özellikle hareketli ve değişen bir dünyada her zaman orijinal özellikleriyle uyuşmazlar.
Bununla birlikte, Cidde Zirvesi'nin toplanışına eşlik eden bir dizi zirve ve bunlardan çıkan sonuçlar, ABD'nin bölgedeki ilişkilerini gerçekten gözden geçirdiğinin ve bu ilişkilerdeki rolünü yeniden formüle etme sürecinde olduğunun işaretlerini taşıdı.
Talabani'nin, ABD'nin karar verdiğinde Avrupa, Rusya ve Çin'in sağlayamayacaklarını sağlayabileceği yönündeki sözünü hatırlatan bir izlenim hakim oldu.
Savunma, ekonomi, teknoloji, sağlık, eğitim ve çevre alanlarında başkasının sunamayacağını sağlayabilir.
Başkan Joe Biden, ABD'nin Ortadoğu'daki müttefikleri ve dostları için stratejik bir ortak olmaya karar verdiğini, Çin, Rusya veya İran tarafından doldurulabilecek bir boşluk bırakmasının söz konusu olmadığını vurgularken açıktı.
ABD'nin Ortadoğu'ya dönmesinin ve burada olmamaya karar verme "hatasından" geri adım atmasının Çin, Rusya ve İran'a yönelik politikalarında kendisine yardımcı olduğu sonucuna vardığı aşikar.
Ukrayna'daki Rus savaşının neden olduğu deprem olmasaydı, Amerikan başkanının bu açıklamaları -özellikle de Cidde'den- yapmayacağı açık ve net.
Bugün dünyadaki her okuma, Avrupa topraklarında patlak veren depremin askeri ve siyasi sahnede, enerji güvenliği ve fiyatlarında ve gıda güvenliğinde yarattığı sarsıntılara dayanmalı.
ABD'deki yaklaşan ara seçim hayaletini de unutmamalıyız. Washington, Ortadoğu'ya geri dönmenin bu sarsıntılara dayanmasına, belki de onları kontrol altına almasına ve bazı olumsuz etkilerini dizginlemesine, seçimlerle yüzleşmesine yardımcı olabileceği sonucuna vardı.
ABD'nin Ortadoğu'ya dönüşü, Arap oyuncu Ortadoğu'daki rolünü üstlenmek üzere geri dönmeseydi gerçekleşemezdi.
Mısır, Ürdün ve Irak liderlerinin Körfez İşbirliği Konseyi liderleriyle Cidde Zirvesi'ne katılımı, ılımlı Arap güçlerinin kendi çıkarlarını garantiye alma, bölge meselelerinde ve dünyayla ilişkilerinde daha büyük bir rol oynama yolunda ilerlediği izlenimini verdi.
Ilımlı ülkeler artık geçmişe takılıp kalmakla, radikallerin fabrikası olmakla, ilerleme, reform, modernleşme konusunda zor kararlar almaktan ve gelecek yarışına katılmaktan kaçınmakla suçlanmıyorlar.
Yeni Suudi Arabistan'ı siyasette, ekonomide ve enerjide önde gelen ve sorumlu bir oyuncuya, uluslararası düzeyde eşit bir muhataba dönüştüren Prens Muhammed bin Selman'ın başlattığı kalkınma kıvılcımının sonuçları olmasaydı, zirve özellikle Cidde'de düzenlenmeyecekti.
İstikrar ve refah atölyesine paralel olarak Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Körfez ve Arap atmosferini arındırmak için çalışmalar başlattı.
Hatta uluslararası hukuk ve iyi komşuluk çatısı altında buluşmaya hazır olması durumunda, "komşu" İran'a dahi elini uzattı.
Suudi Arabistan'daki istisnai reform deneyimine, katılımcı ülkelerdeki reformist deneyimler eşlik etti ve bu, Arap oyuncunun ABD'nin dönüşüne paralel olarak Ortadoğu'ya geri dönmeye hak kazanmasına katkıda bulundu.
Burada ılımlı Arap ülkelerinin son yıllarda Rusya ve Çin ile kurdukları ve Washington'daki karar alıcıların kesinlikle dikkatini çeken ilişkilerin oynadığı rolden de bahsetmek mümkün.
Cidde'de diyalog geçmişten farklıydı. Suudi Arabistan-ABD diyaloğu güvenlik, siyaset ve enerji konularında açık, eşit, şeffaf ve gerçekçiydi.
Karşılıklı çıkarlar diplomasisi, ciddi ortaklıklar ve rakamlar konuştu. ABD-Arap diyaloğu açık ve netti.
Tango için şartların mevcut olduğu söylenebilir. ABD yeni bir yaklaşımla geri döndü. Ilımlı Arap ülkeleri de zirveye belirli tasavvurlarla geldiler ve ne istediklerini biliyorlardı.
Açık diyaloğun meyveleri net bir şekilde ortaya çıktı. Körfez-Amerikan zirvesinin bildirisinde ABD, müttefiklerini savunma, eski ve yeni tehlikelere karşı savunma yeteneklerini geliştirme taahhüdüne geri döndüğünün yanı sıra boğazlardaki seyrüseferleri güvenceye almakta müttefikleriyle ortak hareket edeceğini açıkça deklare etti.
Cidde Zirvesi bildirisinde ayrıca Yemen'de ateşkes ve barışla ilgili ifadelere, iki devletli çözüme bağlılığa, İran dosyasına, müdahale ve istikrarsızlaştırma politikasına ilişkin tutuma da yer verildi.
Cidde'deki zirveler dizisi bölgedeki gelişmelerde ve Arap-Amerikan ilişkilerinde bir dönüm noktası mı oluşturuyor?
Cevabı bir sonraki aşama verecek, ancak Washington'ın Ukrayna depremi ve Çin'in yükselişi konusundaki endişeleri, uygulamaların, birçok dosya ele alınırken çizilen haritaların özelliklerine çok yakın olması gerektiğine inanmaya yardımcı oluyor.
Buna ek olarak, Batı'nın siyasi ve ekonomik üstünlüğünün sönmeye yüz tuttuğu konusunda uyarıda bulunan Batılı sesler yükseliyor.
Nitekim Tony Blair de, "Yüzyılın en büyük jeopolitik değişiminin Rusya'dan değil Çin'den geleceğini" söyleyerek bu uyarıcılar kervanına katıldı.
Cidde zirvelerinin sonuçları yakın ve uzak başkentlerin ilgisini çekecek. Moskova ve Pekin'de dikkatle ele alınacak.
Soru şu;
Tahran, Amerikan rolünün bölgeye geri dönüşünü, Arap oyuncunun geri dönüşünü, Washington ile ılımlı Araplar arasında açılan yeni sayfanın etkilerini nasıl okuyacak?
Cidde buluşmasını 3 isim düzenledi;
Prens Muhammed bin Selman ve Başkan Joe Biden. Üçüncünün de adı bilindik; Başkan Vladimir Putin.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil