İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali'nin ikincisi, 10-19 Haziran tarihlerinde gerçekleştirildi.
Direktörlüğünü Vecdi Sayar'ın üstlendiği festival kapsamında İzmir'in farklı yerlerindeki 7 mekanda toplam 120 film ücretsiz şekilde sinemaseverlerle buluşturuldu.
Film ve müziği buluşturması açısından farklı bir yere sahip olan etkinliğin geleneksel hale getirilmesi ve Antalya Altın Portakal ya da Uluslararası Adana Altın Koza Festivali gibi sayılı organizasyonlar arasında yer alması amaçlanıyor.
10 Haziran Cuma akşamı Zülfü Livaneli film müzikleriyle açılışı yapılan 2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali kapsamında yerli-yabancı pek çok film gösterilirken, ekiplerle söyleşiler ve çeşitli atölyeler de gerçekleştirildi.
Lenin’le başlayıp Ahmet Abi’yle son bulan politik bir film: Sen Ben Lenin
Yönetmen ve senaristliğini Tufan Taştan'ın üstlendiği Sen Ben Lenin de festival kapsamında izleyicilerin beğenisine sunuldu.
Hasibe Eren, Barış Falay ve Özgür Çevik gibi isimlerin rol aldığı kara mizah türündeki film, Lenin heykelinin Türkiye’nin bir sahil kasabasına ulaşmasıyla yaşananları konu ediniyor.
Festival kapsamında film ekibiyle söyleşiye de imza atıldı.
Yönetmen Taştan, "Yarattığımız kurmaca kasabada Lenin'i kasaba meydanına diktirip bir de üstüne çaldırarak kendi hikâyemize giriştik. Sinemanın büyüsü de bu olsa gerek. Gerçekten yola çıkmak ama kendi gerçeğini yaratmak. Lenin'le başlayan ve Ahmet Abi'yle son bulan bir filmde bulduk kendimizi" dedi.
Caz eşliğinde sessiz film deneyimi
Film müziği temalı organizasyonda 1922 Alman yapımı "Nosferatu: Bir Dehşet Senfonisi" isimli sessiz dönem filmi de seyircilerle buluşturuldu.
Almanya'dan gelen Küsbert& Kollegen grubunun filme eşlik etmesiyle, sinemaseverler bu yapımı caz eşliğinde deneyimlemiş oldu.
Etkinlik boyunca "müziğin yıldızları", "müziğin izinde", "doğa", "insan ve müzik" ile "kısaca müzik" gibi farklı kategorilerde de müzik-sinema ilişkisi ele alındı.
Yönetmen Gatlif: Irkçılık korkunç bir hal aldı
Festival kapsamında "Transilvanya" ve "Geronimo" filmleri de gösterilirken, yönetmen Tony Gatlif de konuklar arasında yer aldı.
Roman kültürüne yönelik filmleriyle bilinen Cezayir asıllı Fransız yönetmen, "Çingeneler müzik bilgisine sahip olmasalar da çocukluktan beri müziğin içindelerdir ve bir müzik kulakları vardır" diyerek kendi filmleri için de "Çingene müziği" yorumunu yaptı.
Son zamanlarda dünya genelinde yükselişe geçen ırkçılığın korkunç bir hal aldığını ifade eden Tony Gatlif, Fransızların kendisini sahiplenmesiyle ülkede (Fransa) ırkçılığın ortadan kalktığını savundu.
"O günden bu yana Türkleri çok seviyorum"
Gatlif, 1984 senesinde ilk filmi zamanında Türkiye'ye geldiğini, İstanbul'un yanı sıra Ankara ve İzmir'i de dolaştığını ve o günden bu yana Türkleri çok sevdiğini aktardı.
Yılmaz Güney'e çok saygı duyduğunu belirten Gatlif, yeni dönemdeki isimlerden de Fatih Akın'ı çok beğendiğini belirtti.
Geronimo filminde İbrahim Tatlıses'in müziklerine de yer veren Gatlif, 'Tatlıses'in yüreklere dokunan sesi, tınısı' nedeniyle böyle bir tercihte bulunduğunu dile getirdi.
Air, Phoenix, Duft Punk, Nouvell Vague gruplarının ortak noktası: Versay'da başlayan yolculuk
Film ve müziği bir araya getiren festivalde Nouvelle Vague projesinin kurucusu Fransız müzisyen Marc Collin de yer aldı.
60 dakikalık "Niçin Versay - Why Versaille?" yapımının yönetmenliğini üstlenen Collin; Air, Phoenix, Duft Punk gibi dünyaca tanınan Fransız müzik gruplarının Versay kentinden çıkmasından ötürü bu şehri seçtiğini, kendisinin de burada büyüdüğünü aktardı.
Yönetmen Eylem Kaftan’ın moderatörlüğündeki söyleşide Collin, şöyle konuştu:
"Seksenlerde Versay'da ilk grubumu kurdum. Oradan Nouvelle Vague geçtim. Filmin ilham kaynağı bu keşifle başlamış oldu. Gençlik yıllarımdan itibaren hep yönetmen olmak istedim. Sinemaya çok büyük bir tutkum vardı. Ama senaryo yazmak, fon başvurularında bulunmak, bir filmi finanse etmek beni hep çok tedirgin ediyordu ve zor geliyordu. Kendi stüdyonda müzik yapmak çok daha kolay. Fakat beş sene önce hazır hissettim ve ilk filmimi yaptım. Filmin ana mesajı, başarılı gençlerin bir araya geldiği bir yolculuk. Ama arkadaşlarının başarısını gördükçe diğer gençler de daha başarılı olabileceklerine dair cesaretlenmiş. Biz de yapabiliriz demişler, yüreklenmişler. Aslında bu karşılıklı olarak gençlerin birbirini etkilemesinin de hikayesini anlatmak istedim."
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"Müzik tüm dünyanın konuşabildiği tek ortak dil"
Festival kapsamında 18 Haziran Cumartesi günü "Film Müziği Nedir, Ne Değildir?" başlıklı bir panel de gerçekleştirildi.
Yönetmen Serdar Kökçeoğlu moderatörlüğündeki panele; müzisyen Cumhur Bakışkan, besteci Turgay Erdener ve Güldiyar Tanrıdağlı katıldı.
Turgay Erdener, müziğin belki de insanoğlunun yarattığı bütün dünyanın konuşabildiği tek ortak dil olduğunu ifade etti.
Güldiyar Tanrıdağlı ise film ve dizi müziğinin ortak yönleri olsa da aslında pek çok açıdan ayrıştığını belirtti.
Tanrıdağlı, şunları kaydetti:
"Sıfırdan yaratılan iki kalem var. Biri senaryo, diğeri de müzik. Dolayısıyla beraber oturup yönetmen ve senarist ile düşünüyoruz. Yönetmenin kafasında yarattığı dünyayı anlamaya çalışıyorum. Onun dışında, müzik yazma kısmına geçmeden önce türü önemli. Hikayenin türü, yeri, nerede geçtiği. Zamanında çok önemli. Bir dönem filmi ya da günümüzde mi geçiyor? Katman katman gidersek ana karakterler öne çıkıyor."
Cumhur Bakışkan ise "Ses tasarımı eşittir bestecilik dememek lazım. Ancak, film filmdir. Müzik sonrasında gelir ve üstüne ilave olmuş kendi kişiliğiyle savaşmayan, karakter koymamaya çabalayan bir şey olmalıdır" ifadelerini kullandı.
Yönetmen Zaim: Flaşbellek sadece göçmenin büyük şehirde ayakta kalma hikayesi değil
Festival kapsamında seyircilere gemide film gösterimi de yaşatıldı. Bu deneyim için seçilen film Flaşbellek oldu.
Yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği Flaşbellek'in Kadifekale gemisindeki gösterimi öncesinde konuşan Derviş Zaim, bu filmin Suriyelileri konu alan diğer yapımlardan ayrıldığını dile getirdi.
Türk sinemasının Suriye'yle ilgili yaptığı filmler daha çok göçmen dramına eğilen filmler olduğunu vurgulayan Zaim, eserin diğerlerinden ayıran özellikleri şu sözlerle anlattı:
"Göçmenin büyük şehirlerde nasıl ayakta kalmaya çalıştığı, Suriyeli göçmenin yurtdışına nasıl kaçtığına ilişkin hikayeler biçiminde ortaya çıkıyor. Bu filmin o filmlerden daha farklı bir tarafı var. Bir boşluğu doldurmak gibi bir tarafı var. Çünkü bu film, Flaşbellek farklı bir yerden yaklaşıyor. 'Suriye'de ne oldu?' diye soruyor. Yani sadece göçmenin burada büyük şehirde ayakta kalma hikayesini değil, 'Orada ne oldu? Ne oldu da bütün bunlar yaşandı? Ne oldu da bütün bunları tetikledi?' gibi daha birincil bir soruyu kendisine soruyor."
2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali dün akşam gerçekleştirilen ödül töreniyle son buldu.
10 gün süren etkinlikte görevli olan iletişim ekibinin titiz çalışması da katılımcıların takdirini topladı.
© The Independentturkish