İklim ve OPEC yararına mutedil petrol fiyatları

Arap petrol ve gaz üreticisi ülkeler, mümkün olduğunca piyasaların ihtiyaçlarını karşılayıp arz istikrarını sağlayarak ve fiyatları mutedil seviyede tutarak enerji piyasasında lider konumlarını ve uzun vadeli çıkarlarını koruyabilirler

Fotoğraf: Reuters

Akaryakıt fiyatlarındaki önemli artışa ilişkin telaşlı konuşmalara rağmen, piyasa tamamen yeni bir duruma tanık olmuyor.

Petrol fiyatları geçmişte siyasi, askeri ve ekonomik gelişmelere göre daha yüksek seviyelere çıkmıştı.

Bugün varil petrol fiyatı ve satın alma gücü yirmi yıl öncekiyle karşılaştırılırsa düştüğü görülür.

Fosil yakıt fiyatları, genellikle enflasyonun yükselen oranının altında daha yavaş artış göstermiştir.

Ülkelerin kendi doğal kaynaklarını kontrol etme haklarına göre ticari sözleşmelere ve uluslararası anlaşmalara uygunluk kapsamında hiçbir tarafın üretim ve ihracat oranlarına kısıtlama getirme hakkı yoktur.

Bunu, fiyatlardaki büyük dalgalanmaların petrol üreticisi ülkelerin çıkarına olup olmadığı ve karbon emisyonlarını azaltma taahhütleriyle ilgisinin ne olduğu sorusunu cevaplamaya çalışmak için bir giriş olarak sunuyoruz.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Arap petrol üreticileri 1973'te ihracat yasağı koymadan önce varilin fiyatı 3 doların altındaydı ve bir yıl içinde yaklaşık olarak 12 dolara yükseldi.

Fiyatlardaki bu düzenleme gerekliydi çünkü o zamana kadar petrolün fiyatı diğer temel emtialara göre çok düşüktü.

O zamandan beri petrol, arz, talep ve stok tahminleri tarafından yönetilen bir emtia olarak reel piyasa fiyatlarına giderek daha fazla bağlı olmaya başladı.

Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü (OPEC) üyelerinin haklarını savunmak için süreç içinde daha fazla güç kazandı.

Bu dönemde, bazı büyük ithalatçı ülkelerde hoş olmayan yorumlar yayıldı.

Belki de bunlar arasından ayıplanmayı en çok hak eden, ABD'li bir politikacının "Tanrı petrol stoklarını yanlış yere koymuş" sözüydü.

Bu, ırkçılıkta ve kibirde son noktayı temsil etmektedir.

Sanki gelişmekte olan ülkeler, kaynaklarını halklarının yararına özgürce yatırma ve tüm haklarını elde etme hakkına sahip değillermiş gibi.


İklim değişikliği henüz bir sorun haline gelmemişti. Bu nedenle, o sıra yenilenebilir enerjilerden bahsetmek karbon emisyonlarını azaltmak bağlamında değildi.

Daha ziyade sınırlı, tükenen ve yenilenemez petrol rezervlerinin yerine sınırsız birer kaynak olan güneş ve rüzgâr kapsamında yatırım yapma çerçevesinde konuşuluyordu.

Karbon emisyonu olmayan yenilenebilir enerjilere gerçek ilgi, 1990'ların ortalarında insan faaliyetlerinin ve özellikle de fosil yakıtlardan kaynaklı karbon emisyonlarının iklim değişikliğinin temel nedeni olduğu kanıtladıktan sonra başladı.

Bu kapsamda emisyonları daha da azaltmak için iklim zirvelerinde taahhütler verildi, yenilenebilir enerjileri alternatif olarak sunmak üzere çabalar artırıldı ve bütçeler katlandı.

Ayrıca, yanan fosil yakıtlardan açığa çıkan karbonu yakalama ve güvenli bir şekilde depolama teknolojileri gelişti.

Geçmişte petrol fiyatlarındaki her düşüş dalgasıyla birlikte yenilenebilir enerji yatırımlarında da düşüş oluyordu.

Son 10 yılda, güneş ve rüzgâr projelerinin genişlemesinin istikrarlı bir hızla devam ettiği görülmektedir.

Nitekim petrol fiyatlarındaki önemli düşüş sırasında, varil fiyatının 2015 ile 2020 yılları arasında uzun süre 30 doların altına düştüğü zamanlarda bile bu projelerde hız kesilmeden çalışmaya devam edildi.

OPEC ülkeleri, arz istikrarını ve adil fiyatları korumaya çalıştı. Ancak ABD'deki bazı sesler son zamanlarda 'tekelci uygulamalara' dönüldüğü yönünde birtakım suçlamaları dile getirmeye yeniden başladı.


Petrol üreten ülkelerin haklarını savunmalarının yanında olmamız doğaldır. Zira bu tartışmasız bir egemenlik hakkıdır.

Ancak günümüz dünyası eşi benzeri olmayan gelişmeler yaşamaktadır. Bunların üstesinden gelmek yeni yaklaşımlar benimsemeyi gerektiriyor.

1975'te varil petrolün fiyatı yaklaşık 10 dolar iken, bir watt elektrik üretmek için kurulan güneş panellerinin maliyeti 100 doların üstündeydi, fakat bugün bir dolardan daha az.

Yani petrolün fiyatı 90 kat artarken, güneş enerjisi santrali maliyeti 100 kat azaldı.

Bugün ise dünyanın birçok yerindeki tüketicilere -petrol ve gaz fiyatlarındaki büyük artışın ardından- en ucuz elektrik fiyatlarını güneş ve rüzgâr santralleri sunuyor.

Güneş ve rüzgar enerjilerinin depolanamaması konusunda geçmişte hakim olan çekinceler, gelişen teknolojiler ile aşıldı.

Nitekim yüksek verimli pillerin yanı sıra verimli ve ucuz hidrojen üretim yöntemleri geliştirildi.
 


Temel gerçekler değişmese de, korona pandemisinin ekonomik ve jeopolitik yansımaları ve "Ukrayna işgali" buna yeni bir ivme kazandırdı.

Küresel ekonomideki gerileme ve eşi benzeri görülmemiş enflasyon oranlarına paralel olarak petrol ve gaz fiyatlarındaki önemli artış da bunu pekiştirdi.

Rus gaz arzındaki sıkıntılar, ambargo ve boykot tehdidi, alternatif çözümler için hızlı bir arayışa yol açıyor.

İlk sırada, emisyonları azaltmaya yönelik iklim taahhütleriyle kesinlikle çelişen -en azından kısa vadede- kömür ve nükleer enerjinin restorasyonu yer alıyor.

Fakat buna orta vadede yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş programlarında önemli bir ivme de eşlik etti.

Bu, hesaplanmamış tümsekler için yumuşak bir geçiş sunabilir. Avrupa Birliği'nin (AB) yakın zamanda açıkladığı Rusya'dan gaz ve petrol arzına olan bağımlılığı azaltma planı bunun en iyi örneğidir.

Plan, diğer bölgelerden alternatif fosil yakıtlar ithal etmek için yeni boru hattı ağları ve sıvılaştırılmış gaz işleme tesisleri kurmanın yanı sıra, verimliliği artırmaya ve yenilenebilir enerjilere geçişi hızlandırmaya yönelik hedefler içeriyor.

Amaç, Avrupa'nın genel olarak enerji tüketimini yüzde 13 oranında azaltmak, 2030'a kadar yenilenebilir enerjinin payını yüzde 45'e ve 2045 yılıyla birlikte yüzde 100'e çıkarmaktır.


Arzları istikrara kavuşturmak, petrol ve gaz fiyatlarını mutedil seviyelerde tutmak hem üretici hem de tüketicilerin çıkarınadır.

Talebin karşılanamaması, ithalatçı ülkeleri kısa vadede temiz olmayan ve tehlikeli alternatifleri kullanmaya, orta vadede hızla yenilenebilir enerjilere geçerek fosil yakıtlardan vazgeçmeye itiyor.

Bu nedenle ilk durum çevreye önemli ölçüde zararın önünü açarken; ikinci durum, beraberinde getireceği geleneksel kaynaklardaki ani ve düzensiz kayma ile alternatiflerin etkinleştirilmesini engeller ve hem üreticilere hem de tüketicilere zarar verir.

Arap petrol ve gaz üreticisi ülkeler, mümkün olduğunca piyasaların ihtiyaçlarını karşılayıp arz istikrarını sağlayarak ve fiyatları mutedil seviyede tutarak enerji piyasasında lider konumlarını ve uzun vadeli çıkarlarını koruyabilirler.

Bu, önemli bir aktör olarak bu ülkelerin pozisyonlarını güçlendirir, ekonomik karbon yakalama ve depolama teknolojilerinin geliştirilmesi beklenirken petrol ve gaz gelirlerinden yararlanma sürelerini uzatır.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

DAHA FAZLA HABER OKU