Son yıllarda Türkiye'de "adalet sistemi" çokça sorgulanmaya başlandı.
Özellikle mahkemelerin bağımsız olup olmadığı konusu tartışılıyor.
Yargıçları kim davalarda siyasetten gelen talimatları göre hareket ettikleri iddia ediliyor.
Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı Andrew Craig Brunson (Rahip Brunson) ve Türk asıllı Alman vatandaşı Deniz Yücel'in serbest bırakılması hafızalardaki yerini koruyor.
Geçmişte yaşanan "Ergenekon" ve "Balyoz" davaları da gündemi epey meşgul etmişti.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
En son Gezi Parkı davasında çıkan karar, bu tartışmaları daha da alevlendirdi.
Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet hapis
Tabiri caizse davada Gezi Parkı eylemlerini finanse ve organize etmekle suçlananlara ceza yağdı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, bin 638 gündür Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan Osman Kavala'yı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptı.
Tutuksuz sanıklar Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi 18'er yıl hapis cezası aldı.
Bir üye hakim karşı oy kullandı ve karar oy birliği ile değil oy çokluğuyla alındı.
Üye hakim AK Parti'den aday adayı
Özellikle mahkeme üyesi hakimlerinden birinin 2018 genel seçiminde AK Parti'den milletvekili aday adayı olması çok konuşuldu.
Dava sonra neredeyse muhalefet kanadının tamamına yakını kararı eleştirerek yargının siyasallaştığını savundu.
Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, "Osman Kavala davasında sözün, hukukun ve adaletin bittiği bir yerdeyiz. Bu nedenle yeni bir sözüm yok!" demekle yetindi.
Birçok siyasetçi ve hukukçu Gezi Parkı davasında verilen mahkumiyet kararını set sözlerle eleştirerek yargının siyasallaştığına vurgu yaptı.
"Siyasallaşan yargının" Gezi davasında ortaya koyduğu tavır diğer yargı kurumlarından devam eder mi? Bu durum özellikle de HDP'nin kapatılma davasına nasıl yansır. Siyasallaşan yargıçlar, adil karar verebilirler mi?
Hukukçular, konuyu Independent Türkçe'ye değerlendirdi.
"Bu kadar fark olmamalı, karar çok korkunç"
Anayasa hukukçusu ve eski Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak, Gezi Parkı davası kararının siyasallaşmaktan öte çok hazin bir durum olduğunu söyledi.
Aynı dosyayı incelemiş ve aynı sonuca ulaşmaya çalışan 3 hakimden birinin dava için beraat diğer iki üyenin ise müebbet hapis vermesinin anlaşılır bir durum olmadığını kaydeden Kamalak, "Aynı kanuna göre hüküm vermesi icap eden hakimler arasında bu kadar fark olmamalı. Siyasallaşma çok hafif kalır, bu çok çok korkunç bir durumdur" dedi.
"AK Parti kurucuları Fazilet Partisi'nin kapatılmasını istiyordu"
Fazilet Partisi döneminde benzer şekilde hukuksuz uygulamalarla karşı karşıya olduklarını hatırlatan Kamalak, "Fazilet Partisi'nin kapatılmaması için yoğun bir hukuki mücadele verdik. Şu anki AK Parti'nin kurucuları o zaman parti kurma düşüncesinde oldukları için Fazilet Partisi'nin kapatılmasını istiyordu. Partilerin kapatılmasının zorlaştırılması için verdiğimiz anayasa değişikliğe bile oy vermediler" diye konuştu.
"'Biz böyle takdir ettik' diyebilirler"
Prof. Kamalak, "Sözü edilen siyasal yargının Gezi Parkı davası kararının bir benzerinin de HDP'nin kapatılma davasında görülmesi olası mı?" sorusuna yanıtı şöyle oldu:
Anayasaya göre normalde olmaması gerekir. Daha önce de belirttiğim gibi anayasaya göre HDP'nin kapatılmaması gerekir. Çünkü anayasaya göre bir siyasi partinin hangi hallerde kapatılacağı açık bir şekilde belirtilmiştir. Siyasi iktidar 'kapatılsın' derse kapatılır ama anayasaya göre kapatılamaz. Ancak 'biz böyle takdir ettik' diyecek olurlarsa da Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) üzerinde bir başka yargı kuruluşu olmadığı için yapabilir.
"Sonuç hukuki değerlendirmeye uygun değil"
Hukukçu Dr. Levent Korkut da Gezi Parkı davası kararında hukukun genel ilkeleri, ceza prensipleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararının ise göz ardı edildiğini söyledi.
Tüm bunlar göz önündeyken haklı olarak davada hukukun işlemediğinin sorgulandığını aktaran Dr. Korkut, "Çıkan sonuç hukuk değerlendirmesine tabi tutulduğunda doğru bir sonuç değildir" dedi.
Ceza hukukunda özellikle delillerin değerlendirilmesi aşamasında çok ciddi problemlerin ortaya çıktığının altını çizen Korkut, "Bunların temellendirilmesi ve gerekçelendirilmesi çok doğru bir şekilde yapılmalı. Genelde tutuklanma kararı isabetli olmuyor. Örneğin insanların delilleri karartma ve kaçma şüphesi olmadığı halde tutukla olarak yargılanması doğru değil" yorumunda bulundu.
"50-60 yıldır bu problem giderilemiyor"
Hukukçu Korkut, "Size göre Gezi Parkı davası için uygulanmayan hukukun genel ilkelerinin HDP'nin kapatılması davası veya diğer davalarda da benzer bir tutum ortaya koyar mı?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Bütün davalar açısından özellikle ceza davalarında bir takım genel problemler var ve 50-60 yıldır bu problem giderilemiyor. Kurulu düzeni yok etmek veya ortadan kaldırmak ya da devlete karşı suçlar bunların başı çekiyor. Oysa bu suçlara teşebbüsün olabilmesi için gerekli teçhizat ve belirli bir gücün olması gerekir, çünkü güç olmadan bir teşebbüsün olması mümkün değil. Geçmişte de bunlar yaşandı. Mesela Deniz Gezmişlerin davası bunlardan biriydi. Dolayısıyla şimdi bütün benzer davalarda yanlış bir değerlendirme var ve bu yanlış değerlendirme de insanları davaları siyasi olduğu sonucuna ulaştırıyor."
"Aslında Türkiye'nin bir şansın var"
Korkut'a göre devlete yönelik suçlarda mesele tekrar baştan sona incelenerek ele alınmalı, bunun için çalışmalar yapılmalı eğitim ile bunun ortaya konulması gerekir.
Siyasi parti kapatma davalarında ülke olarak dünyada rekortmen bir yapılarının olduğunu anımsatan Korkut, dünyanın hiçbir ülkesinde Türkiye'de olduğu kadar siyasi partilerin kapatılmadığını belirterek sözlerini şöyle tamamladı:
Bazı ülkelerde hiç parti kapatma yok. Değerlendirme açısından son derece yanlışların ele alındığını görüyoruz. İktidar olan partinin geçmişinde bu tür davalar ortaya çıkmıştı ve bunlar üzerinden olaya yeniden bakmak gerekir. Umarım AYM yıllar sonra tekrar bir siyasi parti kapatma kararı vermez. Siyasi partilerde asıl olan kişilerin bireysel sorumluluğu olmalı. Aslında Türkiye'nin şöyle bir şansı da var; AİHM bütün Avrupa için standart koyan bir mahkeme. Hatta öyle ki son 2 yüzyıla baktığımızda Anglosakson ABD ve İngiliz yargılaması iyiyken AİHM Avrupa'da bu standartları koyarak ABD'den daha iyi bir yargı anlayışını geliştirdi. Bu üye devletler için büyük bir şanstır. Buradaki ilkeler uygulansa yeterlidir.
Kim ne söyledi?
Abdullah Gül: Yargılama utanç verici
T24'ten Murat Sabuncu'ya konuşan 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yargılamanın utanç verici olduğunu söyledi.
"Gül, "Kavala ve arkadaşlarıyla ilgili karar kamu vicdanını çok derinden yaraladı. Beni de çok üzdü. Bu dava yargılama süreci açısından da ileride utanılacak bir yargılama süreci olarak anılacaktır" dedi.
"Kurgulanmış mahkemelerden adalet çıkmaz"
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da kararı sert eleştiren isimlerden biri.
Önceki gün Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki (TBMM) grup toplantısında konuya ilişkin konuşan Kılıçdaroğlu, "Kurgulanmış mahkemelerden adalet çıkmaz. Burada görev alan hakimlerin bir kısmı önceden kararlarını vermişler. Talimatla aldıkları kararların altına imza atıyorlar. Bu tür mahkemeleri çok gördük!" ifadelerine yer verdi.
"Düşman hukuku bile kalmamış durumda"
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan da dünkü TBMM grup toplantısında kararı eleştirerek yargının siyasetin etkisinde kaldığı vurgusu yaptı.
AK Parti ve MHP'nin siyasi gücünün bittiğini ancak Gezi ile Kobani davası ve HDP'yi kapatma davasıyla emrindeki yargı gücü ile ayakta kalmaya çalıştığını kaydeden Buldan, "Ortada bağımsız bir yargı yok, hukuk hiç yok, bir düşman hukuku bile kalmamış durumda. AKP'nin ele geçirip yönettiği mahkemelerin kendileri de yargılamaları da kararları da asla hukuki değildir, siyasi kararlardır, siyasi mahkemelerdir, bu yapılan duruşmalar siyasi duruşmalardır" şeklinde konuştu.
© The Independentturkish