1982 yılında Adana Çukurova Tıp Fakültesi'ne girdiğinde henüz 17 yaşındaydı.
O da her yıl milyonlarca öğrencinin ter döktüğü üniversite sınavında yüksek puan alarak yerleşebilmişti tıp fakültesine.
1988 yılında mezun oldu. 1989'da yani mezuniyetinden bir sene sonra "Tıpta Uzmanlık Eğitimi Giriş Sınavı"na (TUS) girdi. Bu sınavı da kazandı.
1989-1993 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde "çocuk sağlığı ve hastalıkları" konusunda uzmanlık eğitim gördü.
Bununla da yetinmedi. Tıpta yan dal uzmanlık eğitimini de bu defa mezun olduğu Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde "çocuk kardiyolojisi" üzerine yaptı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu kadar basit değil
"Şimdilerde çok bilinen bir üniversitede milyonlar kazanıyor" demeyin. Kesin yanılırsınız. Çünkü hayat onlar için bu kadar hızlı ve basit değil. Çok zorlu ve maliyetli bir süreçten geçiyorlar.
Kimden mi bahsediyoruz? Tabii ki bugünlerde "devletin tepesinde" bulunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Varsın, gidiyorlarsa gitsinler" dediği doktorlardan söz ediyoruz.
6 yıllık eğitim, mecburi hizmet, asistanlık, doçentlik ve profesörlük…
Girişte kısa olarak bilgilerini paylaştığımız kişi ise Başkent Üniversitesi İstanbul Hastanesi Çocuk Kardiyolojisi Uzmanı Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu'ndan başkası değil.
Küçükosmanoğlu'nun bugüne gelmesi hiç de kolay olmadı. Zira o da diğer tüm meslektaşları gibi zorlu bir eğitim sürecinden geçti.
Ardından uzmanlığını tamamlayıp yan dal olarak da eğitim aldıktan sora hem mecburi hizmetini yaptı hem de saygınlığı olan unvanları da elde etmek için çalışmalarını sürdürdü.
Önce Ordu'nun Fatsa ilçesindeki Yalıköy Sağlık Ocağı'nda pratisyen hekim olarak göreve başladı. Sonra 1993 - 1995 yılları arasında Görele Devlet Hastanesi'nde uzman doktor olarak çalıştı. 1995-1998'da Çukurova Üniversitesi'nde uzman doktor olarak görev yaptı. 1998-2003 yılları arasında yardımcı doçent olarak çalıştı ve 2003-2009 doçent oldu. Profesörlük unvanını ise 2016'da aldı.
Ardından çeşitli kurumlarda çalışarak mesleğinin gereğini yaparken alın teriyle kazandığıyla standardı yüksek bir hayat sürdürmek için çalışmaya devam ediyor.
İlk 20 bine girmek gerekiyor
Bu, sadece 40 yıl önce üniversite sınavını kazanıp özele geçmek durumunda kalan bir doktorun hikayesinden kısa bir kesit.
Üstelik Küçükosmanoğlu sınava girdiği dönemde bugünkü gibi 2 milyon 600 bin rakibi yoktu. Şimdi bir yılda tam 2 milyon 600 bin kişi üniversiteye gidiyor. Ayrıca tıp fakültelerinin sayısı da bu kadar yüksek değildi.
Günümüzde devlet ve özel üniversitelere bağlı 122 adet tıp fakültesi var. Bu fakültelerden birine girmek için ilk 20 bine girenlerin arasında olmak gerekiyor.
En düşük puanla alan özel tıp fakültelerinin puanları bile 400'ün üstünde.
Üniversite sınavına hazırlanan bir öğrencinin maliyeti 3 aşağı 5 yukarı biliniyor.
Özel liselerde okunmadığı düşünülerek bir hesap yapıldığında bir tıp mezununun maliyeti oldukça yüksek çıkıyor.
Bir doktor adayının 6 yıllık eğitim maliyeti bir milyon lirayı bulabiliyor
En basit hesapla lise son sınıfta hem okul hem de dershane eğitimi yapılıyor.
Özel kursların fiyatı 20 bin liradan başlıyor. 20 bin lira kursa veren bir öğrenci tıp fakültesini kazandığında ikamet ettiği şehir ile başka bir kentte eğitim görmesine göre maliyet farklılık arz ediyor.
Bir tıp öğrencisi 6 yılda mezun olabiliyor. Ayda ortalama olarak ailesine maliyeti en az 5 bin lira. Bu para barınma, yeme içme, giyme ve kırtasiyeye gidiyor.
Özellikle tıp fakültesi öğrencilerinin kitapları çok pahalı. Yine de düşük maliyetten bir hesapla bir öğrencinin 6 yıllık maliyeti en az 240 bin lirayı buluyor.
Eğer bu öğrenci devlet üniversitesi değil de özel üniversitede okuyorsa maliyet çok daha yükseliyor. Zira özel üniversitelerin fiyatları 40 bin liradan başlayıp 130 bin liraya kadar çıkıyor.
6 yıl özel üniversitede okuyan ve yılda ortalama 90 bin lira para ödeyen bir öğrenci toplamda 540 bin lira ödemek zorunda.
Yine özelde kalan bu öğrencinin okul ücreti dışında barınma, yeme, içme, giyinme ve kırtasiye masrafları olacak. Bunlar için de 240 bin lira gittiği hesapladığında 240 bin artı 540 bin lira toplandığında öğrencinin aileye maliyete 780 bin lirayı buluyor.
Okul bitince de "dirsek çürütmeye" devam ediyorlar
Diğer girdileri hesaplamaya gerek yok. Bu öğrenciler devlet de ciddi anlamda harcama yapıyor. Kamu fakültelerinin hepsinin araç, gereç masrafları devlet tarafından karşılanıyor. Ayrıca devlet tıp fakültesi öğrencilerine "başarılı" oldukları için belli bir burs veriyor. Bu burs da ciddi bir yekûn tutabiliyor.
Mezun olmakla iş bitmiyor. Tıpçılar okullarını bitirir bitirmez işe başlayıp bir maaş alabiliyorlar. Fakat eğitimleri bitmiyor. Her tıp fakültesi öğrencisi olmazsa da büyük kısmı tıpkı Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu gibi farklı aşamalardan geçmek zorundalar.
Yani tıpçıların eğitim neredeyse "beşikten mezara" devam ediyor. Anlaşılacağı gibi iyi bir kariyer için "dirsek çürütmeye" devam ediyorlar.
İşte bu zorlu olduğu kadar maliyetli eğitimden geçen hekimler, iktidarın eleştiri oklarına hedef olmuş durumdalar.
"Eğitim süremiz uzun, koşullarımız daha ağır"
Türkiye'deki her vatandaş gibi doktorların da belli eğitim aşamalarından geçtiğini ifade eden Prof. Dr. Küçükosmanoğlu, "Ama daha zor bir eğitimden geçiyoruz. Belki daha ağır sınavları veren yurttaşlarız. Eğitim süremiz daha uzun ve koşullarımız daha ağır" dedi.
Mezun olduktan sonra mecburi hizmet başta olmak üzere sağlık gibi çok özel bir alanda çalışmanın da getirdiği birtakım zorlukların da olduğunu hatırlatan Küçükosmanoğlu, "Uzun uzun nöbetler, sosyal hayatın kısıtlı olması var. Uzmanlığı tercih edenleri ise hem eğitim hem de çalışması sürüyor. Eğitimcilik tercih edilirse doçentlik ve profesör aşamaları geliyor. Bunlar da zahmetli ve zorlu süreçlerdir" diye konuştu.
Bu unvanların da son dönemde çok değersizleştirildiğine değinen Osman Küçükosmanoğlu, "Maalesef çok yaygınlaştırıldı ve eğitimle ilgisi olmayan kişiler de bu unvanları kullanmaya başladı. Böylece değersizleştirilmiş oldu" ifadelerini kullandı.
"Ham maddi hem manevi açıdan maliyeti yüksek"
Tıp eğitiminin "hem maddi hem de manevi açıdan maliyetinin oldukça yüksek" olduğunu dile getiren Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, şunları kaydetti:
"Zorlukları, güçlükleri olan bir alandır. Aynı şekilde mühendislik, öğretmenlik gibi alanlardaki eğitim de çok kolay değil ülkemizde. Sonuçta çocuk okutmak veya işte bir meslek sahibi yapabilmek çok kolay değil. Bizimki biraz daha uzun, biraz daha zahmetli olabilir ama çok özel ve kimsenin ulaşamayacağı bir durum da değil. Sonuçta hepimiz bu ülkenin yurttaşlarıyız."
Maliyetine gelince kalem kalem çıkarmaya gerek olmadığını İstanbul'da okumak zorunda kalan bir öğrencinin tutacağı evin aylık kirasının bile 5 bin lirayı bulabildiğini hatırlatan Küçükosmanoğlu, "Ev kiraları bile astronomik olarak yükseldi. Bir genci okutup meslek sahibi yapmanın maliyeti çok yüksek hale geldi. Kişi kamu üniversitesinde tıp okuyorsa maliyeti belki biraz daha az özel üniversiteye göre. Özel üniversiteleri aldığı ücretler ise herkesin malumu" değerlendirmesine bulundu.
"Özelde parayı kazanan neticede patronlar oluyor"
"Yurtdışını tercih eden hekimlerin gidişinin hızlanması ve sayının gün gittikçe yükselmesi halinde bu durum sağlık sistemini nasıl etkiler" sorusuna Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, şu cevabı vererek sözlerini tamamladı:
"Bizim kuşağın gitme ve başarılı olma şansı yüksek değil. Fakat daha çok gençler gitmek istiyor. Sağlık hizmetini asistanlarla yürütülmesi pek beklenmez. Bu hem vatandaşlara hem de asistan arkadaşlarımıza bir haksızlıktır. Özel hastanelerde özel işlem yapan doktorlar para kazanıyor. Özellikle özel ameliyatlar, özel odada yatan hastalara hizmet sunan işlerden para kazanılıyor. Sonuçta hekimler değil patronlar para kazanıyor. Özelde çalışanların durumu devlette çalışanlardan kötü değil. Ama bu bizim tercih ettiğimiz bir şey değil. Sağlık bir kamu hizmeti olarak verilmeli ama herkes de emeğinin karşılığını almalıdır."
© The Independentturkish