Osmanlı'nın savaş makinesi Yeniçerilerin tarihteki en büyük organize suç örgütüne dönüşmesi

Ne oldu da devlet ve halk; Yeniçeriler gibi güzide ordudan nefret eder hale geldi?

İkinci Mahmut tahta çıktığı ilk andan itibaren Yeniçeri Ocağı'na bir düzen getirmek için defalarca ulema ve ağalar vasıtasıyla uyarılarda bulundu. Oysa ocağın hem nüfusu hem de azgın davranışları günden güne artmaya devam etmişti. 

Asayişten sorumlu olan askerler sokak ortasında kadınlara ilişiyor, esnafı haraca bağlıyor; hatta yasak olmasına rağmen şehrin en güzide dükkânlarına el koyarak işletmeye çalışıyordu. 

İstanbul'a bir sis gibi çöken Yeniçeri eşkıyalığı tüm kenti esir almış durumdaydı. 

Osmanlı Devleti, İstanbul'da hayatın durması sebebiyle, hem taşraya müdahale edemiyordu hem de dış politikada adım atamaz hale gelmişti.

Mora Adası'nda çıkan isyana dahi müdahale edemeyen merkezi otorite, büyük imtiyazlar vererek ancak Mısır Valisi Kavalalı'yı isyanı bastırmaya göndermişti.

İkinci Mahmut, İstanbul'u felç eden bu kangrenin artık ıslah olmayacağından emin olmuştu, bütün bir bedeni öldürmeden önce yapılacak tek çare kesip vücuttan atmaktı. 

Harekete geçen Sultan, kendisine yakın devlet adamları ve komutanlarla gizli bir plan yaptı. Buna göre önce ocağın kritik isimlerini görevden alacak ve kendisine bağlı isimlerin terfilerini hızlandıracaktı.

Terfi alan ağalar ocak içinde tefrika çıkartarak ve askerleri hızlıca organize olarak isyan çıkartmalarını engelleyecekti.

Bu bağlamda Rusçuklu Hüseyin Ağa görevini kusursuz şekilde icra eden Sultan ajanlarındandı. 
 

Sultan II. Mahmut.jpg
Sultan II. Mahmut / Görsel: Wikipedia

 

Sultan Mahmut başarısız olması durumunda yalnızca tahttan indirilmeyecek; aynı zamanda öldürüleceğinden de emindi. Bu sebeple planını en ince ayrıntısıyla hesaplıyordu.

Yeniçeri Ocağı'nın karşısında halkın desteğini sağlamak amacıyla ulema sınıfını kendi safına çekmeye karar verdi. Sultan bu amaçla Kadızade Tahir Efendi'yi, Şeyhülislamlık makamına getirdi. 

İstanbul'da sultandan sonra en yetkili kişi sadrazamdı, dolayısıyla Yeniçeri Ocağı'na karşı girişilecek bir operasyonda düşük profilli bir isim tüm planı riske atabilirdi.

Bu sebeple Benderli Selim Paşa, özel bir emirle İstanbul'a getirilerek bu makama tevdi edildi. Planın son halkası olan topçular, desteğinin Sultan'dan yana olduğunu belirtmesiyle geriye kalan tek hamle Yeniçerilerin kışkırtılmasından ibaretti. Bunun için medrese öğrencileri ocağa karşı harekete geçirildi. 

Gençlerin askerlerin taşkınlıklarına karşı tavır alması Yeniçerilerce isyan için yeterli sebepti. Sultanahmet Camisi At Meydanı'nda toplanan Yeniçeriler önce Topçular Ocağı'na gitmiş; ama topçular bu isyana destek vermeyeceğini söyleyince kızgın kalabalık bu kez devlet idarecilerinin evlerine baskına yönelmişti.

Evlerine girilen hiçbir yönetici bir türlü yerinde bulunamıyordu. Sanki devlet erkânı kayıplara karışmış gibiydi. Askerler yine de girdikleri her evi yağmaladı ve şehri yangın yerine çevirmeye başladı. 

Yeniçeriler her şeyden habersiz şehri yakıp yağmalarken, Sultan İkinci Mahmut aylardır her ayrıntısı üzerinde dikkatle çalıştığı planını daha Yeniçeriler ilk kazanı devirdiğinde devreye sokmuştu.
 

 

Anadolu'dan getirilen birlikler Boğaz'da usulca gemilerden inmeye başlamıştı, Yeniçerilere destek vermeyi reddeden topçu birlikleri Sultan'ın yanında saf almıştı ve en önemlisi tüm İstanbul ahalisi o gün Yeniçeri belasından kurtulmak üzere meydanda toplanmıştı. Silahı olan ahali silahıyla gelmiş, olmayanlara da cephanelerden silah dağıtılmıştı. 

Şeyhülislam Kadızade Tahir Efendi'nin Yeniçerilerin katline izin veren fetvasının kalabalıklara ilan edilmesiyle büyük operasyon başladı. Babıali'yi basan, konakları dağıtan Yeniçeriler yağma hırsıyla öylesine kendilerinden geçmişlerdi ki büyük operasyon başladığında dahi yaşanan gelişmeyi tam olarak kavrayamamışlardı.

Sultan İkinci Mahmut kendisi için de bir beka savaşı olduğunu bildiği bu operasyona bizzat katılmış, Sancak-ı Şerif'i çıkarttırarak operasyonu yönetmişti.

İngiltere Elçisi Stratford Canning'e göre, 40 bin Uzunçarşılı'ya göre 100 bin Yeniçeri askeri ya öldürüldü ya da tutsak alınarak sürgün edildi.

Peki, ne olmuştu da devlet ve halk; Yeniçeriler gibi güzide ordudan nefret eder hale gelmişti?


Ahlaki bozulma

Reşat Ekrem Koçu'nun belirttiğine göre Yeniçeri eşkıyalarının İstanbul'daki ilk eylemi; ne kadar hırsız, katil, tecavüzcü, ayaktakımı ve yoldan çıkmış bir kişi varsa Ocağa kaydettirmekti.

Bu yolla devletin en önemli ordusu İstanbul'u esir almış organize bir suç örgütüne dönüştürülmüştü. 

Devlet adamlarına saygısızlık ve halkın malının yağmalanması vaka-ı adiyedendir: 

Eskiden, bir kolluk önünden ulemadan, vüzeradan biri veya semtin sevilmiş, sayılmış bir siması geçince, kolluk çorbacısı veya neferleri, eğer kapının önünde iseler, ayağa kalkıp hürmetle selam verirlerdi. Bahsettiğimiz tuğyan devrinde ise, kolluk önünde iskemleler atıp oturan veya hasırlar serip üstüne laubalîyane uzanıp yatan yeniçeriler, sabahtan akşama kadar tambura çalarlar, mani ve destanlar oku dar, gelip geçene ayağa kalkıp selam vermek şöyle dursun bilakis alay ederlerdi.

Hatta akşam karanlığında ve geceleyin kolluk önünden geçmek gafletini gösteren erbabı namusu: «Senden şüphelendik, buralarda ne dolaşırsın, üstünü ağrıyacağız! » diye cebren ve kahren içeri alıp, saat ve kese ve çubuk gibi kıymetli eşyas1 varsa alırlardı: soyulan biçare, b unu halasının fidyesi bilip ağzını açmadan giderdi.

(Tarihimizde Garip Vakalar)


Yeniçeriler, yalnızca Müslüman halka eziyet etmiyordu. Hıristiyan ve Yahudi cemaati de haraca bağlamışlardı ve bilhassa dini günlerde gayrimüslimlerin mahallelerine gidip bayramlar için hazırlanmış erzak ve içkiye fütursuzca el koyarlardı.

Mahkeme önlerini de kendilerine mesken tutan eşkıyalar aldıkları rüşvet karşılığı davacıları zorla davasından vazgeçirtir ve hukuka da müdahale ederlerdi.


Limanlar kontrolleri altında

Limanların kontrolünü ele geçiren eşkıyalar tüm İstanbul ticaretini kontrol eden bir kartele dönüşmüşlerdi:

Yeniçeri zorbaları, İstanbul limanına gelen bütün mal ve erzak gemilerinin komisyonculuğunu, bıçaklarının kuvvetiyle inhisarları altına almışlardı. Limana bir gemi geldi mi, açıkta demir attı ise sandalla gidip, bir iskeleye palamar verdi·ise hemen gemiye atlayıp, kahvehane kapılarına konulanların eşi, mensup olduğu ortanın nişanını ve kendi adını taşıyan bir levhayı geminin burnuna asardı. Geminin yükü ne olursa olsun, mal ve erzağın sahibi ve geminin kaptanı, tahliye ve satış işine karışamazdı, bu işi, kendi avenesiyle zorba yapar ve tutar parasından dilediği arslan payını alırdı.

(Tarihimizde Garip Vakalar)


Ticaret limanlarının yanı sıra meyve sebze halleri de Yeniçeri zorbalarının kontrolü altına girmişti. Bu durum İstanbul'da ciddi bir gıda enflasyonun doğmasına ve üreticinin de batmasına neden oluyordu:

İstanbul'un yaş sebze ve meyve ticaretine musallat olmuş zorbalar; işi daha ileri götürmüşler, kendilerinin nişan ve işaretlerini taşıyan hususi küfeler yaptırmışlardı; bunları, büyük şehre sebze ve meyve sevk eden Marmara iskelelerinden peyledikleri yerlere gönderirlerdi. Bostan ve bahçe sahipleri, mallarını bu küfelere yükler ve yeniçeri zorbasının göndereceği para ile kanaate mecbur idiler.

Hatta bir seferinde, bir yeniçeri zorbası, Karamürselli bahçıvanlara pusula göndererek: Mal şu kadar noksan çıktı, bu kadarı çürük çıktı, hamaliye ve kantariye masrafları şu tuttu, sair resimler ve küfelerimizin kirası bu kadar, bana daha şu kadar borcunuz vardır, diye yazmış. Bahçıvanlar da, bu pusulayı ibret olmak üzere, Karamürsel'de kahvehanenin duvarına asmışlardı.

(Tarihimizde Garip Vakalar)
 

 

En korkunç cürümleri: Yangınlar

Yeniçerilerin giriştikleri en korkunç yağmalar yangınlardı. Kuruluş sebebi yangınları söndürmek olan tulumbacılar yangını çıkartan kundakçılara dönüşmüşlerdi.

Bu yangınlarda ise masum halkın malı ve ziyneti yağma edilirken birçok çocuk, kadın ve ihtiyar telef olurdu:

O devirlerde sık sık çıkan yangınlardan birçoğunun da ocaklı eşkıya tarafından konulan kundaklarla çıktığı söylenir; zira her büyük yangın, bu gibi haşarılar ve haytalar için bir yağma vesilesi olurdu, bundan ötürü yangına kızıl bayram derlerdi.

Yeniçeri tulumbacılarına gelince, yangınlarda, yalnız kendilerine. Fazla para ve bahşiş vadeden zengin kimselerin konaklarını koruyarak ateşin yayılmasını önlemeye çalışmazlar, ateşten gayet uzak bir yeri beklerler de, göz göre göre ateş tehdidi altında bulunan bir fakirin çatısına hortum tutmazlardı.

(Tarihimizde Garip Vakalar)
 

 

Ünlü Seyyah Tournefort da İstanbul'un kanayan yarası yangınları şu sözlerle anlatacaktı;

Karaya ayak bastığımız Galata'daki evler alçaktı, çoğu tahta ve kerpiçle yapılmıştı; böylece, yangın çıktığında, bir günde binlereesi yanıp kül oluyordu: Talan yapmak niyetinde olan askerler ya da yataklarında tütün içen Türkler burada bazen yangın çıkarıyorlardı; canlarını kurtarıp yalnızca evlerinden olanlar hemen teselli oluyorlardı; çünkü ev çok ucuza yapılabiliyordu.

Karadeniz kıyıları gerektiğinde her yıl bütün İstanbul'un yeniden inşa edilebilmesine olanak verecek kadar kereste sağlayabilecek yetenekteydi; ne var ki, ailelerin çoğu mallarını yitirdikleri için bütünüyle perişan olmuşlardı.

Eğer yanan iki ya da üç bin evden söz ediyorsak, bunun pek önemi yoktur: Yangın iki yüz adım kadar yaklaş tığında, hele de Türklerin karayel adını verdikleri kuzeydoğu rüzgârı kudurmuşçasına esiyorsa, kendi evinin yıkıldığını ve yağmalandığını görme acısı sık sık yaşanıyordu

(Tournefort Seyahatnamesi)


Yeniçeriler denilince akla ilk gelen cürümleri kazan kaldırmaktır. Oysa Yeniçeriler tarihimizdeki en büyük organize suç örgüne dönüşmüştür.

Limanlara, meyve-sebze pazarlarına ve tüm esnaf ticaretine adeta çökmüşlerdi. Yetmemiş yangınlar çıkarıp yağma yapmış ya da mahkeme önünde hukuka müdahalede bulunmuşlardı.

Ticaretle uğraşmaları yasak olmasına rağmen ya kahvehane açıp oralarda her türlü fenalığı yapmışlar ya da kurulu bir dükkâna 'ortak olduk' diyerek el koyuvermişlerdi.

İşte bu cürümler öylesine büyük bir nefret biriktirmişti ki on binlerce asker payitahtta telef olduğunda halk bunu davullar ve zurnalarla kutlayacaktı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU