“Liberalizmin sonu geliyor”. Kremlin Rus yurttaşlarını en az 10 yıldır bu kilit mesajla besliyor.
Rusya merkezli kamuoyu araştırma şirketi Levada Merkezi’nin yakın zamanda yaptığı anketler, her gün liberal Batı’nın gerileyip parçalanışını gözler önüne seren görüntü bombardımanına tutulan Rusların çoğunun muhafazakar değerleri sahiplendiğinin altını çiziyor. Pek çok analistin derin bir şaşkınlık duygusuyla kafa yorduğu bir soru var: 1980’ler ve 1990’larda Sovyetler Birliği’nin dağılmasına ve Soğuk Savaş’ın sonlandırılmasına imza atan onca liberal şimdi nerede? Vladimir Putin’in devlet başkanlığının ulaşmayı başardığı geleneksel değerlere geçişin büyüklüğü tam da burada yatıyor.
Putin bu muhafazakar düşünceleri teşvik etme yaklaşımını şimdilerde küresel arenanın derinliklerine yaymaya hevesli görünüyor. Financial Times’a bu hafta verdiği röportajda Putin, birçok Rus’un gece yarısı uykudan uyandırıldığında bile tekrarlayabileceği bir dizi iyi ezberlenmiş mesajı arka arkaya sıraladı.
Uzun lafın kısası liberalizmin modası geçti; Batı dışındaki dünyanın büyük bölümü muhafazakar değerleri sahipleniyor, pek çok Avrupalı’nın da bu “geleneksel” düşünme biçiminin önemini kavramasıysa an meselesi.
Rus yönetimi ve medyasının takıntılı bir şekilde gözümüze soktuğu liberalizmin çöküşü alametlerini geçiştirmek, muhtemelen mutsuz olmakta haklı Batılı liberaller için zor olacaktır. Milliyetçiliğin ve sağ veya sol kanat popülizmin yükselişi, Avrupa’nın göçmen krizine yaklaşımı ya da İngiltere’nin Avrupa Birliği'nden (AB) karmaşık ayrılığı, parçalanma ve kargaşanın görmezden gelinmesi güç belirtileridir.
Putin’in en temel kaygısı, Rusya’yı Sovyetler Birliği döneminde keyfi sürülen küresel prestij seviyesine taşımayı başaramamak. Son 30 yıl ülkenin eski görkemini yeniden yakalamak ve saygınlığı elde tutmak için çeşitli yollar aramakla geçti. Komünizmin yayılması Sovyetler Birliği’ne dünya meselelerini şekillendirmede dayanak sunmuştu. Şimdilerdeyse Rusya’nın elinde Marksist ideolojinin yerine koymaya değer hiçbir şey yok. İşte Putin’in muhafazakar değerleri de sahneye bu noktada çıkıyor.
Putin’in neredeyse mutlak güce varan yükselişi, öncelikle istikrarlı ve düzenli yeni bir Rus dünyası yaratmaya odaklanmış durumda. Rejimin Kremlin’de yerini sağlamlaştırması, muhafazakar düşüncenin devletin temel ideolojisi haline gelmesi olarak görülüyor. Bu ideoloji, sıradan halkı hiyerarşi ve otoriteye meydan okumaktan yıldırmasından dolayı ülke içerisinde rejimin Putin etrafında ayakta kalmasını sağlıyor.
Şüphesiz ki yeni liderlerin çok sık ortaya çıktığı bu rekabetçi ortamda Putin’in gücü elinde tutma kabiliyeti söz konusu zihniyetin üzerinde yükseliyor.
Heyecana kapılıp Putin’in son açıklamalarını Rusya halkına hitap eden başka bir Batı karşıtı mesaj diye yorumlamak isteyenler çıkabilir. Bana kalırsa Rusya daha çok Soğuk Savaş’ın sonundan beri Batı liberalizminin en zayıf dönemini yaşadığını sezinlemiş durumda. Bu da yerel ideolojinin başarısını küresel arenaya kopyalamayı denemek için Putin’e bereketli bir alan açıyor.
Nitekim Putin’in Batı’da kısmen hitap ettiği kişiler yalnızca muhafazakar zihniyetli bireyler oluyor. Çin, Hindistan, Türkiye ve hatta Japonya gibi ülkeler eskiden beri Batı liberalizmine derin kuşkuyla yaklaşma geleneğini paylaşıyor. Batı liberalizmi az ya da çok zorla empoze edilmiş bir ithal mal olarak görülüyor.
Putin muhafazakar zihniyetli dünya güçlerini bir araya getirme arayışına başladığını açıktan açığa daha çok dillendirdikçe liberal Batı’nın elbette etekleri tutuşacaktır.
Ona göre liberalizmin çöküşü muhafazakar düşüncenin istikrar ve düzene kavuşması için uygun ortamı hazırlayacaktır. Bu “geleneksel” değerlerin hakim olduğu bir dünyada göç belası tarihe gömülecek ve uluslar özlerini bozulmadan koruyabilecektir.
Putin ve Rusya için de zaman tükeniyor. Neredeyse 20 yıl boyunca ülkeyi yönetmesinin ardından Putin, Rusya’ya dünyayı şekillendirecek kalıcı bir miras bırakmaya hevesli. Bu görüşe Rus politika yapıcıları ve entelektüeller arasındaki acelecilik de öncülük ediyor. AB ve Batı’nın Rusya’dan önce çökeceği umudunun ardında gizlenen gerçek şu ki ülkedeki istikrarın bizzat kendisi daha kırılgan vaziyette.
Batı’da bir liberalizm krizi yaşandığı muhakkak ve bu durum Rusya’ya liberal olmayan değerler üzerinden küresel liderlik ihtirasının peşinden gitme fırsatı sunuyor. Ancak planda bir çatlak var: Çin ya da Hindistan gibi büyük küresel aktörlerin -beraberlerinde getirecekleri onca yükle birlikte- Putin’in arkasında saf tutması ve Rusya’yı yeni muhafazakar dünya düzeninin merkezi kabul etmesi son derece ihtimal dışı gibi görünüyor.
Cristian Nitoiu, Loughborough Üniversitesi Diplomasi ve Uluslararası Yönetim Enstitüsü’nde öğretim görevlisi.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
https://www.independent.co.uk/voices
Independent Türkçe için çeviren: Sena Çenkoğlu
© The Independent