Ülkemizde son günlerde meydana gelen gelişmeleri ağzımız açık izliyoruz.
Siyaset, ülke meselelerine çözüm aramak, zor durumdaki vatandaşımıza çözüm üretmek yerine, siyasi ağzını farklı amaçlar için kullanmaya başladı.
Siyasi üslup diye bir tabir kalmazken, saygı ve sevgi alt üst oldu.
Şahsi menfaatlerin ülke meselelerinin kilometrelerce önünde olduğu şu dönemde ortaya konulan davranış, tavır ve hareketler parmak ısırtırken, ötekileştirme kelimesini sevindirip, büyük kanyonların oluşmasına sebebiyet verdi.
Söylemde farklı, eylemde farklı bir tavır sergileyen zihniyetler artık bunu da geçti uluorta toplumu ikiye bölecek girişimlerden geriye kalmayacağını ortaya koydu.
Birlik ve beraberliğe her zamandan daha çok ihtiyacımız olduğu şu günlerde ülkeyi yöneten iradenin küçücük bir çocuğu bu tür söylem ve eylemle toplumun önüne çıkarmasının kabul edilir bir davranış olmadığını söylememe dahi gerek olmadığını düşünüyorum.
Bu akıl almaz olay keşke hiç yaşanmasa, gözlerimiz görmeyip, kulaklarımız duymasaydı.
Trabzon ve çocuk yan yana getirildiği zaman her daim 15 yaşındaki mert ve delikanlı bir gencin cengâverliğinin akla geldiği bir şehir olarak kalsaydı.
Gelin görün ki şu an o 10 yaşındaki minicik bir çocuğun konuştukları ile anılan bir şehir haline getirildi.
Yalnız şunun da altını çizmekte fayda var. Trabzon Erenler ocağıdır. Trabzon'umuzun gururu, ülkemizin onuru, yüz akımız Erenlerimiz hep öyle kalsın!
Hep öyle kalsın ki ülkemizin huzuruna, barışına ve kardeşliğine katkı sağlasın.
Şunun da unutulmaması gerekir. Trabzon'un uşakları her daim bu milletin çimentosu olmuştur. Olmaya da devam edecektir.
Buradan hareketle ülkemizde seçme ve seçilme yaşının on sekiz (18) olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yani siyaseti yetişkinler arasında yapılan, ülkemizi hep bir adım öteye taşımak için mücadele edilen bir ortam olduğunu zannederken çocuğun eline mikrofon verilmesi ve hiç hoş olmayan sözler sarf ettirilmesi ülkemiz açısından kabul edilecek bir durum değildir.
Artısına eksisine bakacak olursak bu tür davranışların hiç kimseye bir şey kazandırmayacağı gibi kaybedeni ise ülkemiz olur. Birliğimiz olur, beraberliğimiz olur.
Ondan dolayı her daim altını çizdiğimiz gibi bu tür davranışlardan kaçınmamız herkesin menfaatine olacaktır.
Kaseti biraz geriye saracak olursak.
Yıllar önce Süleyman Demirel bir mitingi sırasında elinde o zamanın en büyük rakibi Bülent Ecevit posteri taşıyan bir çocuğu görür.
Demirel çocuğa "Evladım ne yapmak istiyorsun" der.
Küçük çocuğun Ecevit'e selam göndermek istediğini söylemesi üzerine Demirel bu talebi memnuniyetle karşılar. "Tabii ki selamını iletebilirsin" der.
Mikrofonu çocuğa verir. Çocuk selamını Ecevit'e gönderir.
Demirel, daha sonra Ecevit posterini taşıyan küçük çocukla kameralara poz verir.
Bu olayın en büyük kazananı Demirel, o çocuk ve Ecevit; yani ülkemiz olmuştur.
Siyaset olgun bir dille nezaket kuralları içinde yapılırsa birlik ve beraberliğimizin temelleri güçlenir. Bağları sıkı sıkıya kenetlenir.
Ülkemizin bütünlüğüne kimse yan gözle dahi bakamaz.
Lakin kin ve nefret söylemleri ile yapılırsa ülkemizde birbirimize ötekileşiriz, her daim kan kaybederiz.
Buradan hareketle atasözleri her daim kulağımıza küpe edeceğimiz sözlerdir.
Ata davranışı da aynı manaya çıkar. Biz atasözlerimizi ve ata davranışlarımızı ciddiye alalım ve kendimize örnek alarak hareket edelim.
Temiz siyaset, temiz toplum olma yolunda en büyük adımların başında gelir.
Siyasiler olgun davranışı, olgun bir dil kullanarak halkımızın önüne koyarsa toplumda gerilmek yerine huzur ve refah içinde yaşamını sürdürür.
Siyasilerin asli görevi toplumu barış ve kardeşliğe sevk ederek huzur içinde yaşatmaktır.
Her daim bu felsefede ülkemiz çıkarlarını şahsi menfaatlerin önüne koyarak hareket etmekten başka da çaremiz yoktur.
Buradan hareketle taş atmaktansa gül uzatmayı tercih edersek biz oluruz.
Hacı Beştaş Veli'nin dediği gibi, "Bir olalım, iri olalım, diri olalım" ki içten ve dıştan yıkılmaz bir kale olalım.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish