Birleşik Krallık, Fransa, Almanya ve ABD gibi büyük Batılı ülkelerin çoğu, dünya çapında çok sayıda ülkeyi işgal ve sömürgeleştirme geçmişine sahiptir.
Ancak ABD, sömürge döneminin sayfasını dürdükten sonra 'Vietnam, Irak ve Afganistan gibi kısa veya uzun vadeli savaşlarında' Avrupa ülkelerinden ayrıldı.
Şaşırtıcı olan ise Çin ve Sovyetler Birliği'nin bu Batı olgusunun bir istisnasını temsil etmesidir. Özellikle de Çin, Birleşik Krallık ve Japonya gibi ülkeler tarafından gerçekleştirilen yabancı işgallerin yuvasıydı.
Rusya ve Çin, önemli bir sömürge geçmişlerinin olmaması nedeniyle üçüncü dünya ülkeleri başta olmak üzere diğer ülkelerdeki nüfuzlarını genişletmek için bunu kullandılar.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Çin, geçmişinde sömürgeciliğin yokluğunu en çok kullanan ve her zaman üçüncü dünyanın bir parçası olduğunu iddia eden ülkedir.
Bu nedenle Batılı ülkelerin nüfuz sahibi olduğu bölgelerde nüfuzunu genişletmek için bundan yararlanmaya çalıştı. Batılı ülkeler bunu gördükleri zaman onunla yüzleşmeye ve önüne engeller koymaya çalıştılar.
Bu doğrultuda kullanılan kartlardan biri de demokrasi, ifade özgürlüğü ve insan hakları kartıdır.
Ayrıca bu kapsamda Facebook ve Twitter gibi sosyal platformları ile CNN gibi ABD merkezli ve Batılı büyük basın kuruluşları kullanıldı.
Nitekim ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albrigh, CNN'nin nüfuzunun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimî üyelerininkiyle karşılaştırılabilir olduğunu söyledi.
Bu bağlamda, UNESCO eski Genel Direktörü Amadou-Mahtar M'Bow'un deneyimine dikkat çekmekte fayda var.
1974-1987 yılları arasında görev yapan Senegalli M'Bow, yetmişli yıllarda yeni bir ekonomik dünya düzeni kurma meselesinin hâkim olduğu dönemde, bunun medya için yeni bir uluslararası sistemin kurulmasını da içermesini talep etti.
Bu eğilim, Batılı uluslararası medyanın güçlü muhalefetiyle karşılaştı. Bu kuruluşlar, UNESCO'nun sorunlarının kendisi için yeterli olduğunu, gazetecilerin işlerine ve uluslararası basın meselesine karışmaması gerektiğini söylediler.
Çin ile Batı dünyası arasındaki çatışma ve nüfuz ilişkilerinde iki temel belirleyici unsur vardır. Bunlar, "Tayvan" ve "Bir Kuşak, Bir Yol" girişimidir.
Tayvan krizi, Çin ile ABD arasındaki çatışmanın merkezidir. Burada şunu da hatırlatmak gerekir ki ABD, Güvenlik Konseyi'nde ve Birleşmiş Milletler'de Çin'in Tayvan'ın yerini almasına karşı çıkan BMGK'daki Batılı daimî üyelerinin sonuncusuydu.
ABD Başkanı Joe Biden'in yönetimi son olarak tüm dünya ülkelerini, Tayvan'ın tüm Birleşmiş Milletler kuruluşlarına 'güçlü katılımını' desteklemeye çağırdı.
Çünkü Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in yaptığı açıklamaya göre mesele 'bir demokratik başarı hikayesi haline geldi' ve ABD Tayvan'ı önemli bir ortak ve güvenilir bir dost olarak görüyor.
Elbette ABD'nin bu adımı, Tayvan'ı ayrılmaz parçası olarak gören ve uluslararası kurumlarda temsil edilmesini reddeden Çin'in tutumuyla çelişiyor.
Başkan Joe Biden'in geçen ekim ayında, Çin'in Tayvan'a bir saldırı başlatması halinde ülkesinin Tayvan'ı askeri olarak savunmaya hazır olduğu yönündeki açıklamaları, Tayvan'ın kendisini savunmasına yardımcı olacak silahlar temin etmeyi hedefleyen geleneksel "stratejik belirsizlik" politikasıyla çelişiyor.
Çin, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesini gündeme getirerek Tayvan'ın kendisini savunması için ABD'ye güvenemeyeceğini söylüyor.
Başkan Biden, ABD Dışişleri Bakanlığı'na yaptığı ilk ziyaretinde Çin'e yönelik politikasının iki ana eksen üzerinden ilerleyeceğini söyledi. Bunlar, müttefikler ve değerler eksenleridir.
Burada karşımıza iki ittifak çıkmaktadır: Çin'in yükselişini kendi yüksek çıkarlarına tehdit olarak gören Hindistan, Avustralya, Japonya ve Güney Kore'nin oluşturduğu Dörtlü İttifak ile Pasifik ve Hint Okyanuslarındaki güç yapısını yeniden düzenleyen ve ABD, Birleşik Krallık ve Avustralya'yı içeren AUKUS ittifakıdır.
Çin, "Bir Kuşak, Bir Yol" girişimiyle kıtalarına bağladı ve bu girişim aracılığıyla Yunanistan gibi bir dizi Avrupa ülkesinde ve Pakistan, İran ve Afganistan gibi Asya ülkelerinde nüfuzunu genişletmeyi başardı.
Afrika, Çin'in altyapının modernizasyonu için harcadığı milyarlarca dolar ile en çok nüfuz ettiği bölgeyi temsil etmektedir. Ayrıca Afrika geri ödemesi zor olan bu borçlar ile Çin'in elinde bir piyona dönüştü.
ABD, Çin ve Rusya arasında Ukrayna veya Tayvan nedeniyle üçüncü dünya savaşının çıkması yönündeki tehditler ciddiye alınabilir mi?
Özellikle de beş büyük ülkenin liderlerinin ilk kez bu yılın ocak ayı başlarında nükleer bir savaşı önleme, silahlanma yarışından kaçınma, birbirlerini veya başka bir ülkeyi hedef almama konusunda bir açıklama yaptıkları bir zamanda…
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil