Direniş ekseninin savunucuları, Afganistan'da "Büyük Şeytan"ın tarihi yenilgisi olarak gördükleri gelişmeleri gürültüyle karşılamakla ve çığırtanlığını yapmakla yetinmediler, onları kaplamaya başlayan zayıflık ve kuruntulara karşı kendilerini ve direniş düşüncelerini takviye etmek umuduyla, bu olaydan dersler ve ibretler çıkarmakta ve bunları genelleştirmekte acele ettiler.
Elbette aklı başında hiç kimse bu ders ve ibretlerden bazılarının geçerliliğini ve faydalarını göz ardı edemez. Ama bu ders ve ibretleri çıkaranların yolunu takip eder ve onları yalnızca Amerikan deneyimiyle sınırlarsa, akıllı olmaktan çıkar.
Çünkü onların amacı bazen iyi niyetle ama genellikle kötü niyetle, Tahran yöneticilerini ve İran'ın benzer deneyimini haklı çıkarmaktır.
Afgan deneyiminden çıkarılacak ve direniş ekseninin hararetle desteklediği en önemli dersin, bir halka güç, şiddet ve işgal mantığıyla bir yaşam biçimi dayatmanın imkansız olduğu doğrudur.
ABD örneğinde bu, "Yeni Ortadoğu" adlı bir proje kapsamında liberal düşünceyi yaymak ve demokratik bir yaşam tarzını dayatmak oldu.
Washington, Afganistan'ı 20 yıl boyunca işgal ettikten sonra, tüm gücü ve kudretine rağmen toplumun yapısını değiştirmekten ve projesine uygun olan hayat biçimini dayatmaktan aciz kaldı ya da bunu yapamadı diyelim.
Ancak Tahran yöneticilerinin sözde devrimlerini ihraç ederek nüfuz ettikleri, kendi siyasi ve mezhepsel yaşam tarzlarını aynı güç, şiddet ve işgali kullanarak bazı Arap toplumlarına dayattıkları İran örneği için bu dersin bir değeri var mı?
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Yine terörle mücadelede Amerikan liderliğinin sadece güvenlik ve askeri yöne odaklanmakla suçlanabileceği de doğrudur.
ABD, Afganistan'da aşırılık yanlısı ve fanatik güçlerin ayaklarının altındaki halıyı çekmenin kaçınılmaz bir gerekliliği olarak ekonomik boyutu, geri kalmış toplumları ve onların yaşam standartlarını geliştirmenin önemini göz ardı etti.
Ancak, direniş ekseni yanlıları, bölgedeki İran askeri müdahalelerine, Tahran yöneticilerinin ve milislerinin Lübnan, Irak, Suriye ve Yemen'de, bu ülkelerin zenginliklerinin yok olmasına, paralarının ve servetlerinin yağmalanmasına, kalkınma açısından on yıllarca gerilemesine yol açan sistematik yıkıcı rolüne bu noktadan bakmaya cesaret edebilirler mi?
Afganistan'ın Amerikan işgali yıllarında tanık olduğu göreceli gelişmeyi, özellikle eğitim kurumları ve sağlık tesislerinin geliştiğini ve Afgan kadınının güçlendirilerek toplumdaki rolünü oynamasının sağlandığını itiraf etmek, adil ve insaflı olmanın gerekliliklerinden olmaya devam ediyor.
Keza bunu, İran'ın nüfuz alanlarındaki sağlık ve eğitim hizmetleri seviyesindeki bozulmanın yanı sıra, kadınlara yönelik sistematik baskı ve çeşitli şekillerde haklarının ihlal edilmesiyle karşılaştırmak da.
Üçüncü doğru, direniş ekseni taraftarlarının vardığı şu sonuçtur; ABD'nin ulusal birliği bölünme ve dağılmadan korumaya, Afgan devleti için bir kamu otoritesi ve kapsayıcı kurumlar inşa etmeye yönelik girişimleri kırılgan ve zayıftı.
Mali yolsuzluk ve siyasi geri kalmışlık tarafından kemirildiği için bir fiske ile devrildi. Ülkenin Taliban Hareketi tarafından hızla ele geçirilmesi de bunun delilidir.
Peki, Tahran yöneticilerinin ve milislerinin, nüfuz ettikleri toplumlardaki birleştirici ruhu öldüren ve öldürmeye devam eden uygulamalarına, insanları kendilerine boyun eğmeye zorlamalarına, ülkelerinin çıkarlarına ve ihtiyaçlarına değil, bölgesel nüfuz projelerine bağlayarak ulusal bileşenlerini çökertmekte ileriye gitmelerine diyecek bir şey yok mu?
Provokasyonlarına ve yol açtığı tepkilere, ulusal bağları çökertmelerine, bu toplumların birliğinin yıkımına yol açmasına aldırmadan kargaşa çıkarmalarına ve mezhepsel çekişmeyi körüklemelerine söylenecek bir şey yok mu?
Dördüncü doğru şudur; ABD yönetimi Afganistan'dan çekilmeye zorlandı ve nedeni de gerek ülkesinin servet ve zenginliği gerekse vatandaşları arasındaki can kayıpları açısından olsun daha fazla kayıp yaşamamaktı.
Hatta bazı direniş taraftarlarına katılıp, Afganistan'dan çekilme kararının arkasında, savaşların ve dış müdahalelerin yüksek maliyetinin bir sonucu olarak Amerikan ekonomik ve sosyal krizlerinin alevlenmesinin yattığına hükmedebiliriz.
ABD'nin yüklerini hafifletmek, içeriye odaklanmak ve sorunlarını gidermek için çekildiği yargısına varabiliriz.
Peki, İran liderliği bundan bir ders aldı mı?
Aksine İran liderliği, halkının sırtına bindirdiği bunalımlara, içinde bulunduğu sefalet ve yoksulluğu derinleştirmesine, hiçbir suçlarının olmadığı savaşlarda ölen on binlerce kurbana rağmen, menfur müdahaleci politikalarından geri adım atmayı reddediyor.
Yoksa bu ders, neden olduğu ve olmaya devam ettiği trajik sonuçları hiç düşünmeden yalnızca bölgesel nüfuzlarını genişletmeye devam etmeyi, devrim adını verdikleri projelerini ulaşabilecekleri her yere ihraç etmeyi dert edinen yöneticileri ilgilendirmiyor mu?
Demokratik devleti, burada özellikle Amerikan devletini kastediyoruz, karakterize eden ayrıcalıklardan biri belki de, Irak ve Afganistan savaşlarını eleştirel bir şekilde gözden geçirmesi gibi, nihayetinde hatalarını kabul edip doğru olanı yapabilmesidir.
Ancak İran'ın böyle bir pozisyon benimsemesi mümkün değil. Kendi halkına ve bölge halklarının çoğunluğuna karşı yaptıklarını itiraf etmesi imkansız.
İslamcı projesinin artık bir ufkunun kalmadığını, gerek bölgesel etki, gerekse insanları maddi ve hukuki olarak ilerletecek kalkınma programlarının uygulanması düzeyinde olsun yıkım ve kurbanlar bataklığında çaresizlik ve başarısızlıkla battığını kabullenmesi uzak bir ihtimal.
Son olarak, direniş ekseni yanlılarının İranlı bir yetkilinin açıklamalarından çıkarılabilecek farklı bir dersin üzerinde durma cesaretine sahip olup olmadıklarını bilmiyoruz.
Söz konusu lider, ABD güçlerinin Afganistan'dan çekilmesinden duyduğu üzüntüyü ifade ediyor ve Taliban Hareketinin Tahran yöneticileri için Amerikalılardan daha karmaşık ve maliyetli bir sorun haline gelme olasılığında duyduğu korkuyu dile getiriyordu.
Bu olasılığı, Afganistan'ın ülkesinin sınırlarına yakın bir kronik kargaşa yuvasına dönüşme ihtimaline ve buna eşlik edecek ekonomik ve güvenlik yansımalara bağlıyordu.
Tahran'daki yöneticilerin, mezhepsel olarak İran'daki Şii yönetime düşman görülen Sünni bir dini yönetimle istemedikleri ve sonuçlarına katlanmaktan kaçındıkları uzun vadeli bir çatışmaya girmeye zorlanmalarından korktuklarını belirtiyordu.
Güvenlik ve sosyal düzeylerde Taliban Hareketiyle güçlü ilişkileri olan Pakistan'ın üzerlerinde güçlü bir baskı kartı elde etmesini de hesaba kattıklarını kaydediyordu.
Ayrıca Türkiye'nin Afganistan'daki rolünün genişlemesine, Taliban Hareketiyle mezhepsel yakınlığından yararlanarak konum ve nüfuzunu genişletme konusunda İran ile giriştiği bölgesel rekabette güçlenmesine karşı da tedbirli olduklarını ifade ediyordu.
Bu, direniş ekseni yanlılarının çıkarmaktan kaçındıkları bir derstir. Zira İran liderliğinin uzun süredir politikalarını formüle ederken ve pozisyonlarını belirlerken benimsediği bir yaklaşımı oluşturan ve oluşturmaya devam eden maddi çıkarların ve dünyevi menfaatlerin boyutunu gözler önüne seriyor.
Temsil ettiğini iddia ettiği dini ilke ve değerleri, yeryüzündeki mustazafları desteklemek, tiranları ve zalimleri yenmek gibi dinmeyen taktik sloganlarını hiç dikkate almadığını ifşa ediyor.
Uzun tarihi boyunca bu liderlik, ana kaygısının otoritesini ve ayrıcalıklarını korumak, bir sele yol açsa bile çıkarlarını geliştirmek olduğunu kanıtladı.
En açık ve net kanıt da, etkisini genişletmeye ve kontrolünü empoze etmeye çalıştığı yerlerdeki genelleştirilmiş yıkım ve üst üste binmiş kriz sahneleridir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu