Dünya Bankası iş kurma kolaylığından başlayarak finansman bulma, vergi ödeme ve hatta elektrik erişimi kolaylığına kadar ticari faaliyetlerle ilgili 10 faktöre bakarak ülkelerdeki yatırım ortamını değerlendirmek amacıyla 2003 yılından beri her yıl İş Yapma Kolaylığı adında bir rapor çıkartıyor.
Bu rapor, dünyadaki hükümetlerin ülkelerindeki yatırım ortamını iyileştirme planlarının ilerlemesini değerlendirmek için esas aldığı en önemli araçlardan biri sayılıyor.
Bu raporun gücü bazı etkenlerden kaynaklanıyor. Bunların başında da raporun Dünya Bankası gibi prestijli ve bağımsız bir uluslararası kuruluş tarafından çıkarılması, iş ortamıyla ilgili en eski göstergelerden biri olması ve yatırım ortamına bakılırken birçok küresel rapor ve göstergenin buna dayanması geliyor.
Tüm bunlara göre söz konusu rapor yatırımcıların piyasalara girerken sıklıkla kullandığı bir referans sayılıyor. Bu yüzden raporun yabancı yatırımlar üzerindeki etkisi göz ardı edilemez.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu etkenlerden ötürü geçtiğimiz hafta Dünya Bankası'nda yaşananları skandal olarak tanımlarsak hiç de abartmış olmayız.
Dünya Bankası Etik Kurulu tarafından geçtiğimiz haziran ayında başlatılan bir soruşturma, Çin'in bankaya yönelik yatırımlarını artırmasını isteyen banka yetkililerinin, Çin'in gönlünü hoş tutmak amacıyla 2018 ve 2020 raporlarındaki sıralamasını iyileştirmek için personele baskı yaptıklarını ortaya çıkardı.
Rapora göre bu baskılar, bazı çalışanları üstlerinin emirlerine uymadıkları takdirde işten çıkarmakla tehdit etme noktasına varmıştı.
Soruşturma, banka çalışanlarının Çin'in sıralamasını iyileştirmek için iyi performans gösterdiği faktörleri yükseltip başka ülkelerinkini azaltarak bir dizi faktör üzerinde oynadıklarını ve böylece Çin'in sıralamasının 85'ten 78'e yükseldiğini ortaya koydu.
Bu, Dünya Bankası'nın bu raporda verilerle oynadığının ilk kez ortaya çıkışı değil. Zira Dünya Bankası Başekonomisti Paul Romer, raporun şeffaf olduğunu savunamayacağını söyledikten sonra 2018 yılında istifa etmişti.
O dönemde Dünya Bankası'nın CEO'luğunu yapan Bulgar Kristalina Georgieva skandalın baş kahramanlarından biriydi. Georgieva o dönem bu suçlamaların asılsız olduğunu söyleyerek yalanlamıştı. Ancak Georgieva'nın eskiden birlikte çalıştığı kişiler bu tür davranışlardan çok da uzak değildi.
Nitekim Georgieva, 2007 yılında çalışanlara verilen terfilere ve teşviklere müdahale etmekle suçlanarak idari bir skandala karıştıktan sonra bankanın başkanlığından istifa eden ABD'li Paul Wolfowitz'in ekibinin bir parçasıydı.
Ayrıca daha önce 2011 yılında cinsel taciz suçlamaları üzerine Uluslararası Para Fonu (IMF) başkanlığından istifa eden Fransız Dominique Strauss-Kahn ile de çalışmıştı.
Bugün ise Georgieva IMF Başkanı olarak görev yapıyor! IMF'nin önümüzdeki günlerde şeffaflığından şüphe etmesinden değil de şu anki itibarının IMF'nin itibarı ile uymamasından ötürü Georgieva'yı başkanlık görevinden alması şaşırtıcı olmaz.
İş Yapma Kolaylığı raporuna geri dönersek, metodolojisinin zayıf olması nedeniyle pek çok kişi tarafından eleştiriliyor. Çünkü nicel verilere değil de avukatlar, işadamları ve akademisyenler tarafından doldurulan anketlere dayanıyor.
Bu yüzden bu rapor fiili gerçeklere değil de kolayca manipüle edilebilecek şahsi görüşlere dayanıyor. Raporda genellikle bir ülkenin başka bir ülkeden daha değerli olduğu gösterilerek kasten tartışmalara yol açılıyor.
Bu da ülkelerin yatırım ortamlarını iyileştirmek için birbirleriyle rekabet etmelerini ve böylece yabancı yatırımları topraklarına çekmelerini sağlıyor.
Bu, tanınmamış yerel bir kuruma bile yakışmayacak ucuz bir kışkırtmayken, ülkelerin ekonomik büyümelerini iyileştirmek ve kalkınma planlarını finanse etmek için istişarelerini yaparken dikkate aldıkları küresel bir grup bunu nasıl yapar?
İş Yapma Kolaylığı raporuna dikkatlice bakanlar pek çok şaşırtıcı sonuca rastlıyor. Örneğin son rapor Macaristan, Ermenistan, Romanya ve Kosova'nın iş kolaylığı sağlama konusunda İtalya, Suudi Arabistan ve Meksika'yı solladığını gösteriyor!
Dünya Bankası'nın bu olayla ilgili tutumu net bir şekilde sorumluluktan kaçmaktır. Nitekim banka söz konusu raporu, tutulamayacak kadar yanmış bir kağıt haline geldikten sonra yaşananların kurumsal olduğunu düşünmeden tüm sorumluluğu Georgieva'ya yükledi.
Banka, Georgieva'nın -eğer gerçekten yaptıysa- desteği olmadan bir birey tarafından gerçekleştirilemeyecek uygulamaları sonuçsuz kalacağını bilerek harekete geçmedi.
Bu tür uluslararası raporlar veya göstergeler, bağımsız kuruluşlardan geldikleri ve bu raporların herhangi bir sonucundan çıkar sağlanmadığı düşünülerek ülkeler tarafından performanslarının derecesi için birer kanıt olarak kullanılıyor.
Ülkeler bazı stratejilerini bu göstergeleri esas alarak düzenleyebilir. Bu yüzden Dünya Bankası'nın yaptığı şey prestijini ve şeffaflığını etkileyen bir skandaldır.
Bu durum ülkelerin bu raporların suiistimal edilebileceklerini göz önünde bulundurarak dikkatle incelemeleri gerektiğinin bir delili.
Uluslararası kuruluşlar, periyodik raporlarının başında her zaman sıradan bir önsöz yazarlar. Önsözde bu raporların pragmatik olduğu, hiçbir gündeme hizmet etmediği ve amaçlarının hayat kalitesini artırmak, küresel ekonomiyi desteklemek, refah düzeyini yükseltmek veya dışarıdan ulvi içeriden ise zehirli görünen başka hedeflerinin olduğu ifade edilir.
Dünya Bankası skandalı, bu raporların çoğunun siyasallaştırıldığının ve ülkeler tarafından amaçlarına hizmet etmek üzere manipüle edildiğinin bir başka kanıtı.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Sema Sevil
© The Independentturkish