Adayların ortak yayını için neden sadece muhalif gazeteciler konuşuldu?

Binali Yıldırım-Ekrem İmamoğlu yayınını yönetmesi için Yıldırım'ın ilk önerisi Uğur Dündar olmuştu. Sonuçta Fox TV'den İsmail Küçükkaya'da karar kılındı. Bu süreçte hükümete destek veren gazetecilerin adının gündeme gelmemesinin olası nedenlerini konuştuk

İmamoğlu ve Yıldırım'ın birlikte çıkacakları yayın 16 Haziran'da yapılacak, yayını İsmail Küçükkaya yönetecek

23 Haziran'a giderken, İstanbul seçiminin iki adayının birlikte çıkacakları yayını yönetecek isim netleşince, yeni bir soru ortaya çıktı.

CHP'nin adayı İmamoğlu ile AK Parti'nin adayı Yıldırım'ın karşı karşıya geleceği yayını yönetmek için neden muhalif kimlikleriyle öne çıkan isimler gündeme geldi?

Binali Yıldırım'ın ilk önerisi, uzun süre Halk TV'de program yapan, halen Sözcü'de yazan Uğur Dündar olmuştu. Yayını yönetmesi için üzerinde mutabık kalınan isim ise FOX TV Çalar Saat programının sunucusu İsmail Küçükkaya.

Bu süreçte, hükümeti destekleyen gazetecilerin adı gündeme gelmedi, moderatörlük için "o mahalleden" bir isim önerilmedi. Nedenlerini, hem siyaseti yakından takip eden kamuoyu araştırma şirketi yöneticileriyle, hem de deneyimli gazetecilerle konuştuk:

Gazeteci Yazar Fikret Bila, "Moderatör olarak adları geçen meslektaşlarımızın ortak özelliği tarafsız olmayı başarabilmiş olmaları. Hükümete yakın yayın yapan meslektaşlarımızın önerilmemiş olmaları onlar açısından düşündürücü" diyor.

"Programın moderatörünün kim olacağı konusundaki tartışma basın faaliyetlerinin olağan akışına aykırıdır. Geçmiş dönemlerde birçok meslektaşımız benzeri yayınları hem gazete röportajı olarak hem tv programı olarak gerçekleştirdi. Moderatör olarak adı geçen meslektaşlarımızın ortak özelliği ise tarafsız olmayı başarabilmiş olmalarıdır ancak hükümete yakın yayın yapan yazılı ve görsel medyadaki meslektaşlarımızın böyle bir yayın için önerilmemiş olmaları onlar açısından düşündürücüdür. Türk basını açısından ise hayli üzücüdür."

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)

Bila, İstanbul seçiminin iki adayının ortak yayınının bu denli tartışılmasını, gündem olmasını da "üzücü" bulduğunu söylüyor:

"Türkiye ilk kez iki siyasi şahsiyet arasında bir canlı yayın yapmayacak. Bu tür programlar Türkiye tek kanallı televizyona sahipken bile, liderler seviyesinde demokratik olgunluk içerisinde yapılmış programlardır. O kadar ki gelenek haline gelmiştir. Şimdi iki rakip adayın canlı yayında bir araya gelecek olmalarının büyük haber değeri taşıması aslında bir eksikliğe işaret etmektedir. Üzücü tarafı budur. Bu tür yayınların liderler arasında yapılması hem batı demokrasilerinde hem Türkiye’de gelenek haline gelmiştir. Ancak son 17 yıldır AK Parti iktidarının muhalefet partisi mensuplarıyla canlı yayına çıkmama yönündeki tavrı olağan bir çalışmayı olağanüstü haline getirmiştir."

Uzun yıllar Anadolu Ajansı'nın genel müdürlüğünü yapan Kemal Öztürk, bu programı yönetmesi için adları gündeme gelen gazetecilerin ortak özelliğinin "tarafsızlığa önem vermek" olduğunu söylüyor.

"Moderatörlük konusunda gündeme getirilen isimlerin dikkat çekici olduğunu ben de görüyorum. Herkesin bu konuda ilginç fikirleri var ama en azından tarafsız olduğu düşünülen, hakkaniyetle yöneteceği düşünülen isimlerin seçilmesi de önemli bir konuydu. Muhafazakar medyanın bu konudan çıkaracağı dersler olmalı elbette. Neden onlar tercih edilmediler, neden isimleri gündeme gelmedi? Adaletli olmak, güvenilir olmak, objektif olmak konusu yıpranmış olsa gerek ki onların adı hiç gündeme gelmedi. Burada kendimi de katarak söylüyorum ki bunun nedenleri üzerinde düşünülmesi, tartışılması gerek."

Öztürk, 17 yıl aradan sonra iki rakip partinin adayının ortak bir yayında buluşmasının bu düzeyde haber değeri taşımasına dikkat çekiyor.

"İki adayın katıldığı bir tartışma programının yapılıyor olması çok olumlu fakat şunu da düşünelim ki, aslında her seçimde olması gereken bu. Adayların, siyasi liderlerin televizyonlarda bir araya gelmesi çok normalken, bırakın liderleri, belediye başkan adaylarının karşılıklı yayına çıkması bile haber değeri taşıyor. Bu durum aslında siyaset-medya ilişkisinin ve iletişim ortamının çoraklaştığını gösteriyor.  17 yıldır ilk defa böyle bir şey yaşandığı için büyük gündem oldu. İçinde bulunduğumuz durumun sıkıntısını göstermesi açısından önemli."

Sözcü Gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, moderatörlük için konuşulan isimlerin "muhalif" değil "tarafsız" olduklarını söylüyor.

"Ben bu isimleri muhalif diye adlandırmıyorum. Bu meklekette objektif olmak bile muhalif olarak tanımlanmaya yetiyor artık. Duyulması istenmeyen şeyleri söyleyenlere muhalif diyorlar. Peki neden hükümeti destekleyenlerin adı hiç gündeme gelmedi? Bu, hükümeti destekleyen meslektaşlarımızın açık şekilde taraf olmalarından kaynaklanıyor. Küçükkaya'nın bugüne kadar 'Ben onu destekliyorum, buna yakınım' gibi bir tavrını görmedim. Herhangi bir partinin militanı olarak davrandığını da görmedim, yayınlarında bütün taraflara yer vermeye çalışıyor. Bu yüzden ben onu muhalif diye etiketlemiyorum ama gazeteciliği olması gerekene daha yakın yaptıkları için onlar konuşuldu."

Kamuoyu araştırma şirketi GENAR'ın Başkanı İhsan Aktaş, ortak yayın konusunda hep muhalif gazetecilerin adlarının öne çıkmasını Binali Yıldırım'ın özgüvenine bağlıyor. Aktaş, "Bence çok doğru bir adım, rakip sahada oynarım diyor" görüşünde:

"Bu kampanya sürecinde genelde CHP kanadının bir belirleyiciliği vardı. Son olay ise Binali beyin kendi özgüvenini ve gücünü sergilemek için ortaya attığı bir şey oldu. Çok doğru bir politika oldu. 'Ben işime, müktesebatıma güveniyorum ve ne olursa, hangi zeminde, hangi zamanda olursa olsun tartışmaya hazırım' dedi. Bu yaklaşım kişinin kendine güvendiğini ve rakip sahada da maça çıkmaya hazır olduğunu gösterir. Diyebilirim ki, artık süreci Binali Yıldırım yönetiyor.

ANAR Araştırma'nın Genel Müdürü İbrahim Uslu ise, gündeme gelen isimlerin muhalifliğiyle değil, objektifliğiyle tanınan isimler olduğunu söylüyor: 

"Böyle bir yayını modere edecek gazeteci üzerinde uzlaşma olan bir isim olmalıydı. Konuşulanlar da bence muhalifliğinden daha çok objiektifliğine güvenilen isimler oldu. Bir de, bu süreçte Binali Yıldırım özgüvenle hareket etti. Bu nedenle 'Hükümete destek veren isimlerle değil en popüler isimlerle çıkarım' mesajı verdi."

Konsensus Kamuyou Araştırma'nın Genel Müdürü Murat Sarı da benzer görüşte: 

"Muhalif gazetecileri öne sürerek, Binali bey 'Ben kendime güveniyorum' diyor. Bir de tabii ki o isimlerle daha tarafsız yönetim olacağını düşünüyorlar. Bu isimlerin muhalif gazeteci kimliği var ama öte yandan gazeteciliği layıkıyla yapan isimler. Tarafsız gazetecilik yapma iddiasına sahip kişiler bunlar. Mesela İsmail Küçükkaya her iki adayı da yayınında ağırladı, çok da tarafsız davrandı."

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU