Türkiye'de bir taraftan kuraklık, diğer taraftan sel tehlikesi yaşanıyor.
Rize'de önceki gün etkili olan sağanak yağış sonucu meydana gelen sel ve heyelan sonucu en az 6 kişi yaşamını yitirdi. Kayıp iki kişiyi arama çalışmaları sürerken, 103 kişi tahliye edildi.
Her yıl benzer olayların meydana gelmesi pek çok soru işaretini beraberinde getiriyor.
Bunların başında ise dere yatağında yapılaşma sorunu bulunuyor.
Rizde'de yaşananları konuştuğumuz Prof. Dr. Mustafa Öztürk ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Aysun Aykan, dere yataklarının doğal dengesinin bozulmasının meydana getirdiği tehlikeye dikkat çekti.
Uzmanlar yanlış uygulamaların sürdürülmesi ve arazilerin hatalı kullanılması halinde can ve mal kayıplarının artacağı uyarısı yaptı.
"Karadeniz'de doğayla çatışmalı bir yapılaşma var"
Her sene benzer kayıplar görülse de dere yatağı yapılaşmasından vazgeçilmemesini eleştiren Prof. Dr. Mustafa Öztürk, "Sel suyu mutlaka akacak yer bulur ama siz akacağı mecraları yanlış yapılandırırsanız, orayı afete dönüştürür" yorumunu yaptı.
Karadeniz Bölgesi'nde yapılaşma, kapalı kanal sistemleri ve köprüler yoluyla doğayla çatışmalı bir yapılaşma oluşturulduğunu dile getiren Öztürk, bu durumun kademeli şekilde olarak ortadan kaldırılmasının şart olduğunu savundu.
"Özellikle çay ekilen bölgede drenaj sistemleri kurulmalı"
Rize özelinde ise ağaçlandırma durumuna dikkat çeken Prof. Dr. Öztürk, burada çayların köklerinin düşük seviyede kaldığını ve diplere kadar gitmediğini belirtti.
Heyelan olaylarını önlemek için özellikle çay ekilen bölgede drenaj sistemleri kurulmasının şart olduğunu savunan Öztürk, çay bitkileriyle toprağın gevşerdiğini ve aşırı yağışlarla heyelan oluşması nedeniyle bu bölgelerde toprağı tutacak ağaçlandırma türlerinin yapılması gerektiğini sözlerine ekledi.
"İklimin anormalliklerine hazır olun ve meydana gelebilecek değişiklikleri de göz önünde bulundurarak bölgelerde yeni yerleşim planlaması yapın" diyen Mustafa Öztürk, dere havzası planlamasının ise başta geldiğini söyledi.
Bu bölgelerin yeşil koridorlara dönüştürülmesi gerektiğini ifade eden Öztürk, dağ eteğinin yamacında ya da dere yatağının üzerindeki bir yerde yağmur suyunun akacağı yolu oluşturmanın şart olduğunu da sözlerine ekledi.
Şehirlerin ivedilikle dirençli hale getirilmesi gerektiğini dile getiren Prof. Dr. Mustafa Öztürk'e Almanya'da dün meydana gelen selde 80'i aşkın kişinin yaşamını yitirmesini de sorduk.
Öztürk, "Almanya'da insanlar öldü ama evlerin içinden yağmur suyunun aktığını gördük. Bizde ise ortalığı da yıkıp gidiyor" yorumunu yaptı.
"Çoğu zaman hatalı uygulamalar doğa olaylarını afete dönüştürüyor"
Jeoloji Mühendisi Aysun Aykan da Prof. Dr. Mustafa Öztürk gibi, Türkiye'de sel ve heyelan sonrası ortaya çıkan kayıpların büyüklüğünün bir doğa olayından ziyade yanlış uygulamalar sonucu meydana geldiği görüşünde.
Aykan, meteorolojik ve jeolojik koşullar nedeniyle Doğu Karadeniz başta olmak üzere pek çok kentte sel, taşkın riski olsa da, ortaya çıkan yıkıcı tabloların salt doğal süreçle açıklanamayacağını ve çoğu zaman hatalı uygulamaların doğa olaylarını afete dönüştürdüğünü savundu.
Yara sarma politikaları yerine afet riskini azaltıcı tedbirlerin alınması gerektiğini dile getiren Aysun Aykan, yaklaşık bir yıl önce Giresun'da da benzer bir tablonun ortaya çıktığını hatırlattı.
Aykan, "Giresun'da olduğu gibi, dere yataklarının değiştirilmesi, tekniğe aykırı menfez ve köprülerin yapılması, taşkın alanlarının imara açılması, ve bu alanlardaki kaçak yapıların olması doğa olaylarının birer afete dönüşmesine yol açmaktadır" diye konuştu ve ekledi:
Bu son olayda da görüldüğü üzere özellikle dere yataklarında ısrarla yapılaşmaya devam edilmesi, yüksek eğimli yamaçlara inşa edilen konutlar, kontrolsüz yapılan yol ve temel kazıları gibi olumsuz insan etkileri, maalesef bu doğal olayların afet boyutunu arttırmakta, ortaya can ve mal kayıplarının çıkmasına neden olmaktadır; yaşanan son olaylar teknik ve yönetsel tedbir ve yaptırımların ülkemizde halen arzu edilen seviyede olmadığını göstermektedir.
Son yıllarda, doğa kaynaklı afetlerin önceden kestirimi ve zararlarının azaltılması konusunda bazı atılmış adımlar olsa dahi, bu girişimlerin etkisinin halen eksik olduğu görülmektedir.
"Önü kapatılarak akış rejimi engellenen, içine yapılar inşa edilerek akış serbestisine engel olunan dere yatakları"
Jeoloji mühendisi Aykan, Samsun’dan başlayıp Hopa sınırına kadar devam eden Doğu Karadeniz sahil şeridinde özellikle son 15 yılda meydana gelen olayların sebep-sonuç ilişkilerine bakıldığında, önü kapatılarak akış rejimi engellenen, içine yapılar inşa edilerek akış serbestisine engel olunan dere yatakları ile yüksek eğimli, zayıf zemin ve kaya birimlerinden oluşan yamaçlara kontrolsüz kazılarla yapılan bina, yol, altyapı inşaatı gibi unsurların göze çarptığını söyledi.
"Derelerin üzerinde yerleşim birimleri, okullar ve pek çok yapı var"
Harekete geçilmezse can ve mal kayıplarının daha da artacağını öne süren Aykan, bunun gerekçesini ise "Derelerin üzerinde yerleşim birimleri, okullar ve pek çok yapı var. Giresun’da ve Rize’de yaşanan son olayda görüldüğü üzere özellikle, dere yataklarında ısrarla yapılaşmaya devam edilmesi, yüksek eğimli yamaçlara inşa edilen konutlar, kontrolsüz yapılan yol ve temel kazıları gibi olumsuz insan etkileri, bu doğa olaylarının afet boyutunu artırmakta, can ve mal kayıplarının çıkmasına neden olmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki benzer iklim, morfoloji ve jeolojik yapıya sahip coğrafyalarda yağışlar afete dönüşmezken, yaşanan son olaylar teknik ve yönetsel tedbir ve yaptırımların ülkemizde halen arzu edilen seviyede olmadığını göstermektedir" sözleriyle açıkladı.
"Hukuki yaptırımlar ağırlaştırılmalı"
Benzer durumların yaşanmaması için neler yapılması gerektiğini de sorduğumuz Aysun Aykan'a göre öncelikle aktif fay zonlarının sakınım bandı içinde kalan alanlara bina ve bina türü yapılaşmaya sınırlama getirilmesi şart:
Dere yatakları, taşkın alanları, heyelan veya kaya düşmesi yaşanan bölgelerin imara açılmayacağı konusun da gerekli kanuni düzenleme yapılmalıdır.
Dere yataklarının doğal akışı değiştirilmemeli, moloz ve çöp döküm alanı, yol ve altyapı tesisi amaçlı olarak kullanılmamalıdır.
Ülkenin afetsellik gerçekliği nedeniyle hükümet veya yerel yönetimlerin taşkın tehlike haritaları ve taşkın risk haritaları hazırlayıp, bunları güncellemeleri son derece önem taşımaktadır.
Merkezi ve yerel yönetimlerin bu konuya daha fazla önem vermeleri gerekmektedir. Hukuki yaptırımlar da ağırlaştırılmalıdır.
© The Independentturkish