Sultanzade olması nedeniyle Prens Sabahattin olarak tanınan Türk düşünürü Mehmet Sabahattin 1879 yılında dünyaya geldi.
Dedesi ve babası Padişah damadı olan Prens Sabahattin'in 4 dayısı da padişahlık makamına gelmişti.
Dönemi içerisinde Osmanlı'da radikal bulunan Le Play okulunun düşüncelerinden etkilenen Prens Sabahattin, babası Mahmut Celalettin Paşa ile beraber tarihimizin önemli hadiselerinin tam ortasında bulunmuştu.
Ekonomi sahasında son derece liberal eğilimlere sahip olan Prens, Avrupai yaşamı ile de dikkat çekiyordu. Yerel olanın güçlendirilmesi, din, dil ve ırklardan kaynaklanan ayrılıkların ortadan kaldırılmasını savunmasıyla tanınıyordu.
Babası Mahmut Celalettin Paşa, Sultan Abdülhamid'e hem musahiplik hem de nazırlık yapıyordu; ancak Ali Suavi'nin başını çektiği Çırağan Baskını sonrası önü alınamayan şayialarla gözden düşürülünce azline karar verildi.
Mahmut Celalettin Paşa, azlinden sonra Sultan Abdülhamid'e karşı muhalefetini daha özgür bir ortamda yapabilmek adına çocuklarını da yanına aldı ve Avrupa'ya kaçtı.
Yeğenlerinin babası tarafından kaçırıldığını iddia eden Sultan Abdülhamid, Fransız yönetimine Mahmut Celalettin Paşa ve ailesinin iadesini talep etti.
Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa, Celalettin Paşa ve ailesini Mısır'a davet etti ve hatırı sayılır bir aylık bağlattı.
Celalettin Paşa, bu aylıkla Sultan Abdülhamid'e karşı yayın yapan gazete ve dergileri fonlayınca Abbas Hilmi Paşa ile de arası açıldı ve tekrar Fransa'ya döndü.
Prens Sabahattin, Paris'e döndükleri zaman Türk tarihini derinden etkileyecek bir girişimde bulundu. 1902 senesinde tüm Sultan Abdülhamid muhaliflerinin davet edildiği Birinci Jön Türkler Kongresini topladı.
Birçok Türk, Rum ve Ermeni muhalifin katıldığı bu kongrede Prens Sabahattin ve Ahmet Rıza'nın düşünceleri öne çıktı.
Ahmet Rıza muhalefetin içerisine daha fazla asker dâhil ederek askeri bir ihtilalle Sultan Abdülhamid'i devirmeyi önerirken Prens Sabahattin yabancı ülkelerin askeri desteği ile Abdülhamid'in devrilmesinin mümkün olacağını düşünüyordu.
Ayrıca Ahmet Rıza, Prens Sabahattin'in merkezi otoriteyi sarsan âdem-i merkeziyetçi fikrinin Sultan Abdülhamid'den sonra imparatorluğu bölecek kadar tehlikeli olduğunu savunuyordu.
Prens Sabahattin ise Ahmet Rıza'nın İmparatorluğun tüm günahlarını Sultan Abdülhamid'e yıkarak yanlış bir durum değerlendirmesi yaptığı kanısındaydı.
Prens Sabahattin'e göre Sultan Abdülhamid toplumun mevcut durumunun sadece bir sonucuydu.
Cemaatçi bir toplum yapısına sahip ülkeyi ferdi prensiplere sahip bir kalıba taşımadan Sultan Abdülhamid'i tek başına devirmenin bir anlam taşımayacağı kanısındaydı.
Bu sebeple dış güçlerle yapılacak bir darbe yalnızca siyasi hürriyet getirmeyecek aynı zamanda düşüncede de bir devrim yaratılmasının önünü açacaktı.
Sonraları Ahmet Rıza etrafında birleşenler İttihat ve Terakki Partisi'ni kurarken Prens Sabahattin açıkça sahiplenmese de onun düşüncelerini paylaşanlar da Ahrar Partisi'ni kuracaklardı.
Birinci Jön Türkler Kongresi, Sultan Abdülhamid muhaliflerinin fikir ayrılıklarını ortaya çıkartan bir kongre olmuştu. İki düşüncedeki muhalifler Sultan Abdülhamid'i devirmek üzere harekete geçti.
Prens Sabahattin Çanakkale'ye asker çıkartmaya teşebbüs etti
Sultan Abdülhamid'e karşı ilk harekete geçen Prens Sabahattin oldu.
Abdülhamid'in yönetim biçimini "Kuvve-i ulviyesine hayvanca saldırıyorlar, ta ki darabat-ı istibdat altında hiçbir baş kalmasın seviye-i millette herkes hemayar olsun" şeklinde yorumlayan Prense göre; İstanbul idaresinin yönetimi öylesine baskıcıydı ki toplum mühendisliği ile herkesi hizaya getirip aynı kalıba sokmak istiyordu.
Prense göre en büyük tehlike buydu ve Padişah bu sebeple durdurulmalıydı.
Prens Sabahattin'in darbe planına göre Trablusgarp'tan gemilere bindirilecek askerler Çanakkale'ye çıkartılacak oradan da İstanbul'a doğru hareket ederek Sultan Abdülhamid'i devirecekti.
Bu harekât için gerekli para desteği de İngiltere'den alınacak ve Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa'nın da desteği alınacaktı.
Prens Sabahattin'e verilen sözlerin tutulmaması ve paranın gecikmesi gibi hususlar bu darbe girişimini başarısız kıldı.
Bu başarısız girişimden sonra Prens Sabahattin, bu tür siyasi hareketlerin kendisine göre olmadığına karar vererek düşünsel sahadaki çalışmalarına ağırlık vermeye başladı.
1906 yılında Teşebbüs-i Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyetleri resmen kurulmasıyla Prens Sabahattin daha teorik çalışmalara yöneldi.
Sultan Abdülhamid'e karşı ilk halk ayaklanmasının mimarı Prens Sabahattin'di
Başarısız ihtilal teşebbüsünden sonra bilinçli halk kitlelerini harekete geçirmek isteyen Prens Sabahattin, düşüncelerini İmparatorluğun dört bir yanına yaymayı başardı.
1907 senesinde Erzurum'da meydana gelen halk ayaklanması fikirlerinin son derece tesirli olduğunu ispat etti.
Halka karşı kötü muamelede bulunduğu iddia edilen Vali'ye karşı halk, Prens Sabahattin taraftarlarının teşvikiyle ayaklandı.
Halkın protestolarından haberdar olan Sultan Abdülhamid beklenenin aksine cebir kullanmadı. Erzurum Valisini görevden aldı ve halkın taleplerini kabul etti. Sultanın bu tutumu muhalifleri cesaretlendirdi.
İkinci Jön Türk kongresi toplanıyor
Birinci Jön Türk Kongresi Abdülhamid muhaliflerini bölen bir toplantı olmuştu; fakat 1907 tarihinde tekrar toplanan muhalifler bu kez ortak bir paydada birleşmeyi başarmıştı.
Yayımlanan bildiride Meşrutiyet ilan edilene kadar birlikte hareket edilmesi kararı çıkması, Sultan Abdülhamid'e yönelik muhalefetin dozunu ve gücünü artıran bir unsur oldu.
1908 tarihinde, muhalifler amacına ulaştığında ise iki düşünce arasındaki fikir ayrılıkları tekrar baş gösterdi.
'Sopalı Seçim' olarak bilinen seçimlerde yaşananlar ise Prens Sabahattin taraftarlarıyla İttihat ve Terakki taraftarları arasında soğuk rüzgârlar estiren bir gelişme oldu.
Prens Sabahattin 1908 yılında babasının ölümü sonrası İstanbul'a döndü; ama onun İstanbul'da bulunması İttihatçılar tarafından hoş karşılanmadı.
Prens Sabahattin destekçilerinin kurduğu Ahrar Partisi, İttihatçılar tarafından hoş karşılanmadı.
Prens Sabahattin fiilen Ahrar Partisi'nin başına geçmese de onun destekçileri tarafından idare ediliyordu.
Tüm ithamlara rağmen Prens ısrarla;
"Gizli veya aleni hiçbir siyasi heyete de mensup değiliz" ifadelerini kullanıyordu.
Prens Sabahattin'in tasfiyesi
İttihat ve Terakki mensupları Prens Sabahattin'i 31 Mart Vakası'nın kışkırtıcılarından birisi olarak gördü; ama asıl ayrılık 11 Haziran 1913 tarihinde meydana gelen Mahmut Şevket Paşa suikastı sonrası yaşandı.
İttihatçılar, Prensi cinayetin azmettiricisi olarak görmesi üzerine Prens, İngiliz Büyükelçiliğine sığınmış ve burada aylarca saklanmıştı.
Daha sonra bir yolunu bularak Fransa'ya kaçarak canını kurtarmayı başardı. Paris'e ulaştığında ilk iş olarak bu cinayette hiçbir ilgisi olmadığını iddia ettiyse de İttihat ve Terakki mensuplarını inandıramadı.
Son derece liberal görüşleriyle öne çıkan Prens, İngilizlere fazla yakın olması sebebiyle İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından hiçbir zaman benimsenmedi.
Sultan Abdülhamid'i devirmek üzere Prens Sabahattin ve taraftarlarıyla işbirliği yapılmışsa da iktidar el değiştirdikten sonra İttihatçılar tarafından tasfiye edildiler.
1920 yılında tekrar İstanbul'a döndüyse de 15 Mart 1924 tarihinde Osmanoğlularının sürgün kararıyla ülke dışına çıkartılanlar arasında Prens Sabahattin de bulunmaktaydı.
30 Haziran 1948 yılında İsviçre'nin Neuchâtel kentinde hayatını kaybeden Prens Sabahattin 1952 tarihinde, mezarı İstanbul'a getirilerek Halil Rıfat Paşa türbesine defnedildi.
*Daha ayrıntılı bir okuma için Prens Sabahattin'in "İttihat ve Terakkiye Açık Mektuplar- DBY Yayınları" ve Rukiye Akkaya'nın "Prens Sabahaddin" isimli eseri incelenebilir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish