Mescid-i Aksa'ya yapılan baskından sonra İsrail-Filistin çatışması yeni bir sürece girmiş bulunmaktadır. Sömürgeci bir güç olarak İsrail, Filistinlilere saldırmakta, öldürmekte, yerlerinden etmekte ve evlerini işgal etmektedir.
İsrail'in, Filistinlileri çatışmaya kışkırtmak için Mescid-i Aksa'yı basmasında sürpriz bir şey yoktur. İsrail, Filistinlileri yok etmeye programlanmış savaş ve şiddet makinasını harekete geçirmiş bulunmaktadır.
Ancak bu sefer Filistinliler, İsrail'e güçlü bir karşılık vermek için bütün riskleri göze almışlardır. İzzeddin Kassam Tugayları tarafından Tel Aviv'e fırlatılan roketler, İsrail tarafında şoka neden olurken, Filistinliler arasında büyük bir moral, isteklendirme ve direniş kaynağı olmuştur.
İzzeddin Kassam Tugayları lideri Muhammed Deif, 5 Mayıs'ta yayımladığı bildiride İsrail'in Şeyh Cerrah mahallesindeki Filistinlilere dokunması halinde sert karşılık verecekleri konusunda uyarmıştı.
İsrail, Deif'in uyarısını dikkate almamıştı. HAMAS ve İzzeddin Kassam Tugayları, İsrail'le büyük bir savaşa hazır oldukları konusunda kararlı bir direniş göstermektedirler.
Kassam Tugaylarının attığı roketlerin İsrail hava güvenlik sistemini aşması, İsrail'in Demir Kubbe olarak ifade edilen hava güvenlik sisteminin sorgulanmasına yol açmıştır.
İsrail saldırıları karşısında Filistinlilerin direnişten vazgeçmeyeceğini ve korkmayacağını kesin olarak söyleyebiliriz.
Bütün saldırılarna rağmen Filistinlilerin korkmaması ve direnişten vazgeçmemesi, İsrail'in en büyük stratejik başarısızlığıdır.
İsrail, Gazze'ye saldırmayı kendisinin doğal hakkı olarak görmektedir. Terörizmle ve radikalizmle mücadele adı altında HAMAS'a ve Filistinli sivillere yönelik saldırılarını meşrulaştıran Netanyahu yönetimine, İsrail toplumunun ezici çoğunluğu destek vermektedir.
İsrail saldırganlığına karşı dünya kamuoyunun gösterdiği tepki, Netanyahu yönetiminin umurunda değildir. Netanyahu yönetimi, içeriden destek bulduğu sürece istediği zaman ve yerde Filistinlilere saldırmaya devam edecektir.
Mescid-i Aksa gibi, Müslüman toplumların çok hassas oldukları bir yere gerçekleştirilen saldırı, tesadüf değildir.
Netanyahu yönetimi, bilinçli, kasıtlı ve sistematik bir şekilde Mescid-i Aksa ve Gazze saldırısını planlamış ve uygulamaya koymuştur.
İsrail, Filistinlilerin direniş ve protestolarını Hayfa'da, Ramallah'da ve Kudüs'te bastırmak için tazyikli su ve gaz dahil her türlü silahı kullanmaktadır.
Kudüs'teki Şeyh Cerrah mahallesinde Filistinlerin evlerinden zorla çıkartılmasına karşı bütün Filistin topraklarında kitlesel bir direniş yapılmaktadır.
İsrail'in içinde yaşayan Filistinliler, İsrail saldırılarını protesto etmektedir. Lod şehrindeki protestolar, özellikle İsrail hükümetini kaygılandırmıştır.
Önümüzdeki süreçte İsrail, kendi içindeki Filistinliler sorunuyla yüz yüze kalacaktır. İsrail'de yaşayan Filistinlilerin desteklediği HAMAS yanlısı Ra'am Partisi'nin Meclis'e dört temsilci soktuklarının ayrıca altını çizmek lazımdır.
Son saldırılardan sonra Netanyahu'nun koalisyon hükümeti kurmak için Ra'am Partisi'nin desteğini alması imkansızdır. İsrail ordusu ve polisi, vahşi bir şekilde Filistinlilere saldırmaktadır.
Gazze'ye saldıran İsrail güçleri, altmıştan fazla insanı öldürmüşlerdir. İsrail saldırıları sonucu on dört çocuk hayatını kaybetmiştir.
İsrail, Filistinlileri toplu olarak yok etmeyi hedefleyen etnik bir temizlik politikasını uygulamaktadır.
Filistin, artık bir İsrail-Arap sorunu olmaktan çıkmıştır. Bahreyn, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan, Fas ve Suudi Arabistan, İsrail'le çok yakın ilişkiler içindedirler.
Bu ülkeler için Filistin sorunu, artık bir dava olmaktan çıkmıştır. Mescid-i Aksa ve Gazze saldırılarından sonra Arap ülkeleri, sessizlik içindedirler.
Filistinliler, Arap ülkelerinden destek almayacaklarını ve yalnız bırakıldıklarını bile bile İsrail saldırılarına direnmektedirler.
Hamasetin ve popülizmin kendilerini İsrail saldırılarından korumayacağını bilen Filistinliler, canları pahasına bir direniş ortaya koymaktadırlar.
Uluslararası kamuoyunda İsrail'in saldırıları na karşı güçlü bir tepki ve protesto oluşmuş değildir. İsrail, dünyadaki sessizlik ve tepkisizlik halinden büyük cesaret almaktadır.
Üniversiteler, basın-yayın organları, düşünce kuruluşları, dini kurumlar İsrail saldırganlığına karşı güçlü ve etkili bir şekilde seslerini yükseltmekten ve eleştiri yapmaktan korkmaktadırlar.
Mescid-i Aksa saldırısı sonrasından Filistinliler, korku duvarını aşmış ve sonu ölüm bile olsa direnme durumuna geçmişlerdir.
Korku duvarlarını yıkan Filistinlilerin direnişi, dünyaya da 'İsrail'den korkmayın' mesajı ve cesareti vermektedir.
Netanyahu'nun Likud Partisi, tek başına hükümeti kurma gücüne sahip değildir. Netanyahu, koalisyon hükümeti kurmak ve iktidarda kalmak için her türlü yolu ve imkanı kullanmaya kendini mahkum hissetmektedir.
Hakkında açılan yolsuzluk ve rüşvet davaları karşısında hapse girmekten korkan Netanyahu, Mescid-i Aksa'ya ve Gazze'ye saldırmak gibi çılgınlıklara girişmektedir.
Netanyahu, önceki Başbakan Ehud Olmert gibi, hapse girmekten çok korkmaktadır. Hapse girmemek için ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın yollarını arayan Netanyahu, en fanatik, aşırı ve tutucu siyasal güçlerle ve toplum kesimleriyle ittifak kurmuş durumdadır.
Filistinlileri evlerinden çıkarmaya zorlayan Siyonist fanatikler, Netanyahu'nun ittifak kurduğu ortaklarıdır. Netanyahu'nun desteğiyle Siyonist faşistler, Dini Siyonist Parti adında örgütlenmişler ve siyasette koalisyon ortağı olma gücüne ulaşmışlardır.
Netanyahu, Siyonist Faşist yapılarla koalisyon hükümeti kurmak için Mescid-i Aksa'ya ve Gazze'ye saldırmaktadır.
Netanyahu hükümetinin mutlak desteğini arkalarına alan Siyonist fanatikler Filistinlilerin evlerine saldırmakta, yağmalamakta ve her türlü şiddeti yapmakta sınır tanımamaktadırlar.
İsrail'de Siyonist faşizm, ülkenin ana siyasal gücü haline gelmiş durumdadır. Kendisini kurmak için Netanyahu, İsrail'i bir bütün olarak Siyonist faşizme teslim etmiştir.
İsrail tarafında olduğu gibi, Filistin iç siyasetinde de karışıklık vardır. Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas, 22 Mayıs'ta yapılması gereken seçimleri iptal etmiştir.
Abbas, HAMAS karşısında ağır bir seçim yenilgisine uğramaktan korkmaktadır. HAMAS ve Fetih arasındaki siyasal iktidar mücadelesi, Filistinlilerin siyasal birlikten ve liderlikten yoksun olarak İsrail saldırılarına hedef olmalarına neden olmuştur.
İsrail saldırılarının HAMAS'ı siyasal ve sosyal açılardan çok güçlendirdiğini söyleyebiliriz.
Mescid-i Aksa ve Gazze saldırısı, sadece İsrail'deki iç politika hesaplarından dolayı meydana gelmemiştir. Kuruluşundan beri İsrail, Filistin'i ortadan kaldırıp tek bir İsrail ülkesi yaratmanın mücadelesini vermektedir.
Filistinleri evlerinden ve topraklarından atmanın kolay olmayacağını çok iyi bilen İsrail hükümeti, sahip olduğu şiddet ve güç makinasıyla Filistinlileri evlerinden ve yerleşim yerlerinden kovmaya çalışmaktadır.
Kudüs tamamen Filistinli Araplardan arınmadıkça ve İsrail'in kontrolüne girmediği sürece İsrail, Mescid-i Aksa'ya, Filistin mahallelerine ve Gazze'ye saldırmaya devam edecektir.
İsrail'in propagandası sonucu dünya kamuoyunun önemli bölümünde Filistin'de esas sorunun HAMAS'ın varlığından kaynaklandığı sanılmaktadır.
Filistin'de HAMAS sorun değil, sonuçtur. Filistin'de esas sorun, İsrail işgali sonucu Filistinlilerin evlerinden ve yurtlarından edilmeleridir.
Radikal İslamcı terör mitinin hiçbir gerçekliği yoktur. Filistin'de asıl sorun İsrail'in işgali ve ırkçı rejimidir. HAMAS, İsrail işgalinin ve ırkçılığının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır.
Dünya kamuoyunun Filistin sorununun temelinde yatan ana nedenin, İsrail işgali ve ırkçılığı olduğunu kavraması gerekmektedir.
Filistin sorununu bir inanç ve ideoloji sorununa indirgemek, Filistin'de olan biteni anlamamak demektir. Filistin sorunu, İsrail işgal ve ırkçılığının yarattığı bir insanlık sorunudur.
Mescid-i Aksa ve Gazze saldırıları, Filistinliler ve İsrail arasında barışı sağlamanın imkansızlığını göstermektedir. İsrail, kendi sınırları içinde yaşayan Arapların siyasal karar süreçlerine katılmasını istememektedir.
İsrail, Filistinlileri ikinci sınıf insanlar olarak görmektedir. İsrail, Filistinlilerin canlarına, mallarına ve evlerine kastettiği sürece kendisi de güvende olmayacaktır.
İsrail, barışı değil, savaşı ve şiddeti seçmiştir. İsrail'in savaş ve şiddet politikaları, Ortadoğu'yu ateşe verecek sonuçlar doğuracak yıkıcı bir potansiyele sahiptir.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish