Darbe girişiminden sonra, Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) ihraç edilenler, 4 yıldır işlerine geri dönmeyi bekliyor. İşlerinden ihraç edilenler maddi ve manevi olarak mağdur edildiklerini söyledi.
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında, 36 kanun hükmünde kararname (KHK) yayımlandı.
KHK’lerle 130 binden fazla kişi işinden ihraç edilirken; bin 767 dernek, vakıf, sendika ve federasyon kapatıldı. Görevlerine dönebilmek için OHAL Komisyonu’na başvuran KHK’lıların sayısı 126 bin.
KHK ile ihraç edilenlerden biri de Van Büyükşehir Belediyesinde Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığında çalışan Şahin Sancı. 9 Şubat 2017 tarihinde açığa alınan Sancı, 14 Temmuz 2017 tarihli 692 sayılı KHK kapsamında ihraç edildi.
Bir diğer KHK mağduru ise, Dilan İhtiyağlu. İhtiyatoğu, 2017 yılında İpekyolu Belediyesinde ihraç edildi.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
"İşlerine geri dönmeyi bekliyorlar"
Görevlerinden ihraç edilen on binlerce kişinin ortak noktası ise, uzun süre işsizlikle boğuşmaları ve sağlık güvencelerinin olmaması. Bu sıkıntılardan dolayı, Yaklaşık 4 yıldır görevlerinden uzaklaştırılan KHK mağdurları, artık işlerine geri dönmeyi bekliyor.
Tüm Türkiye’de olduğu gibi Van’da da başta belediyeler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşlarda çalışanlar yüzlerce kişi ihraç edildi.
"Soyut iddialar üzerine ihraç edildim"
Van Büyükşehir Belediyesine bağlı Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığında sosyolog olarak çalıştığı sırada ihraç edildiğini belirten Sancı, ihraç gerekçesinin somut herhangi bir şey olmamakla beraber kurum içi bilgilendirmeler esas alınarak tamamen soyut olan iddialar üzerinden ihraç edildiğini söyledi.
"Üniversite döneminden kalma ve yargı önünde herhangi bir cezai yaptırım almamış dosyalarda bu iddiaları güçlendirme adıyla önümüze koyulup ihraç nedenlerim hazırlanmış olsa bile, asıl sebebin kayyum atamasıyla beraber siyasi bir intikam alma olduğu açıktır" diyen Sancı, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İhraçtan önce 9 Şubat 2017 tarihinde açığa alındım ve 14 Temmuz 2017 tarihli 692 sayılı KHK kapsamında ihraç edildim. Açığa alındığım yaklaşık beş (5) aylık süreç içerisinde herhangi bir başvuru yapamadım. Hukuki herhangi bir işlem bu süreçte başlatılmadı. İhraç edildikten sonra ilk olarak Valiliklere bağlı OHAL Komisyonuna dilekçe yolu ile göreve iade için başvuru yaptım. Başvurum bir (1) yılı aşkın bir süre sonra olumsuz olarak yanıtlandı. Komisyonun ret yanıtından sonra avukatlar aracılığıyla İdare Mahkemesine başvurdum. Davanın duruşmasına 765 gün verildi. Şuan davanın görüleceği günü beklemekteyim. Bu süre özellikle İçişleri Bakanlığına bağlı yerel yönetimler noktasında baya yavaş işlemekte. Neredeyse şuana kadar yerel yönetimlerden işe iade olan kişi parmak sayısını geçmemekle beraber hukuki olarak da dosyaları en geç ele alınanlar durumundayız."
"Yargı süreci yavaş işliyor"
Yargı sürecin yavaş işlemesi ile büyük mağduriyet yaşadıklarını söyleyen Sancı, sürecin yavaşlığı dosyaların çokluğuna bağlansa da, bunun esasen bir yıldırma, ekonomik ve manevî açıdan bitirip, insanları bir kalıba koymaya dönük psikolojik bir aygıt olarak kullanıldığını vurguladı.
Hukuki sürecin dışında birebir birçok sorun yaşadıklarını dile getiren Sancı, "KHK’lerle beraber ilk etapta uzunca bir süre SGK'lı herhangi bir iş bulabilmemiz neredeyse imkansızlaştı. Hatta SGK'yı geçiyorum iş bulmamız imkansızlaştı. Genel olarak ciddi ekonomik sıkıntılar yaşadık. Kredi borçları yüzünden birçok arkadaşımız icralık duruma geldiler. Tabi ki KHK’ler salt ihraç edilen bireyi etkilemedi, toplumun büyükçe bir kısmında korku psikolojisini daha bir derinleştirdi. Öyle ki, beraber çalıştığımız insanlar bizlere selam vermeye korkar hale geldiler. Bizlerle irtibatlarını koparmaya çalıştılar. Toplum gözünde bizler uzak durulması gerekenler diye bir etiketlenme yaşıyorduk. Düşünün o ilk süreçlerde ev tutamayacak hale geldik. Ne iş yaptığımız sorulduğunda ilk başlarda ne cevap vereceğimiz noktasında bir çekinme oluyordu, bir duraksama yaşıyordum. Bir bakıma bizlere yaşatılan yalnızlaştırma politikasının yaratmış olduğu güven eksikliğini ilk başlarda derinden hissedebiliyordum. Öte taraftan her noktada bir baskı mekanizması işliyordu. Örneğin şehirlerarası yolculuklarda araçtan indirmeler, işe almamalar, yurtdışı yasakları hatta seçme hakkımızın olmasına karşın seçilme hakkımızın olmaması... Yani fırsatını bulanlar doğdukları, anılarını biriktirdikleri topraklarını, ailelerini bırakıp ülkeyi terk etmek zorunda kaldılar. Yine KHK'lar varolan sömürü sistemine yeni bir nefes borusu açtı. Ucuz işgücü anlayışını daha bir vahşice önümüze serdi. Emek kavramının neredeyse yerle bir edilmesine sermayeyi elinde bulunduranların tehdit unsuru olarak daha baskın bir şekilde kendini göstermesine neden oldu" diye konuştu.
"Var olma mücadelesi veriyoruz"
Haklı olmanın bilincinde olmanın vermiş olduğu bir umutla geleceğe baktıklarını ifade eden Sancı, "En temel haklarımızı kullanmadan dolayı ihraç edilmiş bulunuyorum. Belki yıllarca sürecek bir süreç işlenecek ama sonuçta o iadeler olacak. Birde işin farklı bir boyutunu oluşturuyor umut. Yani işin aslı bizi halen ayakta tutan temel güç umut. Şu an içinden geçtiğimiz koşullar her ne kadar karanlığa doğru hızla yol alsa da bizler var olma mücadelesi veriyoruz" dedi.
"Biz ötekinin ötekisi durumundayız"
"Coğrafi olarak zaten bir öteki olma durumu içinde olmakla birlikte biz ötekinin ötekisi durumundayız" diye sözlerine ekleyen Sancı, konuşmasını şöyle bitirdi: " Ve böyle bir durum içerisinde var olmaya çalışmak ciddi bir savaşmayı gerektiriyor. Bu durumdan kurtuluşun en temel prensibiyse umudu yitirmemek. Umutsuzluk insan tabiatının dikenli telleridir; insan bir defa ona takıldı mı kolay kolay yakasını kurtaramıyor; bir yerlerini yaralamadan o çemberden çıkması neredeyse imkansız. Kaos süreçleri umudun en çok tükendiği anlarıdır. Şuan içinde bulunduğumuz Kaos'ta umutsuzluk egemen otoritenin elinde her zaman Demokles’in kılıcı gibidir; istedikleri an başını vurmaya hazırdır. Nietzsche'ye göre "umut en büyük kötülüktür. Çünkü işkenceyi uzatır." Fredric Nietzsche’ye rağmen umudu yükseltmek bugün insanlığın geleceği için önemli bir ihtiyaçtır. Buna karşın "Umut zaferden daha değerlidir" zaferler ve savaşlar kazanılır veya kaybedilir, bu savaş kanunun kaçınılmaz kuralıdır. Ancak kazanılan savaş, kesin nihai bir zafer değildir. Ve çoğunlukla yıkımın ilk adımıdır. Ama umudu diri olan için her zaman kazanma ihtimali vardır. Ve her zaman kazanabileceği zaferler vardır. Şu anda umutsuzluğa sürüklenmiş milyonlarca insanın, bir kıvılcıma en fazla ihtiyaç duyduğu bir dönemi yaşıyoruz. O kıvılcım umuttur. Ve hepimizde hala biraz var."
"Adalete güvenimiz tam"
Bir diğer KHK mağduru ise Dilan İhtiyatoğlu. Gürpınar Belediyesinde çalışırken 2017 yılında KHK ile işinden ihraç edildi. İhraç nedeniyle uzun süre işsiz kaldığını dile getiren, İhtiyatoğlu, ihraç nedeniyle insanların kendilerine iş vermediği söyledi.
Maddi ve manevi olarak çok büyük sıkıntılar yaşadığını ifade eden İhiyatoğlu, şöyle konuştu: "Yaklaşık 4 yıldır ihraç durumdayım. Bu zaman içerisinde çok büyük sıkıntılar yaşadım. Aldığım krediyi ödeyemez hale geldim. Maddi sıkıntılarım yanı sıra psikolojik olarak çok yıprandım. Şu an hukuki sürecin tamamlanmasını bekliyoruz. Bu konuda biz haklıyız, hiçbir suçumuz yokken, ihraç edildik. Her şeye rağmen adalete güveniyoruz. Adalet, er ya da geç, bizim suçsuz olduğumuzu karar verecek. İşlerimize bir gün geri döneceği umudunu hep taze tutuyoruz. Umudum o ki, en kısa zamanda görevimize geri dönmek."
© The Independentturkish