Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür. Yani, "İnsan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır"
Unutuyoruz.
Rivayet’in amacı bir şey öğretmek değil sadece hatırlatmaktır.
Bu amaçla geçmişten seçtiğim bazı olayları birlikte yeniden hatırlayacağız.
Bazen ne kadar çok şeyin değiştiğini göreceğiz, bazen de ne kadar zaman geçerse geçsin bazı şeylerin hiç değişmediğini.
İşte İlk Rivayet…
98 yıl önce bugün... Yer Türkiye Büyük Millet Meclisi…
9 Eylül 1922’de Yunan denize dökülmüş, saltanat kaldırılmış ancak cumhuriyet henüz kurulmamıştı.
Yeni devletin temellerinin atıldığı TBMM’nin bugün bir ziyaretçisi vardı.
Meclis Başkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın eşi Latife Hanım TBMM’ye giren ilk Türk kadını oluyordu.
Ziyareti Kemal Paşa uzun zamandır istiyordu.Ülkenin geleceğinde kadınların da önemli rol almasını arzulayan Kemal Paşa, eşi Latife Hanım’ın da bu konuda öncülük yapmasını teşvik ediyordu.
Bursa Milletvekili, din ve siyaset adamı Şeyh Servet Efendi’nin (Akdağ) daveti üzerine Meclis’e gelen Latife Hanım dinleyici locasında Rus Elçisi Semyon Aralov ve eşi, Amerikan Viskonsülü Robert İmbrie ve eşi, Afgan Elçisi Sultan Ahmet Han, Fransız Albay Mougin, Ankara’daki yabancı misyon şefleri, yabancı muhabirler, mülki ve askeri yetkililerle birlikte oturumu izledi.
Daha sonra Başkanlık Salonu’na inen Latife Hanım milletvekilleri ve yabancı elçilik görevlileri ile uzun uzadıya sohbet etti.
Sovyet Büyükelçisi Aralov’un anılarında o günü ve latife Hanımı şu sözlerle anlatıyordu:
Latife Hanım her yere, bu arada Büyük Millet Meclisi’ne de yüzü açık olarak gidiyordu. Bu durum eski İslam geleneklerine bağlı fanatikler arasında ona karşı bir nefret uyandırıyordu. Ama Latife Hanım bunlara aldırmıyor ve bildiğinden şaşmıyordu. (Bir Sovyet Diplomatının Türkiye Hatıraları- Semyon İvanovic Aralov)
Hakimiyet-i Milliye gazetesi bu ziyareti okurlarına şöyle duyuruyordu:
Büyük Gazi’nin muhterem refikaları Lâtife Hanımefendi dün (1 Mart 1923) Büyük Millet Meclisi’nin esna-yı müzakeresinde hazır bulunmaları hiç şüphesiz ki Türk kadınlığının pek yüksek muvaffakiyetini fîlen teyit eden bir adım oldu. Çünkü Lâtife Hanımefendi, Büyük Millet Meclisi müzakeratında bulunan ilk Türk kadını olmuşlardır. Dün saat bir buçuğa doğru Paşa Hazretlerinin refakat zabiti Mahmut Bey’le Meclis’e gelen Lâtife Hanımefendi, Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi’nin imzaladıkları duhuliye varakası (giriş kartı) ile Meclis’e girmişler ve herkesin hürmetleri arasında yukarıya çıkarak süferanın (elçilerin) bulunduğu yerde Meclis müzekeratını dinlemişlerdir.
Paşa Hazretlerinin nutuklarından sonra Lâtife Hanımefendi, Riyaset Salonu’na gelmişler ve mebuslarımızla sefaret erkân tarafından karşılanarak her biriyle uzun uzadıya görüşmüşlerdir. Mustafa Kemal Paşa Hazretleri refika-i muhteremelerini henüz kendisiyle tanışmamış olan zevata takdim etmişlerdir. Bu tanışma ve bu musahabe (söyleşi) herkeste pek derin ihtisasat bırakmıştır. Lâtife Hanımefendi de Büyük Millet Meclisi’ni ziyaretten mütevellit memnuniyet ve ihtisasatından (izlenimlerinden) müteaddit defalar bahsetmişlerdir. (Hakimiyet-i Milliye gazetesi 2.4.1923)
O gün Meclis’in 4. yasama yılını açış konuşmasını yapan Mustafa Kemal Paşa’nın gündeminde bugün olduğu gibi aşı ve karantina uygulamaları da vardı. Paşa henüz cumhuriyet bile kurulmadan düşüncelerini şöyle anlatıyordu:
Efendiler,
İçişleri hakkında açıklamalarımı burada tamamlayarak sağlık işlerine geçiyorum. Ülkenin sağlık durumu Allah'a şükür sevindirici bir durum göstermektedir. (Elhamdülillah sesleri) Sağlık ile ilgili çalışmalarımızın önemli bir kısmı salgın hastalıklardan korunmaya ve bulaşmanın önlenmesine sarf edildi....
Salgın ve bulaşıcı hastalıklara karşı insanları koruma konusunda büyük hizmetleri görülen, aşıların hazırlanması ile uğraşan hıfzıssıhha kurumu üstün bir başarı ile çalışmalarını sürdürmekte ve hastalıklarla savaşta yararlı hizmetler yapmaktadır....
1921 yılı içinde, üç milyon kişilik çiçek aşısı yapabilen Sivas Kurumu geçen yıl içinde beş milyon kişilik çiçek aşısı, 537 Kg. kolera, 477 Kg. tifo aşıları üretmiş ve bunlar halka yeterli bir şekilde yapılmıştır. Halen İstanbul ve Sivas'ta bulunan her biri bakteriyoloji laboratuvarı, kimya. laboratuvarı, aşı istasyonu ve kuduz tedavi merkezinden kurulu hıfzıssıhha müesseselerinin üçüncüsü de bu yıl Diyarbakır'da kurulacak ve böylece hastaların uzak yerlere gitmelerinden doğacak sakıncalar ortadan kalkacaktır....
Bulaşıcı hastalıklara karşı önemli bir savaşın aracı olan temizlik ve etüv araçları gittikçe çoğaltılmakta ve düşman tarafından zarar görmüş olanlar onarılmakta, var olanlar ise yenileştirilmektedir…
Bu arada, çeşitli yollarla dışarıdan gelecek salgın hastalıklara karşı korunmak için sınırlarımızda karantina yeri projesi de incelenmektedir….
Sadece bulaşıcı ve mikrobik hastalıklara yakalananların tedavi gördüğü hastahanelerin bulunmamasının ülkemiz için büyük bir eksiklik olduğu düşünülerek bu yıl İstanbul'da ve Anadolu'nun çeşitli yörelerinde 5 adet bulaşıcı hastalıklar hastahanesinin kurulması ve açılması sağlık programımıza konmuştur… (Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisi Konuşmaları https://www.tbmm.gov.tr/)
Türkiye'nin Titanic'i Üsküdar Vapuru
Rivayet’in bugünkü ikinci durağında ise yıllar geçse de unutulmayacak bir büyük acıyı hatırlayacağız.
63 yıl önce bugün İzmit’ten Gölcük’e giden 72 numaralı Üsküdar Vapuru, Derince açıklarında battı. Türkiye’nin en büyük deniz faciasında çoğu gencecik 392 kişi hayatını kaybetti.
Günlerden cumartesiydi. Sabah deniz sütlimandı. O yıllarda Gölcük’te okul yoktu. Öğrenciler İzmit’teki okullara gidiyor, yolculuk için de karayolu çok uygun olmadığı için vapurlar tercih ediliyordu.
Cumartesi günleri de öğlene kadar okul vardı. Öğlen saatlerinde öğrenciler İstiklal Marşı töreni için bahçede toplanmaya başlarken aniden rüzgar çıktı.
Törenin ardından yüzlerce öğrenci vapura yetişmek için sahile koşarken yağmur da başlamıştı. Hava fırtınaya dönüyordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Batacağını herkes biliyordu
Üsküdar Vapuru, eskiydi, düşük bordalı bir gemiydi, Dalgalı açık denizler için uygun değildi. Gölcüklüler defalarca şikayet ettiler. Gölcük gazeteleri “Bu vapur batacak” diye defalarca yazmış ama seslerini kimseye duyuramamışlardı.
Bu yüzden vapurun kaptanı Mehmet Aşçı son yolculuğu olduğunu bilmediği seferi için iskeleden 7 dakika erken ayrıldı.
Kaptanın kaçtığı fırtına onları Derince açıklarında yakaladı. Dev dalgaların arasında kalan vapurda ilk hasarı kaptan köşkü aldı. Gemi kontrolden çıkmıştı.
Büyük bir panik yaşandı. Çoğu öğrenci olan yolcular çığlık atıyor, tekbir getiriyor, dua ediyorlardı.
Vapur önce sola doğru yattı. Birçok yolcu kendisini denize attı. Bulanlar can simitlerine tutunarak hayatta kalmaya çalıyordu. Denizin üzerinde yüzlerce genç hayatları için mücadele ediyordu. Vapur atlamayı başaramayan yolcuları ile Marmara’nın sularına gömüldü.
Biz tesadüfen ölmüyoruz, tesadüfen yaşıyoruz
Denizdeki can pazarı saatlerce sürdü. Kurtarma ekipleri geldiğinde hayatta çok az yolcu kalmıştı, Gölcük Donanma Komutanlığı’ndan gelen gemiler ve bir denizaltı kurtarma çalışmalarına katıldı
Sağ kalanlar kurtarıldı, günlerce süren arama kurtarma çalışmaları başladı. Kimi yolcular hiç bulunamadı, kimisinin cesedi günler sonra kıyıya vurdu.
Türkiye’nin en büyük deniz faciasında resmi kayıtlara göre çoğu öğrenci 392 kişi hayatını kaybetti. Bazı kaynaklar ölü sayısının çok daha yüksek olduğunu 500’e yakın insanın can verdiğini ileri sürdü.
Hasan Âli Yücel olayın ardından, “Bizim için ölüm değil, hayat bir tesadüftür. Biz tesadüfen ölmüyoruz, tesadüfen yaşıyoruz” diye yazdı. (Cumhuriyet Gazetesi, 8 Mart 1958)
31 yaşındaki Üsküdar Vapuru yüzlerce gencin hayatına mal olunca İzmit Gölcük hattı için dalgalara dayanıklı daha büyük bir vapur gönderildi. Gölcük Barbaros Hayrettin Lisesi bu olayın ardından kuruldu.
Faciada hayatını kaybedenler için bir de anıt yapıldı. Facia her yıl İzmit’te düzenlenen etkinliklerle anılıyor.
Facia hakkında kitaplar yazıldı, belgeseller hazırlandı. Gazeteci Cem Fakir de konu hakkında çalışanlardan birisi. Fakir’in çarpıcı görüntülerle olayı anlattığı, tanıklarla konuştuğu 34 dakikalık belgesele ise Youtube’den izlenebiliyor.
© The Independentturkish