Pandemi günlerinde edebiyat

Böylesi bir iklimde, pandemi gerçekliğinde, yazmak, çevirmek, tasarlamak ve yayımlamak nasıl oldu?

Belki bir şehir efsanesi belki de doğru, bilinmez ama çok romantik bir anı olduğu için nesilden nesile aktarılır.

Edebiyat tarihine adını altın harflerle yazdıran 'Ulysses'in yazarı James Joyce'a "Dünya Savaşı sırasında ne yaptın" diye sorarlar ve Joyce yanıt olarak şöyle der;

Ben Ulysses'i yazdım, sen ne yaptın?


Karşılaştırmalı edebiyat olsun diye değil fakat bu hikâyeden alınan lezzete çok benzer bir tat da Burgazadalı Sait'in cümlelerinde vardır.

Sait Faik, 'Kurabiye' adlı öykünün giriş cümlesinde şöyle der;

İstanbul'da tifüs, memlekette zelzele, dışarıda harp, ben sana aşığım.

Benzer duygular, benzer hikâyeler…


Bir virüs, hayatlarımızı, belki de bir daha eski biz olamayacağımız kadar kökten değiştirdi. 

Bu virüsle yaşadığımız 2020 senesi tam anlamıyla bir cihan harbi gibiydi. 

Ölümler, kaoslar, krizler, ekonomik buhranlar ve felaketler…

Hem küçük kıyametler bireylerde hem de büyük kıyametlerde toplumlarda…


Böylesi bir dönemi geleceğe aktaracak olanlar kimler?

Ya da bu şartlar altında neler yapıyorlar, neler düşünüyorlar? 

Nasıl bir çıkmazın içerisindeler ya da zihinlerinde neler var?


Uzun zamandır düşündüğüm "2020'de edebiyat dünyasında var olmak" dosyası aracılığıyla yazarların, çevirmenlerin, kapak tasarımcılarının, editör ve yayıncıların 2020 senesini dinlemek istedim.

Öyle uzun uzun da değil… 

Sadece tek bir soruyla;

Böylesi bir iklimde, pandemi gerçekliğinde, yazmak, çevirmek, tasarlamak ve yayımlamak nasıl oldu? 


Gelecek nesle bir küçük iz bırakma telaşı içinde olan insanların pandemi süreçlerini duymak istedim.

O nedenle de edebiyat ekosisteminin sadece yazarlarına değil, kapak tasarımcıları, yayınevi yönetmenleri, çevirmenlerine de aynı soruyu sordum. 

 

Irmak Zileli: Kendini üretken kılmak benim açımdan depresif koşullara karşı bir panzehir

Roman yazarı Irmak Zileli, koronavirüs pandemisinin başlangıcı olan Mart 2020'den bu yana evlerde kalınan 10 ayı, "kişisel tarihinin içinde en çok çalıştığı dönem" olarak yorumluyor.

"Zihinsel ve fiziksel olarak kendini üretken kılmak benim açımdan depresif koşullara karşı bir panzehir" diyen Zileli, 2020 yılının kendisi için oldukça üretken bir dönem olduğunu ifade ediyor.
 

Irmak Zileli.JPG
Irmak Zileli / Roman yazarı


Pandemi döneminde okuma oranı ve temposunun gözle görülür şekilde arttığını anlatan Zileli, sözlerine şöyle devam etti:

Üzerinde çalıştığım ama henüz yazmaya başlamadığım romanım için okumalarıma hız verdim. Bir süredir üzerine düşünüp kafamda dolaştırdığım yeni bir gençlik romanını yazmaya başladım. 

Yazı üzerinde çalışmak, deneyimlerimi aktarmak ve edebiyat üzerine teknik bilgimin üzerinden tekrar tekrar geçmek beni de besledi. 

 

 

"2020 benim için iki eylemi aynı anda gerçekleştirebildiğim oldukça doyurucu bir yıl oldu"

2020'nin ayrıca önceki yıllara nazaran okurlarla çok daha yoğun temas içinde olduğu bir dönem geçirmesine de yol açtığını söyleyen Zileli, şunları söyledi:

Korona döneminde fiziksel olarak yan yana gelme imkânımız olmayan okurla bu engeli aşmaya yarayan mecraların devreye sokulmasına yaradı. Böylece yazar-okur buluşmaları çoğaldı.


Zileli, "Sonuç olarak 2020 benim için içe çekilip kendimi beslediğim ve dışa açılarak başkalarına katkı sunabildiğim iki eylemi aynı anda gerçekleştirebildiğim oldukça doyurucu bir yıl oldu" dedi.

 

Ethem Baran: Yasaklar, kısıtlamalar, istediğini yapamama durumları son derece can sıkıcı

Öykü yazarı Ethem Baran, "Evden pek çıkmayan, bir anlamda yazının içinde oturan biri olarak benim açımdan çok fazla bir şey değişmedi esasında" dese de bu dönemin farklılığını şu sözlerle anlattı:

Ama doğal olarak bütün yasaklar gibi bu yasaklar, kısıtlamalar, istediğini yapamama durumları son derece can sıkıcı.
 

Ethem Baran.jpg
Ethem Baran / Öykü yazarı


Herkes gibi kendisinin de bu yeni hayat biçimine uyum sağladığını belirten Baran, atölye çalışmalarını ve söyleşileri dijital ortamda gerçekleştirdiklerini söyledi.

"Salgın süreci benim açımdan verimli geçti" diyen Baran, son olarak şunları söyledi:

Sait Faik ödülünün yansıması olarak gelen çok sayıda söyleşi isteğini cevaplama yanında yeni öykü dosyamı bitirme, eskiye oranla daha fazla okuma fırsatım oldu.

 

Süleyman Doğru: İnsanlığın güncel gerçekliği olan korku, tedirginlik, belirsizlik gibi duygulardan ben de nasibimi aldım

Çevirmenlerin işi icabı kapanmaya alışık kişiler olduğunu hatırlatarak sözlerine başlayan Doğru, "Bazen kısıtlı bir sürede yetiştirmemiz gereken zorlu bir metin ya da kallavi bir kitap olur ve onun üstesinden gelebilmek için dünyadan kopmamız, kendimize asosyal bir süreç -bir anlamda gönüllü karantina- dayatmamız gerekir" diyor.
 

Süleyman Doğru.jpg
Süleyman Doğru / İspanyolca ve Fransızca’dan edebi çevirmen 


Pandemi döneminde kendi namına çalışma koşullarımda değişen herhangi bir şey olmadığını belirten Doğru, alıştığı tempoda üretmeye devam ettiğini söyledi. 

"Etrafımı saran dünyanın ve insanlığın güncel gerçekliği olan korku, tedirginlik, belirsizlik gibi duygulardan elbette ben de nasibimi aldım ve almaya devam ediyorum" diyen Doğru, sözlerini şöyle sürdürdü:

Ama bu nasiplenme daha ziyade çalışmayı bıraktığım anlarda kendini hissettiriyor, zira her biri kendince bir evren olan o kitaplara gömüldüğümde kısmen de olsa gündelik gerçeklikten tamamen kopuyorum.


"Eğer elimde çok fazla iş olmasaydı, oturup Camus'ün Veba adlı romanını çevirmeyi isterdim" diyen Doğru, bunun sebebini ise şu sözlerle açıkladı:

Çünkü şu anda içinde bulunduğum ruh halinin o metne çok farklı bir değer katacağına ve onu normal bir zamanda çevireceğimden çok başka türlü, daha derinden hissederek çevireceğime inanıyorum. Bakarsınız önümüzdeki günlerde çeviririm; çünkü bu iş daha bayağı uzayacağa benziyor.

 

Suat Duman: Pandemi, yayıncılık dünyasında belki ancak gölgesi kalmış demokrasiyi büsbütün tepeledi

Alakarga yayınevi sahibi ve yazar Suat Duman ise, yayıncılık açısından pandeminin, "bildiklerimizi unutmamızı gerektiren bir süreci" dayattığını söylüyor.

"Hala öğrenmekle meşgulüz" diyen Duman, "Örneğin kitabevleri bu süreçte ya kapalı kaldılar ya da yeni kitapları raflarına koymadılar. Belki haklıydılar çünkü okur kapalı alana girmeye korkuyordu artık. Haliyle dijital mecralar müthiş bir atak yaptı" diyor.
 

Suat Duman.JPG
Suat Duman / Alakarga yayınevi sahibi ve yazar


Duman, sözlerine şöyle devam ediyor: 

Kitabevinde yüzlerce kitabın arasında kısmen de olsa serbestçe dolaşan okur, kitaplara eşit mesafede kalabiliyordu. Dijital alışveriş bu eşitliği bozdu, reklamı ve tanıtımı olanı okurun önüne sürdü. Böylece pandemi yayıncılık dünyasında belki ancak gölgesi kalmış demokrasiyi büsbütün tepeledi. 


"Hastalığı, virüsü, eşitsizliği, anlayışsızlığı, ütopyasızlığı kolonyayla yenemeyiz"

"Soru, bunun kalıcı olup olmayacağı. Tabi bunlar hep satışa dönük tarafı işin" diyen Duman, yayıncılığın üretim tarafına ilişkin ise şunları söyledi:

Yazar da yayıncı da 'bu dünya'yı sorgulamaya başladı, milyarlarca insanın yalnızca hayatta kalmaya odaklandığı bu dünyadaki önceliğini.

Öyküler, 80 derece alkollü kolonyanın yerini tutamaz. Fakat işte kolonyayla da ömür geçmez, dahası hastalığı, virüsü, eşitsizliği, anlayışsızlığı, ütopyasızlığı kolonyayla yenemeyiz. 


"Pandemi, küresel bir ekonomik krizin demir yumruğuna dönüştü"

"Okuru, yazarı, yayıncıyı boğan şey virüs olmadı kısacası" sözleriyle madalyonun öteki yüzüne dikkat çeken Duman, pandeminin, küresel bir ekonomik krizin demir yumruğuna dönüştüğünü ifade etti:

Kültür emekçileri sadece mali olarak değil, entelektüel açıdan da bu sürece direnmek zorunda kaldı: Nitelikli eserler görünürlük sorunu yaşadı, görünür olanlar sorgusuz sualsiz kabul gördü.

Sonuçta virüs sadece ciğerlerimize saldırmadı, üretme ve yaşama biçimlerimize de yön verdi. Dediğim gibi hala öğrenmekle meşgulüz.

 

Saliha Sultan: Özel veya resmi kurumlarımızın sanata minimal desteklerini utanarak haberleştirdim

Kültür sanat gazetecisi olan Saliha Sultan, salgın günlerinin bir anda hayatımızın merkezine yerleştirdiği belirsizlik ikliminin ilk günlerinde iş yapmanın oldukça zor olduğunu anlattı:

Kişi olarak insana temas etmeden yaptığım her şeyin, beni işimi aşkla yapmaktan alıkoyduğunu düşündüğümde, ansızın susan müzik, birden kapanan perdeyle büyük bir boşluk hissettim. 
 

Saliha Sultan.jpg
Saliha Sultan / Kültür sanat gazetecisi


"Sağlığımız için evlerimize kapandık ve 'net sanat'la tanıştık" diyen Sultan, festivallerin, sempozyumların, konserlerin, oyun ve film galalarının coşkusunu yaşamamadan onları haberleştirmenin ilk başta kendisine "korkunç göründüğünü" ifade ediyor:

Dünyayı bir ekranın karşısından izlemeye başladım. 'Ne yapmalıyım' diye düşündüm. Gazete yöneticilerimle bu dönemde kültür sanat sektöründe salgın nedeniyle mağduriyet yaşayan sanatçıların sesi olmamız gerektiğine karar verdik ve işin peşini hiç bırakmadık. 


"Sanatçının ülkemizde 'yangında en son kurtarılacak' şey olduğunun net resmini gördüm"

Sultan, pandemi dönemi için "Kültür sanat dünyasındaki 30 yıllık tecrübemin en zorlu dönemiydi" diyor.

Dünya basınından yurt dışındaki sanatçılara yapılan milyar dolarlık destekleri sayfasına taşırken, Türkiye'deki sanatçıların müzik aletlerini satmak zorunda kalışını, tiyatroların, sinemaların kapanışını yazmak zorunda kaldığını, üzülerek anlatıyor:

Düzenledikleri destek kampanyalarına karşı yetkililerin sessiz kalışını birçok kez manşete taşıdım. Özel veya resmi kurumlarımızın sanata minimal desteklerini utanarak haberleştirdim.

Edebiyatçısından ressamına birebir görüştüğüm birçok sanatçının sesine yerleşen hüznün nedenini ise kalbimde hissettim.

Ve ne yazık ki sanatın, sanatçının ülkemizde 'yangında en son kurtarılacak' şey olduğunun net resmini gördüm.


Ayrıca Sultan, yaşadıkları zorluklara rağmen dijital mecralardan hayranlarına, sanatseverlere moral vermeye çalışan sanatçıların, bütün ülkenin sürüklendiği o derin umutsuzluk girdabına kapılmamın önüne geçtiğini de özellikle vurguluyor.

"Hatırlaması gerekenler, salgın boyunca onları unuttu, görmezden geldi ama onlar insanlığı asla unutmadı" diyen Sultan, sözlerini şöyle tamamladı:

Gördük ki her şeye rağmen, dünyanın son günü gelip kapıya çatmış gibi hissettiğimiz o tuhaf anda bile sanat içimizde varlığını unuttuğumuz o minicik umudun can simidi. Sanırım bir şiirin niçin yazıldığını, bir tuvalin niye renklere boyandığını, bir sesin notalara neden sarıldığını bu kadar idrak ettiğim bir dönem daha olmayacak dünya hayatımda.

 

 

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU