Bugünkü yazımda, 80 ila 90 yıl önce Çin'in kuzeybatı bölgesinde meydana gelen, ama bugün bile Ortadoğu dahil dünyada yaşanan süreçlerde yankılarını hissettiğimiz olaylara değinmek istiyorum.
Bu olaylar, bugünün politikacıları için de bir şekilde faydalı olabilir.
Bu bölgede çoğunluğu oluşturan Müslüman nüfus, yani esas olarak Türkçe konuşan Uygurların temsil ettiği Sincan veya Doğu Türkistan ile Çince de "Hui" olarak adlandırılan ancak Rusçada Dongguanlılar denilen etnik Çinli Müslümanlar, ayrıca bazı Kazak ve Kırgız gruplar geçmişte, özellikle de ülkenin siyasi parçalanma aşamalarında sık sık Çinli otoritelere karşı çıktılar.
Çok sayıda Uygur Türkü ve Çinli Hui, 19'ncu yüzyıldan itibaren Rusya İmparatorluğu'na kaçtı ve Rusya'nın Orta Asya topraklarında bir azınlık oluşturdular.
Aynı zamanda, 1917'deki Bolşevik Devrimi ve Kızıl Ordu'nun Beyaz Ordu'yu mağlup ettiği 1917-1922 Rus İç Savaşı'nda sonra Beyaz Muhafızlar veya kısaca Beyaz Ruslar (1922'de Sovyetler Birliği'nin kurulmasından sonra kendilerine bu ad verildi), Sincan'da kendilerine bir sığınak buldular.
1930'ların başlarında, bu Bolşevik karşıtı Rus topluluğu 30 binden fazla insanı içeriyordu. O sıralarda Çin'de devam eden iç savaştan kaynaklanan Sincan'daki istikrarsızlık, bu bölge ile 2 bin kilometreden uzun bir sınırı olan Sovyetler Birliği'ni endişelendiriyordu. Bu arada Sovyetler Birliği'nin, özellikle komünizmi destekleyen sloganları benimseyen ulusal kurtuluş hareketlerini her zaman desteklediğini hatırlatmalıyız.
1930'da, eyalet valisi ve fiili yönetici Chen Shuzhen'in yeni bahanelerle Müslümanlara uyguladığı baskı ve onları rahatsız eden icraatlarından kaynaklanan memnuniyetsizlik nedeniyle Sincan'da bir ayaklanma patlak verdi.
Çan Kay Şek (geleceğin Tayvan başkanı) liderliğindeki Çin Ulusal Ordusu'nda bir birlik komutanı olan Huili General Ma Zhongying de isyancıların safına katıldı.
Sincan'dan uzak olmayan Nankin'deki Çin merkezi hükümeti, bu bölgede patlak veren krizle uğraşamayacak kadar meşguldü, çünkü bütün kuvvetleri ile yerli komünistler ve Çin'i kontrolleri altına almak isteyen Japonlarla savaşa odaklanmıştı.
Türkistan Türkleri ve Japon askeri danışmanları da isyancılara yardım ettiler. Bu, doğrudan müdahale anlamına gelmiyordu, ama yine de dış faktör düşmanca eylemlerde önemli bir rol oynadı.
Dongguan ve Uygur birlikleri, Nisan 1931'de eyaletin güneyine doğru harekete geçtiklerinde, ulusal ordu birimleri onları durdurmaya çalıştı, ancak başarılı olamadı.
Sonuç olarak; aşırılık yanlıları dahil olmak üzere öfkeli isyancılar, intikam almak için başkalarını öldürmeye başladılar. Yerel makamların ayaklanmayı bastıracak kadar güçlü olmadığı ortaya çıktı.
Fakat yardım beklenmedik bir yerden geldi; Sincan'ın kuzeyinde yaşayan ve önemli bir savaş deneyimine sahip Rus göçmenlerden oluşan birlikler.
General Ma Zhongying'in komutasındaki Dongguan ve Uygur ordusu, savaş konusunda oldukça deneyimli Beyaz Muhafızlarla yapılan savaşlardan sonra geri çekilmek zorunda kaldı.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Bu çatışma net bir dini yan taşımıyordu. Çinli komşularının kaderini gören Rus göçmenler, aynı kaderi paylaşacaklarından korktuklarından, bir başka şiddetli iç savaşa dahil olmanın daha iyi olacağına inandılar.
Bu Rus ordusunun gücünü ve yüksek eğitimini değerlendiren Çinli yetkililer, bin 500 kişilik savaşa hazır bir birlik oluşturdular.
Öte yandan, yukarıda da belirttiğimiz gibi bu bölge ile sınırı olduğu için Sovyetler Birliği, bu olaylara tepkisiz kalamazdı.
Bolşeviklerin, özellikle zulüm ve baskı gören Müslümanlar arasındaki devrimci harekete sempati duyması, Müslümanların düşmanlarının aynı zamanda Sovyetler Birliği'nin düşmanı olan Beyaz Muhafızlar olması, kısaca tüm bunlar Moskova'yı isyancıları desteklemeye iten faktörlerdi.
Ancak pragmatik bakış açısı baskın geldi, zira Çin ile anlaşmazlığa düşmek dahası ona karşı savaşmak Sovyetler için tehlikeliydi.
Aynı zamanda Uygur Türklerinin milliyetçi talepleri Moskova'nın da hoşuna gitmiyordu. Bazı isyancıların fanatik dini duyguları onu korkutmuştu.
Bu yüzden, muhalif gruplara karşı savaşan yerel askeri feodal sistemi desteklemeye ve Sincan'daki askeri liderliğe yardım etmeye karar verdi. İki taraf, yaz aylarında sınır bölgelerinde ortak bir operasyon düzenlediler.
Ancak, yerel halkın (sadece yüzde 12'si Çinliydi) desteğine güvenen isyancılar güçlerini takviye ettiler. Öyle ki Ocak 1933'te, Sincan'ın başkenti Urumçi'ye doğru harekete geçtiler ve 21 Şubat'ta Beyaz Rusların destelediği hükümet güçlerinin savunduğu şehri ele geçirmek için bir saldırı başlattılar.
Görgü tanıkları, savaşın iki tarafının da aşırı şiddet eylemlerinde bulunduklarını anlatıyorlar. İnfazlar yaygındı ve yaklaşık 6 bin sivil öldürüldü.
İsyancılar şehri ele geçiremediler, ancak ayaklanma bölgenin tamamına yayıldı ve anarşi hakim oldu. Kazaklar ve Kırgızlar da isyan ettiler, ancak ittifakın iki önemli tarafı olan Türk gruplar ile Dongguanlar arasında anlaşmazlık baş göstermiş görünüyordu. Uzlaşı yerini anlaşmazlığa bırakıyordu.
Elbette, bugün Ortadoğu ile dünyanın dört bir yanında yaşanan bazı olaylar ile yukarıda bahsettiğimiz olaylar arasında doğrudan karşılaştırmalar yapmak uygunsuz olur, ancak benzer olduklarını gösteren işaretler de yok değil.
Sincan'da kötüleşen durum, Sovyetler Birliği'nin güvenliği için ciddi bir tehdit oluşturuyordu. Bu da, Sovyet liderliğini, ilerleyen Japon ordusundan kaçarken 1931'de topraklarına giren ve tutuklanan Çinlilerden oluşan bir gönüllü ordusunun sınırı geçip Sincan'daki çatışmaya müdahil olmasının önünü açmaya sevk etti.
12 Nisan 1933'te Rus Beyaz Muhafızlar, Sincan'da Chen Shuzhen'i kaçmak zorunda bırakan bir darbe gerçekleştirdiler.
Yeni askeri yönetici Shin Shikai, Sovyetler Birliği'nden danışmanların tavsiyeleri üzerine bölgedeki tüm etnik gruplara eşit haklar tanıdı.
Shinkai, Beyaz Muhafızların desteği ve Sovyetler Birliği'nin yardımıyla bölgede kontrolü sağlayan Çin kuvvetlerine güveniyordu.
Gelgelelim, Shin Shikai ile Çin merkezi hükümeti arasında anlaşmazlığın baş göstermesi, merkezi hükümetin General Ma Zhongying'in komutasında 36. Dongguan Birliği'ni bölgeye sevk etmesine yol açtı.
General, Beyaz Muhafızlar ile Çinli birliklerin savunduğu Urumçi'yi 12 Ocak 1934'te kuşattı. Ancak, Altay Ordusu birliklerinin başkent yakınlarında aniden görülmesinden sonra kartlar beklenmedik bir şekilde karıştı.
Altay Ordusu, tanklar, toplar hatta daha önce bu bölgede görülmemiş uçaklar ile iyi silahlanmıştı. Bu nedenle, 36. Dongguan Birliği, Urumçi kuşatmasını kaldırarak Altay Ordusunu durdurmak için harekete geçti.
Ne var ki yapılan savaşta yenildi. Kendisinden geriye kalanlar Ma Zhongying liderliğinde, komşu Kaşgar bölgesinde çatışmaların ve kaosun fitilini ateşlemeye çalıştılar, ama oradan da kovuldular.
Altay ordusu aslında Rusya'dan gelmişti ve Sovyetler Birliği'nin müdahalesini kamufle etmek için Beyaz Muhafızlar üniforması giyen Kızıl Ordu'dan savaşçılardan oluşuyordu.
Ancak ilginçtir ki, Beyaz Muhafızlar ile Rusya'daki iç savaşa katılmamış ve elleri kanla kirlenmemiş çocukları da bu ordunun Çin'de oluşturulan birliklerine katıldılar.
Zırhlı ve topçu araçlarla desteklenen yaklaşık bin kişilik Beyaz Muhafız üniforması giyen süvari alayı dışında, Beyaz Ordu ile yan yana savaşan Kızıl Ordu birliklerinin çoğu anavatanlarına geri döndüler.
Bölgede yalnızca birkaç düzine Rus danışman kaldı; aralarında daha sonra ünlü bir mareşal olan ve iki kez Sovyetler Birliği kahramanı seçilen Pavel Rıbalko da vardı.
1937'de, Sincan'daki durum kötüleştiğinden, Sovyetler Birliği, bir kez daha Beyaz Muhafızlar kamuflajını kullanarak buraya, birleşik ana siyasi yönetimden (Bütün Rusya'nın Karşı Devrim ve Sabotajla Mücadele Olağanüstü Komisyonu "Çeka"nın ardılı Devlet Güvenlik Komitesinden) kuvvetler gönderdi. Söz konusu kuvvetler, Ocak 1938'e kadar orada kaldılar.
Böylelikle, Sovyetler Birliği, Bolşeviklerin o zamanki ideolojik iddialarının aksine, aslında Çin'i yöneten askeri feodal rejime Türkistan'daki ulusal kurtuluş hareketlerini bastırmakta yardımcı oldu.
Kızıl Ordu birlikleri, Bolşeviklerin dünkü en büyük düşmanlarıyla, yani Beyaz Ordu ile birlikte hareket ettiler. Beyaz Ordu, Moskova'dan silah ve finansman yardımı aldı.
İki ordu, ülkelerinin ortak ulusal menfaatleri adına benzeri görülmemiş bir şekilde iş birliği yapma konusunda anlaştılar.
Bugün Rusya'nın Ortadoğu'daki bazı ortakları arasında yaygın olarak söylendiği gibi, bu tam da onlar için "temel bir vatanseverlik ilkesi" idi.
Ne yazık ki, bu iş birliğinin tohumları, 1930'ların sonlarındaki Büyük Temizlik (Büyük Terör) Hareketi döneminde kurutuldu.
Sincan'daki operasyonların komutanı, daha sonra da İçişleri Halk Komiserliği yardımcılığı görevine getirilen ve bu görevi sırasında Büyük Temizlik Hareketi'nin ana örgütleyicilerinden biri olan Nikolai Podvoisky de, ilginçtir ki daha sonra bu hareketin kurbanı oldu.
1930'dan itibaren Urumçi'deki Sovyet konsolosu Ilya Zlatkin, buradaki operasyonları yönetmekte aktif bir rol oynadı.
1898'de doğan ve 1915'ten beri parti üyesi olan, 1917'deki devrime aktif bir şekilde katılan, diplomat ve Moğol araştırmalarında bir uzman olan bu eski Bolşevik, aynı zamanda geçmişte deneyimli bir askerdi.
Yerel Moğol Kereyit (Turgut) kabilelerinin güvenlerini kazanmıştı. Bu sayede, Kereyit kabileleri, Shin Shikai ile birlikte savaşa katıldılar.
Zlatkin'den bahsetmişken, kendisi uzun yaşamının (1990'da öldü) son 10 yılında Rusya Bilimler Akademisi Doğu Çalışmaları Enstitüsü'nde araştırmacı olarak çalışmıştı.
Bu sayede geçen yüzyılın seksenli yıllarının ikinci yarısında Enstitü'de müdür yardımcısı pozisyonunda çalışırken, o dönemde yakışıklı bir yaşlı olan bu adam ile görüşebildiğimi söylemek istiyorum.
Moskova'nın Sincan'daki çatışmalara doğrudan askeri katılımı ve istikrarı sağlama sürecinin denetlemesi 1940'ların sonuna kadar sürdü.
Bundan sonra bu bölgenin kontrolü, Çin'de iç savaşın kazananı olan yerli tarafa devredildi. Moskova, Sovyet kontrolü altında iki komşu tampon devlet; Mançurya ile Doğu Türkistan cumhuriyetleri yaratma planlarını gömdü.
Bunun yerine kuruluş aşamasında olan dost Çin Halk Cumhuriyeti'nin toprak birliğini desteklemeye karar verdi.
Ama görünen o ki, Sincan'daki bu önemli derslerin çoğu halen başkaları tarafından öğrenilmemiş.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
Independent Türkçe için çeviren: Beyan İshakoğlu
© The Independentturkish