Doğu Türkistan veya "Sincan"daki ailemle herhangi bir temas kuralı neredeyse 4 yıl oldu. Şu an Çin'in batısında bulunan bu bölge, Uygur halkının ve diğer Türki Müslümanların tarihi anavatanıdır.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Uygurlar, Çin Komünist Partisi'nden (ÇKP) onlarca yıldır baskı görüyor. 1997'de memleketim Gulca'daki Uygur halkı, ÇKP'nin kültürümüzü ve dinimizi ortadan kaldırmaya yönelik aşırı politikalarına karşı gösteri düzenlemişti. Protesto vahşice bastırılmıştı ve bu 20 yıl sonra yaşanacakların habercisiydi.
2017'de Uygur bölgesindeki toplama kamplarının ve eşi benzeri görülmemiş bir gözetimin haberleri gelmeye başlarken, sürgündeki binlerce Uygur ailelerinden son kez haber aldı. Hepsi aynı şeyi söylüyordu: Lütfen bizimle iletişime geçmeyin, işler değiştiğinde biz size ulaşırız.
O zamandan bu yana, bölgeden kaçan insanların tanıklıkları yağıyor. Çevirmen olarak sürekli bu hikayeleri duyuyorum. Doğu Türkistan devasa bir hapishane haline geldi. Herkes, her an izleniyor. Art arda binlerce kişi sözde "yeniden eğitim kamplarına" gönderiliyor. Radikal görüşlerden uzaklaştırma adı altında beyinleri yıkanıyor, köleleştiriliyor ve aşağılanıyorlar. İnanç ve kültürlerinden mahrum ediliyor, ailelerinden koparılıyorlar.
Pekin kötü muamele iddialarını inkar etmeye devam etse de halkıma yapılan bu muamele parti politikasıdır. Geçen yıl sızdırılan üst düzey Çin hükümet belgelerinde, bizzat Şi Cinping'in bize "kesinlikle merhamet gösterilmemesi" gerektiğini söylediği belirtiliyor. Çin'in devlet medyası Uygurlara ne yapılması gerektiği konusunda daha da net: Hükümeti "sülalelerini parçalamaya, köklerini parçalamaya, bağlantılarını koparmaya ve kökenlerini dağıtmaya" çağırıyor. The Washington Post'un bir başyazısında belirtildiği gibi, "Bunu bir soykırım niyeti beyanından başka türlü okumak mümkün değil".
ÇKP'nin bizim yaşam tarzımızı yok etmek istediğini gösteren böylesine kesin kanıtlar varken, uluslararası toplumun bu konuda harekete geçmeye isteksiz olması bizim için ciddi bir travma konusu. Sonu gelmeyen açıklamalar dışında bize yardım etmek için çok az şey yapıldı. Bu Birleşik Krallık (BK) için de geçerli. Çin hükümetinin zulmünü kınamak için çaba gösterse de, ki bunlar için müteşekkiriz, BK Birleşmiş Milletler'in Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek için gerçekte hiçbir şey yapmadı. Zulmün delillerini incelemek üzere özel bir mahkeme görevlendirmek için hiçbir çaba sarf edilmedi ve hükümetin, BK mahkemelerinin soykırım hususunda ön karar verebilmesini sağlamaya yönelik partiler arası bir değişikliğe karşı çıkması bekleniyor.
Birleşik Devletler'e bakıldığında da Uygur diasporası çok endişeli. Birçoğumuz Donald Trump Beyaz Saray'dan ayrıldığı için şu anda korkuyoruz. Birçok seyirci için bu sapkınlık gibi görünecek; ama kendinizi bizim yerimize koymaya çalışmalısınız. Yıllarca bizim için kimse ayağa kalkmadı. Obama yönetimi: hiçbir şey. David Cameron hükümeti: hiçbir şey. Angela Merkel: hiçbir şey. Theresa May: hiçbir şey. Trump? Trump yönetiminde, Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Çin konusunda bize umut veren saldırgan bir çizgi benimsedi. İlk defa bize zulmedenlere yaptırım uygulanıyor, şirketlerin Uygur köle emeğiyle yapılan ürünleri tedarik etmesini önlemek için gerçek adımlar atılıyordu.
Birçok kişi bu agresif duruşun Biden yönetiminde tekrarlanacağına inanıyor. Hiç şüphe yok ki ÇKP karşıtı hissiyat, ABD siyasetinde geriye kalan az sayıda mutabakat alanlarından biri. Fakat dünyanın dört bir yanındaki Uygurlar (ve Hong Konglular), bu "bağlılık" ile ilgili söylenenlerin Çin'i şu an yöneten adam ve partinin acımasızlığının pek idrak edilemediğini açığa vurduğundan korkuyor. "Bağlılık" ne zaman "ödün vermeye" döner? Özgür dünya hükümetlerinin neyle karşı karşıya olduklarını anlaması için daha kaçımızın kamplarda alıkonması gerek? Eğer Biden yönetimi mevcut yönetimin Çin konusundaki dış politikasını takip etmezse, özgür dünyanın geri kalanı bunu bir çeşit gevşeme izni olarak görecek ve dolayısıyla halkımı uzun zamandır kamplarda çürümeye, kısırlaştırılmaya ve kültürlerinden mahrum edilmeye terk eden geçmiş hataları tekrarlayacaklar.
Sorun Birleşik Devletler'le sınırlı değil. BK bir süper güç olmayabilir; ama hâlâ muazzam bir nüfuzu var. George Osborne'un ön ayak olduğu Çin'le ilişkilerin “altın çağı”, kamu hizmetinde hâlâ sağ salim devam ediyor. Ne var ki parlamento yoluna devam ediyor.
Bu hafta Çin Araştırma Grubu'ndaki Muhafazakar parlamenterler, Yeni bir Dünyada Demokrasiyi Müdafaa Etmek başlıklı bir rapor sundu. Raporda, Britanya ve diğer demokrasilerin gelecek yıllarda Çin'in iç ve dış politikası gerçeğiyle nasıl başa çıkabileceğine dair biz dizi önemli tavsiyede bulunuluyor.
Bu, dünyanın önde gelen demokrasilerinin birlikte hareket etmesi anlamına geliyor. Bu, dünyanın zorla çalıştırma sonucu üretilen malların ithalatına dair katı bir tutum takınması, insan hakları ihlallerinde bulunanlarla onlara hizmet eden finans kuruluşlarına sert yaptırımlar uygulanması, Çin Komünist Partisi'yle bağı olan şirketlerin daha dikkatle incelenmesi ve Pekin'in dikkatleri rejimin baskıcı ve agresif politikalarından başka yöne çevirmeye çalışan ve giderek bu işte daha da ustalaşan propaganda makinesine karşı koymak için aktif önlemler alınması anlamına gelir.
Dünya çapında giderek daha çok parlamenter, Çin'le ilgili harekete geçmek için sınırların ve partilerin ötesinde birlik çağrısında bulunuyor. Bu, uluslararası toplumun, eziyet gören Uygurları ortak bir şekilde savunmasının bir yolu olabilir. Allah biliyor, yeterince bekledik.
* Rahima Mahmut, Dünya Uygur Kurultayı'nın (Birleşik Krallık) direktörü ve Çin konusunda Parlamentolar Arası İttifak'ın danışmanıdır.
Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral
© The Independent