845 kişinin yaşamını yitirdiği, 3 bine yakın kişinin yaralandığı Düzce depreminin üzerinden 21 yıl geçti.
17 Ağustos 1999'da meydana gelen Gölcük depreminin yaraları henüz sarılmamışken, aynı yıl 12 Kasım tarihinde bu kez acı tabloda adres Düzce'ydi.
7,2 büyüklüğündeki deprem, 30 saniye içinde merkez üssü Kaynaşlı'yı yerle bir etti. Bolu'nun bir bölümünde can ve mal kayıpları meydana geldi.
Sadece Düzce değil farklı zaman dilimlerinde Bingöl, Van ve Elazığ'da can kayıplarına yol açan depremler yaşandı.
Son olarak 30 Ekim Cuma günü 14.51'de meydana gelen, merkez üssü Yunanistan'ın Sisam Adası açıkları olan depremde ise İzmir'de 114 kişi yaşamını yitirirken, bini aşkın kişi de yaralandı.
Depremin ardından Ege'de yüzlerce artçı sarsıntı gerçekleşti. Dün sabah saatlerinde Kuşadası Körfezi de 4,8 büyüklüğündeki depremle sarsıldı.
Deprem ülkesi olan Türkiye'de art arda meydana gelen sarsıntılar, özellikle yapı stokunun yetersizliğini ve riskin büyüklüğünü gözler önüne serdi.
Eski İnşaat Mühendisleri Odası'nın (İMO) Genel Başkanı Cemal Gökçe ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Balıkesir İl Sorumlusu Aysun Aykan'la hangi kentlerin fay hattı üzerinde olduğunu, riskli binaların nasıl anlaşılabileceğini, neler yapılması gerektiğini ve sorumluluğun hangi kurum ve/veya kişilere ait olduğunu konuştuk.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Gökçe: Acilen bina analizleri yapılmalı
"Binaları incelemeden ne kadar riskli olup olmadıklarını anlamak mümkün değildir" diyerek sözlerine başlayan eski İnşaat Mühendisleri Odası'nın (İMO) Genel Başkanı Cemal Gökçe, projelerin de gözden geçirilmesi ve hangi deprem yönetmeliğine göre yapılmış olduklarının ortaya çıkarılmasının şart olduğunu dile getirdi.
Söz konusu binanın yapıldığı tarihten günümüze geçen zaman ile projenin yönetmeliğe uygun olup olmadığının ele alınması gerektiğini, doğru yapılmışsa bile doğru uygulanıp uygulanmadığına bakmak gerektiğini belirten Gökçe, kimin denetlediğine de bakılması ve binadan, betondan örnekler alınarak analiz yapılması gerektiğini söyledi.
Analiz sonucunda 'Bu yapı depreme dayanıklıdır ya da değildir' şeklinde bir sonuca ulaşıldığını kaydeden Cemal Gökçe, ivedilikle bina analizleri yapılmasının şart olduğunu vurguladı.
"Envanter çıkarmak lazım" diyen Gökçe'ye göre, yerel yönetim ile merkezi hükümetin çalışmalarını yeterli değil.
Gökçe, bu konuyu "Acilen bina analizleri yapılmalı, yerel yönetimlerin de hükümetin de çalışmaları kesinlikle yetersiz!" diye eleştirdi.
Geçmişte anlatmış olduğu çerçevede pek çok çalışmanın yapıldığına değinen Gökçe, hiçbirinin hayata geçirilmediğini vurgulayarak şunları kaydetti:
İstanbul Deprem Master Plan Çalışması var, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) 2003 yılında, dört üniversiteye bir çalışma yaptırdı. Riskli bölgelerden başlayarak İstanbul'daki yapıların envanteri çıkarılarak, bu doğrultuda hangi binaların yıkılıp, hangilerinin güçlendirileceği belirlendi. Ama bu plan teorik düzeyde kaldı. 2004 yılında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, 300'den fazla uzmanı bir araya getirerek 1. Deprem Şûrası yaptı. Bu son derece doğru bir çalışmaydı. Deprem bekleyen illerdeki yapıların envanteri çıkarılacaktı ama ne yazık ki o da teoride kaldı!
"Hem belediyelerin hem de iktidarın eksiklikleri ve yaşananlardaki sorumluluğu büyük"
Deprem Şurası'nın ardından etkinliklerin devam ettiğini ancak pratiğe dökülmediğini söyleyen Gökçe, eksiklikleri bulunduğu gerekçesiyle hem yaşananlardan ve hem de yaşanacaklardan belediyeleri ve iktidarı sorumlu tuttu:
Bayındırlık ve İskân Bakanlığı tarafından 2009 yılında da bir kentleşme şûrası yapıldı, o da kağıt üzerinde kaldı. 2012’de AFAD kuruldu, bütün kentlerdeki riskli yapıların envanteri çıkarılıp çalışma yapılacaktı ama maalesef yine her şey teoride kaldı, planlananların hiçbiri pratikte yapılmadı. Teori tamam, pratik sıfır! Hem belediyelerin hem de iktidarın eksiklikleri ve yaşananlardaki sorumluluğu büyük.
"'Riskli binalarda oturmayın' demek çözüm değil"
Halka "Riskli binalarda oturmayın" şeklinde uyarı yapmanın çözüm olmadığına da değinen Gökçe, hasar almamış yapıların da riskli olabileceğine değinerek, aslolanın halkın o binalarda oturtulmaması ve denetimlerin eksiksiz yapılması olduğunu söyledi.
Aykan: 'Yerleşim birimlerinin içinden diri fay geçmeyen kentlerdeki yapılarda hasar olmaz' düşüncesi çok yanlış
Türkiye'nin dünyanın sismik yönden en aktif kuşaklarından Alp-Himalaya deprem kuşağında bulunduğunu ve bu nedenle depremlerin devam edeceğini belirten Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi ve Balıkesir İl Sorumlusu Aysun Aykan, afet risklerinin doğru tespit edilip önlem alınması halinde can ya da mal kaybının yaşanmayacağını savundu.
"'Yerleşim birimlerinin içinden diri fay geçmeyen kentlerdeki yapılarda hasar olmaz' düşüncesi çok yanlıştır" diyen Aykan, mühendislik hizmeti almayan binaların risk altında olduğunu söyledi.
"Deprem olduktan sonra deprem dalgaları yayılıyor, kayada hızlı geçiyor, zayıf zeminde yavaş yayılıyor ve zayıf zeminde deprem dalgaları büyüyor ve daha kuvvetli şekilde üzerindeki binaya yansıyor" ifadelerini kullanan Aykan, Samos Adası açıklarındaki depremin 90 kilometre ötede İzmir'in belli yerlerini bile etkilediğini, 1999 Gölcük Depreminde de 150 km uzaktaki Avcılar’da binaların yıkılmasının, mühendislik hizmeti almayan, kötü zemin üzerindeki binaların riskli olduğunu gösterdiğini söyledi.
"18 ilimiz, 80 ilçemiz ve 502 mahallemiz doğrudan fay hatları üzerinde"
"Türkiye'nin her yerinde, her an 7 büyüklüğünde bir deprem olabilir" diyen Aysun Aykan, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
Türkiye Diri Fay Haritasına baktığımızda 5,5 ve üzeri büyüklükte deprem üretme potansiyeline sahip yaklaşık 500 diri fay var ve bunlar, bir örümcek ağı gibi ülkemizi kaplamış. Aksaray, Bolu, Yalova, Bursa, Sakarya, Manisa, Balıkesir, İzmir, Denizli, Aydın, Kahramanmaraş, Erzurum, Hakkâri, Hatay, Eskişehir, Muğla, Bingöl ve Kütahya’nın arasında bulunduğu 18 ilimiz, 80 ilçemiz ve 502 mahallemiz doğrudan fay hatları üzerinde. Bu fayların kırılması durumunda ilk önce doğrudan fay zonu üzerindeki yapılar yıkılacak ya da ağır hasar alacaktır.
"Zeminlerin jeolojik yapılarına uygun binalar yapmalıyız"
Aykan, en riskli binaların hangileri olduğu sorusunu ise şöyle yanıtladı:
Bir bina zemin özellikleri dikkate alınarak sağlam yapıldığında, ister betonerme, ister yığma olsun yıkılmaz. Binanın hasar görmesi için mutlaka bir hata yapılmıştır. Proje, malzeme hatası, zemin etütünün yanlış yapılması yada zemine göre tasarım yapılmamış olması gerekir. Alüvyon gibi kötü bir zeminde, binanızı sağlam yapsanız bile binanız yıkılır yada sıvılaşmadan dolayı binanız yan yatar ki; Kocaeli Depreminde yaşadık biz bunu. Bina sağlam yapılmış fakat zemin özelliği dikkate alınmadan yapılmış, sıvılaşmadan dolayı bina yan yatmıştı. Binanız ne kadar sağlam yapılsa da zemini dikkate alınmadan yapıldığında binanız mutlaka yıkılır yada hasar alır. En riskli bina, zeminin jeolojik yapıları dikkate alınmadan yapılan binadır. Zeminlerin jeolojik yapılarına uygun binalar yapmalıyız!
"Japonya'da deprem yönetmelikleri doğru uygulanıyor, denetim yapılıyor"
Türkiye ile Japonya arasındaki farkı da sorduğumuz Aykan, ana sebebin Japonya'da deprem yönetmeliklerinin doğru uygulanması olduğunu belirtti:
Onay sistemi ve yapı denetiminin gerektiği şekilde uygulanmasıdır. Yapı denetimiyle zayıf binalar belirleniyor, depreme dayanıklı hale getiriliyor. Ayrıca Japonya'da sık sık deprem tatbikatları yapılıyor ve ilkokul seviyesinden itibaren okullarda eğitim veriliyor. Bu yüzden de deprem anında doğru hareket edebiliyorlar. Türkiye’de 1999 Gölcük Depremi'nden sonra hazırlanmış ve birkaç kez revize edilen deprem yönetmelikleri var. Deprem yönetmeliklerimiz kötü değil ancak en önemli eksiklik, bu yönetmeliklerin doğru şekilde uygulanmaması ve denetiminin yapılmaması. Japonya’da yapı denetimleri yasalara uygun olarak titizlikle yürütüldü. Bu nedenle afet dayanıklılığı yüksektir. Ülkemizde, yönetmeliklerin doğru uygulanmasını sağlayıp, yapı denetimini yaptığımız taktirde Japonya gibi olabiliriz ve 7.6 büyüklüğündeki depremlere karşı binalarımız dayanıklı olur.
"Yeryüzünün parçalandığı yere bina yaparsanız, sağlam da olsa yıkılır"
Fay Yasası çıkartılarak deprem üretmesi beklenen fay zonları üzerinde yapılaşmaya izin verilmemesi gerektiğini belirten Aykan, aksi takdirde bir bina ne kadar sağlam yapılırsa yapılsın yıkılacağını savundu:
Deprem sırasında fayın üzerindeki yeryüzü yırtılır, yeryüzünde deformasyon oluşur. Yeryüzünün parçalandığı yerde binanızı sağlam yapsanız da farketmez, yıkılır. Fay aslında bir düzlem, yerin altına doğru eğimli giden bir yapı. Faylanma sırasında bu düzlemlerin arasındaki iki tarafındaki bloklar fayın türüne göre hareket ediyor ve orada yeryüzü yırtılıyor. Gölcük Depreminde 4.5 m yeryüzünde bloklar yer değiştirdi. Deprem sırasında yüzeyde yer değiştirme olduğu için, fayın üzerindeki binalar çok büyük hasar alacaktır. Yakın zamanda deprem üretmesi beklenen fay zonları içinde hastane, okul, üniversite, gibi yoğun nüfusun bulunduğu yerler belirlenerek, ilgili çalışmaların başlatılması önem taşımaktadır.
"Fay Yasası bir an önce çıkartılmalı"
Aysun Aykan son olarak, öncelikle denetimle risk grubunda yeralan yapıların belirlenip güçlendirilmesi ya da kentsel dönüşüme tabî tutulmaları gerektiğini belirten Aykan, "Fay Yasası bir an önce çıkartılmalı. Zemin ve temel etüt raporları mevzuata uygun yapılmalı, riskli alanlar imara açılmamalı, bilimsel normlara dayalı yer seçimleri yapılmalıdır. Toplumumuzu bilinçlendirerek depreme karşı dirençli bir toplum oluşturmamız gerekli. Bilinçli bireyler yetiştirmek adına okullarda, ilkokul seviyesinden itibaren deprem ve doğa kaynaklı afetlere ilişkin bilgi verilmeli" dedi.
© The Independentturkish