Dünyamız ve asrın zorlukları karşısında çaresizlik

Kriz patlak verdiği zaman neden pazarlık yapmak yerine çatışmaya meyilliyiz? Müslüman kamuoyu neden tek tepkinin maddi veya sözlü şiddet içeren savunma olduğunu düşünüyor?

Fotoğraf: AFP

Bu yazının, hocamız Dr. Muhammed Rumeyhi'nin geçen cumartesi bu gazetede yayınlanan ve "Kültürü Geri Alma Savaşı" başlığını taşıyan yazısı için bir tamamlayıcı olmasını umuyorum.

Rumeyhi birbirini güçlendiren iki bölünmeden söz etti. Bunlardan ilki dini düşüncenin mevcut asırdan koparılması ve çok uzak bir tarihsel noktaya hapsedilmesidir.

İkincisi ise muameleleri tanzim eden dini hükümlerin rasyonel gerekçelerinden ayrılmasıdır. Oysa bunların zamanın gereklerine ve bilgilerin sınırlarına bağlı anlayışlar olduklarını biliyoruz.


Rumeyhi'nin bu yazıdaki temel motivasyonu, Fransız hükümeti ve cumhurbaşkanının, hedef alınan şey dinin mukaddesatı olsa da ifade özgürlüğüne olan bağlılığını sürdüreceğini belirten pozisyonuna yönelik İslam dünyasında benimsenen geniş çaplı ve nispeten kaba olan tepkidir.

Fransa Cumhurbaşkanının haklı olduğunu düşünmüyorum ve çok da ilgilenmiyorum. Ancak beni asıl ilgilendiren Müslümanlar olarak bu tür olaylara nasıl yaklaştığımızdır.

Her olay, kendimize ve çevremize dair anlayışımızı şekillendiren, benimsediğimiz değerlerin ve kavramların bir testidir.

Bununla birlikte akıllı kimselerin krizler sırasında kendilerinin güçlü ve zayıf yönlerini keşfedeceklerini düşünerek bu deneyimlerden memnun olduklarını biliyoruz.

fazla oku

Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)


Fransız tutumuna yanıt vermek isteyenlerin müzakere değil, yüzleşme çağrısı yapması dikkatimi çekti.

Bu, tüm tarafların Müslüman olduğu çoğu krizde bile tekrarlanan bir durumdur.

Böyle bir pozisyon şu ciddi soruyu gündeme getirmektedir:

Kriz patlak verdiği zaman neden pazarlık yapmak yerine çatışmaya meyilliyiz?

Müslüman kamuoyu neden tek tepkinin maddi veya sözlü şiddet içeren savunma olduğunu düşünüyor?

Neden müzakere seçeneği üzerinde düşünmüyor ve yanlış olduğunu düşündüğümüz hususu açıklamıyoruz?

Neden ilk tepki diyalog ve nasihat yerine bir çatışma çağrısı oluyor?


Rumeyhi'nin açıklamasına geri dönüyorum. Rumeyhi, Allah'a teslimiyetin özünü oluşturduğu ve hiçbir şekilde aklen gerekçelendirilmeleri zorunlu olmayan salt ibadetler ile özünü akli maslahatın oluşturduğu insani ilişkiler arasında ayrım yapamadığımızı düşünüyor.

Mesela bize yaptığımız şeylerin bir kısmının tarihi aşan bir ibadet olduğu söylendi. Bundan dolayıdır ki aradan geçen on dört asra ve farklı koşullara rağmen bunda herhangi bir gelişmenin olabileceğini hesaba katmıyoruz.

Ancak sorun şu ki, hükümlerin tarihin bir noktasında dondurulması muamelata dair pek çok hükmü de içerecek şekilde genişletildi.

Bu tür bir yaklaşımın somut neticesi, dini düşüncenin, içinde bulunduğu çağla ve insanların ihtiyaçları ile etkileşime geçmek yerine hayali bir başlangıç ​​noktasında donmasıdır.


Rumeyhi'ye göre bu aşırı duygusallık, Müslümanların çoğunun, seleflerinin geçmişte erdemli bir şehir (ütopya) kurduklarına olan inançlarından kaynaklanıyor.

Bu inanç, çağın zorlukları karşısında çaresizlik hissimizi bir nebze teselli ediyor.

Rumeyhi bizi, atalarımızın da diğer insanlar gibi zaman zaman isabet edip zaman zaman hata yapan sıradan insanlar olduğu gerçeğini açıklığa kavuşturmaya çağırıyor.

Onlar da dünya üzerindeki diğer insanlar gibi yaşadılar ve tarihimizin hiçbir noktasında her şeyiyle bütünüyle kamil bir toplum olmadı.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Independent Türkçe için çeviren: Adem İpekyüz

Şarku'l Avsat

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU