Son dönemde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) vakalarında artış gözlenirken, salgından en çok etkilenen alanların başında eğitim geliyor.
16 Mart'tan itibaren uzaktan sürdürülen eğitimde öğrenciler, bu dönem kademeli olarak yüz yüze eğitime geçti.
Üçüncü kademenin başlamasıyla 5 ve 9'uncu sınıflar okulla buluşurken, öğrencilerin yine haftada iki gün gitmeleri kararlaştırıldı.
Pandemi nedeniyle artık farklı şekillerde devam eden eğitimde durumun ne olduğu konusunda eğitimciler farklı görüşteler.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan, eleştirileri ve önerilerini net bir şekilde ortaya koydu.
18 milyon öğrenciden 7 milyonunun uzaktan eğitime erişemediğini belirten Eğitim Sen Genel Bakanı Aytekin Aydoğan'a göre yüz yüze eğitim de çözüm değil.
17 Eylül'de Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'la yaptıkları görüşmede, bilimsel çalışma üzerinden 38 madde paylaştıklarını ancak harekete geçilmediğini savunan Aydoğan, enfekte olan öğrenci ve öğretmen sayısındaki yükselişe dikkati çekti:
Bize her gün tüm illerden vaka tespit edilen öğrenci ve öğretmen bilgisi geliyor. Sınıfların ve okulların art arda kapatıldığını görüyoruz. Mutlaka il eğitim müdürlükleri ve bakanlık ile Sağlık Bakanlığı arasında vaka tespit edilen sınıfların, okulların karantina süresinin incelendiği bir sürecin ilerlemesi gerektiğini söylemiştik, yine söylüyoruz.
"İşletilen tek süreç, sınıfların ve okulların kapatılması"
Yüz yüze eğitimin başlamasını ancak fiziksel hareketliliğin ve salgının etkilerinin azaltılıp gerekli tüm tedbirlerin alınması kaydıyla destekleyeceklerini belirten Aydoğan, Milli Eğitim Bakanlığı'nın "Tüm senaryolara hazırlıklıyız" ifadesinin de bir karşılığı olmadığı görüşünde.
"Bu bir tercih değil, veliler çocuklarını okula göndermek zorunda kalıyor"
Hibrit eğitim sürecine ilişkin "İşletilen tek süreç, sınıfların ve okulların kapatılması" yorumunu yapan Eğitim Sen Genel Başkanı, çocuklarını okula gönderip göndermemenin velilerin kararına bırakılmış gibi gözüktüğünü, aslında sosyo-ekonomik düzeyi düşük olan ailelerin, "zorunluluk" nedeniyle evlatlarını okula gönderdiğini savundu:
Ücretsiz izin, uzaktan eğitim için gerekli cihaz ve ücretsiz erişimi sağlamazsanız, her ay mali destek vermez, EBA destek noktalarını artırmazsanız, 'kararı veliye bıraktık' açıklamasının bir karşılığı olmayacak. Bu aslında tercih değil, veliler çocuklarını göndermek zorunda kalıyor, bu durum çocukların eğitimiyle birlikte sağlık hakkı konusunda eşitsizliğe neden olacak ya da eğitime ulaşamayacaklar. 2018 verilerine göre sosyo-ekonomik durumu üst düzey olan ile düşük olan ailelerin çocuklarının puan aralığı, 120ye ulaşmıştı! Böyle giderse eşitsizlik ve mağduriyet artmaya devam edecek.
"Seyreltilmiş ve aşamalı eğitime geçilmeli"
Öğrencilerin ulaştığı toplam eğitim sayısının azaldığı gerekçesiyle seyreltilmiş ve aşamalı eğitim sistemine geçilmesi gerektiğini savunan Feray Aytekin Aydoğan, "Olağandışı bir süreç yaşamamıza rağmen, müfredat seyreltilmedi, en büyük eksikliklerden biri de bu" dedi.
Neler yapılmalı?
'Var olan sorunla yüzleşilmeyen, sadece başarı hikâyesi algısı yaratmak üzerinden ilerleyen bir sürecin yaşandığını' savunan Aydoğan, yapılması gerekenlere ilişkin şu yorumu yaptı:
Öncelikle vaka bilgisine, bölgeler, iller arasındaki dağılım verilerine dâhi sahip değiliz. Bilimsel ve şeffaf verilerin paylaşılması gerekli. Okulları açabilmek için vaka sayısı 800'ün altına düşmeli. Süreç, eğitim sendikaları, öğretmenler, sağlık örgütleri ve alanın tüm örgütleriyle birlikte yürütülmeli. Milli Eğitim Bakanlığı, tüm öğrencilerin eğitim hakkından sorumlu. Yeterli temizlik görevlisi, hijyen malzemeleri, cihazlar ve internet erişimi devlet tarafından sağlanmalı. MEB Uzaktan eğitim merkezi kurmalı, lisanslı çevrim içi program temin edilmeli, hala üretilmedi. Erişimi olmayan öğrenciler, sınavlardan muaf tutulabilir. Liselere geçişte her öğrencinin istediği okul türünde eğitim görme imkânına sahip olacağı, sınavsız bir sistem geliştirilebilir, çocuk üstün yararı esas alındığında çözüm üretilecektir. Özetle, çocukların yaşadığı eşitsizliği ortadan kaldıran ve sınavlarda seçmeye, elemeye dayalı değil, ölçme ve değerlendirmeyi esas alan bir süreç izlenebilir.
"Süreç böyle ilerlerse bir neslin kaybıyla karşı karşıyayız"
Süreç böyle ilerlerse bir neslin kaybıyla karşı karşıya olduğumuzu savunan Aydoğan, "Şu ana kadar sadece 60 bin tablet dağıtıldı. Kamu kaynakları nasıl olur da öğrenciler için kullanılmaz? Nasıl hâlâ önlem alınmaz?" diye sordu.
fazla oku
Bu bölüm, konuyla ilgili referans noktalarını içerir. (Related Nodes field)
Polat: EBA TV'lerin faydası yok
Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Rektör Danışmanı Turgay Polat ise sürekli uzaktan eğitimden ise haftanın belli günleri okuldan sürdürülen eğitim şekline geçişin daha faydalı olduğu görüşünde.
Tableti, internet erişimi olmayan yoksul çocuklar açısından sürecin olumlu işlemeye başladığını savunan Polat, "Sosyo-ekonomik düzeyi düşük çocuğun okula gitmeye ihtiyacı vardı, iyi oldu. 'Online eğitim' kavramı, çocukların dersleri evden takip edebilecekleri araç gereçler olan derstir, televizyondan izlenen derse online ders denilmez. EBA TV'lerin faydası yok" şeklinde konuştu.
"Çocukların okulla temasları olumlu"
Haftanın belli günlerinde okula gidilen, diğer zamanlarda uzaktan yürütülen mevcut sistem hakkında "hibrit eğitim" ifadesinin yanlış kullanıldığını savunan Polat, şöyle konuştu:
Hibrit eğitim, planlanmış eğitim sürecinin içindeki uygulamalar ve çalışmalarla, eğitimin çift yönlü olarak ele alınması demektir. Örneğin öğrencinin matematik dersi var. Teoriyi okulda görüp, pratiği evde yapsa, ödevler okulda kontrol edilseydi, o zaman adı hibrit olurdu. Şuanki ise zorunlu bir süreç, hibrit demek yanlış olur.
Kademeli eğitime geçişten duyduğu memnuniyeti dile getiren Polat, "Okulların açılmasından memnunum çünkü faydalı oldu. Ayrıca asgari şekilde de olsa çocukların okula gidiyor olmalarının, vakaları artırmadığı görüldü. Okul kültüründen kopmamaları sağlandı, arkadaşlarını görmek iletişim açısından da olumlu oldu. Ayrıca çocuklar açısından olumlu, keyifli. Uzun süre evde kalmanın vermiş olduğu sıkıntıyı gözlemledik, iyi anlamda. Okullar, diğer açık alanlardan daha az zararlı. Daha kontrollü, güvenli olduğunu söylüyoruz. Bunu görmüş olduk" ifadelerini kullandı.
"Çocuklarda odaklanamama, dikkatsizlik, kuralsızlık problemleri oluşmaya başlamıştı"
Diğer sınıfların da yüz yüze eğitime başlaması gerektiğini savunan Turgay Polat, okulların eğitim açısından vazgeçilmez olduğunu belirterek, öğrencilerin okuldan ve yüz yüze eğitim kültüründen uzaklaşmasının, olumsuz sonuçlara neden olabileceğini savundu:
Çocuklarda odaklanamama, dikkatsizlik, kuralsızlık problemleri oluşmaya başlamıştı. Home school dediğimiz şeyde evde kalacaksa çocuklar, planlanması gerekiyor. Haftada 5 gün okula gidilmesinden yanayım, ancak o olmuyorsa, en azından birkaç gün de olsa okulla temasları olumlu, iyi bir şey. Veliler olabildiğince temaslarını azaltsın, okula girmeye çalışmasınlar, çocuklarını bırakıp gitsinler.
"Üniversitelerin ikinci döneme kadar açılmasını öngörmüyorum"
Üniversitelerin durumunu da sorduğumuz BAÜ Rektör Danışmanı, kentler arasında ciddi bir hareket yaratması, trafiğe neden olması ve barınma gibi sebeplerle, ikinci döneme kadar onların açılmasının mümkün olmadığı görüşünde.
"Zilsiz okul sistemi başlamalı"
Çocukların okulda geçireceği zamanın kalitesine de vurgu yapan Polat, "Hep ders değil de başka amaçlarla kullanılması, yaşam alanı haline geldiğini görebiliyoruz. Norveç okulları güzel bir örnek. Zille girilip zille çıkılan, formal ders düzeninde ilerleyen bir süreç Türkiye'de. Bir süre ev, bir süre okul sistemini ilerletirsek, çocukları fakrlı şeyle rçalışan bireyler haline getirebiliriz. Okulda kendi kendilerine bir şeyler yaratma, proje takımları kurma süreçleri çok fazla değil. Okulda bir yaratım sürecine dahil olmaları, sadece ders dinleyen bireyler olmamalılar. Teori kısmını biraz azaltıp pratiğe önem verilmeli. Sanata, spora da vakit ayrılabilir" yorumunu yaptı.
"Türkiye'deki genel okul yapısı, çocukların doğasına aykırı"
"Zilsiz okul sistemi başlamalı" görüşünü savunan Polat, çocukların okulda geçirdikleri sürenin tamamen 'formal' olmaması gerektiğini, 'yeni okul' kavramının, çocukların geldiklerinde mutlu olacağı, birinin onları zorla içeri soktuğu tenefüs saatlerinden ibaret olmayan bir yeri tanımladığını belirtti.
Türkiye'deki genel okul yapısının, çocukların doğasına aykırı olduğunu savunan Turgay Polat, "Bu binaları sevmeleri mümkün değil. Çocuk en çok nerede vakit geçirmeyi sever? Eğitim öğretim faaliyeti motivasyonla olur, çocukları motive edecek sistem olmazsa, çocuk zoraki şekilde o sistemin içinde bulunuyor ve bir şey elde etmez. Hayatın içinde yer alırlarsa verimlilik artar. En iyi öğrenme, sevdiğin şeyi yaparak olur, çocukların sevecekleri ortamı sağlamak gerekiyor" şeklinde konuştu.
"Okulda geçirilen en kaliteli zaman, dersten arta kalan zamandır"
Okulda geçirilen en kaliteli zamanın dersten arta kalan zaman olduğunu ifade eden Polat, çocukların kendi alacakları eğitimle ilgili şeyleri belirleyememesinin handikapına değindi ve robotik kulüpler, yazılım kulüpleri gibi onları sosyalleştirecek, iletişimlerini kuvvetlendirecek faaliyetlerin önemli olduğunu sözlerine ekledi.
Doç. Dr. Demirkaya: Kısıtlı da olsa çocuklara, arkadaşlarını görmek iyi geldi
İşin bir de psikolojik yönü var.
16 Mart'tan bu yana önce uzaktan, şimdilerde birkaç gün uzaktan birkaç gün de okuldan olacak şekilde sürdürülen eğitimin, çocuk ve ergenlerin psikolojilerine etkilerini değerlendiren Doç. Dr. Sevcan Karakoç Demirkaya, hibrit eğitimin tercih edilmesinin doğru olduğu görüşünde.
İdealdeki tablo, eğitimin yüz yüze yapılması olsa da şuan için bunun mümkün olmadığına değinen Demirkaya, bilimsel verilerin kısıtlı olduğunu ancak kişisel gözlemlerine dayanarak, çoğu çocuğun okulun açılmasından memnun olduğunu ifade etti ve ekledi:
Kısıtlı da olsa çocuklara, arkadaşlarını görmek iyi geldi. Ev dışında başka korunaklı bir ortama çıkmaları da sürekli evde karantinada olmaktan daha iyidir. Okul ne demek? Aslında eğitim dışında okulun amacı nedir? Toplumsallaşmanın basamağı okulda geçer. Kuralları öğrenme, başkalarının haklarını ve sınırlarını farketme, ödev ve sorumluluklar, geleceğe dair plan yapma okulda kazanılan davranışlardır. Arkadaşlık, başarı-başarısızlık, etkinlik-edilgenlik okullu olmayla gelen duygulardır. Bu nedenle okulun akademik becerileri edindirmek dışında daha önemli işlevleri vardır. Bu uzaktan eğitim yerine bu hibrit sistem tercih edilebilir.
"Bazı ailelerde depresyon gelişti"
Türkiye'de koronavirüs salgınında pandemi etkilerinin 9. ayına girilmesinin çocuklar ve gençleri nasıl etkilediğini sorduğumuz Sevcan Karakoç Demirkaya, salgın ve kısıtlamalarının aileleri ve çocukları tükenmişliğe sevkettiğini söyledi.
Demirkaya, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
Belirsizlik, öncelikle kaygıyı getirmişti ve travma etkisiyle kişiler şokta, inkârda ve aşırı kaygı duyma dönemlerindelerdi. Ancak süreç uzayınca artık kabullenme başladı. Bazı aileler bu kabullenmeyi kısıtlı yaşam ile sürdürebilirken, bazı ailelerde depresyon gelişti. Burada aile derken anne, baba, bakım verenler ve çocuklar ve gençlerden bahsediyorum. Bu nedenledir ki eskisi kadar sokaklar boş değil, her yer dolu. Sayılar nisan ayından fazla yine de okula göndermek veya etkinliklere katılmalarını istiyorlar. Yoksa daha da mutsuz ve umutsuz ve tükenmiş olacaklar. ilk dönemlerde kaygı bozuklukları daha sıkken şimdi depresyon daha belirgin. Küçük çocuklarda inatlaşma, gençlerde varoluşsal krizler ve depresyon, tüm yaş grubu için telefon-tablet ve internet-teknoloji bağımlılığı aldı başını gidiyor. Dijital dünya ile çocuklar gerçek dünya ile teması kaybetmeye başladılar. Aileler interneti kapatsa çocuk dersine giremez, dersi bitince de çocuk elinden bırakmıyor. Gerçekten çoğu çaresiz bir durumdalar. Bu süreç uzarsa bu kuşağın okul reddi, internet bağımlılığı ve depresyon oranları daha yüksek olacak.
Ebeveynlerin bu süreçte nasıl davranmaları gerektiğini de sorduğumuz Demirkaya, şu tavsiyelerde bulundu:
Uzaktan eğitimde ödevler, ders kontrolü, programı ayarlama ebeveynlerin bu süreçteki yüklerini artırdı. Ebeveynlerin öğretmenlik rolü, en azından hibrit uygulama seyreltilmiş oldu. Hak vermek gerekir ki, pandemi uzayınca, sıkılma ve yılgınlık arttı. Kaynaklar tükendi. Bu dönemde kişilerin içsel kaynaklarını destekleyici dış etmenler de önemlidir. Ekonomik, sağlık,deprem, okul sorunları gibi artan zorlaştırıcı etmenlerin gerekli müdahalelerle azaltılması önemli. Duygusal tükenmişliğe ekonomik tükenmişliğin etkidi de yadsınamaz. Bu sürecin uzasa da geçici olduğunu bilmek, etraftan sosyal destek istemek ebeveynleyin işini kolaylaştırabilir. Özellikle bu dönemde arttığı bildirilen depresyon, alkol-madde bağımlılıkları ve kaygı bozukluklarına yönelik psikolojik destek almaktan çekinmemeliler ve zayıflık olarak düşünmemelidirler.
© The Independentturkish