Yeni Zelanda’da cumartesi yapılan genel seçimleri Başbakan Jacinda Ardern liderliğindeki İşçi Partisi, tek başına iktidar olacak çoğunluğu da alarak kazandı. Mevcut sisteminin yürürlüğe girdiği 1996'dan bu yana koalisyon hükümetleriyle yönetilen ülkede ilk kez bir partiye tek başına iktidar yolu açıldı.
Okyanusya ülkesinin üçüncü kadın başbakanı olan 40 yaşındaki Ardern, Christchurch kentinde Müslüman cemaati hedef alan terör saldırısındaki duyarlı tavrı ve Kovid-19 salgınına karşı aldığı etkili tedbirlerle ülkesinde ve dünyada takdir topladı. Görev başındayken doğurması da ilgi çeken bir başka unsur oldu.
Ardern'ın yaklaşık 8 bin kişinin yaşadığı Morrinsville kasabasındaki Golden Kiwi ismindeki "fish and chips" (balık ve patates kızartması) lokantasında sipariş aldığı günlerin üzerinden çok geçmedi. Peki, bu isim küçük bir yerdeki dükkanda çalışırken nasıl bu noktaya geldi?
Yıllık yazısındaki kehanet
1980 yılında Mormon bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Ardern, ömrünün ilk yıllarını köy denilebilecek kadar küçük Murupara'da geçirdi. Parlamentoda yaptığı ilk konuşmada ormancılık yapılan bu yerde sosyal adalete dair ilk fikirlerinin oluşmaya başladığını söylemişti. Ardern, işsizliğin önemli bir intihar sebebi olduğu Murupara'daki bakıcısının hepatit yüzünden sapsarı olduğunu da sözlerine eklemişti.
Aile daha sonra geleneksel olarak, şimdi anamuhalefette olan, merkez sağdaki Ulusal Parti'ye oy verenlerin yaşadığı Morronsville'e taşındı. İhracatı tarım ve hayvancılığa dayanan bu kasabada babası polis memuru, annesiyse okul aşçısıydı.
Ardern da henüz 14 yaşındayken okul sonrasında Golden Kiwi'de çalışmaya başladı. Kasaba sakinlerinden John Walsh, o günleri "Her zaman iyi konuşan bir insan oldu" diye hatırlıyor.
Hitabet konusundaki yeteneği, doksanlı yıllarda ilk siyasi zaferini kazandırdı. Öğrenci temsilcisi Ardern, henüz daha lisedeyken okul yönetimini kız öğrencilerin etek yerine şort da giyebilmelerini sağladı.
Artık başbakan olan öğrencisi, hala müdürlüğünü yaptığı Morrinsville Koleji'ni ziyaret ettiğinde konuşan John Inger, Ardern'ı zeki, belagatli, neşeli, ikna edici ve sosyal adalet konusunda güçlü kavrayışa sahip genç bir kız olarak hatırladığını söylüyor.
Inger'a göre, münazara ve konuşma yarışmalarında sıklıkla birinci olan Ardern, bu dönemde Uluslararası Af Örgütü için emek harcayarak insan hakları savunuculuğu da yapıyordu.
Lisenin 1998 yıllığı da bu söylenenleri doğruluyor gibi:
Başbakan olma ihtimali en çok olan kişi: Jacinda Ardern
Kasabadan Londra'ya giden yol, dini sorgulattı
Siyasi liderler çıkarmasıyla bilinmeyen kasabasından Yeni Zelanda'nın başkentine giden Ardern, burada kültür-sanat aktivitelerine de erişti.
300 binden az kişinin yaşadığı Wellington'da henüz 18 yaşındayken şimdi liderliğini yaptığı İşçi Partisi'ne kaydoldu. Waikato Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden dereceyle mezun olduktan sonra, ülkenin ilk kadın başbakanı olan İşçi Partisi lideri Helen Clark’ın ofisinde çalışmaya başladı.
Bu sıralarda üç eşcinsel arkadaşıyla aynı evde yaşayan Ardern, LGBT konusunda katı bir tutuma sahip Mormonların dini inançlarını sorgulamaya başladı. 2017'de New Zealand Herald'a verdiği röportajda, "Hoşgörü ve nezakete çok odaklanan bir dinle, ayrımcılık olarak gördüğüm bir yaklaşımı bağdaştıramadım" demişti.
Ardern, pek çok üniversite mezunu gibi yirmili yaşlarında Londra'ya giderek burada da Birleşik Krallık Bakanlar Kurulu Ofisi'nde çalıştı.
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer
28 yaşında ülkesine dönerek Morrinsville'in de dahil olduğu Waikato'da İşçi Partisi'nin adayı oldu. Neredeyse 100 yıldır bu partiden temsilci çıkartamayan yerde, Ardern da kazanamadı. Ancak Yeni Zelanda'nın 120 sandalyeden 49'unu partinin aldığı oy oranına göre dağıtan seçim sistemi, onu parlamentoya soktu.
Parlamentonun en genç üyesi olan Ardern, 2011'de de Auckland Merkez bölgesinde Ulusal Parti adayı Nikki Kaye'le yarıştı. Aynı yaşta oldukları için "bebeklerin mücadelesi" diye adlandırılan bu mücadelede, yüzde ikiye tekabül eden 700 oyla kaybetse de parlamentoya girmeyi başardı.
Diskjokeylik yaparak parlamento dışında da isminden söz ettiren Ardern, 2014'te yine aynı isme, bu sefer 600 oyla kaybetti.
Ardern, nihayet 2017 şubatında rahat bir şekilde parlamentoya girdi. Eylülde yapılacak seçimlerde net bir mağlubiyet alacağını anlayan Andrew Little üst üste gelecek dördüncü yenilginin sorumluluğunu almamak için istifa edince, yerine başbakanlıkta gözünün olmadığını medyaya yıllardır söyleyen Ardern geçti.
Her şey o kadar hızlı gelişti ki, bu haberi herkesten sonra alan sevgilisi Clarke Gayford "Koca gün sualtında çekimdeydim. Bir şey mi kaçırdım?" diye tweet attı.
Have been underwater filming all day off Sunshine Coast, I miss anything? pic.twitter.com/GRONJ1uGZf
— Clarke Gayford (@NZClarke) August 1, 2017
Henüz 37 yaşındayken başına geçtiği İşçi Partisi'nin en genç lideri olan Ardern, anketlerdeki beklentileri 15 puan artırsa da oyların yüzde 37'sini alabildi. Bir önceki seçimlerde yüzde 25 alan parti için bu bir ilerleme olsa da, Ulusal Parti'nin yüzde 44'lük oranına geçilmişlerdi.
İki parti de koalisyona yönelmek zorunda kalınca, Ardern kendini bir anda başbakanlıkta buldu. 150 yılı aşkın bir süredir Yeni Zelanda'nın bu kadar genç lideri olmamıştı.
Dünyanın göz kesildiği doğum
Başbakanlık yemini etmesinin üzerinden henüz daha iki ay geçmemişken, 29 Ocak 2018'de Instagram'da yaptığı balık kancalı paylaşımla hamile olduğunu açıkladı.
Haziranda Clarke ve benden oluşan takımımız, üç kişiye çıkacak. İki işi aynı anda yapan pek çok ebeveynden biri olacağımız için gerçekten heyecanlıyız.
Ardern, bu dönemde hamile olmanın çalışmaya engel olmadığı yönünde mesajlar verdi. Haziranda da Yeni Zelanda'nın ilk, dünyanın ikinci görev başında doğum yapan lideri oldu.
Üst üste gelen felaketleri göğüslemeyi bildi
15 Mart 2019'da meydana gelen ve 51 kişinin öldüğü Christchurch katliamının üzerinden henüz saatler geçmişken silah kanunlarının değişeceğini açıkladı.
Şöhret kazanmasını istemediği saldırganın adını özellik zikretmeyip onu terörist olarak nitelendiren Ardern, katliamın hedefi olan Müslümanların yanında olduğunu başörtüsü takarak gösterdi. Ulusal kanallardan canlı ezan okunmasını sağlaması da dünyanın dikkatini çekti.
Aynı sene volkan patlamasında 21 kişi ölünce hızlıca afet bölgesi Whakatāne'ye giderek takdir kazandı.
Son olarak da bütün dünyayı vuran salgın, Yeni Zelanda'da da etkilerini hissettirdi. Sınırları erkenden kapayıp ülke çapında önlemler uygulaması, yaklaşık 5 milyon kişinin yaşadığı ada ülkesinde sadece 25 kişinin koronavirüs yüzünden ölmesini sağladı. Her gün televizyona çıkarak halkı bilgilendiren en üst düzey sağlık yetkilisinin yanında olması da virüsle boğuşan dünyanın ilgisini çekti.
CNN International'a konuşan uzmanlar, artık krizlerle boğuşa boğuşa dünya çapında tanınan bir lider olsa da, Ardern'in en büyük gücünün yalınlığı ve samimiyeti olduğunu söylüyor.
Ardern'ı eleştirenlerse ülkeyi aşırı borçlandırdığını iddia ettikleri genç liderin ekonomi politikalarını hedef alıyorlar. Çiftçileri zor duruma soktuğu ve genel olarak da daha fazla vergilendirmeye eğiliminin olduğu söyleniyor.
Ancak bir şey kesin: Dünya çapında ilgi toplayarak son seçimde tek başına iktidar olacak sandalyeyi alan genç lider, bundan sonra daha da dikkatle izlenecek.
Independent Türkçe, CNN International, AA