İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu başkanlığında geçtiğimiz günlerde yapılan Belediye Meclisi toplantısında uyuşturucu ile mücadele komisyonunun kurulması önerisi reddedildi. CHP grubu tarafından yapılan öneri, AK Parti - MHP çoğunluğunun oyuna takıldı. Kabul edilmeme gerekçesi ise bu faaliyetlerin Sosyal Hizmetler Komisyonu'nda zaten yürütülüyor olması ve yeni komisyona gerek duyulmamasıydı.
Uyuşturucu ile mücadele komisyonu kurulması önerisinin reddedilmesi gözleri, İstanbul’un uyuşturucu konusunda "olağan şüpeli" semtlerine çevirdi. Bunlar arasında en dikkat çekeni, beş yaşındaki kız çocuğuna yönelik cinsel şiddet vakasının yaşandığı Küçükçekmece ilçesinin Kanarya Mahallesi. Kanarya Mahallesi uzun yıllardır, semtlerini mesken tutan uyuşturucu çeteleriyle mücadele ediyor. 2016’da kurulan Küçükçekmece Uyuşturucuya Hayır Platformu, daha çok ilçedeki sivil toplum örgütlerinden ve uyuşturucu bağımlılığıyla mücadele eden gençlerin ailelerinden oluşuyor. 2016’da kurulan platform, kendi yağında kavrulsa da önemli tespitlere imza atmış durumda.
Kanarya Mahallesi, çoğunlukla göçle gelenlerin yaşadığı bir mahalle. Nüfusun yüzde 45’e yakınını Doğu ve Güneydoğu’dan göç edenler oluşturuyor. Resmi olarak 84 bini aşkın nüfusa sahip olan mahallenin, 15 bine yakın da kayıtlı olmayan nüfusu var. Kanarya Mahallesi özellikle 1993–1998 arasında bir nüfus patlaması yaşadı. 1980- 1985 arasında yaklaşık olarak 15 bin olan nüfusu, 1995’te 45 bine yükseldi. Kanarya Mahallesi Kültürel Gelişim ve Demokrasi Derneği yetkilileri, benzer nüfus kırılmasının 1993-2000 arasında olduğunu da anlatıyor.
Mahallenin yoksul halkının önemli sorunlarından biri uyuşturucu. Mahallede uzun zamandır yaşayan ve Uyuşturucuyla Mücadele Platformu’nda yer alan Selim Dayan’a göre sorumlu ‘insanlar’ değil, ‘sistem’.
“Mahallemizde uyuşturucu kullananların sayısı giderek artıyor. Artık her yerde aleni olarak uyuşturucu satılıyor. Okul önlerinde, sahilde ve gece 12'den sonra sokak başlarında. Birçok genç arkadaş bu illetin pençesine düştü. Bu uyuşturucu maddeleri kullananların çoğu bizim gençlerimizdir. Uyuşturucunun pençesine düşmelerinden dolayı aileler parçalanmakta; toplumsal yozlaşma artmaktadır.”
Adının açıklanmasını istemeyen bir başka semt sakini de, Selim Dayan’ı doğruluyor ve sadece uyuşturucunun değil, fuhuş, kumar ve hırsızlık gibi suçlarda da artış olduğunu öne sürüyor.
“Çözüm kendimizdedir. Kimse gelip bize yardım etmeyecek. Hiçbir şeye de sahip olmayabiliriz. Bir yüreğimiz, bir de aklımız bizimle. Onları kullanarak her şeyi yapabiliriz. Ama burada yapılması gereken herkesin elini taşın altına koymasıdır. Ya onlar ellerimizle ördüğümüz, her taşında emeğimizin olduğu bu mahallemizi kirletecekler ya da biz onları bir daha gelmemek üzere kovacağız!”
“Her şey onurumuz, şerefimiz, namusuz ve çocuklarımız için” diye konuşan Selim Dayan da, Kanarya ve Söğütlüçeşme parklarının, okulların yanındaki parkların uyuşturucu dağıtım yerlerine dönüştüğünü söylüyor.
“Meymenetsiz tipler çok rahat bir şekilde uyuşturucu satıyorlar. Söğütlüçeşme Mimar Sinan Okulu’nun yanındaki parkta iki saat otursanız her şeyi gözlerinizle görürsünüz. Acilen bir çözüm bulunmalı.”
Adının açıklanmasını istemeyen bir diğer mahalleli ise, satış noktalarını açıkça söylüyor:
“Şahin Caddesi ile Güvercin Caddesi arasındaki Devekuşu ve Alakarga sokaklarda lüks araçlar insanların gözlerine soka soka uyuşturucu satıyor. Narkotik ekipleri Kanarya’ya daha çok gelmeli. Bu uyuşturucu satıcıları mahallemizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırılmalı. Biz vatandaşlar da gördüğümüzde ihbar etmeliyiz.”
Küçükçekmece’de üç yıl önce kurulan Uyuşturucuya Hayır Platformu, gençleri uyuşturucudan kurtarmak için pek çok sosyal etkinlik düzenliyor. Bunlardan biri de iki yıl önce yapılan futbol turnuvası. Diyarbakır Barosu’nun öldürülen başkanı Tahir Elçi’nin adını taşıyan turnuva, “Uyuşturucuyu yok et sporu yaşat” adıyla yapılıyor.
Uyuşturucuyla mücadelenin sürdüğübir başka yer ise, Maltepe’nin Gülsuyu Mahallesi. 2013’te Hasan Ferit Gedik adlı gencin uyuşturucu çeteleri tarafından öldürüldüğü mahallede, uyuşturucu satıcıları mahallelinin üstünde büyük bir korku yaratmış gibi görünüyor.
Gülsuyu’nda yaşayan 60 yaşındaki Zahide Yeşil, yeğeninin başından geçen bir vakayı şöyle anlatıyor:
“Yeğenim minibüsteki küçük bir tartışmadan dolayı minibüs şoförünün yanındaki biri tarafından yedi yerinden bıçaklandı. Minibüsteki herkes bunu yapanı görüyor, tanıyor fakat hiçbir şey söylemiyor. Bıçaklayan kişinin sabıkasında gasp, yaralama, esrar satıcılığı her şey var. Bu kişi mahallede serbest dolaşıyor. Görüyoruz, ihbar ediyoruz, geldiklerinde bulamadık diyerek geri dönüyorlar. Biri müdahale ettiğinde de ya evi basılıyor, yakılıyor ya da silahla tehdit ediliyor.”
Gülsuyu’nda en önemli şikâyet uyuşturucu satıcılarına yönelik polisin önleyici bir tavır almadığı ya da ihbarların sonuçsuz kaldığı. Ahmet Seçik, bunu mahallenin ‘politik’ kimliğine bağlıyor ve şöyle konuşuyor:
“Güvenlik güçleri bu gibi politik mahallelerde operasyonlar vs. ile bu oluşumu engelleyemeyeceğini gördü. İşte bu yüzden ne yapmak gerekiyordu, bu gibi yerleri yozlaştırmak. Daha önceleri uyuşturucu var mıydı? Her yoksul mahallede olduğu gibi evet ama bunlar daha çok yeraltında olan şeylerdi. Bu öne çıkarıldı. Fuhuş teşvik edildi, bunlara göz yumuldu. Adam bunları yapıyor, kimse müdahale etmiyor. Polis, Gülsuyu Heykel’de bir anlamda karakol kurdu. Başkaları yan tarafta uyuşturucu satıyordu. Bunlara göz yumulmasıyla, tolore edilmesiyle olayların boyutu değişti.”
İsmini vermek istemeyen bir başka Gülsuyu sakini ise, sol grupların uyuşturucuya karşı mücadele ettiği için polis operasyonlarına maruz kaldığını iddia ediyor:
“Kaç tane genç arkadaşımız içeri alındı. Mobese kameraları var; heykelde, tepede, parkın karşısında. Görüntülerdekiyle ayakkabısı benziyor diye alınan arkadaşımız var. Polis her şeyi görüyor ama görmek istediğini görüyor. Eskiden mahallede bir olay olsa insanlar birbirini korurdu. Artık muhbirler de çoğaldı en ufak bir basın açıklamasında, birkaç kişinin toplanmasında polis zırhlı araçlarla mahalleye giriyor. Ama çetelere, torbacılara bir şey yapmıyor. Halk da çetelerin baskısından çekiniyor.”
Uyuşturucu ile mücadelede halk inisiyatifinin başarılı şekilde hayata geçtiği yerlerden biri, Eyüp’teki Karadolap Mahallesi. Karadolap Spor Kulübü'nün etrafında gelişen uyuşturucu trafiği ile mücadelenin en önemli aktörlerinden biri, kulübün başkanı Çayan Dursun. Dursun, Eyüp Belediyesi’ne defalarca başvurmalarına rağmen hiçbir şekilde yardım alamadıklarını söylüyor. Karadolap Spor Kulübü, son üç yılda 70’ten fazla uyuşturucu bağımlısı genci kendi olanaklarıyla tedavi ettirmiş bir kulüp. Gençlerin rehabilite olmaları için kulüpte bir odayı, onlara tahsis ettiklerini söyleyen Dursun “Halen kalan gençler var. Belediyeye kulübe kaynak yaratması için başvurduk ama geri çevrildik” diyor.
Mahallede uyuşturucuyla öz kaynaklarıyla mücadele ettiklerini anlatan Dursun şöyle konuşuyor:
“Ben 30 yıldır bu mahalledeyim ve 30 yıldır da uyuşturucu ile mücadele ediyoruz. Ama bu mücadelede devlet aktif rol oynamıyor. Uyuşturucu satanların hareket alanları çok geniş. İstedikleri gibi hareket ediyorlar, devlet birçok bilgiye hakim ama adım atmıyor.”
Karadolap Mahallesi’ni ‘uyuşturucu çetelerinin giremediği mahallelerden biri’ olarak tanımlayan Dursun sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Tabii ki daha önce varlardı ama yürüttüğümüz mücadele ile onları mahalleden attık. Madde alanlar şimdi daha çok dışarıdan alıyor, ama şu anda bizim mahallede uyuşturucu satan torbacı yok.”
Çayan Dursun ve arkadaşları hem torbacıları hem de uyuşturucu imal eden yerleri tasfiye etmek için her şeyi yapıyorlar. Mücadelelerinin merkezinde siyasetin değil, daha çok futbol kulübünün olduğunu belirten Dursun, semtteki sivil toplum örgütlerinin de kendilerine destek verdiğini dile getiriyor:
“Biz gücümüzü buradaki ailelerden ve mahalle halkından alıyoruz. Yoksa tek başımıza ne yapabiliriz ki?
Uyuşturucu tedavisinin çok maliyetli olduğunu ve bu maliyeti dayanışmayla karşıladıklarını kaydeden Dursun, gençlerin ağırlıkla bonzaiye alıştırıldıklarına dikkat çekiyor:
“Yüzde 80’ine yakını bonzai kullanıyordu. Geri kalanlar ise eroine alıştırılmışlar. Bonzai sentetik ve kimyasal bir ürün ve beyinde yarattığı tahribat diğerlerinden daha tehlikeli. Bizim tespitlerimize göre daha çok ayrılmış ailelerin çocukları ve yoksul ailelerin çocukları kolayca meylediyor. Çocuklar 5 TL’ye bir içimlik bonzai bulabiliyorlar, bu kadar ucuz olduğu için de çok kolayca ulaşabiliyorlar.”
Bağımlı gençleri aynı zamanda spora da kazandıklarını anlatan Çayan Dursun, gençleri tedaviden sonra takip ettiklerini söyleyerek, ailelerinin olanağı ve gidecekleri yerler varsa, doktorların da önerisiyle bir süre bulundukları ortamdan uzaklaşmalarına önayak olduklarını vurguluyor. Olanakları olmayanları ise, kulüpte açtıkları rehabilitasyon odasında hem göz önünde tutuyorlar hem de futbolla haşır neşir olmalarını sağlayarak, bağımlılıklarının önüne geçmeye çalışıyorlar. Şu anda kendisiyle birlikte mücadele eden çok sayıda bağımlı genç olduğunu söyleyen Dursun “Tedavi gören, sonra evlenen, iş hayatına giren, çocuk sahibi olan çok sayıda örnek vaka var” diyor.
Çayan Dursun, kendi deneyimlerini diğer mahallelerle de paylaştıklarını belirtiyor:
“Bu çalışma diğer mahalleleri de etkiledi. Oralar da bizden yardım istiyor. Örneğin Akşemsettin Mahallesi ile ortak işler yapmaya başladık, orada da Parseller Spor Kulübü var.”
Yeşilpınar Mahallesi’nde yaygın bir uyuşturucu kullanımı olduğuna dikkat çeken Dursun, “Hatta Eyüp’te uyuşturucu satışının en çok ve en denetimsiz olduğu yer” diyor. Yeşilpınar’daki ailelerin de tedavi için kendilerine geldiğini söyleyen Çayan Dursun, ellerinden gelen yardımı yaptıklarını vurguluyor.
Karadolap Spor Kulübü, Ekrem İmamoğlu’nun seçilmeden önce ziyaret ettiği yerlerden biri. Tesislerinin İBB’ye ait olduğunu söyleyen Dursun, İmamoğlu’ndan daha geniş bir rehabilitasyon alanı istediklerini ve onun da bu öneriye sıcak yaklaştığını söylüyor:
“İmamoğlu bize kulüp binasını yenileme konusunda söz verdi. Aynı zamanda alt katı otopark ve kapalı pazar yapabileceğini belirtti. Biz de gençlerin psikolojik destek alabileceği bir rehabilitasyon merkezi istediğimizi anlattık. Olumlu baktı. Süreç netleştikten sonra kendisini ziyaret edip taleplerimizin takipçisi olacağız.”
Uyuşturucu ile kendi olanaklarıyla mücadele eden bir diğer İstanbul semti ise Okmeydanı. Okmeydanı’nda yaşayan ve uyuşturucu ile mücadele eden Diyap Karakuş, yaklaşık 10 yıl boyunca semtte uyuşturucuya karşı ellerinden ne gelirse yaptıklarını anlatarak başlıyor sözlerine. Altı-yedi mahalle bir araya geldiklerini söyleyen Karakuş durumun vahametini “Her eve, her sokağa girmişlerdi. Artık sıra 7-8 yaşlarındaki çocuklara gelmişti” sözleriyle özetliyor.
Okmeydanı’nda önce bonzainin yaygınlaşmaya başladığını anlatan Karakuş, “Başlangıçta toz halinde satıyorlardı, sonra çocukların dikkatini çekmek için şeker halinde satmaya başladılar” diye konuşuyor. Uyuşturucunun daha çok kentsel dönüşüm alanlarında yaygınlaştığına öne süren Karakuş, uyuşturucu maddelerin nerelerde satıldığına dair sorumuzu ise “Okul önlerinde, sokak başlarında, caddelerde, köşe başlarında, gözünüzün görebileceği her yerde ve açık açık” diye yanıtlayarak sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Devletten yardım göremeyince iş başa düştü dedik. Yürüyüş yaptık, dövdük, yerlerini bastık. Bunun karşılığında tehditler de gördük ama mahallemizi korumak için bunu yapmak zorundaydık.”
Okmeydanı’ndan uyuşturucu satıcılarını büyük ölçüde temizlediklerini anlatan Karakuş “Önceden gözle görünen yerlerde satılıyordu, şimdi artık dükkan açıp oralarda satıyorlar. Görünüşte dürümcü ama aslında uyuşturucu satıyor” diyerek uyuşturucu çetelerinin şekil değiştirdiğini dile getiriyor.
Kendisinin Okmeydanı Fethitepe Mahallesi’nde yaşadığını, ama Piripaşa, Piyalepaşa, Örnektepe mahallelerinin halkıyla da birlikte çalışma yürüttüklerini söyleyen Karakuş, toplamda 500’ü aşkın gencin bağımlı hale getirildiğini tespit ettiklerini kaydediyor. Çetelerin çalışma yöntemlerini ise şöyle anlatıyor:
“Önce çocukları alıştırıyorlardı, sonra da onları torbacıyla dönüştürüyorlardı. Yevmiye ile çalıştırıyorlardı. Gördüklerimizi temizliyorduk, yerlerine yenileri geliyordu, sanki hiç bitmiyorlardı. Onları getiren bir şebeke vardı, şebekenin üstlerine de ulaştık epey hırpaladık ama tabii ağababalarına, baronlarına ulaşamadık. Bu uğurda çok çocuk öldü, çok yuvalar yıkıldı.”
Karakuş da, Emniyet güçlerinden bekledikleri desteği alamadıklarını söylüyor. Ailelerin uyuşturucu satanları yakalayıp polise teslim ettiğini ama ertesi gün satıcının elini kolunu sallayarak mahallede dolaştığını ve aileleri tehdit ettiğini öne süren Karakuş, “Tabii bu aileleri daha fazla endişelendiriyordu” diye konuşuyor.
Uyuşturucu ile mücadeleyi büyük oranda başarıya ulaştırdıklarını ama gizli kapaklı yapılan işlerin varlığını da bildiklerini söyleyen Karakuş, “Onlardan da haberdar olduğumuzda müdahale ediyoruz” diyor.
© The Independentturkish