Aileleri yıkan, tarihi yağmalayan ve batıl inançların tuzağına düşüren bir uğraş: Definecilik

Defineciliğin bir çeşit kumar hastalığı gibi kişiyi esir aldığı bilinen bir gerçek. Defineciler bir hayal peşinde varını yoğunu kaybederken yüzlerce yıllık mezar alanları ve antik yapılarda da büyük tahribatlar meydana getiriyor

Yüz bin mihnet ile bir bağ yetirdim 
Yemedim meyvesin el aldı gitti 
Hoyrat dost bağından gül aldı gitti 
Nazlı yare kem haberim geliptir 
Dostlar ağlar düşmanlarım gülüptür 
Dediler ki Dertli Emrah oluptur 
Kimi kazma kimi bel aldı gitti


Geçen günlerde çoğu kimsenin üzerinde durmadığı bir haber, oldukça trajikomik bir durumun mücessem bir örneğiydi.

Habere göre defineciler yaklaşık beş bin yıllık mezarları tahrip etmiş; binlerce yıllık insan kemiklerini ortalığa saçmışlardı.

Bu yağmadan nasibini alan yalnızca antik mezarlar değildi, Van'ın önemli halk ozanı Ercişli Emrah'ın mezarı da yağmalananlardandı.
 

Ercişli Emrah.jpg
Ercişli Emrah / Görsel: Pinterest


Ozanın şiirinde dediği gibi 'kimi kazma kimi bel' alıp gitmişti. Üstelik Ercişli Emrah'ın mezarı ikinci kez yağmalanıyordu.

Toprak sıkıldığında tarihin fışkıracağı Anadolu'da neredeyse her şehirde, hatta köyde yasadışı şekilde define arayan kimselerin sayısı azımsanamayacak kadar çoktur.

Bu kişiler bir hayal peşinde varını yoğunu kaybederken yüzlerce yıllık mezar alanları ve antik yapılarda da büyük tahribatlar meydana getiriyor.

Özellikle Van'ın bu denli yoğun şekilde definecilerin hedefi olmasının altında yatan en önemli neden ise İttihat ve Terakki döneminde meydana gelen büyük 'Ermeni Tehciri'dir. 

Konuyla alakalı Kübra Kurt Çalışkan'ın "Bir Yeraltı Ekonomisi Olarak Definecilik: Van Örneği" isimli çalışması define hayali ile türlü maceralara atılan fukara Anadolu insanın hem yaşadığı hem de yaşattığı üzücü olaylar hakkında sahadan önemli bilgiler sunuyor. 
 

yağma Van.jpg
Fotoğraf: Twitter


"Ermeni Tehciri" ve arda kalanlar

Osmanlı'nın son döneminde Sultan Abdülhamid'i devirerek iktidarı ele geçiren İttihat ve Terakki Cemiyeti, imparatorluğu kısa bir süre içerisinde büyük bir maceranın içerisine sürükledi.

Osmanlı, 'Düvel-i Muazzama'nın büyük harbinde taraf oldu ve Almanya'nın yanında savaşa girdi.

Bu kritik süreçte İttihatçılar; milli bir ekonomi kurmak ve iç güvenliği sağlamak gerekçesiyle Osmanlı vatandaşı yüz binlerce Ermeni'yi başka bölgelere sevk etti.
 

ermeni tehciri.jpg
Fotoğraf: Wikipedia


Bu süreci idare eden komuta kademesinde Talat Paşa bulunuyordu; ama süreç asayişten daha da önemlisi bir iktisadi dönüşümü içermesi sebebiyle süreci idare eden akıl İttihat ve Terakki'nin kasası olarak bilinen Kara Kemal'den başkası değildi.

İttihatçılar, tehcirle iki kuşu birden vurmuş olacaklardı; hem milli bir burjuva sınıfı meydana getirilerek ekonomideki Ermeni hegemonyası ortadan kaldırılacaktı hem de savaş halindeki devlet, bir iç karışıklıktan sakınılmış olacaktı. 
 

kemal tahir.jpg
Kemal Tahir / Fotoğraf: AA


Türk romanının önemli isimlerinden Kemal Tahir, bu teşebbüsü 'Kurt Kanunu' isimli eserinde şu sözlerle eleştirmektedir; 

Pavlus gâvurunu bildin mi? 

Evet…

Bir gün bana anlattıydı uzun uzadıya Her zengin senin istediğin işi göremez dediydi. Dediydi ki, Milli zenginin adı, burjuvadır. Batı'da derebeyliğin içinde yetişir bu hayvan. Bundan önce de tarihte zengin vardır ama hiç biri burjuva değildir. Hele doğudakiler hiç değildir, dediydi. Anlattıydı burjuvanın özelliğini. İşe yatırırmış eline geçeni, son meteliğine kadar.

Gerçekten hürlük istermiş ki, pazardaki rakipleriyle boğuşmaya girişip hepsini ortadan kaldırsın! Sizinkilerde burjuva çekirdeği yoktur, olamaz da hiç dediydi, Bu sebeple bunlar sırtında devlet dayanağını aralıksız duymak isterler, bunlar tekel isterler.

Yani isterler ki, devlet her işi bunların yerine yapsın, bütün tehlikeleri ortadan kaldırsın, zararlarını da gerektiğinde yüklensin! Bunlara salt, kürekle para toplamak kalsın… Topladıklarını yeniden yatırmayı da kendilerinden hiç kimse istemesin.

Kazansınlar, kazandıklarını saklasınlar, taşa toprağa gömsünler, hatta yabancı ülkeler bankalarına kaçırsınlar. Devleti bırak, kendi kendilerine destek olamaz bunlar… İş bilmedikleri için, azınlıkların elinden iş alanlarını da çekip alamaz hiç biri… Belki bunlarla ortak olur kimisi, böylece de, devlet, eskiden bir ödüyorsa, beş ödemek zorunda kalır. 

Doğru… Pavlus gâvurda, demek, böyle akıllar varmış…


Sonuç itibarıyla binlerce Ermeni, devlet eliyle apar topar ülkeden tehcir edildiğinde birçoğu, geri dönmek umuduyla özellikle ziynet eşyalarını yaşadıkları bölgelere ve mezarlık civarlarına gömdü. 

Bu facia, Van gibi, bir zamanlar Ermenilerin yoğun olarak yaşadıkları şehirlerde defineciliğin büyük umut kapısı olarak algılanmasına neden oldu.

Mezarlıklar, Tümülüsler, kilise ve manastırlar, nekropol alanları, höyükler, cami ve hatta türbeler bu soygunculardan nasibini fazlasıyla aldı.
 


İbn-i Haldun'a göre definecilik aklı zayıf kişilerin işidir

Define arayıcılığı bugünün problemi değildi. Özellikle mezar soygunculuğu eski çağlardan beri hoş karşılanmayan ama yaygın bir uğraştı.
 

ibni haldun.jpg
İbn-i Haldun (Temsili) / Görsel: Dünya Bizim


Ünlü Müslüman Sosyolog İbn-i Haldun definecilikle uğraşanları akıl olarak zayıf kişiler olarak tanımlayarak bu faaliyeti tasvip etmediğini 'Mukaddime'de şu sözlerle belirtiyordu:

Şehirlerdeki aklı zayıf kişilerden birçoğu toprağın altından mal ve para çıkarmak için hırsla çalışmakta, bu yoldan kazanç ve servet sahip olmayı istemekte, evvelki milletlere ait malların tümünün yerin altında saklı olduğuna, hepsinin üzerlerinin sihirli tılsımla mühürlü olduğuna, onun ilmine vakıf olan ve onu çözmek için yanında buhur, dua ve kurban bulunduran bir kimseden başka hiçbir kimsenin o mührü bozamayacağına itikat etmektedirler.

(İbn-i Haldun Mukaddime)
 


Zafer Akkuş ve Tamer Efe'nin "Türkiye'de Defineciliğin Kültürel Mirasın Korunması Bağlamında Değerlendirilmesi" isimli çalışmasında bir arkeoloji uzmanının definecilik tarihi hakkında yaptığı uzun açıklama da olduk çarpıcı anekdotlar sunmakta:

Definecilik insanlık tarihi kadar eskidir ve özellikle mezar hırsızlığı olarak başlamıştır. Hatta mezarların soyulmasının engellenmesi için yığma taş mezarların (piramitler) ve yığma toprak mezarların (tümülüsler) yapılması gibi çarelere başvurulmuştur.

Örneğin, Osman Hamdi Bey zamanında Mısır, Osmanlı Devletinin toprağı iken Mısır çarşılarında definecilik ve mezar soygunları ile ele geçen mumyaların satıldığı görülmüştür. Mısır pazarlarında satılan birçok eserin satın alınarak İstanbul'a getirildiği anlaşılmıştır.

Anadolu'da ise, İslam dininde ölünün toprağa sadece kefeniyle gömülmesi nedeniyle mezar soygunları daha az görülmüştür. Anadolu topraklarında birçok köyde altın dolu küp hayaliyle yaşayan definecilere rastlamak mümkündür. Çünkü Türkiye'nin üzerinde bulunduğu Anadolu birçok medeniyete ev sahipliği yaptığı için toprağı biraz eşeleyen herkes bir şeylerle mutlaka karşılaşır.

Avcı hikâyeleri gibi anlatılan define arama hikâyeleri ve maceraları da bilinçsiz insanları kaçak olarak definecilik yapmaya özendirmektedir. 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve Define Arama Yönetmeliği hükümleri doğrultusunda izin alarak definecilik yapılabilmektedir.

Kaçak olarak yapılan define kazılarındaki kültürel miras tahribatları inanılmaz boyuttadır. Kelimenin tam anlamıyla definecilerin çoğu bu konuda cahildirler. Bir üfürükçüden bile yer tahmini alabilirler. Bu yüzden de köstebek diye anılırlar.

Defineciler gelişi güzel mezarlık, höyük, eski ev, bahçe, orman, hazine arazisi, sit alanı vb. her yeri kazarlar ve çıkan şeyin mahiyetini bilmeden öncelikle altın ararlar. Türkiye'de 1990'lu yıllarda satılan define haritaları da tahmin edilemez derecede kültür varlıkları tahribatına neden olmuştur. Öyle ki kaçak defineciler yekpare bir taşı bile dinamitle patlatacak kadar tehlikelidirler.


Kübra Kurt Çalışkan'ın eserini diğer araştırmalardan daha kıymetli kılan ise yasadışı definecilikle uğraşan birçok Vanlı ile doğrudan görüşerek çalışmasını hazırlamasıdır.

Çalışkan'ın, bu kişilerin defineciliğe nasıl bulaştığını ve ne tür deneyimler yaşadığına kadar birçok tecrübeyi doğrudan muhataplarıyla konuşarak ele alması bu eseri oldukça değerli kılıyor.  
 


Bulunan eserleri jandarma ele geçiremezse…

Çalışkanın çalışmasında yapılan mülakatlardan edinilen ilk intibah, hayal peşinde koşan definecilerin maceraları çoğunlukla karakolda bitmesidir.

Ezkaza bulunan eserler kolluk kuvvetlerince yakalanamazsa ortaya daha vahim tablolar çıkabiliyor. Bu eserlerin peşine düşen çoğu kişi yasal yollarla piyasaya süremediği eserleri ya mafyaya ya da PKK'ya kaptırıyor:

İhtiyar var bizim tüm bu bilgileri öğrendiğim kişi, 80 yaşında. Köken olarak Vanlı, Muradiye Ermenisidir aslen. Ataları falan buradan 1915 Olaylarında göçmüş. Erzurum'a gittiler onlar da. Oradan Sinop, oradan da Samsun'a gitmişler. O da Samsun'da. O da arıyor. Zaten o eli bastonludur.

Zamanında çok aramış. Çok da buldu, şimdi bıraktı. Şu an boştadır, mafya çöktü üstüne. Çok ciddi bir sektördür bu. Ben demiştim sana.

(İbrahim G. 48, cihazcı/makinacı - "Bir Yeraltı Ekonomisi olarak Definecilik: Van Örneği")


Defineciliğin bir zaman sonra definecilerin hayatında büyük bir tutkuya dönüşerek onları bir girdaba sürüklemesi ise bu işin bir diğer acı yanı.

Kolay para kazanmak ya da heyecan duymak için girişilen defineciliğin bir çeşit kumar hastalığı gibi kişiyi esir aldığı bilinen bir gerçek. 

Bu uğurda büyük borçların altına girenler ve dağılan aileler azımsanmayacak derecede fazladır.

Benim öz amcam imam. Birazda hayalperest bir adamdır. Arar define, cinleri minleri olduğuna inanır. Kendi kafasında kendini buna inandırmış, köylüyü böyle katar arkasına giderler bir yerleri kazarlar bir hafta on gün kaybolurlar.

Yani değişik kafalar. Baktığın zaman 100 bin TL borcu var, imam maaşıyla onu ödemeye çalışıyor. Hayatla boğuşuyor, defineye 'Kurtar bizi bu borçlardan' diyor.

(Salih D., 32, gezici – "Bir Yeraltı Ekonomisi olarak Definecilik: Van Örneği")


Yasadışı definecilik illetinin belki de en trajik tarafı Anadolu insanının cin, iblis, büyü ve tılsım gibi paranormal aktivitelere ilgisini artırmasıdır.

Çalışkan, çalışmasında konuyla ilgili de birbirinden sıra dışı görüşmeler gerçekleştiriyor.
 

definecilik 2.jpg
Fotoğraf: Twitter


Neredeyse her kazıcının birbirinden ilginç cin ve tılsım hikayesi bu uğraşa oldukça ezoterik bir hava katmaktadır:

Yalnız sen de görsen kafayı yerdin. Adam çocuğu yatağa yatırdı. Çocuk dedi ki 'Benim ayağım şu an kazanın üzerindedir'. Bir tane sakallı elinde baston benim başıma vuruyor. Çocuk yatmış, adam çocuğu böyle konuşturuyordu. Çocuk uykuda konuşuyordu.

Çocuk dedi ki 'Sakallı bir adam izin vermiyor.' Adam dedi ki 'Bu sihirdir çıkaramayız.' Çocuk da benim küçük çocuğum. Hoca zaten bizim hoca. Bu adam yemin ediyordu diyordu ki 'Biz yeri kazdık, altını çıkardık, bir tabut çıktı. Biz kazarken tabut gidiyordu, biz de peşinden gidiyorduk.'

(Abbas G., 40, kazıcı- "Bir Yeraltı Ekonomisi olarak Definecilik: Van Örneği")


İşin uzmanı bir arkeoloğun şahit olduğu sıra dışı bir olay bu ezoterik meseleyi yalnızca Anadolu köylüsünün ciddiye almadığını ortaya koyuyor:

Ben bir kazıya gittim. Özel uçakla Mısır'dan hoca getirdiler. Mısır'dan getirdiler. Hoca geldi, üfledi, bilmem ne yaptı. Herkes abdest aldı falan, böyle etrafı çizdi. Özel bir su getirdiler, kaynak suyu. Yok, içine sirke bıraktılar.

Bilmem daha ne bıraktılar. Sirkeli suyla çevirdiler etrafını. Özel uçakla gittiler. Büyüyü bozdular falan. Bende gülüyorum. Geldiler kazdılar, hiç bir şey çıkmadı. Birkaç bir şey çıktı. Sonra geldiler bana sence bu nedir? Sonra işin bilimselliğine düştüler (gülüyor)

(Metin K., 37, arkeolog)
 


Bu bilgilerin ışığında Van'da meydana gelen haber hatırlandığında; 

Van'ın Erciş ilçesinde 5 bin yıllık tarihi mezarlık, defineciler tarafından tahrip edildi. Altın ve tarihi eser aramak için gelen defineciler, yaptıkları kaçak kazılar ile mezarlıktaki kemikleri de ortaya çıkardı. Araştırmacı Yazar Selahattin Koşar, duruma tepki gösterdi ve yapılan şeyin akıl almaz bir durum olduğunu açıkladı.

Erciş ilçesine 20 kilometre uzaklıktaki Çelebibağı Mahallesi'nde bulunan tarihi mezarlık, definecilerin hedefi oldu. Ünlü halk ozanı Ercişli Âşık Emrah ile Selvihan'nın da kabrinin bulunduğu mezarlık, define avcıları tarafından ikinci kez tahrip edildi. Mezarlıkta kaçak kazı yapan defineciler mezarlardaki kemikleri de açığa çıkardı.


Van'da meydana gelen bu yağma ne ilkti ne de son olacak bir vaka olarak kayıtlara geçti. Kolay yoldan para bularak zengin olmak hayali kuran birçok Anadolu köylüsü, şehirlisi tarihi yapılara büyük zararlar veriyor.

Üstelik tek tahrip olan tarihi değerlerimiz de değil; bu uğurda servetini ve ailelerini kaybeden birçok kişi sahtekârların kucağına düşerek soluğu ya hapishanede alıyor yahut da bir akıl hastanesinde.

 

 

*Daha ayrıntılı bir okuma için Kübra Kurt Çalışkan'ın "Bir Yeraltı Ekonomisi Olarak Definecilik: Van Örneği" isimli çalışması incelenebilir.


*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU