Günümüz medyada en çok dikkatimizi çeken haberler, başta seçim olsa seçmenlerinin hangi partiye oy vereceği olmak üzere anket sonuçlarıdır.
Rakamlar şişirilmemişse ve yöntemine uygun yapılmışlarsa anket sonuçları bizi yanlış bilgi ve öznel yorumlardan kurtarır.
Independent Türkçe'de 24 Nisan 2020 günü yayımlanan "Kesintisiz 40 Yıl Dayanan Meslek Dergisi: Öğretmen Dünyası" yazımda, derginin 40 yılı hakkında özet bilgi verebilmiştim.
Türkiye'nin 1980'den beri geçirdiği onca siyasi çalkantılara ve amatör bir dergiciliği bekleyen ekonomik sıkıntılara rağmen bir derginin kesintisiz 40 yıl yayın hayatında kalmasının nedenleri üzerinde durulmaya değer.
Bunda, bütün dergicilerin almak isteyecekleri dersler vardır.
Bakanlıkların, bankaların, sendikaların ve süreli bir yayın için kaynak ayırma sıkıntısı olmayan diğer bazı kuruluşların da uzun ömürlü yayınları olmuştur.
Ancak bir derginin yayın hayatında kalması kadar, onun okunur halde olması, takipçileri için bir okul haline gelmesi de önemlidir.
Öğretmen Dünyası'nı okunur kılan nedenlerden biri, eğitim evreninde araştırmalar yapıp okuyucusuna yeni bilgiler sunmasıdır.
Öğretmen Dünyası, yalnızca gönderilen akademik makaleleri veya bol resimli haberler yayımlayan bir dergi olsaydı, hem okuyucuları çok daha sınırlı kalırdı hem de bazı takipçilerinin itiraf ettiği üzere, öğretmenlere bir okul görevini yapamazdı.
Dergi daha çıkmadan önce, muhtemel alıcılarının eğilimlerini ölçmek üzere 549 öğretmenin katıldığı bir anket uygulayarak onlardan nasıl bir dergi istediklerini sormuş, adından sayfa sayısına ve dergide kimlerin yazılarını görmek istediklerine kadar onların görüşlerini almıştır. ("Öğretmenler Nasıl Bir Dergi İstiyor?", Sayı 1, Ocak 1980)
12. sayıda öğretmenleri araştırma yapmaya özendirmek için bir yazı yayımladım. Bunun yöntemlerini de belirttim ("Araştırma Yapalım", Sayı 12, Aralık 1980)
Dergi, anket ve sormacalarıyla eğitim evreninin nabzını elinde tutmaya çalışmış, okul ve öğretmenlik hayatından o zamana kadar bilinmeyen bilgiler üretmiş veya yanlış bilinenleri düzeltmiştir.
Bunların bir kısmı zamanın basın organları tarafından da ilginç bulunarak okurlarına duyurulmuştur.
Ankara öğretmenleri: Bu araştırmayı TODAİE'de kurs görürken Prof. Kemal Kartal'ın kentleşme dersi için Kemal Cengizoğlu ile birlikte Ankara öğretmenleri üzerinde anket uygulayarak yapmıştık.
Doldurulan 345 anket kâğıdının tasnifinden çıkan sonuçlardan bazıları şunlardı: Ankara kentinde görev yapan öğretmenlerin yüzde 68'i bayandır. Genç öğretmenler daha çok gecekondu semlerinde görev yapmaktadır.
Evli öğretmenlerden yüzde 33'ün eşi memur, 26'sı öğretmen, yüzde 15'i ev kadını, 10'u serbest meslek sahibi ve 9'u subaydır. Kalan 9'u da değişik mesleklerdendir.
Her 100 öğretmenden ancak 10'u doğma büyüme Ankaralıdır. Yüzde 56'sının hiçbir yerde evi yoktur. Büyük bölümü gecekondu semtlerindeki okullarda çalıştıkları halde gecekonduda oturanların oranı yalnızca yüzde 6'dır.
Yüzde 62'sinin oturduğu ev kaloriferlidir. Öğretmenlikten başka gelir getirici bir işte çalıştığını söyleyenlerin oranı yüzde 11'dir. 27'si iş bulsa çalışacağını söylemiş, 40'ı iş bulsa da çalışmayacağını belirtmiştir.
Yüzde 16'sı soruyu yanıtlamamıştır. Ancak yüzde 28'i hiç ev değiştirmemiştir. Gerisi 1-6 sefer ev değiştirmiştir.
Orta öğretimde çalışanlar örgütlenmeye daha yatkındırlar. Gecekondu semtlerinden yüksek gelirli semtlere gidildikçe örgütlenme eğilimi azalmaktadır.
TÖB-DER üyesi olanların oranı yüzde 26, diğerleri 2, yanıtsız bırakanlar ise 11'dir. Konut sahibi öğretmenlerde örgütlenme daha düşüktür. TÖB-DER üyesi olanlar, bayanlarda yüzde 17, erkek öğretmenlerde ise yüzde 43'tür.
Okudukları gazetelere gelince en çok Cumhuriyet (yüzde 38) tercih edilmekte, bunu sıra ile şu gazeteler izlemektedir: Milliyet 33, Hürriyet 11, Günaydın 2, Tercüman 2, Vatan 1, Politika 1, Diğer 2, Hiçbiri 5, Cevapsız 5. ("Ankara Öğretmenleri", Sayı 2, Şubat 1980)
Okullarımızda duvar gazeteleri: Okullarda duvar gazetelerinin işlevini ortaya koymayı amaçlayan ve Ankara merkezinin 25 okulunda Aralık 1981'de yaptığım bu araştırma duvar gazetelerinin ne kadar yetersiz olduğunu, öğrencileri yazı yazmaya özendirecek bir işlevden yoksun olduğunu göstermiştir.
Buna göre 25 okuldan yalnız 6'sında bir duvar gazetesi vardır. Duvar gazetesine benzer bir pano bulunanların sayısı ise 8'dir. Yalnız ikisi bülten çıkarmaktadır. Bu 16 "yayın"dan yalnız 1'i haftalık, 1'i 15 günlük, 5'i aylık, 9'nun yayım süresi ise belirsizdir (İhtiyaç olduğu zaman veya özel günlerde).
Hiç birinde kaç günde bir yayımlanacağına ilişkin not yoktur. Yalnız 3'ünda kaçıncı sayı olduğu belirtilmiştir. İncelenen gazetelerde yer alan yazıların konulara göre tasnifinde şu sonuç orta çıkmıştır.
Yüzde 49 Öğretmenler Günü, yüzde 29 Atatürk. Okulla ilgili haber yalnız bir gazetede yer almıştır (Yüzde 0.8) Araştırmada bu gazetelerin okunmadığı da saptanmaktadır. ("Okullarda Duvar Gazeteleri", Sayı 25, Ocak 1982)
Forma mı serbest giyim mi? Dönemin siyasi koşullarından ve derginin Bakanlıkça okullara sokulması yasaklandığından 1982'den 1989'a kadar alanda yapılmış bir araştırmaya rastlanmıyor.
Okullarda tek tip giyim konusunda Ayhan Sarıhan tarafından kotarılan bir araştırmada anket uygulanan 57 öğretmenden Yüzde 51'i okullarda serbest, 49'u ise tek tip giysiden yanadır.
Serbest giysiden yana olanlar daha çok (Yüzde 63) kıdemli öğretmenlerdir. Konu Ankara'da 908 öğrenciye sorulmuş, kızların yüzde 68'i, erkeklerin ise yüzde 75'i serbest kıyafet istediklerini belli etmişlerdir. ("Okullarda Tek Tip Giysi Tek Tip İnsan", Sayı 113, Mayıs 1989).
Öğrenciler müzik derslerini ne kadar seviyor? Refik Saydam'ın hazırladığı "Okullarda Müzik Dersi" dosyası içinde yer alan bir anket çalışmasında, bu dersin işlevini ortaya çıkarmak için Ankara'da dört okulda 1.107 öğrenciye bir anket uygulanmıştır.
Öğrencilerin yüzde 41 bin 55'i müzik dersini sevmediği yanıtını vermiştir. Dersi sevip sevmeme çeşitli okul ve sınıflarda büyük değişiklik göstermesi, öğretmenin sevilip sevilmediğine bağlanabileceğini kanıtlamaktadır.
Öğrencilerin yüzde 80,76'sı bu dersin seçmeli olmasını istemiştir. Gene öğrencilerin yüzde 75,70'i blok flüt dışında bir çalgı tanımamaktadır.
Öğrencilerin yüzde 90,07'sinin evinde müzik kaseti vardır. En sevdikleri müzik türü Yüzde 38,66 ile Arabesk, 23,94 ile hafif müzik, 16,62 ile halk müziği, 5,96 ile klasik Türk müziği gelmektedir, hepsini sevenlerin oranı da 12,83'tür.
Okullar ve sınıflar arasında da bu konuda farklılıklar vardır. Saydam, Ankara Lisesinin 221 öğrencisi arasında müzik dersini neden ve nasıl seçtikleri konusunda da bir anket uygulamış, Öğrencilerin yüzde 84,16'sı bu dersi kendi isteğiyle seçtiğini belirtmiştir.
93,21 müzik zevki kazanmada çevrenin daha etkili olduğu kanısındadır. "Okul daha etkilidir" diyenlerin oranı yalnızca 2,26'da kalmıştır.
Son sınıf öğrencileri için müzik alanında yükseköğrenim yapmak isteyenlerin 10,19 oranında olması, müzik öğretmeni olan araştırmacıyı umutlandırmaktadır. (En Sevilen Müzik Türü Arabesk" ve "Öğrenci İlgisi Açısından Müzik Dersi", Sayı 114, Haziran 1989)
Millî Eğitim'de partizanlık: Millî Eğitim Bakanlığı'nın atamalarda partizanlık yapıp yapmadığı açıklığa kavuşturmak için Bakanlığa bağlı Ankara orta dereceli okul müdürlerinin ideolojik tutumlarını, kıdemlerini, doğum yerlerini, mezun oldukları yüksekokul, branşlarını ve müdürlüğe atanma tarihlerini bilgi toplama yöntemiyle araştırdım.
Bu müdürlerden bir kısmı ve onlarla çalışan 700 kadar öğretmenle görüştüm. 1989 yılı Mart-Mayıs döneminde yapılan ve dergide 29 sayfa tutan araştırmanın bazı sonuçları şöyle çıktı.
Ankara doğumlu olanların oranı yüzde 18'dir. 67 ilden 20'si Ankara'ya hiç müdür verememiştir. Ankara'yı Erzurum, Yozgat, Kars, Çorum, Çankırı izlemektedir. Müdürler daha çok gençlerden ve orta yaşlılardan oluşmaktadır.
Okullarında yeni sayılırlar, 1984 öncesinde atananlar içinde sosyal demokrat eğilimde olanların oranı yüzde 59,57 iken 1984 ve sonrasında atananlar arasında bu oran yüzde 7,57'e inmektedir!
"Hareketçi" (MHP'li) olanların oranı 1984 öncesinde yüzde 12,76 iken 1984 ve sonrasında bu oran 39,39'a, "dinci"ler arasında ise 4,25'ten 28,78'e çıkmaktadır!
Yeni mezunlar çoğunluktadır. (Yüzde 35'i 1977-1981 yıllarında mezun olmuştur. Mezun oldukları okul dağılımında 82 sayı ile Eğitim Enstitüleri gelmekte bunu 36 sayı ile Erkek ve Kız Teknik Öğretmen Okullarının mezunları izlemektedir.
28'i üniversite, 22'si ise Din Yüksekokullarından mezundur. Din dersi branşına açık bir kayırma ortaya çıkmıştır. Branş sıralaması sayı olarak şöyledir:
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi 25, Türkçe 22, Kız Teknik Öğretim Branşları 19, Matematik 18, Erkek Teknik branşları 16, Fen Bilgisi 13, Sosyal Bilgiler 13, Coğrafya 10. Diğer branşlardaki müdür sayısı 1-5 arasında değişmektedir. İlginç bir bilgi, 25 din dersi öğretmeninden yalnız 2'sinin 1984 öncesi atanmış olmasıdır. 23'ü 1984 ve sonrasında müdürlük görevine getirilmiştir. ("Okullarımız Kimlerin Elinde?" Sayı 115, Temmuz 1989)
Sevilen öğretmenler: Okullarda sevilen öğretmenleri saptamak için basit bir anket biçimi kararlaştırdık. Temsilcilerimizin ve okurlarımızın bulunduğu orta dereceli okullarda öğrencilere birer kâğıt dağıtılarak buna en sevdiği öğretmenin adını ve bir cümle ile onu sevmesinin nedenini yazması istenmiştir.
Gelen sonuçları okul okul yayımlamaya başladık. Öğretmenlerin sevilme nedenleri bazılarının ileri sürdüğü gibi hiç de öğretmenin notunun bol olması değildi.
Öğrenciler, kendilerini seven, onlarla ilgilenen ve dersini ciddiyetle işleyen öğretmenleri seviyordu. ("En Sevilen Öğretmenler", Sayı 116, 117, 118, 119, 120, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım, Aralık 1989)
Kitapçılık ölüyor! Refik Saydam, Ankara Kitapçılarına uyguladığı ankette, basın ve yayın hayatının gerilemesini saptamaya çalıştı. Kaynak taraması da içinde olan 67 sayfalık bu araştırmanın son bölümünü kısaltarak yayımladık:
Onun yazıya koyduğu sunuş şöyle:
Kitapçıların yarıdan çoğu mesleği bırakmayı düşünüyor, çünkü kitapçılık karın doyurmuyor. Kitap satışlarının yerini kartpostal, kırtasiye, fotokopi çekimi, kaset ve oyuncak alıyor. Kitapçılara da hukuk dışı baskılar yapılıyor. Satışta başta gelen etken, fiyat. En çok güncel kitaplar, inceleme-araştırma, roman ve öykü satıyor. Alıcıların yüzde 60'ı üniversite öğrencileri, Öğretmen ve öğretim üyelerinin oranı ise yüzde 21. Kitapçılar kitap satışlarının azaldığını söylüyor. Satış azlığının nedeni pahalılık ve okuma bilincinin azalması. Okul kitap okuma alışkanlığı vermiyor. Televizyon bu alışkanlığı köreltiyor. Sinema ve tiyatro olumlu yönde etkiliyor. Bu sonuçlar rakamlar ve yüzdelerle tek tek gösteriliyor.
("Okuma Alışkanlığımıza Ne Oldu?", Sayı 117, Eylül 1989)
Öğretmenler ne istiyor? Gene Refik Saydam imzasıyla yayımlanan "Öğretmenler Neler İstiyor?" başlıklı bir araştırma yazısında Ankara'da 520 öğretmen arasında yapılan bir anketin sonuçları verilmiştir.
Buna göre öğretmenlerin ilk başta gelen 5 istekleri ve yüzdeleri şöyledir: 60 Maaş ve ücretler artırılsın. 43 Öğretmenlere Örgütlenme Hakkı Verilsin. 31 Konut ve Kira Yardımı.
25 Eğitim programları çağdaş ve laik olsun, 14 Tatil ve dinlenme imkânı. ("Öğretmenler Neler İstiyor?", Sayı 118, Ekim 1989)
Eğitimde Rüşvet: 1980'lerde ders kitapları özel yayınevleri tarafından yayımlanıyor, hangi kitabın okutulacağı okul öğretmenler kurulu tarafından yapılıyordu. Aynı yıllarda ünite dergileri de yaygındı.
Bunların seçimi rüşvet söylentilerine yol açıyordu. Bu iki konu başta olmak üzere eğitim topluluğunda rüşvet olayını araştırmak için kolları sıvadım.
Okul müdürleri ve öğretmenlerle konuştum. Rüşvet çarkının nasıl döndüğü ile ilgili olaylar dinledim. Konuyu kapaktan 12 sayfalık bir yazıyla sunduk. ("Ayın Konusu: Eğitimde Rüşvet" 122, Şubat 1980)
Öğretmenlerin ne kadarı ek iş yapıyor? Öğretmen Dünyası'nın öğretmen evreninden çıkardığı önemli bir bilgi de "öğretmenlerin ek işleri" idi. 88 okulun 4 bin 114 öğretmeninin durumunu saptayan bir araştırma örgütledim.
Yöntemimiz, okulunun öğretmenlerini iyi tanıyan öğretmenlerin bilgi vermesi idi. 15 Aralık 1989-15 Şubat 1990 tarihlerini kapsayan iki ay süren bu araştırmanın sonunda öğretmenlerin ileri sürüldüğü gibi büyük çoğunluğunun değil, yüzde 15,41'nin gelir getirici ek bir iş yaptığı idi.
Araştırmada yapılan ek işler ve ek iş yapanların kent, kasaba, ilk, ortaöğretime, kadın ve erkek öğretmenlere göre dağılımı ayrıntılı olarak gösterilmiştir. ("Öğretmenlerin Ek İşleri", Sayı 123, Mart 1990).
Öğretmenlerin çoğunun ek işler yaptığı gibi bir tevatür gene de eksik olmuyordu. Eğitim-Sen'in yaptırdığı bir araştırmada ek iş yapanların oranının yüzde 70 olduğu ileri sürülünce 10 yıl önce yaptığım araştırmayı tekrar ettim.
Yedi bölgede 29 ilde 272 okulun 5 bin 425 öğretmeninin durumunu 74 öğretmenin görev aldığı, bilgi toplama yoluyla çeteledim.
Çıkan sonuç ortalama her yüz öğretmenden ancak 16'sının ek iş yaptığıydı. Eğitim-Sen adına araştırmayı yapan ve öğretmenlerin yüzde 70'sinin ek iş yaptığını ileri süren arkadaşlar da özür dilediler. ("Öğretmenlerin Yüzde 84'ü Yalnızca Öğretmenlik Yapıyor", Sayı 232, Mart 1999)
Okullarda tören işkencesi: Türk okulculuğunun alametifarikalarından biri olan törencilik de Öğretmen Dünyasının araştırılma konularından biri oldu.
8 ilin 31 okulunda 113 şubenin toplam 4 bin 79 öğrencisine okullarda düzenlenen törenlerle ilgili beş soru yönelttik.
İlkokul öğrencilerinin yüzde 62,50'si, ortaokul öğrencilerinin ise ancak yüzde 20,78'i törenlerden zevk almaktadır. Liselerde ise bu oran yüzde 11,85'e düşmektedir.
Öğrenciler törenlere katılmanın isteğe bağlı olmasını istemektedir. İlkokul (77,57), ortaokul (77,80), lise (70,16). İsteğe bağlı olması halinde törenlere katılmayacağını belirten öğrencilerin sayı ve yüzdesi, sınıflar yükseldikçe artmaktadır. (İlkokul 9.92, ortaokul 16.76, lise 24.84.) Öğrencilere göre törenlerde en sıkıcı olan bölüm konuşmalardır. (ilk 65.67, orta 85.72, lise 74.63.) ("Ayın Gündemi: Okullarda Tören İşkencesi", Sayı 126, Haziran 1990)
Bu sonuçlar, 1990 başlarında, aslında eskiden beri sürdürülen bir okul faaliyetinin nasıl rutin hale geldiği ve öğretmen ve öğrencilerin çoğunun buna zoraki katıldığını göstermesi açısından öğreticidir.
Sendika anketi: 1990'da 1971'den sonra ilk öğretmen sendikasının kuruluşu vesilesiyle hazırladığımız özel sayı içinde öğretmenlerin sendika ihtiyacını saptayan bir anket sonuçları da yayımlanmıştır.
11 ilde 1,109 öğretmenin doldurduğu ankete göre, meslektaşların yüzde 94,32'i sendikayı gerekli bulmakta, 1,44'ü gereksiz görmekte, 3,16'sı ise görüş beyan etmekten kaçınmaktadır.
Eğitim-İş kurucularının sendika başvurusu yüzde 86,29 oranında desteklenmekte, 3,70 oranında desteklenmemekte, 7,75'i ise görüş belirtmemektedir. (2.25'te yanıtsız var).
Sendika üyeliğinde düşünce farkı gözetilmemesini olumlu bulanların oranı 92.25'tir Yalnızca 3.16'sı bunu olumsuz bulmaktadır. 3.88'inin ise bu konuda görüşü yoktur. ("Ezici Çoğunluk: Sendikaya Evet!", Sayı 127, Temmuz 1990.)
Öğretmenlerin siyasi eğilimleri
1991 erken seçimleri vesilesiyle öğretmenlerin siyasi eğilimlerini araştıran bir araştırma yaptık. O zamana kadar, dernek ve sendika üyeliklerinden de tahmin edileceği gibi öğretmenlerin çoğu "solcu" olarak biliniyordu.
Ama 1991 koşullarında öğretmenlerin siyasi eğilimleri neydi? Daha önce rakamlara dökülmüş bir araştırma olmadığı için geçmiş yıllarla bu son rakamları karşılaştırma olanağımız yoktu.
20 ilde 3 bin 412 öğretmen üzerinde, okulundaki öğretmenleri iyi tanıyan öğretmenlerden aldığımız bilgilerden öğretmenler arasında siyasi grafiğin yüzde olarak şöyle olduğu ortaya çıktı.
Sosyalist 12, sosyal demokrat 47, merkez sağ 17, Hareketçi 7, Dinci 7, Renksiz 5, bilinmeyen 5. Bu eğilimlerin okul türlerine ve yerleşim yerlerine göre (köy, kasaba, kent) gösterdiği değişiklikler de grafikler halinde gösterildi.
Okul müdürlerinin siyasi eğilim grafiği ise öğretmenlerden oldukça farklı idi. Müdürlerinin ancak yüzde 2'si sosyalistti, sosyal demokratların oranı yüzde 21, merkez sağcıların 33, hareketçilerin 25, dincilerin oranı ise 11 idi.
Yüzde 8'i de "Renksizler" hanesine giriyor, yalnız yüzde 1'nin eğilimi bilinmiyordu. ("Öğretmenler Solcu, Yöneticileri Sağcı", Sayı 142, Ekim 1991)
Okul kitaplıkları ne durumda?
Okullarda öğrencilere okuma alışkanlığı kazandırılamadığı ve okul kitaplıklarının verimli çalışmadığı gibi yakınmalar eskiden beri gündemdedir.
Türkçe öğretmeni Mehmet Dündar'ın Ankara'da okul kitaplıklarının durumu ile ilgili 1979-1980 öğretim yılında 56 okulda yaptığı ilginç bir araştırmaya göre, bu okullarda görev yapan öğretmen sayısına düşen okunan kitap sayısı yüzde 0,66'dır.
Öğrenci başına düşen kitap sayısı ise 1,90'dır.("Başkent Ankara'dan Türkiye Okul Kitaplıklarına", Sayı 29, Mayıs 1982, Sayı 30, Haziran 1982.)
Bu konuda ikinci araştırma derginin temsilcileri temsilciler ve okurlar eliyle 15 ilimizde 58 okulda gözlemlerde bulunarak yapıldı. Buna göre okulların yüzde 91'inde bir kitaplık kolu var ama ancak yüzde 18'inde bir kitaplık memuru bulunuyor.
Yüzde 65'inde öğrenciler kitaplıkta nöbet tutmuyor. Ancak yarısı günün belli saatlerinde açılıyor. Yüzde 45'inde öğrencilerin aldığı kitapların kaydı tutulmuyor.
Her öğrenci başına 2 kitap düşüyor ve öğrenciler buradan ortalama olarak yılda 1'den az kitap alıyor. Kütüphanelerin yüzde 41'nde Nasrettin Hoca ile ilgili bir kitap yok! Orhan Kemal okul kitaplıklarının yüze 42'sine girebilmiş.
Şimdiki Çocuklar Harika (Aziz Nesin) yüzde 12'sinde, İnce Memed (Yaşar Kemal) yüzde 29'unda bulunuyor. Türkiye'nin en büyük şairi sayılan Nazım Hikmet, okul kitaplıklarında bulunmuyor! Öğretmenler kütüphaneye uğramıyor! ("Okul Kitaplıkları Yarı Kapalı", Sayı 154, Ekim 1992.)
Abdürrahim Köylü, 35 lise ve 53 ilköğretim toplam 88 okulda temsilcilerin yaptığı gözlemlerin sonuçlarını yukarıdaki araştırmadan 10 yıl sonra yayımlamıştır.
Onun araştırmasına göre liselerde öğrenci başına 2,57, ilkokullarda ise 1,32 kitap düşmektedir. (Ortalama 1,72). 37 öğrenciye 1 oturacak yer vardır.
Okullarımızın yüzde 85'inde bir kütüphane vardır ancak yüzde 9'unda bir kütüphane memuru bulunmaktadır. Abdürrahim Köylü 1992'de aynı konuda yapılan araştırmanın sonuçlarıyla karşılaştırarak okul kütüphaneciliğinde bazı konularda gerilemeler olduğunu da saptamıştır. ("Okul Kitaplıkları: Hâlâ Yarı Açık", Sayı 255, Mart 2001)
Eğitim yöneticilerinin seçimi: Derginin çıkışından başlayarak uzun süre gündemde tuttuğu, taleplerinden biri olarak Millî Eğitim Bakanlarına sunduğu "Yöneticilerin Öğretmenler Tarafından seçilmesi", 1994'te anket konusu yapıldı.
23 ilde 1,449 öğretmen arasında uygulanan anketin sonuçları yazının girişindeki şu cümlelerde veriliyor:
Öğretmenlerin ancak yüzde 3'ü Bakanlığın atama politikasını başarılı buluyor. Yalnızca yüzde 1'i atamalarda partizanlık ve kayırmacılık yapılmadığı kanısında. Her 100 öğretmenden yalnızca 4'ü yöneticilerin bugünkü gibi atamayla gelmesinden yana.
Yayında verilen rakamlara göre eğitim yöneticilerinin seçimle belirlenmesini isteyen öğretmenlerin oranı yüzde 86'dır. Bu anket, yöneticilerini öğretmenlerin seçmesini baştan beri istemekte olan Öğretmen Dünyası'nın öğretmenlerin eğilimlerine uygun görüşler savunduğu kadar, Millî Eğitim Bakanlığı'nın öğretmenlerin taleplerinden ne kadar uzak olduğunu da (başka veriler yanında) kanıtlamıştır. ("Öğretmenler Okullara Sandık İstiyor", Sayı 170, Şubat 1994)
Okullarda dayak: Fatma Önalan Akfırat'ın öğretmen ve öğrencilerin okulda dayak konusunda tutumunu öğrenmek için 22 ilde 156 sınıfta 5 bin 290 öğrenci, 453 öğretmen üzerinde yaptığı anket çalışmasında, öğretmenlerin yüzde 84,77'si dayağın eğitimdeki etkisinin olumsuz olduğu kanısında olduğunu belirtmiştir.
Yüzde 80,35'i dayak attığı konusunda hiç şikâyete uğramadığı belirtmiştir. Yüzde 30,02'si dayağın nedeninin öğrencilerin güzel sözden, iyi davranıştan anlamamalarına bağlamıştır.
Yüzde 18,10'nun görüşü ise öğretmenlerin bu konuda eğitilmemiş olmasını sebep göstermiştir. Ankette, dayak konusunda ilk, orta ve ise öğretmenleri arasındaki farklılaşma ayrıntılarıyla gösterilmiştir.
Öğrencilere gelince: "Bizim evde dayak atılmaz" diyen öğrencilerin oranı yüzde 36,72, "Okulda hiç dayak yemedim" diyenler ise yüzde 24,13'te kalmaktadır.
"Dayak yediğiniz zaman ne gibi duygular hissediyorsunuz?" sorusuna dayak yiyenlerin yüzde 51,26'sı çok üzüldüğünü, 45,99'u arkadaşlarından utandığını, 30,13'ü öğretmeninden soğuduğunu belirtmiştir.
"Kurallara uymanın gereğini kavrıyorum" diyenlerin oranı ise 39,09'dur. Dayak çeşitlerinde tokat atma (43,96), kulak çekme (41,19), cetvelle vurma (34,38), çubuk ve sopayla vurma (30,52), saç çekme (18,29), tekme atma (12,21) en çok kullanılanlardır.
En dayakçı öğretmenler sırasıyla matematik ve geometri öğretmenleri (19,83), Din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleridir. (16,05) ("Okullar Karakol Gibi", Sayı 194, Şubat 1996)
Eğitimde cins ayrımcılığı: Eğitimde cins ayrımcılığı, her zaman tartışılan bir konudur. Dergi, temsilcileri ve okurlarının yardımıyla 19 ilde 167 sınıfta 5 bin 354 öğrencinin katılımıyla yaptığı bir anket çalışmasıyla alana ışık tutmaya çalışmıştır.
İlkokul öğrencilerinin yüzde 23,35'i ayrımcılık yapıldığını belirtirken ortaokullarda bu oran 49,45; liselerde ise 53,71'e çıkmaktadır. Her üç eğitim basamağında okuyanlar, erkeklerin daha çok kayırıldığı kanısındadır.
Evde yapılan ayrımcılık, okuldakinden (erkekler lehine) belirgin bir farklılık göstermektedir. İlginç olanı cinsiyet ayırımı yapan öğretmenler karşı cinsten öğrencileri daha çok kayırmaktadır! ("Öğrenci Cins Ayrımcılığına Karşı, Kız, Erkek Eşit Olmak İstiyor", Sayı 188, Temmuz 1996)
Öğretmen adayları Köy Enstitülerini tanımıyor!
Nisan 1997 tarihli sayımızda yer alan Gülsüm Salcan'ın uyguladığı küçük bir ankete göre Ankara Üniversitesinin Eğitim Fakültelerinde eğitim görmekte olan 244 öğrenciden 30,7'sinin köy enstitülerinin bıraktığı iz konusunda herhangi bir algılaması yoktur.
48,3'ünde bıraktığı izlenim olumludur, 20,9'ununki ise olumsuzdur. Köy Enstitülerinin kurucusunun İsmail Hakkı Tonguç olduğunu bilmeyenlerin oranı yüzde 43'tür. Bilenlerin oranı 31,5 kadardır.
Enstitülerin Hasan Ali Yücel'in bakanlığı döneminde kurulduğunu bilmeyenlerin oranı 60,6 gibi yüksek bir orandadır. Ancak yüzde 21,7'si sorunun doğru yanıtını verebilmiştir.
Enstitülerin kuruluş amacının "köye gereken elemanı yetiştirmek" olduğunu yüzde 38,5'i bilebilmiştir. Deneklere dört kitap adı verilerek bunlardan hangisinin Köy Enstitülerini konu aldığı sorulmuş, yüzde 39,3'ü soruya "bilmiyorum" karşılığını vermiş, Piramidin Tabanı olan doğru yanıtı ancak yüzde 5,7'si bilebilmiştir.
Enstitülerin 1940'lı yıllarda kurulduğunu da ancak yüzde 22,9'u bilebilmiştir.
Eğitim Fakülteleri öğrencilerinin Köy Enstitüleri hakkında bu bilgisizliği, yetişmekte olan öğretmenlerin eğitim tarihimiz aşçısından ne kadar bilgisiz olduklarını göstermektedir. ("Öğretmen Adayları Köy Enstitülerini Tanımıyor", Sayı 208, Nisan 1997)
Öğretmenler Köy Enstitülerini ne kadar tanıyor? Benzer bir anket üç yıl sonra öğretmenler arasında yapılmıştır. Derginin 53 temsilcisinin görev aldığı 4 bin 129 çalışan öğretmenin katıldığı anket sonuçlarına göre, öğretmenler enstitüler hakkında olumlu görüşlere sahiptir; ancak bu konuda yeterli bilgileri yoktur.
Şöyle ki, Enstitülerin açıldığı zaman diliminin 1940-1949 olduğunu yüzde 54'ü bilmekte, Enstitünün mimarının İsmail Hakkı Tonguç olduğu doğru cevabını bilenler yüzde 68.3'ü bulmaktadır.
Yüzde 66,9'u adı verilen beş kitap içinde enstitülerle ilgili olanının Dağ Çiçeklerim (Sıdıka Avar) olduğunu sanmaktadır. Benim Üniversitelerim (8,5), Yaban (3,5), Çalıkuşu (3,8) Köy Enstitüsüyle ilgili olduğunu sanmaktadır.
"Yarının Türkiye'sine Seyahat" (Ahmet Emin Yalman) doğru yanıtını bilenlerin oranı yüzde 7,5'te kalmaktadır. Cevap vermeyenler de yüzde 7,5'tir. Verilen 5 yazar içinde "Köy Enstitüsü mezunu olmayan yazar kimdir?" sorusunu yüzde 50,9 Yaşar Kemal olarak doğru yanıtlamıştır.
Köy Enstitülerinde temel eğitim ilkesinin "iş içinde eğitim olduğu" doğru şıkkını 57,1 işaretlemiştir. Öğretmenlerin yüzde 66'sı enstitüleri çok yararlı kuruluşlar olarak nitelemekte, 19,6'sı "kuruluş amacı iyi olduğu halde amacından saptırılmıştır" şıkkını işaretlemektedir.
Yüzde 50,5'i enstitülerle ilgili bir kitap okumadığını itiraf etmektedir. Okudum diyenlerin oranı yüzde 46,2 olmakla birlikte diğer verilerden çıkarılan sonuçlara göre bu konuda kitap okuyanların oranı yüzde 10'dan azdır. (Öğretmenler Köy Enstitülerini Seviyor, Ancak Bu konuda Bilgileri Yetersiz", Sayı 244, Nisan 2000)
Eğitimde özelleşme: Derginin eğitimde özelleştirme ve paralı eğitim konusunda görüşlerini almak için 34 ilde 4 bin 804 eğitim çalışanı hakkında uyguladığı anket sonuçlarına göre, yüzde 70'inin özel okulların devlet tarafından desteklenmesine karşı olduğu anlaşılmıştır.
Yüzde 81,2'si devletin velilerden eğitime katkı payı istemesinin doğru bulmamaktadır.
Eğitim giderlerinin tamamen devlet tarafından karşılanmasını isteyenler yüzde 53'te kalmakta, "devlet ve aileler tarafından" diyenler yüzde 23'ü bulmaktadır, zorunlu temel eğitimin devlet, orta ve yükseköğrenimde aileler tarafından karşılanmasını isteyenler ise yüzde 22'dir.
Paralı eğitimin ve eğitimde özelleştirmenin yüksek gelirli sınıfların işine yarayacağını düşünenlerin oranı yüzde 84,2 gibi yüksek bir oranı bulmaktadır. ("Eğitimde Özelleştirme Zenginlerin Yararınadır", Sayı 219, Mart 1998)
Okullarda beslenme: 15 ilde 59 ilçede ve 1 köyde 2 bin 730 öğrenci üzerinde uygulanan beslenme ile ilgili anketimizde ortaya çıkan sonuç, dergide şöyle özetlenmiştir:
Her 4 öğrenciden biri sabahleyin okula kahvaltı yapmadan geliyor. Her 4 öğrenciden yalnız biri sabahleyin süt içiyor. İlköğretimde her 3 öğrenciden 1'i okula beslenme getirmiyor. Öğlenci öğrencilerden 4'te 1'i öğlen yemeği yemeden derse başlıyor. Her 100 öğrenciden 29'u son bir yıldır muz yememiş.
("Yarı Aç Yarı Tok Ders Yapıyoruz", Sayı 225, Eylül 1998)
Öğretmenlerin sendikal eğilimleri: Ankara, Adana ve Gaziantep'te 854 öğretmeni kapsayan bir anket çalışmasına göre öğretmenlerin yüzde 45,5'i sendikaya üyedir.
Sendikalıların yüzde 87'si Eğitim-Sen, yüzde 11,1'i Türk Eğitim Sen, yalnızca yüzde 1'i Eğitim-Bir Sen üyesidir. Demokrat Eğitimciler Sendikası'nın üye sayısı ise yüzde 0,5'tir.
Eğitim-Sen üyelerinin yalnız yüzde 20'si sendikanın bütün eylemlerine, yüzde 55'i ise bazı eylemlere katılmaktadır.
Üyeler sendikalarından memnun mu, ondan beklentileri nedir? Sendikalı öğretmenlerle sendikaların tutum ve beklentileri arasında ne gibi farklar vardır? Bu soruların yanıtlanmasında kısmen de olsa aracı olan anket, dergide 10 sayfa tutmuştur. ("Öğretmenler Sendikalarından Memnun Değil", Sayı 233, Mayıs 1999)
Öğretmen kendini yetiştiriyor mu? Nazım Mutlu'nun eğitim yönetici adaylarından 380 öğretmen arasında yaptığı bir ankete göre "Bir eğitimci olarak kendimi çağın koşulları doğrultusunda yetiştiriyorum" diyenler yüzde 27,2'de kalmaktadır.
Yönetici adaylarına göre günümüz öğretmenlerinin ancak yüzde 3,2'si kendilerini yetiştirmektedir. Hizmet iç eğitim yararlı ve çok yararlı görenlerin oranı yüzde 76,1'i bulmaktadır.
Son bir yıl içinde düzenli kitap okuduğunu belirtenler 1,8 iken "ara sıra okudum" diyenler yüzde 75,7'yi bulmaktadır.
Mesleği ile ilgili son bir yılda kitap okuduğunu belirtenlerden "düzenli" diyenler yüzde 20,1; "ara sıra" diyenler ise 71,8'i bulmaktadır.
Adayların meslekle ilgili süreli yayın ve gazete okuma durumları da anket sonuçlarında yer almaktadır. ("Kendimizi İyi Yetiştiremiyoruz", Sayı 251, Kasım 2000)
Özel okul velileri: Türkkan Gülyurdu'nun Keçiören'deki 4 devlet ve 4 özel liseden toplam 580 öğrenci velisi arasında yaptığı bir anketin sonuçları verilmektedir.
Buna göre, özel okul velileri arasında kadın oranı daha yüksektir. Devlet okulu öğrencilerinin velileri arasında çok çocuklular daha fazladır.
Özel okul velilerinin gelir düzeyi yüksek gelir grubunda, devlet okulu velilerinki ise orta gelir grubundadır. Devlet okulu velileri arasında işçi ve memurlar çoğunlukta iken devlet okulu velileri arasında serbest meslek mensubu, çiftçi, ev kadını ve emekliler çoğunluğu oluşturmaktadır… ("Özel ve Devlet Lisesi Velilerinin Okul Yönetimlerinden Beklentileri", Sayı 252, Aralık 2000)
Halk 12 yıllık eğitime ne diyor? Zorunlu eğitim süresinin 12 yıla çıkmasının tartışıldığı günlerde 9 ve 10 Aralık 2000 günün Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Diyarbakır'da yaptığımız bir sokak anketinde yurttaşların yüzde 57'si eğitimin 12 yıla çıkarılmasına taraftar olduğunu, 29,9'u olmadığını belirtmiş, 7,1'i soruyu yanıtsız bırakmış, 5,5'i de bir görüşü olmadığını söylemiştir.
Yanıtların illere göre dağılımı da verilmiştir. ("Halka Sorduk Çoğunluk Evet Diyor", Sayı 253, Ocak 2001)
Öğrenci-bilgisayar ilişkisi: Yazı kurulundan dört arkadaş, öğrencilerin bilgisayarla ilişkisini öğrenmek için Ankara'da 59 ilköğretim, 77 ortaöğretim öğrencisi üzerinde küçük bir anket yaptı.
Çıkan sonuçlara göre ilköğretim öğrencilerinin yüzde 24'ünün, ortaöğretim öğrencilerinin ise yüzde 56'sı evlerinde bilgisayar olduğunu belirtti.
İlköğretimdekilerin yüzde 28'i, Ortaöğretimdekilerin yüzde 81'i bilgisayar kullanmayı biliyordu. Orta öğretimdekilerin yüzde 53'ü eğitim-öğretimde bilgisayardan yaralandığı yanıtını verdi.
Ancak bunların yüzde 90'ı bilgisayarı eğlenmek ve hoşça vakit geçirmek için kullanıyor, ayrıca yüzde 56'sı derse hazırlanmak ve ödev hazırlamak için de bilgisayar kullanıyordu. ("Beş Okulda Öğrencilere ve öğretmenlere Anket Uygulaması: Hem Eğleniyor Hem Çalışıyorlar", Sayı 260, Ağustos 2001)
Toplam kalite: Bilal Dilber 2000'li yılların başında adı sıkça edilen "Toplam Kalite" hakkında İstanbul'da 6 okulda 201 öğretmenin görüşünü sormuştur.
Deneklerin yüzde 90'ı eğitimde kalite sorunu olduğu görüşündedir. Yüzde 23'ü toplam kalite yönetimini daha önce duymamıştır. Yüzde 41'i duymuştur ama ne olduğunu bilmemektedir. Yüzde 33'ü konuyu bildiğini ifade etmiştir.
Yüzde 75'i Bakanlığın bu konuda bir çalışma içinde olduğunu olumlu karşılamakta, yüzde 72'si çağrılırsa konu hakkında seminere katılacağını belirtmektedir. ("Öğretmenler: TKY'yi Duyduk Ama Ne Olduğunu Bilmiyoruz", Sayı 268, Nisan 2002)
Öğretmenler okuyor mu? Emekli öğretmen Bahattin Uyar, Muğla il merkezi ve Yatağan ilçesinde 100 öğretmene uyguladığı bir anketle onların okuma düzeylerini ölçmeye çalışmıştır.
Bunların 46'sı okul kitaplığından yararlandığını, 53'ü il halk kütüphanesinden hiç yararlanmadığını, 39'u az yararlandığını, 67'si süreli bir yayına abone olmadığını, 23'ü son bir ayda gene aynı sayıda bu yıl hiç kitap okumadığını belirtmiştir. ("Muğla Öğretmenleri Ne Kadar Okuyor?", Sayı 274, Ekim 2002)
Öğrencilerin ne kadarının özel odası var? Mustafa Aydoğan'ın fen ve Anadolu liseleri, yabancı dil ağırlıklı liselerle imarlı bölgeler ve gecekondu bölgelerindeki lise öğrencileri arasında yaptığı bir sormacada bunların evde özel bir odası olup olmama ve dersaneye gitme oranlarını karşılaştırmıştır.
Fen ve Anadolu Lisesi öğrencilerinden özel odası olanların oranı yüzde 99, dersaneye gidenlerin oranı da yüzde 99, gecekondu liselerinde okuyanlar arasında bu oranlar 56 ve 78'dir. ("Paralı Eğitimle Nereye?", Sayı 277, Ocak 2003)
Gençler devrim tarihini ne kadar biliyorlar? Ankara'da iki fakültenin birinci sınıf öğrencilerinden 221 öğrenciye 10 soruluk bir anket uygulanmıştır. Sonuçların özetlendiği başlıklar şöyledir:
Gençlerin ancak üçte biri Misakı Millî kararlarının nerede ve ne zaman (Son Meclisi Mebusan, 28 Ocak 1920) alındığını bilebilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa'ya Gazilik unvanı ve Mareşallik rütbesinin hangi zaferden (Sakarya Zaferi) sonra verildiğini bilenler üçte bire yakındır.
Ulusal Yükümlülük emirlerinin hangi savaştan sonra (Kütahya-Eskişehir) çıkarıldığını bilenler de üçte birden azdır (yüzde 31.67), Karşı Fetva'yı örgütleyen Müftünün Rıfat Börekçi olduğunu yüzde 56,11'i bilmiştir.
Büyük Nutkun 1927'de CHP kongresinde verildiğini bilebilenler yüzde 13,57'de kalmıştır. Kabotaj yasasının 1936'da çıktığını bilenler yüzde 49,77'dir. ("Gençlerimizin Devrim Tarihi Konusundaki Bilgileri; 10 Üzerinden 4!", Sayı 282, Haziran 2003)
Gece eğitimi: Faruk Güçlü, üniversitelerde uygulanan gece eğitimi ile ilgili 30 öğretim üyesine bir anket uygulamıştır. Bunların yarısı maaşı yetmediği için zorunlu nedenlerle gece derslerine geldiğini belirtmiş, ancak yüzde 17'si gece dersleri vermekten memnun olduğunu, yüzde 67'si maaşlar yeterli olsa "Asla" gece dersi vermeyeceğini belirtmiştir.
Sivas Cumhuriyet ve Bolu İzzet Baysal Üniversitelerinden rastgele 100 öğrenciye uygulanan ankette ise öğrencilerin ancak 24'ü gece derslerinden memnun olduğu, 70'i ise çok para aldıkları, iyi bir öğretim göremedikleri gibi nedenlerle memnun olmadığı yanıtını vermiştir. ("Gececiler Zengin Çocuğu mu?" Sayı 283, Temmuz 2003)
Yeni ilkokul programı: 2004-2005 öğretim yılında 9 ildeki 120 okulda pilot uygulaması yapılan yeni ilkokul programı hakkında 5 ilde 657 ilköğretim öğretmenlerine bir anket uygulandı.
Anket sonuçlarına göre öğretmenlerin yalnız yüzde 10'u konu ile ilgili hizmet içi eğitim görmemiş, kalanı 1 günle 30 gün arasında değişen sürelerde kurs almıştır.
Fakat aynı öğretmenlerin yüzde 64'ü eğitimi yetersiz bulmuştur. Yeni programla ezberci eğitimin sona erdiğine yüzde 50'si inanmakta, 45'i inanmamaktadır, 5'i ise bu konuda fikrinin olmadığını belirtmektedir.
Yüzde 58'i öğrenci merkezli eğitime geçilemediği kanısındaydı. Bunun nedeni olarak çok seçenekli ankete göre yüzde 99'u araç gereç eksikliğini, 94'ü sınıfların kalabalıklığını, gene 72'si okulun fiziki yapısını göstermiştir.
Yeni programın ülkemizin koşullarına göre hazırlandığı görüşünde olanlar yüzde 3'ta kalmıştır, 54'ü "kısmen" yanıtını işaretlemiştir, 42'si si "Hayır" yanıtını vermiştir. ("İlköğretim Programı Hakkında Öğretmen Görüşleri Anketi: Değişiklik Olsun Ama Böyle Değil", Sayı 321, Eylül 2006)
Bütün bu araştırma ve anketlerin çoğunun, derginin temsilcileri ve okuyucuları tarafından bir imece ruhuyla gönüllü olarak yapıldığını, bunlar için fotokopi ve posta giderinden başka bir harcama da yapılmadığını hatırlamak gerekir.
Araştırmaların 2006'da kesilmesi, siyasi gelişmelere bağlı olarak okullarda anket çalışmasının zorlaşmasına, öğretmen profilinin değişmesine bağlamak yerinde olur.
Bunlarla birlikte dergi, geniş kapsamlı anket ve araştırmalar yapamasa da öğretmenlerin nabzını elde tutmak için her sayısında yurdun çeşitli illerinden rastgele seçilmiş okullarından telefonla öğretmenlerin görüşüne başvurmuş ve bunları "Öğretmen Kamuoyu" köşesinde yayımlamıştır.
*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe'nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.
© The Independentturkish