Koronavirüs döneminde hekimlerin yasal sorumlulukları neler?

Sağlık hukukçuları, pandemi sürecinde fedakarlık göstererek, aralıksız çalışan hekimler ve sağlık çalışanlarının hukuki haklarında bazı değişiklikleri ve hekimlere rehber niteliğinde Kovid-19 sağlık hukuku bilgilerini Independent Türkçe’ye anlattı

Fotoğraf: Xinhua

Kovid-19 salgının başından bu yana fedakarlık göstererek, aralıksız çalışan hekimler ve sağlık çalışanlarının hukuki haklarında bazı değişiklikler oldu. 

Koronavirüs sürecinde, doktor ve sağlık çalışanlarından da salgın sebebiyle hayatını kaybedenler oldu.

Geçen günlerde Dr. Minesh Talati, emekli diş hekimi olan babasının Kovid-19 sebebiyle ölümü üzerine İngiliz hükümetine karşı dava açtı ve yardım kampanyası başlattı. 1
 

talati.jpg
Dr. Talati (solda), sadece babası Navin Talati'nin (sağda) ölümü için değil, ölmesi gerekmeyen diğer koronavirüs kurbanları için de hesap verebilirlik istediğini söylüyor / Fotoğraf: Dr Minesh Talati


Dr. Talati, tanı ve tedavi sürecinin yeterli ve özenli olmadığını iddia etti ve hükümetin daha önce harekete geçmesi durumunda birçok ölümün önlenebileceğini ileri sürdü.

Bu alandaki ilk örnek olan bu dava ile birlikte başka sorular da sorulmaya başladı:

Koronavirüs salgını döneminde hekimlerin yasal sorumlulukları neler? Nelere dikkat etmeliler?


Londra'da sağlık hukuku alanında çalışmalarda bulunan Av. Arb. Pınar Aksoy Gülaslan, İstanbul Barosu Avukatı Prof. Dr. Hakan Hakeri  ve Ankara Barosu Sağlık Hukuku Kurul Başkanı Av. Berna Özpınar Gümrükçüoğlu süreci Independent Türkçe'ye değerlendirdi.


"Hekimler ve sağlık kurumlarının, ayrımcılığa izin vermeme yükümlülüğü var"

Londra'da sağlık hukuku alanında çalışmalarda bulunan Av. Arb. Pınar Aksoy Gülaslan, “Kovid-19 salgını, dünyada sağlık sistemlerinin daha fazla sorgulanmasına sebep oldu. Pek çok ülke bu duruma hazırlıksız yakalandı, kriz planları yetersiz kaldı; koruyucu ekipman, teknik donanım, sağlık çalışanlarının sayısı bu süreçte önemli konu başlıkları haline geldi. Ülkemiz, diğer Avrupa ülkelerine oranla kriz yönetimini başarı ile sürdürüyorlar” diye konuştu.
 

pınar aksoy güaslan.JPG
Av. Arb. Pınar Aksoy Gülaslan / Fotoğraf: Independent Türkçe


Peş peşe çıkan genelgeler ile sağlık görevlilerinin çalışma düzenleri yeniden belirlendiğini söyleyen . Gülaslan, “İşten ayrılma yasağı getirildi, hekimlerin  uzmanlık alanları ve çalıştıkları kurumlar haricinde görevlendirilmesi  gündeme geldi. Bu durum hekimlerin uzmanlık alanları dışında pek çok komplike vaka ile karşı karşıya kalmasına sebep oldu. Hekimlerin ve sağlık kurumlarının, hastaya yeterli ve insani bakım verme, ayrımcılığa izin vermeme yükümlülüğü var. Ancak az önce saydığımız sorunlar ve tıbbi kaynak kullanımındaki sınırların, sağlık çalışanlarını karar alırken zorladığı görüldü” dedi.


“Sağlık çalışanlarının tüm yasal hakları korunmalı ve güvenliği sağlanmalı”

Kriz anlarında sınırsız sayıda iddia ortaya çıkabildiğini hatırlatan Gülaslan, “Bakım standartları ve alınan önlemlerin yeterliliği öncelikle tartışılan iddialar oldu. Hekimlerin ve sağlık kuruluşlarının aldığı kararlar, tıbbi, etik ve hukuki sorunlar taşımakta ise; bu durum meslekî bilgi ve donanımlarının sorgulanmasına sebep olabilir" ifadelerini kullandı.

"Öncelikle devletler salgına karşı yeterli planlamayı yapmalı, sağlık kurumlarının teknik donanımlarını sağlamalı" diyen Gülaslan, önerilerini şöyle sıraladı:

Tıbbi standartlara uygun tanı ve tedavi özenle yerine getirilmeli, hasta ve ailesi süreçle ilgili anlaşılabilir şekilde bilgilendirmeli. Sağlık çalışanları salgın sürecinde çok ağır şartlar altında özverili çalışmalar yapıyor. Bu süreçte tüm yasal hakları korunmalı ve güvenliği sağlanmalı.

Gülaslan, "Sağlık çalışanı, salgınla ilgili kendisine yeterli eğitim verilmesini, koruyucu teknik ekipmanın sağlanmasını, sağlıkta şiddette karşı tüm önlemlerin alınmasını, dinlenme hakkının ve sağlık hakkının güvence altına alınmasını sağlık kurumundan talep etme hakkına sahip. Ülkemizde yapılan son düzenlemeler ile hekimlerin Kovid-19 kapsamındaki tıbbi faaliyetleri 'hekim mesleki sorumluluk sigortası teminatı' kapsamına alındı" diye konuştu.


"Birleşik Krallık, Kovid-19'a karşı zamanında yeterli önlemleri almadığı için eleştiriliyor"

Dünya şu anda salgına karşı önlemlerin yeterli alınıp alınmadığının tartışıldığını hatırlatan Gülaslan, "Gelecek süreçte en büyük tartışmaların ve davaların Amerika Birleşik Devletleri ve Birleşik Krallık'ta olacağı bekleniyor. Birleşik Krallık, Kovid-19 salgınına karşı zamanında yeterli önlemleri almadığı için eleştiriliyor" ifadelerini kullandı.

Ulusal Sağlık Sistemi'nin (NHS) kriz planında, emekli olan sağlık profesyonellerini göreve çağırdığını, tıpta ve hemşirelikte son sınıf öğrencilerinin ise vaka hastanelerinde çalışmasına olanak sağlandığını aktaran Gülaslan, "Ayrıca pek çok gönüllüden de destek alındı. Bu kriz planı gelecekte tıbbi hata davalarının artması olasılığını ortaya çıkarabilecek. Bir hasta, bir eğitim hemşiresinin veya hekimin deneyimsizlikleri nedeniyle tıbbi ihmalde bulunulduğunu, bazı önemli semptomların kaçırıldığını veya daha uygun tedavi verilmediğini iddia edebilir" dedi. 


"Dr. Talati'nin davası türünün ilk örneği olmasından dolayı önemli"

Gülaslan, emekli diş hekimi olan babasının Kovid-19 sebebiyle ölümü üzerine İngiliz Hükümetine karşı dava açan Dr. Talati'nin başlattığı kampanyaya da değinerek şunları söyledi:

Dr. Talati tanı ve tedavi sürecinin yeterli ve özenli olmadığını iddia ediyor. Türünün ilk örneği olmasından dolayı önemli. Buna karşılık, İngiliz Tıbbi Savunma Birliği, Kovid-19 salgını sırasında verilen tedaviden kaynaklanan ihmal iddialarından dolayı doktorlara karşı muafiyet verilmesini istiyor.
 

t.jpg
Fotoğraf: Twitter


Dünya genelinde tartışmaların sürdüğüne dikkat çeken Gülaslan, "Amerika'da da muafiyet hususu tartışılmakta, bu yönde tasarılar hazırlanıyor. İtalya'da en çok ölümlerin olduğu Lambordiya bölgesinde ölenlerin yakınları, hükümetin yeterli önlemleri almadığını tartışıyor ve dava açmak için hazırlıklara başlıyor. İspanya'da da Kovid-19 mağdurları hükümete karşı toplu davalar açıyorlar. Mahkemeler, sağlık personelinin bir salgında hareket etmesi de dahil olmak üzere davanın tüm şart ve koşullarını dikkate alacak" şeklinde konuştu.
 


"Sağlık sistemleri ve hukuk sistemlerinin bu anlamda yeniden şekilleneceği şüphesiz"

Geçmişteki davalar göz önüne alındığında, klinik kılavuzların, protokollerin, personel eğitiminin, teknik donanımın, tıbbi kayıtların, hasta bilgilendirmelerinin ve tüm bu süreçlerin tam olarak belgelenmesi gerektiğini belirten Gülaslan, şunları söyledi:

Bu konularda süreçlerin belgelenmesi, davaların savunulması için çok önemli olacak. Görüldüğü üzere salgın, sebep olduğu halk sağlığı sorunları yanında hukuk alanında da pek çok yeni sonuçları doğuracağa benziyor. İlerleyen günlerde sağlık sistemleri ve hukuk sistemlerinin bu anlamda yeniden şekilleneceği şüphesiz.
 

Feature China-Barcroft Media.jpg
Fotoğraf: Feature China/Barcroft Media


"Hasta istemediği takdirde zorla müdahale yapılmamalı, aksi durum hekimin cezai sorumluluğunu doğuracak"

Hekimlerin pandemi döneminde iki türlü sorumluluğunu tartışmak gerektiğini söyleyen İstanbul Barosu Avukatı Prof. Dr. Hakan Hakeri, şunları söyledi:

İlki tıbbi müdahalelerle ilgili hak ve sorumlulukları; ikincisi de kendi hak ve sorumlulukları. Tıbbi müdahalelerle ilgili olarak hekimlerin ilk dikkat etmesi gereken husus, bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalık da olsa hastaların tedavisinin ancak hastaların rızasıyla yapılabileceği. Mevzuatımıza göre hastaların karantina altında tutulması için zorlanması yasal olarak mümkün. Ancak hastanın rızası yoksa zorla tedavisini sağlayan bir yasa hükmü bulunmadığından, hasta istemediği takdirde zorla müdahale yapılmamalı. Aksi durum hekimin cezai sorumluluğunu doğuracak. 


Sözlerini bir örnekle açıklayan Prof. Hakeri, “Kovid-19 teşhisi konulan hasta evinde tedaviye devam ederken, kontrole hastaneye gidiyor. Ancak hastaneden gönderilmiyor. Tedavi ret ve evde izolasyon formunu doldurarak ayrılma talebi 'Buna siz değil ben karar veririm, yetki enfeksiyon hastalıkları uzmanında' denilerek geri çevrilmiş. Bu olayda hastane başhekimi hastanın taburcu olması yönünde talimat vermesine rağmen, müdavi hekim, uygun olmadığına karar vermiş” diye konuştu.
 

Prof. Dr. Hakan Hakeri.jpg
Prof. Dr. Hakan Hakeri / Fotoğraf: Independent Türkçe


"Bu olayda hasta tedaviyi kabul ediyor. Ancak o ana kadar olduğu gibi evde tedaviye devam etmek istiyor. Hekim ise, hastanede tedaviyi gerekli görüyor" diyen Prof. Hakeri, şunları söyledi:

İşte bu tür durumlarda hastanın zorla hastanede tutulması veya zorla tedavisi mümkün değil. Bunun için hastanın rızasının olması gerekir. Hasta ile ilgili olarak karantina kararı verildiğinde, hastanın hastanede tutulması mümkün olur. Ancak bu takdirde de hasta tedaviye zorlanamaz. Karantina kararı olmadıkça da hastanede zorla tutulması hürriyeti tahdit suçuna vücut verebilir. O nedenle hekimlerin bu riski üstlenmemeleri gerekir.


"Mutlak ölüm tehlikesi olduğunda, hekimden kendi hayatını düşünmemesini beklemek, haklı görülemez"

Ayrıca pandemi döneminde de hekimlerin hak ve sorumlulukları bulunduğuna dikkat çeken Hakeri, “Bu noktada en çok karşımıza çıkan sorun, hekimlerin tehlike nedeniyle çalışmaktan vazgeçip vazgeçemeyecekleri. Öncelikle belirtmek gerekir ki, sağlık çalışanlarının istifa etmeleri 3 ay süreyle yasaklandı. Bir kez bu yasak anayasal değil. İnsanların istifalarının genelgelerle önlenmesi mümkün değil” dedi.
 

Unsplash.jpg
Fotoğraf: Unsplash


"Peki, bu yasak nedeniyle çalışmak zorunda olan hekim, yüksek risk olduğu gerekçesiyle Kovid-19 hastalarına bakmayabilir mi?" sorusunu ise Hakeri, şöyle yanıtladı:

Ceza hukukunda bireyin önce kendisini düşünmesine imkân tanınmış. Kişi kendisine yönelik tehlike halinde görevini ihmal edebilir. Hekimler açısından ise bu kural bu kadar net değil. Çünkü kişinin görevi itibarıyla, yasal olarak tehlikeye göğüs germe yükümlülüğünün olduğu hallerde görevini yapmaktan vazgeçmesi kabul edilmemiş. Bu itibarla, hekimlerin tam da pandemi döneminde 'Artık bu iş tehlikeli olmaya başladı, ben hasta bakmayacağım' deme hakkı yok.

Hakeri, "Ancak özellikle belirtmek gerekir ki, salgın hastalığın çok ağır boyutlara vardığı ve artık hekimin de mutlak ölüm tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı hallerde, hekimden kendi hayatını düşünmemesini beklemek, haklı görülemez. Bu takdirde somut olayın koşulları da göz önünde bulundurularak, hekimin de zorunluluk halinden yararlanması gerekir. Zira aksi takdirde de sağlık çalışanının kendisinin de çalışamayacak duruma gelmesinin kimseye yararı olmaz. Buna örnek olarak hekime gerekli koruyucu ekipman sağlanmaksızın müdahale etmesinin istenmesi gösterilebilir" diye konuştu.
 

Reuters-.jpg
Fotoğraf: Reuters​​​​​​​


"Hekimlerin farklı alanlarda görevlendirilmelerinin sigortalarını geçersiz kılıp kılmayacağı"

“Bu dönemde yapılan bir uygulama hekimlerin uzmanlık alanları dışında görevlendirilmesi oldu” diyen Hakeri, sözlerini şöyle sürdürdü:

Hekimlerin bu noktada en çok tereddüt ettikleri soru, bu durum nedeniyle olası olumsuz sonuçlardan sorumlu tutulup tutulmayacakları. Bu takdirde olağan bir durum dışında, salgın hastalığın getirdiği bir zorunluluk durumu söz konusu olduğundan, burada organizasyonun iyi yapılması kaydıyla, herhangi bir sorumluluk söz konusu olmayacak.


Bu konuyla bağlantılı olarak gündeme gelen bir sorunun da, hekimlerin farklı alanlarda görevlendirilmelerinin sigortalarını geçersiz kılıp kılmayacağı olduğunu belirten Hakeri, “Pandemi döneminde bu konuda açık bir düzenleme yapıldı: Tıbbi Kötü Uygulamaya İlişkin Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Tarife ve Talimatının A.TARİFE başlıklı bölümüne eklenen 2'nci maddeye göre, 'kamu ve özel sağlık kurum ve kuruluşları ile bu kurum ve kuruluşların bağlı, ilgili veya ilişkili birimlerinde pandemi sebebiyle yapılan görevlendirmeler kapsamındaki tüm iş ve işlemler III. Risk Grubu kapsamında değerlendirilir'” diye konuştu.
 

afp.jpg
Fotoğraf: AFP


"Dünyada teletıp uygulamaları yaygınlaşırken, ülkemizde de yasal alt yapının oluşturulacağı yönünde bir umut oluştu"

Geçen aylarda gündeme gelen Sağlık Bakanlığı raporları olan hastaların ilaç yazdırmak için hekime gitmesine gerek olmadığına ilişkin bir yazı yayınladığını hatırlatan Hakeri, “Keza hastanelerin sınırlı hasta kabul etmeleri nedeniyle hastaların hekimlerine telefon aracılığıyla ulaştığını, online poliklinikler açıldığını gördük. Online danışmanlık, hastalar için hiçbir şey yapılmamasından daha iyi. Ancak resmi otoritelerin kararları veya mevzuatta açık hüküm olmadıkça, uzaktan tedavi ve teşhis yasakları hala geçerli ve bu nedenle, bunun hukuki alt yapısının oluşturulması, yetki ve sorumlulukların belirlenmesinde yarar var" dedi.

Hakeri, şöyle devam etti:

Dünyada teletıp uygulamaları yaygınlaşırken, ülkemizde de pandemi dönemiyle beraber bu konuda yasal alt yapının oluşturulacağı yönünde bir umut oluştu. Kovid-19 hastalığı bildirimi zorunlu hastalıklar arasına alındı. Bu nedenle, kişisel verilerin ifşası gibi bir sorun söz konusu olmayacak.


Uygulamada hastaların kişisel verilerine riayet edilmesi zorunluluğunun ise devam ettiğini hatırlatan Hakeri, "Bu konuda bir örnek olarak, korona tedavisi görüp iyileşen hastanın taburcu görüntüleri basına servis edilmiş. Hasta bundan dolayı şikâyetçi olmuştu. Zira kendisinin büyük işyerleri olduğunu, her ne kadar iyileşmiş olsa da başka çalışanlarda da olma ihtimaline binaen müşterilerin işyerine gelmekten çekinebileceği ve bunun da zarar görmesine neden olduğu düşüncesinde. Bu tür durumlar, hastanın rızasını almaksızın basına görüntüleri aksettiren yönetici ve hekimler sorumlu tutulacak" ifadelerini kullandı.


"halk sağlığı için öncelikle hekimlerin haklar ve güvencelerle korunması gerekli"

Mücadelenin en önünde hekimlerin yer aldığını ve hastalığın ilk risk grubunun hekimler olduğunu söyleyen Ankara Barosu Sağlık Hukuku Kurul Başkanı Av. Berna Özpınar Gümrükçüoğlu, “Bu anlamda, salgın sürecinde halk sağlığı için öncelikle hekimlerin haklar ve güvencelerle korunması gerekli. Bunun yanında, hekimlerin hastalığın tedavisine ve önlenmesine ilişkin sorumlulukları da var. Hastalığın en bilinen yönü bulaş hızı ve yaygınlığı, bu durumda hekimlerin hastalıktan hem korunma hem de çevreyi korumaları önem arz eder” diye konuştu.
 

Berna Özpınar Gümrükçüoğlu.jpg
Av. Berna Özpınar Gümrükçüoğlu / Fotoğraf: Independent Türkçe


Avukat Gümrükçüoğlu, hekimlerin, hastalık belirtilerini kendilerinde izleme ve ortaya çıkarsa kendini yalıtma, hastalığı idarecilere bildirmek, iş güvenliği kurallarına uygun hareket edilmesi, kendilerini ve başkalarını sağlık ve güvenlik risklerine maruz bırakmama yönünden zorunlu olduğuna dikkat çekti:

Kişisel koruyucu donanımın gerektiği gibi giyilmesi, kullanılması, çıkartılması ve imhası, kuşkulanılan ve doğrulanan vakalarda yerleşik halk sağlığı bildirim usullerinin uygulanması ve idarelere bildirimi öncelikli hususlar. Kovid-19 henüz aşısı ve ilacı olmayan bir hastalık. Bu anlamda gelişmelerin takibi gerekir ve hastaların değerlendirilmesinde, önceliklerinin belirlenmesinde ve tedavisinde protokollere başvuruluyor, mesleki yönden bu protokollere uygun hareket edilmeli.  
 

reuters..jpg
Fotoğraf: Reuters


Sağlık Bakanlığı tarafından 'Kovid-19 Rehberi' yayımlandığını hatırlatan Gümrükçüoğlu, "Ayrıca, Sağlık Bakanlığı Kan ve Kan Ürünleri Daire Başkanlığı tarafından 'Kovid-19 İmmün (KONVALESAN) Plazma Tedarik ve Klinik Kullanım Rehberi' yayımlandı, bu rehberde Kovid-19 bağışçısı yönünden de Bilgilendirme Onam Formu ve Kovid-19 İmmün Plazma Hasta Bilgilendirilmiş Onam Formu yer alıyor. Bu rehberlere uyulması, belirtilen bilgilendirmeler ve buna dayalı hasta onamlarının alınması hekimler yönünden bir yükümlülük taşıyor. Diğer yandan, hasta hakları sağlık hizmetleri alanındaki temel insan hakları" dedi.

"Bu haklar; hastanın tam ve kaliteli sağlık hizmetinden yararlanmasının yanı sıra tıbbın uygulanmasında insan hak ve özgürlüklerini güvence altına alırlar" diyen Gümrükçüoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

Genel olarak, hasta haklarını tarif ettiğimizde; hasta ile hekim ve sağlık çalışanları arasında bireysel ve toplumsal düzeyde ortaya çıkan, sağlık çalışanlarının hastaya ve hastanın sağlık çalışanlarına karşı görev ve sorumluluklarının olduğu haklardır.

Gümrükçüoğlu, "Kovid-19 hastalığının teşhis ve tedavisi esas olarak bir tıbbi müdahale ve hukuka uygunluğu; hekimlerin müdahale sırasında tıp biliminin kabul ettiği güncel veriler ışığında hareket etmesi ve hastanın hekim tarafından tıbbi müdahalenin riskleri ve sonuçları hakkında bilgilendirilerek aydınlatılmış onamının alınmasını gerektirir" ifadelerini kullandı.
 

Reuters.jpg
Fotoğraf: Reuters


"Bilimsel ve hukuksal düzenleme ve değişikliklerin takip edilmesi zorunlu"

“Salgın hastalıklar, bir halk sağlığı acili olmakla, sağlık çalışanı yönünden zaman, imkanlar, belirsizliklerle ayrıca zorluklar içerir” diyen Gümrükçüoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

Buna karşılık, sorumluluğun doğmaması için, yükümlülüklerin yerine getirilmesi gerekli. Hastanın sağlık hizmetlerinden adalet ve hakkaniyete uygun olarak yararlanma hakkı var. Bilgi isteme hakkı, hastanın hastalığı ile ilgili teşhis, tedavi ve her bir girişimin olası risk ve yararları, önerilen girişimler, hastalığının seyri hakkında hekiminden bilgi istemesi hakkı. Hastaların değerlendirilmesinde, önceliklerinin belirlenmesinde ve tedavisinde mevcut protokollere uyarken hasta özerkliğine saygı yanında hasta mahremiyetinin korunması da gerekli.


Gümrükçüoğlu, "Salgının devam ettiği bu günlerde haklar, sorumluluklar, uygulamalar- tedbirler konusuna ilişkin, henüz sadece ön bir değerlendirme yapmak mümkün. Konunun halk sağlığı önem ve önceliği sebebiyle hekimler yönünden bilimsel ve hukuksal düzenleme ve değişikliklerin takip edilmesinin zorunlu olduğu görüşündeyiz" dedi.

 

 

1. https://www.crowdjustice.com/case/holding-the-government-to-account/

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU