Koronavirüsün çözümü dayanışma

Sol kanadın eski bir sloganı salgını kelimesi kelimesine karşılıyor: Birimizin zararı hepimizin zararı demektir Ve artık halk sağlığının gerekleri de bizden buna göre hareket etmemizi istiyor

(BBC)

Dayanışma üzerine söylenmiş eski bir söz salgını kelimesi kelimesine karşılıyor: Birimizin zararı hepimizin zararı demektir. Bu aynı zamanda bir salgının, kişinin kendini bu karşılıklı bağımlılık ağından geri çekip her şeyin üstesinden tek başına gelme yönündeki çılgın arzusunu körüklemesinin de nedeni.

Yeni tip koronavirüs karşılıklı bağımlılığın yoğun olduğu bir materyal gerçekliği, insanları kendi çıkarlarını düşünmeye terk eden ahlaki ve siyasi sistemlerle birleştiren günümüz dünyasının mantığını bütün yalınlığıyla gözler önüne seriyor. İşte, otobüs ve trende, okulda, süpermarkette... Birbirimize bağlı olduğumuz için hastalık taşıyoruz ve kırılganız. Ahlaken izole edildiğimiz, kendimizi düşünmemiz söylendiği için ev ev, daire daire hayatını devam ettirmeye çalışan insanlara dönüşüyoruz; bağlarımızı koparıp kendi halimizde kalabilmek için yeterince konserve ve dondurulmuş gıda stokluyor, soğuk algınlığı ilacı ve dezenfektan topluyoruz.

Bu karışım, geri çekilme gücünün görece statüyü belirlediği bir sınıf sistemini gözler önüne seriyor. Eğer zenginseniz ya da size değer veren bir kurumdan maaş alıyorsanız ve evinizde yeterince alanınız varsa yerel dükkanların raflarındaki küresel meta ağından beslenerek bu absürt "kendini birkaç aylığına tecrit et" numarasının altından kalkabilirsiniz. Fakat halkın birikimsiz ve haftadan haftaya geçinen veya küçük dairelerde az bir yiyecek stoğuyla yaşayan ya da her gün işe koşturmak zorunda olan yüzde 50'si için bu imkansız. İnsanlar her gün dışarıda, metrolarda, benzin istasyonlarında, epidemiyolojik ihtiyatla ekonomik yeterlilik arasında bir seçim yapıyor çünkü bu seçimi yapmaktan başka çareleri yok.

Ve bu geçerli olduğu müddetçe, yani birçoğumuz her gün dışarıya çıktığımız, geçinebilmek için kalabalığa karıştığımız sürece aramızdan çok az kişinin güvende olacağını düşünmek için geçerli neden var. Virüse dair az sayıdaki bilgilerimize dayanarak taşıyıcı sayısının artmaya devam edeceğini söyleyebiliriz. Ahlaki ve siyasi izolasyonumuz bizi pazar yerine geri dönmek zorunda bıraktığı müddetçe materyal gerçeklikteki karşılıklı bağımlılığımız neredeyse herkesi korunmasız bırakacak.

“Ellerinizi yıkayın” iyi bir tavsiye olabilir ama aynı zamanda bunun şahsi sorumlulukla çözülebilecek bir sorun olmadığını da acı bir şekilde bize hatırlatıyor. Epidemiyoloji siyasi bir problemdir. İçinde bulunduğumuz amansız durumu kolaylaştıracak adımları saymak zor değil: çalışma hayatını durdurmak, büyük çapta gelir desteği (işsizlik ödemeleriyle evrensel temel gelirin bir karışımı), mortgage borçlarının ve evden çıkarılmaların ertelenmesi. Koronavirüsün ve onunla ilişkili olması muhtemel semptomların tedavisi ücretsiz ve herkesi kapsayacak şekilde olmalı, tedavi için kimseye (mesela göçmenlik statüsüyle ilgili) soru sorulmamalı ki bu sayede korku veya yoksulluk sebebiyle tedavi edilmeyen kimse kalmasın. En yalın haliyle bu herkesin yararına olacaktır. Üstelik kişi başkasının sorununu kendi sorunu olarak gördüğünde bir diğerinin ihtiyacını ve kırılganlığını da aynı şekilde gözetir.

Hayatta kalmacı düşünce öylesine çaresiz ve elitlere has ki bir salgın durumunda aniden hayatta kalmak için devlete de ihtiyacımız olduğu gerçeği beliriverir. Başkan Trump'ın bu durumda bile beceriksizce repertuarını tekrar edip durması (Her şey yolunda! O yabancı! Güçlü adımlar atıyoruz!) bir kez daha gösteriyor ki şovu için bir sahne ve dolandırıcılık için bir banka hesabı olarak kullanmak dışında devletten nasıl yararlanacağına dair hiçbir fikri yok. Geç kapitalizmin Trump'ın da içinde bulunduğu oligarklar sınıfı bu tarz bir krizde ne yapılacağı yönünde bir sezgi sahibi olmak için fazla çürümüş, kendi aptal ve bencil ahlak sistemlerinin fazla kölesi olmuş durumda. Fakat daha keskin zihinler, çoğu birçok insan için zararlı bir dolu fikir üretecektir.

Mevcut kriz ve daha ölümcül olacak müteakipleri için temelde üç senaryo var. Birinci senaryo test ve davranış kuralları aşamasında halk sağlığının bir miktar dahil olduğu, az ya da çok özel mülkiyetçi mevcut Amerikan trendi. Zenginlerin geri çekildiği, orta ve profesyonel sınıfların kendilerini ellerinden geldiğince izole edip yine de tam olarak korunamadığı, işçi ve yoksullarınsa hastalanıp öldüğü senaryo bu.

Genelde merhamet göstermeyen toplumumuzda bile bu senaryo bize siyasi bir geri tepme için mükemmel tarifi sunarak ikinci senaryoya, milliyetçilik denilen o belaya geçit veriyor. Koronavirüs bu anlamda iklim krizinin hızlandırılmış bir versiyonu. Aslında ne kadar kırılgan olduğumuzun ve karşılıklı bağımlılığımızın altını çizerek bizi, daha doğrusu aramızdan yeterincesini veya en azından belli bir kesimimizi, gözetenlere siyasi avantaj sağlıyor. Bu salgında değilse bile bir sonrakinde Başkan Trump'ın "yabancı virüsü", "kendi" milletimizi korumak için gerçekten materyal adımlar atıp bu sırada geri kalan herkesi dışlayan, kovan veya olmadı, hepsinin kökünü kazıyan bir milliyetçilikte halefini bulabilir. Devlet gücünün ulus seviyesinde örgütlendiği ve böylece sürekli etnik milliyetçiliğe davet çıkardığı bu istikrarsız ve tehlikeli dünyada bu muhtemelen siyasetin olağan işleyişidir.
 

 

Üçüncüsüyse dayanışmacı senaryo. Bu senaryoda birimizin zararı aslında hepimizin zararı demektir; bu, yalnız kulağa hoş gelen bir deyişten ibaret değil. Küresel boyuttaki ekolojik ve epidemiyolojik krizlere ulusal düzeyde verilen karşılıklar dahi sadece geçici rahatlamalar sağlar. Bu dünyada yeşil enerji sistemi ve yeşil altyapı tesis edebilmek, sıradaki iş uğruna belirsizlik içinde yarışmak yerine sağlığa ve toplumsal yeniden üretime odaklanan bir ekonomi kurabilmek için her ülkenin diğer ülkelere ihtiyacı var. Mevcut daimi ordulardan daha çok yeşil altyapı işçilerinden ve hemşirelerinden oluşan daimi ordulara, bu orduları kurabilmek için de herkese ihtiyacımız var. İklim krizinin bize verdiği ders, yani toplumca varsıl olmayı karşılayabileceğimizi ama herkesin şahsi varsıllığını sağlama çabasının hepimizin sonunu getireceğini söyleyen ders, pandemide de kendini gösteriyor: hakiki halk sağlığına gücümüz yetiyor ama eğer herkes tek başına sağlıklı kalmaya odaklanırsa bu işe yaramayacak ve birçoğumuzun hayatına mal olacak.

İmkansız mı bu, çok fazla şey mi istiyoruz? Bireyci etik ve materyal karşılıklı bağımlılıktan oluşan "tek başına ama hep beraber" dünyamızın öyle kendiliğinden meydana gelmediğini hatırlamakta fayda var. Hepimizi bir diğerinin hizmetinde, son kertede de kapitalin hizmetinde tutmak için otoyollardan kredi piyasalarına ve küresel ticaret rejimine uzanan kapsamlı ve detaylı bir altyapı gerekiyor. İnsanların para alışverişine koşmak yerine birkaç ay evlerinde oturmak zorunda kalması ihtimali karşısında bu iç içe geçmiş sistemler bütününün dünya genelinde finans piyasalarının ağırlığını sırtladığı gerçeği tüm bu sistemlerin nasıl da incelikle kar odaklı ayarlandığını ve insan ihtiyacındaki değişimler karşısında esneklik göstermekten aciz olduğunu gözler önüne seriyor.

Bu düzeni inşa eden ellerin ve zihinlerin birey, toplum, toprak ve yerküre olmak üzere her düzlemde sağlığı birinci sıraya koyan bir düzen kurmaya da gücü yetecektir. Böyle bir düzenin değişim karşısındaki esnekliği daha farklı, daha yoğun olur ama oraya varmak, ister kar sağlamak ister bir başkasının hayatına yardım etmek için olsun, hayatın değeri üzerine siyasi bir mücadeleye girmeyi gerektiriyor.

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir. 

https://tribunemag.co.uk

Independent Türkçe için çeviren: İrem Oral

DAHA FAZLA HABER OKU