Afrika’nın koronavirüs ile imtihanı

Yusuf Kenan Küçük Independent Türkçe için yazdı

Fotoğraf: AP/Farah Abdi Warsameh

Dünya Sağlık Örgütü Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, koronavirüsü küresel salgın (pandemi) ilan ettiği 11 Mart Salı günü gerçekleştirdiği bilgilendirme toplantısında, salgınla mücadelenin topyekün ve dayanışma halinde yapılması gerektiğini söyledi.

Zira Çin tarafından 31 Aralık 2019 günü DSÖ’ye bildirilmesinden bugüne kadar (19 Mart) koronavirüs (kovid-19) 150 ülkede 200 binin üzerinde kişiye bulaştı ve 9 bine yakın can aldı. 

Geçtiğimiz 20 yıl içerisinde meydana gelen diğer salgınlara göre daha az ölümcül olan koronavirüsü ürkütücü kılan faktör, semptomların henüz ortaya çıkmadığı kuluçka evresinde dahi bulaşabilmesi ve kitlesel boyuta çok çabuk ulaşabilmesi.

Çünkü aynı anda, aynı şikayetlerle gelen hastalara karantina şartlarında müdahale edilmesi zorunluluğu, İtalya’da olduğu gibi bazı ülkelerde, kurulu sağlık sisteminin kapasitesini aştı ve sağlık çalışanları, ölüm riskiyle karşı karşıya bulunan hastaları arasında seçim yapmak gibi çok zor kararlar vermek mecburiyetinde kaldı. 

Koronavirüs, Sahra-altı Afrika’da ilk olarak 28 Şubat 2020 tarihinde Nijerya’da tespit edildi. Aradan geçen yaklaşık üç haftalık süre zarfında 29 Sahra-altı Afrika ülkesine daha yayıldı.

Geç ulaşmasına rağmen virüsün kıta ülkelerindeki yayılma hızı Avrupa geneli, İtalya ve İsviçre ile büyük benzerlik arzediyor.

Dolayısıyla önümüzdeki gün ve haftalarda salgının Afrika’da da hızla yayılması tehlikesi bulunuyor.

Avrupa ülkelerinde alınan radikal önlemlere Afrika’da henüz başvurulmadığını da hesaba katmak gerekiyor.

Dahası, Afrika ülkelerinin salgınla mücadelede elini zayıflatan ve bireylerin can güvenliğini riske atan birçok unsur mevcut. 
 

dsö.jpg
Tablolar: Son 50 gün içerisinde korona virüsü vakalarının artış seyri / Görsel: DSÖ


Virüsün yayılma potansiyeli 

Bunlardan ilki, 5 Şubat 2020 tarihli yazımızda da kayıtlı olduğu üzere, kıtada kurulu sağlık sektörü kapasitesinin hem düşük olması, hem de bu düşük kapasiteye rağmen halihazırda sıtma, kızamık, sarı humma, ebola, AIDS, Lassa ve Deng gibi onlarca farklı yerel ve bölgesel salgınla mücadele ediliyor olması.

49 Sahra-altı Afrika ülkesinden 33’ünün en az gelişmiş ülkeler kategorisinde bulunduğu gözönünde bulundurulduğunda, normal şartlarda dahi finansal, altyapı ve insan kaynakları yetersiz olan bu ülkelerde koronavirüse karşı gerekli önlemlerin alınması ve hastalara yeterli tedavi olanağı sunulması zor görünüyor. 

Kapasite yetersizliğinin boyutlarını görmek için Afrika ülkelerinin virüsü tespit olanaklarına bakmak yeterli.

Bu minvalde ocak ayında Sahra-altı Afrika’da sadece iki ülke (Güney Afrika Cumhuriyeti ve Senegal) koronavirüs tespit edebilecek yeteneği haizdi.

Salgının hızla yayılması üzerine DSÖ tarafından Afrika ülkelerine 10’ar bin adet test kitleri gönderildi.

Halbuki toplamda 8 bin 400 vakanın bulunduğu Güney Kore’de her gün 10 bin kişiye koronavirüs testi yapılıyor.

Dolayısıyla, virüsün hızla yayılması durumunda, Afrika ülkelerinin test kapasitelerinin bir günde tüketilmesi işten bile değil. 
 

2.jpg
Görsel: US Center for Disease Control and Prevention (uyarlama)


İkinci olarak, koronavirüs, kıtada yaygın olarak görülen diğer salgın hastalıklarla mücadele eden bireyler için hayati tehlike arzediyor.

Örneğin DSÖ’nün 2018 yılı verilerine göre kıtada 25 milyon AIDS hastası bulunuyor. En büyük etkisi bağışıklık sistemini çökertmek olan AIDS hastaları, koronavirüs yüksek risk grubunda yer alıyor. 

Diğer taraftan, kıta ülkelerinin birçoğunda nüfusun önemli bir kısmı, temel hijyen koşullarının dahi sağlanamadığı şartlarda hayatını sürdürüyor.

Başta Lagos, Kinşasa, Luanda, Nairobi, Johannesburg gibi metropollerin sakinlerinin büyük çoğunluğu, şebeke suyu ve elektriğin bulunmadığı derme-çatma evlerden müteşekkil gecekondularda yaşıyor.

Buna ilaveten, aşırı kalabalık olması nedeniyle kişisel karantina koşullarının sağlanması mümkün olmayan bu muhitlerin sakinleri, açlık sınırının altında yaşamaya ve günübirlik kazançlarıyla geçim sağlamaya çalışıyor.

Bu nedenle, bahsekonu dezavantajlı toplumsal grupların haftalarca sürebilecek zorunlu kişisel karantina uygulamasına riayet etmesini beklemek gerçekçi görünmüyor. 

Dahası, Sahra-altı Afrika ülkelerinin yaklaşık yarısında, yüzbinlerce mülteci ve “yerlerinden olmuş kişi”nin (IDP) bir arada yaşadığı kamplar bulunuyor.

Virüsün sözkonusu kamplara ulaşması durumunda, evsahibi ülkelerin ve uluslararası toplumun yapabileceklerinin maalesef çok kısıtlı olduğunu belirtmek gerekiyor. 
 

reuters.jpg
Fotoğraf: James Akena/Reuters


Ayrıca, Afrika ülkeleri arasında gayrıresmi sınır ticaretinin yüksek olması ve sınır geçişlerinin etkin bir şekilde kontrol edilememesi, olası bir yaygınlaşma durumunda salgınla mücadeleyi zorlaştıracak faktörler arasında yer alıyor. 

Ekonomik riskler

Ekonomik koşulların toplumların ve bireylerin can güvenliklerine göre ikincil önemde olduğu izahtan vareste.

Ancak, sosyal kalkınma düzeyinin düşük olduğu birçok Sahra-altı Afrika ülkesinde ekonomik durum, toplum hayatını ve bireylerin günlük yaşam koşullarını çok kısa vadede radikal bir şekilde değiştirme potansiyelini haiz.

Bu itibarla, koronavirüsün olası ekonomik etkilerine de değinmek gerekiyor. 

En başta Afrika ülkelerinin en büyük ticaret ortağı olan Çin ekonomisinde salgın nedeniyle beklenen daralma, Afrika’yı da doğrudan etkileyecek.

Uzmanlar, Çin ekonomisindeki her yüzde 1’lik daralmanın, Afrika ülkeleri için yüzde 0,6 daralmaya yol açacağını öngörüyorlar.

Zira Çin, birçok Afrika ülkesi ekonomisinin temel direği olan hammaddelerin en büyük alıcısı ve kıtanın ihtiyaç duyduğu her türlü tüketim maddesinin üreticisi konumunda.

Çin’deki daralma, kıtanın ürettiği hammaddeye olan talebin düşmesine, dolayısıyla ihracatın ve döviz gelirlerinin azalmasına, en nihayetinde ise Afrika ülkelerinin ithalat yapma ve ekonominin çarklarını döndürme kapasitelerinin düşmesine yol açabilir.

Örneğin, petrol varil fiyatını 2020 için 57 dolar olarak hesaplayıp bütçeleştiren kıtanın en büyük ekonomisi ve petrol üreticisi Nijerya, koronavirüsün de etkisiyle petrolün 30 dolara kadar düşmesi üzerine bütçesinde revizyona gitmeyi planlıyor. 

Öte yandan bu durum, koronavirüs salgını öncesinde konuşulmaya başlayan Afrika ülkelerinin borç krizine girme, yani borçlarını ödeyememe durumuna düşme olasılığını ciddi anlamda güçlendiriyor.

Küresel ekonomideki topyekün bir yavaşlama veya kriz durumu, Afrika ülkelerinin kredi temin etme imkanlarını azaltabileceği gibi, kıta ekonomileri için kritik önemde olan doğrudan yabancı yatırımların önemli oranda düşmesine de neden olabilir.

Bazı kıta ülkeleri ekonomilerinde önemli pay sahibi olan turizm sektörünün de mevcut durumdan etkileneceği aşikar. Bu anlamda düşen turizm gelirleri, Güney Afrika, Kenya, Tanzanya, Madagaskar, Morityus ve Seyşeller ekonomilerini mali krize sürükleyebilir. 

Çin’den krizi fırsata çevirme hamleleri

Aldığı radikal önlemlerle kendi sınırları içerisindeki vaka artışını önemli ölçüde kontrol altına alan Çin, salgınla küresel çaptaki mücadeleye önderlik etmeye talip gibi görünüyor.

ABD’nin salgın gerekçesiyle ticarete de bazı sınırlamalar getirmesi, Avrupa ülkelerinin kendi aralarında dahi dayanışma sergilemekte sınıfta kalması, Çin’in elini güçlendiriyor.

Bu çerçevede Çin’in İtalya ve ABD’ye gönderdiği sağlık yardımı Çinli Alibaba Group’un sahibi Jack Ma’nın ABD’ye 500 bin test kiti ve 1 milyon maske gönderme teklifinde bulunması bu açıdan önemli.

Benzer bir durum Afrika için de sözkonusu. Jack Ma, Afrika ülkelerinin herbiri için 10 ila 20 bin adet test kiti göndereceğini açıkladı.

Çin hükümetinin de salgınla mücadelede Afrika ülkelerinin en önemli destekçisi olacağını söylemek kehanet olmaz. 

İmtihan zorlu olacak

Koronavirüsün mevcut durumda sebep olduğu ölümlü vakaların oranından bağımsız olarak, önümüzdeki dönemde dünya için ne kadar tehlike oluşturacağını şimdiden kestirmek güç.

Ancak, şu hususu kayda geçirmek gerekiyor. Büyük çoğunluğunu Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinin oluşturduğu “Kuzey” ülkeleri, 1918-1920 yıllarında görülen İspanyol gribinden bu yana, yani son bir asırlık dönemde, ilk defa sağlık sistemlerini test edecek bir durumla karşı karşıya kaldı.

Anılan ülkelerin halkları da, kalkınmışlık düzeyinden bağımsız olarak, hayati tehlike arzeden bir durumda sağlık hizmeti alamama gibi bir ihtimalle yüzyüze geldi.

Buna kıyasla, özellikle Sahra-Altı Afrika ülkelerinde dargelirliler, sağlık sigortaları olmadığından ve gerekli maddi imkanları bulunmadığından, “Kuzey” ülkeleri halklarının koronavirüs karşısında hissettiklerini, her ciddi hastalığa yakalandıklarında yaşıyorlar.

Dolayısıyla minimum can kaybı ile atlatılması en büyük temennimiz olan bu salgın geçtikten sonra umulur ki Kuzey ülkeleri, Afrika başta olmak üzere dünyanın azgelişmiş bölgelerinin kalkınma gayretlerine samimi bir şekilde nasıl destek vereceğini etraflıca ve yeniden değerlendirir. 

Diğer taraftan, Afrika ülkeleri sağlık sistemlerinin kriz öncesindeki durumu ince bir ip üzerinde dengede kalmaya ve mümkünse ilerlemeye çalışan bir akrobatı andırıyordu.

Kıta ülkelerini de sarması halinde mevcut salgın, bu ipin bir ucundan tutularak şiddetle sağa-sola hareket ettirilmesi anlamına gelecek ve akrobatın işini haddinden fazla zorlaştıracak.

Dileğimiz o ki, küçük büyük tüm uluslararası aktörler, akrobatımızla gerekli işbirliği ve dayanışmayı sergilemekten imtina etmezler.

Zira koronavirüsün gösterdiği ve DSÖ Genel Direktörü’nün de belirttiği üzere “hepimiz aynı gemideyiz”.

 

 

*Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Independent Türkçe’nin editöryal politikasını yansıtmayabilir.  

© The Independentturkish

DAHA FAZLA HABER OKU