Çatalca’da 108 yıl önce bir gece baskınıyla Bulgar çeteciler tarafından katledilen 35 şehide ait toplu mezar tespit edildi.
1912’deki Balkan Savaşı’nda Osmanlı Devleti, kendisinden ayrılarak ayaklanan Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ devletlerine karşı savaşa girmesinden sonra Çatalca’ya kadar ilerleyen düşman kuvvetlerini durdurmak için Anadolu’nun farklı şehirlerinden binlerce vatan evladı orduya katıldı.
86. Alay’a bağlı Alaiye (Alanya) Redif Taburu, Alanya’dan gelen askerlerden oluştuğu için bu isimle anılıyordu.
Düşman güçlerine karşı çatışıp püskürten tabur, Dağyenice köyü civarındaki mevzilerde konuşlandı.
Taburun mevzilerine gizlice sızıp saldıran Bulgar çeteciler, 657 askeri şehit etmişti.
1912 yılının 17 Kasım gecesi yaşanan bu acı olaydan sonra bu tepe ‘Alaiye Şehitliği’ olarak kayıtlara geçti ve 1954 yılında tepeye bir anıt inşa edildi.
Geçen yıl İstanbul Valiliği ‘Şehitlik Müzesi’ projesi kapsamında ilk kazmayı vurduğunda şehitlerin iskeletleri çıkmaya başladı.
Muhtemel senaryolar
Hürriyet’ten Ömer Erbil’in konuşan uzmanlar, bölgede çıkan şehit mezarlarıyla ilgili muhtemel senaryoları sıraladılar.
İstanbul Medeniyet Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Dr. Ömer Turan konuyla alakalı şunları kaydetti:
Etraflarında oda tipi, lahit benzeri baskıdan koruyucu bir yapı olmadan böyle kalmalarının muhtemel senaryosunun cesetlerin ölü katılığı halinde gömülerek üzerlerine toprak atılması durumunda mümkün olduğu ilk akla gelen ihtimaldir. Özellikle savaş gibi mücadele içeren asker ölümlerinde bu durum ölü sıkışması olarak adlandırılır. Eğer baskın gibi durum olmuşsa askerler aniden vefat etmişlerse ya da bir yere koyularak kurşuna dizilmişlerse ölü sıkışması gerçekleşebilir. Savaş durumlarında toplu ölümlerde kimyasal gaz kullanımı da hatırda tutulmalıdır.
Toplu mezarların olduğu yerde yapılan çalışmalardan bahseden İstanbul Arkeoloji Müzesi Müdürü Rahmi Asal ise “Toplu olarak 16 mezar aynı çukura gömülmüşler. Ağzı açık şekilde, eli boğazında sanki ölüm anında yaşadıklarını bize gösterir halde bulduk.” Dedi.
Asal şunları kaydetti:
Çok üzücü. İskeletlerin duruşları yaşadıkları acıyı gösteriyor. Subaylardan ikisi yabancı kökenli olup, üzerlerinden gelen mühürler okunduğunda; birinin adının Avedis diğerinin adının Daniel olduğu anlaşılmıştır. Bugüne kadar mezarlarda 40 adet sikke, 5 adet subay mührü, 5 adet subay rütbesi (Osmanlıca 86 yazılı), Çok sayıda üniforma düğmesi ile kemer, kayış tokaları, 1 adet pusula, çok sayıda tütün tabakası ile sigara ağızlığı, 1 adet süngü, Çok sayıda ayna, 2 adet yüzük bulundu.
“Şehitlerin 16’sı bir çukurun içine canlı canlı gömülmüş”
Alanda yapılan çalışmalarda 35 şehidin mezarının bulunduğu ve şehitlerin 16’sının bir çukurun içine elbiseleri ile üst üste yığıldığı belirttildi.
Bazı şehit iskeletlerinin nefes almak için ağzı açık şekilde, bazılarının ağzını dirseği ile kapatır pozisyonda, bazılarının da eli boğazında kafasını arkaya doğru iter şekilde bulunduğu ve bu durumun şehitlerin mezalarlara canlı canlı gömüldüğünü kanıtladığı ifade edildi.
Bazı şehitlerin ise iskeletlerinde süngü ve kama izleri bulunduğu ve işkenceye maruz bırakılmış olabileceği üzerinde duruldu.
Kimyasal ihtimali
Bazı uzmanlar, iskeletlerin şekillerinde bir boğulma emaresi görüldüğünden kimyasal gaz kullanımının olabileceği ihtimali üzerinde de duruyor.
1907’nin ekim ayında Hollanda’nın Lahey şehrinde toplanan 44 ülke, savaş alanında zehirli gaz kullanımını yasaklayan sözleşmeyi imzalasa da Birinci Dünya Savaşı’nda kimyasal gaz kullanıldığı biliniyor.
Independent Türkçe, Hürriyet